
John Waters, bugüne kadar New York Film Festivali'nde kendisine ait hiçbir film gösterilmemesine rağmen, kült ikonundan yola çıkarak (diğer adıyla the Pope of Trash) 3 Eylül 2020'de başlayacak festivalin afişini tasarladı.
Waters, Lincoln Center’daki açıklamalarında şu ifadelere yer verdi: “Bugüne kadar filmlerimden hiçbiri New York Film Festivali’ne seçilmediği için bu yılki afişi tasarlamam istendiğinde oldukça heyecanlandım. Bir şekilde bir gün orada olacağımı her zaman biliyordum!”
Waters, açıklamalarının devamında afiş hakkında daha fazla bilgi veriyor ve tarzının nereden geldiğini de belirtiyor: “Bu prestijli etkinliğe karşı duyduğum saygıyı göstermek için, onlarca yıl sonra Baltimore'un en iyi rock and roll şovlarını tanıtan ünlü yayın Globe Poster'ı festivale getirmekten daha iyi bir yol var mı?”
Waters'ın memleketi Baltimore'da 1929'da kurulan ve 2010'a kadar insanlarla buluşmaya devam eden Globe Poster, bugüne kadar James Brown, Tina Turner ve Beach Boys’un reklamı için kullandığı renkler ve iddialı yazılarla tanındı. NYFF'nin tasarımında Martin Scorsese, Pedro Almodóvar, Jean-Luc Godard, Barry Jenkins ve Agnès Varda gibi isimler de göze çarpıyor.
Waters, karakteristik olarak ayrıca festivalin Art Movie Hell at the Drive-In başlıklı ve Gaspar Noé’nun Climax (Waters için 2019'un en iyi filmi) ve Pier Paolo Pasolini’nin Salò, or the 120 Days of Sodom isimli filmi için de çalışma yürüttü.
Kaynak: Dazed
Daft Punk, 2007 Alive’da piramit kürsü kurulumuyla elektronik tur teçhizatlarının en iyi örneklerinden birini oluşturmuştu. Birçok kişiye göre şimdiye kadarki en ikonik sahne setlerinden biri olarak kabul edilen Alive’ın kurulumu, izleyicilere dans müziği tarihinin en büyük anlarından birine de tanık olma fırsatı veriyor.
Androids'in unutulmaz Coachella ve Glastonbury performanslarının o yılki görüntüleri hâlâ belirli aralıklarla internette yeniden dolaşıma girerken, şimdi de Daft Punk'ın Las Vegas'taki 2007 Vegoose Festival’in daha önce görülmemiş görüntüleri gün ışığına çıkıyor.
Yeni görüntüler, ikilinin efsanevi Alive performansını birçok farklı açıdan daha önce hiç olmadığı kadar net yakalıyor ve tüm seti üç farklı kamera açısıyla izleyicilerin ekranlarına taşıyor. 80 dakikalık performans, "Robot Rock"ın açılış rifinden, "Aerodinamik"e, "Human After All"dan "Together" ve encore için “One More Time"a kadar birçok özel görüntü ve kaydı içeriyor. Daft Punk, şüphesiz Alive turnesindeki performanslarıyla “elektronik tanrılar” olarak insanların zihnine yerleşti. Bu yeni video kaydının da bu fikri pekiştirdiği söylenebilir.
Kaynak: Dancing Astrronaut
https://www.youtube.com/watch?v=sQVqHD4L2tw
Paul Thomas Anderson, Philip Seymour Hoffman'ın oğlu Cooper Hoffman'ı 1970'lerde geçecek yeni filminde başrol olarak oynatıyor. Soggy Bottom başlıklı ve çekimleri halihazırda devam eden filmin set fotoğrafları ise kısa bir süre önce Alana Haim tarafından ortaya çıkarılmıştı. THR’nin bildirdiğine göre bu fotoğraflar aracılığıyla Hoffman’ın rolü de doğrulanmış oldu.
Philip Seymour Hoffman'ın inanılmaz başarılarla dolu kariyerde en iyi çalışmaları arasında Paul Thomas Anderson ile gerçekleştirdiği Hard Eight, Boogie Nights, Magnolia, Punch-Drunk Love ve The Master'ın da bulunduğu birçok ortak çalışma var. Mimi O'Donnell ve Philip Seymour Hoffman'ın oğlu olan 17 yaşındaki Cooper Hoffman ise filmde bir lise öğrencisi ve çocuk oyuncuyu canlandırarak ilk performansına imza atacak.
Benzer şekilde setten yansıyan ilk fotoğraflara göre Benny Safdie'nin gerçekten de filmde yer aldığı bilgisi doğrulanmış oldu. Safdie’nin muhtemelen gerçek bir kişilik olan Los Angeles Council üyesi Joel Wach’tan esinlenen karakteri, 1990'ların sonlarına kadar pek ortalıkta dolaşmamış, özel bir kişiliğe sahip gizemli bir eşcinsel adamdı. Tüm bunlara rağmen Bradley Cooper'ın karakteri bir sır olarak kalmaya devam ediyor, ancak onun A Star is Born'un yapımcısı Jon Peters'tan ilham aldığı söylentileri ortalıkta dolanıyor.
Soggy Bottom için çekimler şu anda the San Fernando Valley ve çevresinde sürdürülüyor.
Kaynak: The Film Stage
Marina Abramović'in 7 Deaths of Maria Callas başlıklı müzik tiyatrosu eseri dünya prömiyerini nihayet Almanya'nın Münih kentindeki Bavyera Devlet Operası'nda yapacak. Abramović, bu yeni çalışmasında Marko Nikodijević ile birlikte Amerika doğumlu Yunan sopranonun muhteşem hikâyesine ve onun hayatını çevreleyen trajik olaylara odaklanacak. Daha önce prömiyerinin 11 Nisan'da yapılması planlanan opera, Callas ile ilişkili yedi ünlü aryayı ve Nikodijević'in projeyle ilgili yeni parçalarını da içerecek. Çalışma, Burberry'nin muhteşem kostüm tasarımlarıyla birlikte gerçekleştirilecek.
Burberry'nin Genel Sanat Direktörü Riccardo Tisci ile ilham verici performans sanatçısı arasında uzun süredir devam eden dostluk, sanatsal performansın en önemli özelliği olan ayrıntılı ve göz alıcı kostüm tasarımlarını doğuran bu iş birliği ile daha da güçlü bir hâle getiriyor. Tisci, konuyla ilgili olarak şu fadeleri kullanıyor:
"Özümde tam bir romantik hayalperestim, bu yüzden de bu benim için kabul etmesi çok kolay bir projeydi. Buradaki ana unsur, ışıktan karanlığa kadar tüm biçimleriyle aşkın kendisidir."
Abramović, "30 yıl boyunca 7 Deaths’e hayat vermek istedim,” açıklamasında bulundu. “Kalbi kırık bir şekilde ölmek, Riccardo ile olan ilişkim kadar, aşka ve onun formlarına odaklanan böylesi bir projede tüm operaları bir araya getirmek bağı kuran asıl ipliktir. Bu projyi gerçekleştirmek için bir fırsat yakaladığımda şu anki ekip haricinde birlikte çalışmak istediğim başka insanların olmadığını gördüm. Riccardo tüm kostümleri yapmak zorundaydı çünkü biz aşkız. O moda, bense sanatım. Bu, yaratıcı bir şekilde kesişen iki dünya sevgi, saygı ve özgürlük diyaloğu."
Operanın dünya prömiyeri 5 Eylül 2020 saat 18:30'da CEST'te Staatsoper.Tv üzerinden canlı olarak gerçekleştirilecek. Canlı yayın 7 Eylül'den itibaren 30 gün boyunca izlenebilecek. Gösteri daha sonra Münih'ten Berlin'e, ardından Atina ve Paris'e hareket edecek.
Kaynak: Somewhere Magazine
https://www.youtube.com/watch?v=iQmfd_KZfFA
Netflix, çoksatar Çin bilimkurgu romanı The Three-Body Problem’ı bir televizyon dizisine uyarlamak için Game of Thrones'un yapımcılarıyla anlaşmaya vardığını açıkladı.
Dizi için yazar David Benioff ve DB Weiss, True Blood’ın yazarı Alexander Woo ile birlikte çalışacak. Uyarlama, Liu Cixin’in meşhur üçlemesi Remembrance of Earth's Past’ın ilk kitabı ile başlayacak.
Game of Thrones hayranları tarafından oldukça karışık tepkilerle karşılaşan açıklama, bir Çin hikâyesinden yapılacak uyarlamanın ne denli başarılı olabileceğine dair ciddi şüpheler yarattı. Benzer şekilde çalışmanın Çin tarafından sansürlenebileceği veya projede çeşitli değişikliklerin olabileceği konusunda endişelerin olduğu da dile getirildi.
İlk kez 2008'de yayımlanan kitaplar kısa bir süre sonra İngilizceye çevrilmiş ve birçok okur tarafından beğeniyle karşılanmıştı. Serinin takipçileri arasında eski ABD Başkanı Barack Obama ve Facebook’un patronu Mark Zuckerberg de dâhil olmak birçok önemli isim var.
Destan temel olarak Çin Kültür Devrimi'nden yola çıkıyor ve gelecekteki birkaç bin yılda meydana gelecek olaylar dizisini anlatıyor.
Netflix’in yazar ve yapımcılarından olan Benioff ve Weiss, söz konusu üçlemeyle ilgili şu ifadeleri kullanıyor:
"Liu Cixin'in üçlemesi, okuyucuları 1960'lardan zamanın sonuna doğru uzun bir yolculuğa çıkaran, okuduğumuz en iddialı bilimkurgu metinlerden biri. O, bizi soluk mavi dünyamızdaki yaşamdan evrenin uzak noktalarına doğru uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Hayatımızın önümüzdeki yıllarını bu projeyi dünyanın her yerinden izleyiciler için ekranlara taşıyarak geçirmeyi planlıyoruz.”
Çift, 2019 yılında bu proje için Netflix ile özel bir anlaşma imzaladı.
Öte taraftan üçlemenin Çinli yazarı Liu Cixin, projede danışman yapımcı olarak yer alacak.
Cixin, Netflix'e yaptığı açıklamada, "The Three-Body Problem'i televizyon izleyicileri için uyarlayan yaratıcı ekibe karşı büyük bir saygı duyduğunu” da belirtiyor.
"Bir yazar olarak, bu eşsiz bilim kurgu konseptinin dünya çapında ilgi gördüğünü ve hayranlık kazandığını görmek benim için büyük bir onur. Tüm dünyadaki insanların Netflix'te yayımlanacak hikâyeyi keşfetmesi beni heyecanlandırıyor."
Bir başka Cixin romanı olan The Wandering Earth'ün 2019'daki film uyarlaması ise Çin'de tüm zamanların en çok hasılat yapan filmlerinden biri olmuştu.
Projenin yayın tarihiyle ve ayrıntılarıyla ilgili ise henüz açıklama yapılmadı.
Kaynak: BBC
Amerikalı illüstratör, model ve oyuncu Lauren Tsai, zengin hayal ve bilinçaltı dünyasıyla işlediği son çalışması Half-Lived’i özel ve kapsamlı bir baskıyla okuyucuların beğenisine sunuyor. Black Lives Matter hareketini desteklemek üzere yapılan özel baskı, güçlü Break From the System’i de takip ediyor.
Çalışmada kendisine yer verilen parçalar, detaylar hakkında olduğu kadar doku bakımından da oldukça zengin. Eserin merkezinde yer alan porselen renkli kadınla; uzun, stilize edilmiş yüzlü ve insan benzeri karakterler bir rüyadaymışçasına farklı renklerden oluşan lacivert bir tünelde huzur içinde ağzı yarı açık yüzerken gözüküyor. Bu tünelin ucunda ise onlar için “uyanış”ı temsil eden bir ışık göze çarpıyor. Bu çalışmanın hemen altında ise yataktan doğrulmak üzere olan bir kadın detayı fark edilebiliyor. Ayağa kakmak üzere olan kadının başı ise hâlâ yastığın üzerinde dururken görünüyor.
“Rüya sona ermeye yaklaştı. Geriye doğru süzüldü ve hatıralarının her biri tünelden geri gelerek sessizce onu izledi. Bir hayat, yarım-yaşanmış bir hayat, yeni dünyaya doğru yola çıktı."
Lauren Tsai’nin yalnızca 300 adet basılan bu yeni çalışması sanatçının internet sitesi üzerinden $220’a satın alınabiliyor.
Kaynak: Somewhere Magazine
Gaspar Noé’nin yeni orta metraj filmi Lux Æterna’nın resmi fragmanı ve posteri yayımlandı. Prömiyerini geçtiğimiz yıl 72. Cannes Film Festivali’nde yapan film, uzun bir aranın ardından izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor.
Oyun kadrosunda Charlotte Gainsbourg, Béatrice Dalle, Abbey Lee, Gajan-Maull, Lola Pillu Perier ve Karl Glusman gibi isimlerin yer aldığı Lux Æterna, sinemaseverlere metaforik bir drama vadediyor. Filmde başrollerde yer alan Gainsbourg ve Dalle birbirlerine cadılar hakkında çeşitli hikâyeler anlatırken görülüyor ve kendilerine hayat veriyor. Setlerde çalışma pratiğinin nasıl işlediğinden film yapmanın nasıl bir duygu olduğuna kadar birçok farklı konuyu gündeme getiren Lux Æterna, izleyicilere uzun bir aradan sonra yeni bir Gaspar Noé filmi görme şansı sunuyor.
Fransız ortak yapımı olan film, 23 Eylül 2020 tarihinde ilk olarak Fransa’da vizyona girecek.
Kaynak: Ufo Distribution
https://www.youtube.com/watch?v=t9MpkMtVhME
HBO, Westworld’ün yaratıcıları ile birlikte bir Michael Crichton romanını önümüzdeki dönem için diziye uyarlamaya hazırlanıyor. Kanal, bu kez izleyicilerin dikkatlerini su altındaki bir tesiste geçen bir gerilim hikâyesi olan Sphere'e çeviriyor. Hikâye daha önce 1998'de aynı isimle bir de filme uyarlanmıştı.
Deadline’ın projeyle ilgili edindiği bilgilere göre Sphere’in yürütücü yapımcılığını Westworld’ün yapımcısı ve yazarı Denise Thé, ayrıca Westworld’e olan katkılarıyla da tanıdığımız Jonathan Nolan ve Lisa Joy’un şirketi Kilter Film, Robert Downey Jr. ile Susan Downey’in Team Downey şirketi ve Warner Bros. Television birlikte üstlenecek.
Denise Thé tarafından Crichton'ın 1987 tarihli romanından hareketle diziye uyarlanacak olan Sphere, Pasifik Okyanusu'nun dibinde keşfedilen ve nereden geldiği bilinmeyen gizemli bir gemiyi araştıran bir grup bilim insann hikâyesine odaklanıyor. 1998'de Dustin Hoffman, Sharon Stone ve Samuel L. Jackson'ın oynadığı bir film aracılığıyla da izleyicilerle buluşan hikâye, zengin altyapısıyla dikkat çekiyor.
Thé, son olarak Westworld'ün 3. sezonunda baş yapımcı ve yazar olarak görev aldı. Team Downey, kısa süre önce ikinci sezon için çalışmalara başlanan bir başka HBO projesi Perry Mason'ın yapımcılığını da üstleniyor.
Kaynak: NME
Katharina Grosse, kendi imzası niteliğindeki büyük ölçekli eserlerinden bir yenisiyle Berlin'deki eski bir demiryolu binasını bir sanat eserine dönüştürdü. It Wasn’t Us başlıklı çalışma, Berlin National Gallery’nin bir parçası olan Hamburger Bahnhof at the Museum für Gegenwart’te görülebilir. Tüm alana yayılan geniş çalışma, binanın mevcut mimarisini istikrarsızlaştıran görkemli ve renkli bir dokunuşla müze mekânının sınırlarını alabildiğine zorluyor. Alman sanatçı konuyla ilgili değerlendirmesinde “Binanın dışına adım attığım yolu boyadım,” ifadesini kullanıyor.
Hamburger Bahnhof at the Museum für Gegenwart Berlin’deki çalışma 10 Ocak 2021 tarihine kadar görülebilir. It Wasn’t Us, Rieckhallen isimli bölümün dış cephesinde görülebileceği gibi binanın geniş iç salonunda da ziyaret edilebilir. Sadece sergi süresince görülebilecek çalışma, kurumun içini ve dışını sorunsuz bir şekilde birleştirmeyi amaçlayarak mekânı yeni bir hayal gücüyle bambaşka bir alana dönüştürüyor.
Grosse’nin kaleydoskopik çalışması, renkleri ve formları, doğa ve insanı, eserin çevresini ve onun ziyaretçilerini özel bir renk paletinin parçaları olarak bir araya getiriyor. Çalışmadaki nesneler arasındaki sınırlarla yatay ve dikey çizgiler zaman içinde ortadan kayboluyor ve ziyaretçinin görüş açısına göre biçim değiştiriyor. Nihayetinde ziyaretçinin hareketine göre biçimlenen bir çalışma ortaya çıkıyor.
Serginin küratörleri Udo Kittelmann ve Gabriele Knapstein konuyla ilgili değerlendirmesinde şu ifadelere yer veriyor:
“Yer seçimi ve çalışmanın ihtiyaç duyduğu birçok farklı faktör ve koşul resmin gelişimini etkiledi, tıpkı izleyicinin sürekli değişen görüş açısı ve eserle beklenmedik etkileşimleri gibi. Bu anlamda, eserin başlığ olan It Wasn’t Us, belirli bir durumun içsel karmaşıklığına ve öngörülemezliğine bir referans olarak anlaşılabilir. Ki bu da sanatçının çalışmasını hangi koşullar altında yaptığını ve daha sonra nasıl gözüktüğünü açıkça ortaya koyar.”
Kaynak: Designboom
Call Me by Your Name’in yönetmeni Luca Guadagnino’nun yakın zamanda HBO’da izleyiciyle buluşacak televizyon dizisi We Are Who We Are’ın fragmanı yayımlandı.
We Are Who We Are’ın oyuncu kadrosunda Jack Dylan Grazer, Chloë Sevigny, Alice Braga, Kid Cudi ve Jordan Kristine Seamon gibi isimler yer alıyor.
Sekiz bölümden oluşan dizi, New York'tan İtalya'nın Veneto kentindeki askeri üsse her ikisi de orduda görev alan annesi Sarah (Sevigny) ve Maggie (Braga) ile birlikte taşınan 14 yaşındaki Fraser Wilson'ın (Grazer) büyüme hikâyesini anlatıyor. Fragmandan anlaşıldığına göre Fraser, sık sık tartıştığı Sarah’a "Bunca yılın ardından senden nefret edip etmediğimi hâlâ bilmiyorum," diyor ve izleyici için ilginç bir aile hikâyesi vadediyor.
Fraser, babası Cudi ve erkek kardeşi ile birkaç yıldır İtalya’daki askeri üstte yaşayan Caitlin Harper (Seamon) ile yakın arkadaşlık kurar. Sarah’ı kendisine örnek alır ve onu “efsane” olarak tanımlar, zaman içinde de bir asker olmaya karar verir. Caitlin ayrıca kendini trans olarak tanımlar ve bu konuda gerekli adımları atmaktan da çekinmez. Bir gün Fraser’a yaklaşır ve ona şu soruyu sorar: “Benden bir erkek gibi hoşlanıyor musun?”
Guadagnino'nun Call Me by Your Name’i 2017 yılında dört Oscar adaylığı aldı. Yönetmen, Timothee Chalamet ve Armie Hammer'ın rol aldığı filmin devamı üzerinde de çalışmalarını sürdürüyor, ancak çalışmalar pandemi nedeniyle ertelendi.
We Are Who We Are, prömiyerini 14 Eylül 2020’de HBO’da yapacak.
Kaynak: Variety
https://www.youtube.com/watch?v=u6VAQ6LdnKs