0 YAPILAN YORUMLAR
97202 GÖRÜNTÜLENME
11 TAKİPÇİ
1 BEĞENİ
Eskiden Böyle İdik

Hiç radyo dinlediniz mi çocukluğunuzda? Hiç tanımadığınız, kilometrelerce ötelerdeki insanların sesini duydunuz mu? Onlarla, aynı duygulara yataklık eden zihninizde bir mutluluk oluşmadı mı hiç? Ya da mektup satırlarında genizdiniz mi başka bir insanın içini. İşte ben o yitirilen duygulardan bahsediyorum.

Yakınlık mı dedi biri? Hangi yakınlık? İnsan metafizikten öteye geçebiliyor mu ki? Değil iki insan, iki eş arasında bile üçüncü bir dünya var. Siz neyden bahsediyorsunuz? Kaldı ki, ruhumuzdaki mesafe nasıl kaldırılır? Bunu bilen bile yok. Bilinçaltımda Froud’la alay eden bir yan var. Yakınlık mı? Kim istemez ki dünyayla etmek komşuluk? Ama öyle değil.

 Nedense uzaktaki insanlar daha cazip gelir bana. Düşündükçe onları, bir sabah serinliği çöker içime. Üzerime iliştirilen bir şey gibi taşırım onları yanımda. Bir ucunda olup da dünyanın, sesiyle batmış bir güneşin sıcaklığını veren insanlar tanırım. Yaşamak isteyişim onlarla, onlardan gelir bu mutluluk.  Yönümü alıp, eskilere gidişim ondan. Şimdi teknoloji ile tebliğ edilmiş bir nezaketsizliği yaşıyoruz hep birlikte. Soğuk, iğreti sevgi gösterileri eşliğinde

Evet, “Ne sen Leyla’sın nede ben Mecnun” yine de istiyor insan edebiyat tarihinde kalmak. Duyumsamak bir yerlerden geçen o duyguları. Tek tuşla seviyoruz artık. Üç- beş satırda ilanı aşk ediyoruz. Ne hoş! Tek tuşla sil baştan.  Eskilerde kalmış o sevmeler, özlemeler. Kolay elde ediyoruz her şeyi, canımızın istediği şeyi, seviyor sanmamız bundan.

Telgraflar vardı eskiden. Büyük harfle 10 sözcükten oluşan mesajlar taşıyan. -Hangi delikanlı 10 sözcükle içindekileri anlata bildi.- Posta trenleri vardı eskiden. Babam hareket memuruydu, ben bir çocuktum. Yalnız onları durdursun isterdim. Ne bir gülüş, ne bir ayak sesi, patırtı. İçinde olmasam da mektupların sıcaklığı yeterdi bana. Çünkü bir çocuğun ruhundaki istasyona, hayaller inerdi yalnız.

Kullanılmayan yollarda, pas yürümüş gövdelerine o trenler neredeler şimdi? Hangi postacı yalan söylüyor bize? Nerde yolunu gözlediğimiz mektuplar? Nerede o yolunu gözlediğimiz insanlık? Bu bozuk, bu lakayt düzende, görevini yapmış o paslı tren olmayı ne çok isterdim. Ne çok isterdim aklımdaki o deli fiillerin yaşıyor olmasını. İnan başka hiçbir şey istemez, çeker giderdim. Benim yaşamadığım bir zamanı yaşamaktan.

Hiç radyo dinlediniz mi çocukluğunuzda? Hiç tanımadığınız, kilometrelerce ötelerdeki insanların sesini duydunuz mu? Onlarla, aynı duygulara yataklık eden zihninizde bir mutluluk oluşmadı mı hiç? Ya da mektup satırlarında genizdiniz mi başka bir insanın içini. İşte ben o yitirilen duygulardan bahsediyorum.

Yan yana ya da karşı karşıya oturup, “seni seviyorum” diyen ama bunu karşındakine aktaramayan, bütün istek ve inancını yitirmiş, garip sevgi gösterilerine kızıyorum. Boşaltıyorlar içimizdeki o derin duyguyu, soğutuyorlar. Bilgisayar başında temelleri atılmış bir aşkın, nasıl gevşek, nasıl yapmacık olduğunu görüyorum. Körlerin inançları, delilerin, o yazlık paltoları daha sevecendir sizden ve duvar dipleri, sizle başbaşa kalmak için yeterlidir.

Bitiyoruz işte. Doğamızı katledende bu sevgisizlik, yüreğimizi incitende. Her şeyi ama her şeyi bitiriyoruz işte, başı ve sonu belli bir zaman dilimi gibi. Anılardan kendimizi çıkararak, birazda saklayarak büyüdük. Çünkü anılarımız; bu güne bilirkişilik edemiyor artık. Aklımızdakine de, önümüze konulana da yabancıyız artık. 

Öyle basit görüyorsun ki her şeyi. Sandın ki, sana gelirken içimde getirdiğim sevgiyi, köşedeki marketten aldım. Başını yasladığın omzumda kiralıktı zaten ve ellerimi yedi kat hissizleştirerek sevdim seni. Alâ, -sizde öyle yapıyorsunuz ya.-

Sana verdiğimi, hiçbir çiftlik üretemedi, hiçbir fabrika işleyemedi ve hiçbir dükkan satamadıysa bu da benim ayıbım. Bitiyoruz. Benden bir şey isteme, kapandı çarşıdaki son dükkan...

Teknoloji o kadarda iyi etmiyor hani, insanları bu kadar birbirine yaklaştırarak. Duygularımız alıp, iki tuşun ucuna bağlayarak. Biraz mesafe olmalı arada, biraz özlem. Çokça da mektup yazılmalı. 1950’lerde yaşasaydım diyorum. Telefon konuşmalarının 3 dakika ile sınırlı olduğu, mesajların en iyi ayda bir cevaplandığı yıllar. Sevmek içi, yaşamak için daha ümitli olurdum belki.


Hüseyin Arda SALKAYA

09.09.2015

0
2553
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage