0 YAPILAN YORUMLAR
5263 GÖRÜNTÜLENME
1 TAKİPÇİ
0 BEĞENİ
Dikkat, Kelimelerden Yazarın Gölgesi Taşabilir!

Yapı Kredi Yayınları geçtiğimiz ay "Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı"nı tekrar yayımladı. 2007’ye dek yazarı, bir sekreter olan Nurten Ay olarak bilindiğinden gerçekten de bir yanı hep gizli kalmış bu masal, gerek “Haldun Taner Öykü Ödülü”ne damga vurmasıyla, gerekse edebiyat alemine olan eleştirilerini bir nevi “gölge yazarlık” gibi muzip ve özgün bir yöntemle gündeme getirmesiyle büyük ilgi uyandırmıştır.

Gördüğü ilgiden her zaman çok daha fazlasını hak etmiş olan bu kitabın Türkiye edebiyatındaki rolü, yazarın metinden çok bir performans olmaya yakıştırılan bu romanıyla kurguyu sayfalardan taşırıp okur ve edebiyatçı olarak bizlerin günlük hayatını öyküleştirip bildiklerimizi alt üst etmesine dayanır. Ödüle layık görüldükten sonra Nurten Ay imzasıyla Simavi Yayınları’ndan çıkan dosyanın edebiyat dünyasını çalkalandırması, Nurten Hanım’ın beklenildiği kadar tatmin etmeyen röportajlar vermesiyle başlar. Tetiklediği şüphe ve uyandırdığı hayranlık ve merak ile çok geçmeden edebiyatın “ciddiyeti bozan” yönünü seven okuyucularını oyuna dahil eden kitap, ancak gerçek öykü dedektiflerinin ve kurguda kaybolmayı seven beyinlerin yazabileceği başka yazıların da doğmasına vesile olur. (Yazarların oyunlarını ve “hayalet yazarlığı” yakın zamanlarda ele alan bir ayrıntılı dosya okumak isterseniz konuyu “Var Olmayan Yazarlar” başlığı altında detaylı bir şekilde ele alan Kırtıpil dergisine göz atabilirsiniz.)

                                           

Kitabın o dönem edebiyatında oluşturmuş olduğu tatlı şaşkınlığı en iyi özetleyen yazılardan biri bilindiği gibi edebiyat antropoloğu Süha Oğuzertem'in 2003 yılında Kitap-lık dergisinde yayımlanan “Kayıp Yazarın İzi, Elias’ın Gizi” başlıklı yazısıdır. (Kitap-lık 59, Mart 2003) Oğuzertem’e göre yazar eleştirmenleri ve o günün “Haldun Taner Öykü Ödülü” jürisini test etmektedir. Nitekim kitapta, “ellerindeki taklitleri hakikilerinden ayırt edemeyecek kadar bonsanstan mahrum bulunan antika eksperleri ve koleksiyonerlerin haline için için gülüyor” diye adeta kendi adına konuşturur anlatıcısını Ali Teoman (s. 50). Kitap okurdan bağımsız ve ona duyulan ihtiyacı minimuma indiren, içsel ve kendiyle kopmaz bir bağ ile yazılmıştır. Okuruyla oynamaya, jüriyi denemeye ve edebiyatın başka öznelerinden bağımsız olarak kişisel bir muzipliği tarihe geçirmeye çalışmak üzere yazılmıştır.

Yazarın kitapla kurduğu bu “okursuz” ilişki kitabın atmosferine de belirgin bir şekilde yansımıştır. Kitap, oynadığı oyunla ilgili son derece zekice ve takip etmeye karar verdiğinizde oldukça keyif veren ipuçlarıyla doludur. Varlığını bağıran ve okuru itekleyen bir anlatımdan ziyade; kendi gizeminin içine doğru ve okurunun beğenisine bağımlı olmadığını fazlasıyla belli eden hayranlık uyandırıcı bir dille ilerlemektedir. Basitçe bir öykü kitabı olarak da değerlendirilebilecekken, değişen anlatıcılar, tekrarlanan objeler ve taklit, kandırmaca, öznenin belirlenemezliği gibi durmadan su yüzüne çıkan temalarla beraber bir bütün olarak okunduğunda kitabın çok daha fazla keyif ve anlam uyandırdığı yadsınamaz.

Metinde karakterler, anlatıcılar, zaman ve mekan sık sık birbirinin içine geçerek okurun avucundan kaymaktadır. Her şey kayıp giderken ise elimizde kalan tek sabiti, metnin nesneleri oluşturur. Adım atan herkesi öyle ya da böyle değişime zorlayan ve kaygan metnin başından sonuna tekerrür edişi içinde bir tekinsizlik barındıran ve öyküye kara bir bulut gibi çöken köşk; dört bir yana dağılışının beraberinde dört bir yandan öyküler toplayıp getiren gizemli inci kolye; nesillerden aktarılarak kendini beklenmeyen zamanlarda görünür kılan bozuk saat... Kitabın nesneleri, yazarın oyununu bilen tek özne olduklarının farkında bir edayla, bu oyunun ve tüm gizemin muğlaklığına inat, kurgunun içerisinde ansızın belirip duran somutluklar olma görevini üstlenmektedir.

Ali Teoman’ın yaptığı bu performans ile birlikte kitabın başından sonuna “beni bul”, “gizemimi çöz”, “kim olduğum önemli değil; fakat apaçık ortada olan bu gariplikte bana katıl” diye seslenen fısıltılarının da elbette romanın tekinsizliğine tekinsizlik kattığı inkar edilemez. Binbir türlü ipuçlarıyla Ali Teoman bizleri gözü bağlı şekilde çözümü kovalayan zavallı kuklalar durumuna düşürerek ve kitabın kurgusunu aşıp günlük hayatımızın kurgusuna el uzatarak; bir kez daha bizleri kendisinin gönüllü ve mutlu köleleri haline getirmektedir.

Kitabın son bölümünde karakterin bir arzuhalciye yüklü bir para karşılığında bir metin yazdırdığına şahit oluruz. Gerçekten de bir dilekçe gibi başlasa da uzun öyküyü dönüşen metin sonlandığında kahraman metni oracıkta, yüklü para ile birlikte arzuhalcide bırakarak uzaklaşır. Karakter metinden uzaklaşırken Ali Teoman’ı da uzaklaşır buluyoruz. Kendi adına metni emanet alacak bir arzuhalcinin eline bir tomar dolusu para tutuşturarak 16 yıl boyunca kitaptan uzaklaşan Ali Teoman. Arzuhalci ise elinde bir şaheserle öylece kalakalır, “belki de önemi yoktur bütün bunların, uyduruk bir öyküden başka bir şey değildir bana yazdırdıkları” diyerek kendi öyküsüne koyulur (s. 67). Okurlar olarak biz ise ne ara Ali Teoman’ın kitabının içine bir karakter olarak girdiğimizi düşünedurarak kendimizi incileri dört bir yana yayılmış bir kolyenin, dört bir yana hortkuluklarını saklamış bir yazar tarafından anlatılan uzun hikayesiyle karşı karşıya buluruz. Okuruna "sen beni efsaneleştiriyorsun," diye seslenir Teoman, "halbuki hakiki dostluk bu değildir." (s.53) Hakiki bir dost isek kelimelerin zaten açılacağını ima eder Yüzüklerin Efendisi’nden yaptığı bir göndermeyle (s. 7)

Edebiyat hakkında zekice ve tekrar tekrar okumadan farkına varamayacağımız denli geçirgen tespitleriyle dolu “Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı”, Yekta Kopan'ın yazarın kendi röportajından hatırlattığı gibi, Ali Teoman’ın kimseye söylemediği ve kendinden şüphe duyduğu her anda gizli de olsa bir yerlerdeki varlığıyla kendisine güven verebilecek, yazarın imdadına yetişebilen bir şaheser olma görevini yerine getirir. (Ubor Metenga, "Ali Teoman" Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı, 2011)

Ayfer Tunç'un deyimiyle, yarattığı muhteşem eserin kendisine ait olduğunu 16 yıl boyunca saklayabilecek kadar "olgun bir egoya" sahip bu yazar, edebiyatımızda hâlâ çok da göze sokulmayan bir isim. Okurluk maceramızda genellikle geç keşfedilme talihsizliğine uğrayan Ali Teoman’ın “Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı”nı, bu okur-yazar saklambacını; Yapı Kredi Yayınları’nın yeni baskısı bahanesiyle tekrar okuyabilmekten dolayı oldukça mutluyum.



0
2675
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage