03 KASIM, PAZARTESİ, 2025

Kırılgan İnsanlığın İzdüşümü: “Benim Aptal Niyetlerim”

İtalyan yazar Bernardo Zannoni'nin hayvanların konuştuğu ve yuvalarını gözettikleri, hayatta kalma mücadelesinden asla kurtulamadıkları vahşi dünyalarının hikâyesini anlattığı romanı Benim Aptal Niyetlerim üzerine bir yazı.

Kırılgan İnsanlığın İzdüşümü: “Benim Aptal Niyetlerim”

Bernardo Zannoni’nin ilk romanı Benim Aptal Niyetlerim okuru oldukça masalsı bir dünyaya davet eden, gerek dili gerekse hikâyeyi kuruş biçimiyle dikkat çeken bir metin. Hande Kınacı tarafından Türkçeye çevrilen roman, geçtiğimiz günlerde Timaş Yayınları tarafından yayımlandı. Merkezinde bir kaya sansarı olan Archy’nin yer aldığı roman, onun ağzından kurduğu hikâyeyle masal, fabl, fantastik gibi farklı türler ve yapılar arasında gidip gelen bir içerik üzerinden hareket eder. Hayvanları karakterleştirerek, onlardan insana, hayata, dünyaya dair bir roman çıkaran Zannoni, böylelikle sadece masumiyete değil, aynı zamanda varoluşa dair de uzun süreli bir anlatı geliştirir.

Romanın ana kahramanı kaya sansarı Archy, doğduğu andan itibaren yaşamın sertliğiyle karşı karşıyadır. Babası bir hırsız olduğu için öldürülür, annesiyse her türlü felakete karşın çocuklarını hayatta tutabilmek için umutsuz bir mücadele verir. Archy’nin hayata merhaba dediği bu sarsıcı nokta, ilerleyen süreçte onun kişiliğini belirleyen en önemli kırılmaları da beraberinde getirir. Bir yandan hayata tutunma çabası, diğer yandan ailenin onun üzerindeki izi zaman içerisinde giderek daha da büyük bir yüke dönüşür.

Benim Aptal Niyetlerim, bir tür otobiyografik deneme olarak Archy’nin diliyle gün yüzüne çıkar. Archy, bütün bir hikâyeyi kendi deneyimleri, arzuları, hayal kırıklıkları üzerinden kurgular ve baştan sona yeni bir kurgusal denemede bulunur. Öyle ki oldukça karamsar bir biçimde perdelerini açan roman, daha sonra asıl kırılma noktasının gelmesiyle yüzünü farklı bir yöne çevirir. Archy’nin annesi tarafından bir tilkiye –Solomon’a– satılmasıyla asıl hikâye başlar. Bu noktadan sonra roman, bir hayatta kalma öyküsünden çok, bir uyanış hikâyesine dönüşür. Zannoni, bir kaya sansarının gözünden “insan olmanın” ne anlama geldiğini sorgularken okuru da kendi içgüdüleriyle, niyet ve inançlarıyla yüzleşmeye davet eder. Böylelikle başlangıçta tek planlı bir anlatıymış gibi gelişen roman çok geçmeden türlü yüzleşmeye ev sahipliği yapar.

Archy’nin yaşamı, bir hayatta kalma mücadelesiyle başlar. Herkes için kavramsal bir değer taşıyan “soğuk”, “açlık” ve “ölüm”, onun yaşamının en somut gerçekliğidir. Başkaları için düşünsel olan, onun için yaşamsaldır. Tefeci tilki Solomon’a satılmasıyla bu hayatta kalma mücadelesine düşünsel bir boyut dâhil eden Archy, artık yeni bir dünyanın parçasıdır ve bu dünyada her şey efendisine göre biçimlenir. Solomon, dinine bağlı, ticaretle uğraşan yaşlı bir tilkidir. Archy’ye önce çalışmayı, ardından okumayı öğretir ve bu sayede aralarında özel bir yakınlık gelişmesinin zeminini hazırlar. Archy, onun sayesinde İncil’i okumaya, ölüm, tanrı, irade gibi kavramlar üzerine düşünmeye başlar ve böylelikle sadece fiziksel değil, zihinsel açıdan da başka bir dünyanın varlığını keşfeder.

Archy’deki bu dönüşüm romanın asıl tematik eksenini oluşturur. Artık o yalnızca bir hayvan değil, düşünebilen bir varlık olarak konumlanır. Zannoni, bu dönüşümü sade ama sarsıcı bir dille anlatır: “O saçma farkındalığa kapılmamak için düşündüm. O ana kadarki hayatımı gözden geçirdim ve ölebileceğimin kaç kere aklımdan geçtiğini saydım. Hiç. Ölüm hep etrafımdakilere dokunmuş, ama beni es geçmişti: varlığım boyunca onu baştan sorgusuz sualsiz dışlamış, sonsuza kadar süreceğine inandığım günlerin akışında unutmuştum.” (Zannoni, 2025:66) Archy’nin dilinden dökülen bu yalın ifadeler onun “ölümlülük bilinci”ne ulaştığı ânı temsil etmesi ve aslında romana dair yeni bir pencere açması bakımından önemlidir. Onun dilinde dışa vuranlar bütün yaşam formlarının ortak düşüncelerine, arzu ve hayal kırıklıklarına kapı aralar. Sadece insanlar değil, hayvanlar da ölüme ve ölümsüzlüğe dair kendi bilinçlerinde bir arayış içerisindedir. Bu noktadan sonra hayvanlık ile insanlık arasındaki çizgi giderek bulanıklaşmıştır.

​Zannoni burada sadece bir hayvanın kendi öz bilince ulaşmasını anlatmaz; aynı zamanda insanoğlunun da içgüdülerinden, hayvansılığından, başına buyrukluğundan kopamayacağını gösterir. Archy’nin öğrenme süreci bir özgürleşme hikâyesi değildir aslında; tam tersine, bilmenin getirdiği bir yük, bir lanet hikâyesidir; çünkü bilmek aynı zamanda kaybetmektir. Bilgi arttıkça masumiyet azalır, bilinç arttıkça iç huzur kaybolur.

Romanın geliştirdiği en önemli tartışmalardan biri, “öğrenme” ve “kölelik” arasındaki girift ilişkiyle ilgilidir. Solomon, Archy’ye okuma-yazmayı öğretirken aslında onu özgürleştirmez; aksine kendi sistemine daha da bağımlı hâle getirir. Archy, kendisini geliştirdikçe Solomon’un ticari işlerini daha iyi yürütmesine olanak tanır ve sistemin giderek önem kazanan parçalarından/dişlililerinden biri hâline gelir. Bu durum sembolik bir şekilde modern insanın “bilgiyle zincirlenmesi”ne dair güçlü bir hikâye olarak da düşünülebilir. Zannoni, insanoğlunun hikâyesini başka şekillerde, başka yapı ve düşünceler üzerinden şekillendirir. Bu noktada karakterlerin temsil ettikleri değer de giderek farklılaşır.

Bilgi, Benim Aptal Niyetlerim’de hem güç hem de esaret aracı olarak kullanılır ve bunu giderek daha da büyük bir problem hâline getirir. Archy, okumayı öğrendikçe çevresini daha iyi kavrar ama aynı zamanda dünyadaki adaletsizliğin farkına vardıkça daha da çok acı çeker. “Eğitim” bu noktada kurtuluşun değil, farkındalıkla gelen mutsuzluk ve acının sembolüne dönüşür. Tam da bu nedenle romanın başlığı daha da anlamlı bir hâl alır: Benim Aptal Niyetlerim. Niyet iyidir ancak bazen kişiyi farklı türden felaketlere sürükleyebilir. Başta saf olan zamanla kirlenebilir. Bu yönüyle roman, “aydınlanma” düşüncesine de eleştirel bir mesafeden bakar. İnsan aklının mutlak kurtuluş getirdiği fikrini reddeder. Archy, tıpkı modern insan gibi bilginin içinde boğulur. Kendi varlığının farkına vardıkça özgürlüğünü kaybeder.

Archy’nin serüveni aynı zamanda bir kimlik kaybı hikâyesidir. Öğrendikçe kim olduğunu unutur, inandıkça şüphesi artar. Bu arada kalmışlık bir modern birey örneği/temsilcisi olarak onu ve yaşamını derinden sarsar. Öyle ki onun için bir noktadan sonra çok fazla seçenek kalmaz. Ya her şeyi olduğu gibi kabul edip yaşamına devam edecektir ya da bunlara karşı hareket edecek, düzen ve sistemin reddettiği bir figüre dönüşecektir. Tanrı, sistem, devlet, yapı… Tüm bunlar belirli kavramsal çerçeveler içinde bir anlam ifade etmekle beraber onun için sorgulanmaya değer başlıklardır. Zannoni, tam da bu noktada yer yer Dostoyevski, yer yer Albert Camus ve Collodi’ye benzer bir tavır üzerinden hareket eder. İnsanı/hayvanı/canlıyı kendi öz varlığıyla karşı karşıya getirir. Ondan sonra hikâye bambaşka şekillerde yoluna devam eder.

Roman hem oldukça sade hem de oldukça çarpıcı bir dille örülmüştür. Roman, bir “oyunbazlık” veya “şefkatli bir masal tonu” üzerinden hareket etmez. Aksine, her bir cümle, paragraf, bölüm okuru daha da çetrefilli bir noktaya sürükler. Archy’nin dilinden düşen her cümle, bir taş gibi sert ve ağırdır; çünkü yaşamın kendisi de böyledir. Archy’nin yaşadığı dünya, estetik değil hayatta kalma mücadelesi üzerine kuruludur. Bu durum romanın diline de yansır ve içerikle bir bütün oluşturur.

Öte taraftan bütün bu sertliğin içerisinde yazarın lirik bir anlatı kurduğu da ifade edilebilir. Archy’nin iç monologlarında bu yaklaşımı görmek, onun izini sürmek mümkündür. Özellikle bir başına kaldığında büründüğü kişilik, kendi içine hapsettiği duygulara dair açtığı yol bu lirik tavrı besler. Dil, tıpkı doğa gibi hem güzel hem de acımasız bir aracı olarak Archy’nin zihninde yankılanır. Bu yönüyle Zannoni, mevcut anlatıyı aynı zamanda bir felsefi metne dönüştürür. Her kelime, ölüm ve anlam arasındaki ilişkiyi yeniden kurar.

Zannoni, Benim Aptal Niyetlerim’de insan olmayı bir erdem olarak değil, bir yük olarak konumlandırır ve bu fikir üzerinden hareket eder. Bilinçlenmek özgürleşmek anlamına gelmez; aksine bir kayıp olarak belirir. Archy’nin “aptalca niyetleri” bir noktada bütün insanlığın, varoluşun niyetleridir: İyi olmaya çalışırken yıkmak, anlam ararken kaybolmak, inançla akıl arasında kalmak.

Benzer şekilde Archy’nin hikâyesi aynı zamanda bir irade tartışması olarak da görülebilir. O, yaptıklarını seçip seçmediği veya bunların bir içgüdü neticesinde olup olmadığı konusunda sürekli kendi belleğini yoklar. Sürekli olarak bir uçtan diğerine sürüklenir durur. Konuştuğu her bir karakter, gittiği her bir mekân, düşündüğü her bir kavram onu farklı şekillerde etkiler. İrade, onun ortaya koyduğu bir güç müdür yoksa ona dayatılan, kontrolü dışında beliren bir unsur mu? Bu sorunun doğrudan bir cevabı olmamakla beraber Archy için bu soruya yanıt aramak da önemli bir yerde durur.

​Klasik alegorik masallardan çok varoluşçu bir roman diliyle ön plana çıkan Benim Aptal Niyetlerim, bir ilk roman olmanın ötesinde oldukça olgun, Bernardo Zannoni’ye dair merak ve heyecan uyandırıcı bir metin olarak görülebilir.

0
903
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage