NELER OLUYOR
  • 31-08-2020

    Dogtooth'ta Yorgos Lanthimos’un yönetmen yardımcısı ve senaryo süpervizörü olarak yer alan Christos Nikou’nun, Venedik Film Festivali’nde ilk gösterimini yapacak ilk filmi Apples’ın fragmanı yayımlandı. Geçtiğimiz on yılda Before Midnight dahil olmak üzere birçok yapımda yer alan Nikou’nun, ilk yönetmenlik denemesi olan Apples'ı Venedik Film Festivali'nde Orizzonti'nin Açılış Gecesi’nde göstermeye hazırlanıyor.

    Bu yılın Telluride seçkisinin bir parçası olan film, insanların hafıza kaybıne uğradığı bir salgının ortasında yer alan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Elinde bir polaroid kamera bulunan karakter, insanları çeşitli durumlarda fotoğraflıyor ve bir iyileştirme programı kapsamında çlaışmalarını yürütüyor.

    Önümüzdeki hafta galası gerçekleştirilecek filmin ilk fragmanıyla birlikte posteri de yayımlandı.

    Konuyla ilgili kısa bir değerlendirme yapan Nikou, şu açıklamalarda bulundu: “Apples, alegorik ve komik bir hikâye. Hafızamız ve onun fonksiyonları üzerine fikir yürüten bir yapım. Duyguların hafızamızı nasıl etkilediğini ve özellikle hafızamızın teknolojiden nasıl etkilendiğini gözler önüne seriyor. Teknolojideki tüm bu ilerlemeler beynimizi tembelleştirmiş olabilir mi? Böylece daha az olay ve daha az duyguyu hatırlıyor olabilir miyiz? Tüm bunların sonunda da daha az yaşamış?”

    Kaynak: The Film Stage

    https://www.youtube.com/watch?v=0ulEc2aSq8o

    0
    0
    1935
  • 30-08-2020

    Londra merkezli ürün tasarımcısı Anthony Dickens , “circle guitar” adı verilen yenilikçi bir müzik aleti konsepti meydana getirdi. Dickens tarafından özel olarak gerçekleştirilen bu radikal tasarım, temel olarak tellerin altında bulunan ve yerleşik bir mekanizmanın parçası olan sıralayıcı disklerin, kendi kendine çalmasını sağlayan bir elektro gitardan oluşuyor. Proje şimdiden başta Radiohead gitaristi Ed o'Brien ve Grammy ödüllü yazar ve yapımcı Paul Epworth olmak üzere birçok önemli müzisyenin dikkatini çekti ve giderek artan bir popülerlik kazandı. 

    Anthony Dickens, bu yeni çalışmasında bir mühendislik ekibiyle çalıştı ve “circle guitar”ı üretti. Çalışma, geleneksel bir elektro gitarı revize ederek onun kendi yapısında üretilmesi imkânsız olarak görülen sesleri, dokuları ve ritimleri meydana getirmesini sağladı. Proje kapsamında özel olarak üretilen bu yeni tasarımı diğer elektronik enstrümanlardan ayıran temel özellikse tellerin altında yer alan ve 250 bpm'ye kadar hızlı dönebilen disk. Bu yenilikçi özellik, bir müzisyen için salt elleriyle yapabileceklerinden daha fazlasını yapmasına olanak tanıyor.

    Gitara yerleştirilen bu diskte yer alan 128 delik oyuncunun eli olmadan da tellere temas edebiliyor ve performans sırasında ona esneklik tanıyor. Gitarist parça sırasında tellere vururken dokunuş kuvvetini ayarlamak için beş renk kodlu mızrap kullanabiliyor ve bu sırada hareket eden çemberi programlayabiliyor. Bu özel üretim enstrüman, gitarist için yeni bir dinamik ve ritmik seslerle birlikte sonsuz sayıda üretim seçeneği yaratıyor.

    Tüm bunlara paralel olarak sinyal bir heksafonik pikap aracılığıyla yakalanan sesler, her dizinin ayrı ayrı yükseltilebilen, kaydedilebilen ve işlenebilen kendi çıkışıyla farklı varyasyonlara da dönüştürülebiliyor. Gitarın gövdesinde bulunan anahtar ise sinyalin amfinize, miks masanıza veya bilgisayar arayüzünüze ulaşmasını sağlayarak kullanıcıya birçok açıdan kolaylık sağlıyor. Bu, müzisyenlerin “circle guitar”ı piyano gibi kullanmasına da olanak tanıyor ve akor açısında oldukça fayda sağlıyor.

    ​Kaynak: Designboom

    https://www.youtube.com/watch?v=9dtrvc6gOc4

    0
    0
    2585
  • 29-08-2020

    London Fieldworks, “Spontaneous City in the Tree of Heaven” isimli ağaçların gövdesine yerleştirilen bir dizi kuş evi çalışmasına hayat verdi ve bu sayede şehrin sanat ve mimari dokusuyla doğal yaşamı iç içe geçirdi.

    Çam ağacından yapılan kuş evleri, yaban arısı yuvaları ve mantar gibi ağaçların gövdesinde büyüyen birçok doğal unsurun yerleşkesini akıllara getiriyor ve böylelikle onlar için hazırlanan bu özel ev dizilerini ortaya çıkarıyor. Her biri geçici olarak Londra’daki çeşitli parklara yerleştirilen çalışmalar, bölgenin kendine özgü benzersiz mimari geçmişini sanatseverlere yeniden hatırlatıyor ve onlar için özel anlamlar ifade ediyor.

    Şehir dokusunu ön plana çıkaran bir yapıda oluşturulan kuş evlerinin yaratıcısı olan London Fieldworks, Bruce Gilchrist ve Jo Joelson tarafından kurulan bir disiplinlerarası sanat pratiği. Sanatçılar tarafından oluşturulan bu hassas kreasyon, Birleşik Krallık'ta birçok bölgeye yerleştirildi ve Nottinghamshire'ın yanı sıra Londra'daki birçok ağaca da konumlandırıldı.

    “Spontaneous City in the Tree of Heaven”, Londra'nın yakınlarındaki cennet ağaçlarına (ailanthus altissima) iki özel yerleştirme kuruyor. Bunlardan ilki, şehrin doğusundaki Duncan Terrace Gardens’taki Gürcü şehir evlerini 1960'ların sosyal konutlarıyla birleştiren çevre mimarisini yansıtıyor. İkincisi ise batıdaki Cremorne Gardens’taki parkın bitişiğinde yer alan “dünyanın son arazisi”ni yansıtıyor. Her iki çalışma da kuşlar için özel olarak hazırlanan kutulardan yola çıkılarak oluşturuldu.

    Orijinal olarak 2011 yılında bir tasarım haftası için yaratılan “Spontane City: Clerkenwell”, ilk kez St. James Kilisesi’nin bahçelerine kuruldu. Bu “mikro evler kümesi”, bölgenin hâlâ devam eden “soylulaştırma” çabalarını ve 12. ile 15. yüzyıl başlarından kalma tarihi dini temelleri de yansıtıyor.

    ​Kaynak: Designboom

    0
    0
    3139
  • 28-08-2020

    Philipp Hainhofer'in, 17. yüzyıl Avrupalılarından izler taşıyan DasGroße Stammbuch isimli kitabı Herzog August Bibliothek tarafından satın alındı.

    Augustus the Younger’ın neredeyse 400 yıl önce satın almayı deneyip başarısız olduğu “olağanüstü” Das Große Stammbuch, (17. yüzyılın birçok önemli Avrupalı figürünü içeren “dostluk kitabı”) nihayet Almanya, Wolfenbüttel'de inşa edilen kütüphane tarafından satın alındı.

    1666'da 87 yaşında vefat eden House of Welf’in Alman üyesi Duke Augustus, adının verildiği dünyanın en eski kütüphanelerinden biri olan Herzog August Bibliothek'i oluşturan yüz binlerce kitaptan bazılarının toplanmasında büyük rol oynadı.

    Augustus, 1648'de Augsburg'lu bir Alman tüccar ve diplomat olan Philipp Hainhofer'a ait bir kitabı satın almak için büyük uğraş verdi. Uzun süre seyahat eden Hainhofer, bulunduğu bölgelerin ileri gelenlerine elindeki amicorumalbümünü veya stammbuch olarak da bilinen dostluk kitabını boyamalarını ve imzalamarını rica etti. Kitap böylelikle zaman içinde gelişerek önemli bir vesika hâline geldi. Dünya genelinde yaklaşık 25.000 tarihi dostluk kitabı var, ancak Hainhofer'in Das Große Stammbuch'u, Cosimo De Medici, Kutsal Roma İmparatoru Rudolf II ile Danimarka ve Norveç Kralı Christian IV gibi önemli Avrupalı ​​figürlerin imzalarını da içermesi bakımından bu türün en etkileyici örneği olarak kabul ediliyor. Hainhofer, bu süreçte görüştüğü her şahsa ait bir resmin de eserde bulunması için birer de sanatçı tayin etti. Böylelikle derlenmesi 50 yıldan fazla süren kitap için 100’den fazla çizim gerçekleştirilmiş oldu.

    Herzog August Kütüphanesi’nin kurulmasına yardım eden Hainhofer, 1647'de vefat ettiğinde Duke August onun yıllar içerisinde meydana getirdiği bu değerli kitabı almaya çalıştı ancak bunda başarısız oldu. Albüm daha sonra özel mülkiyet statüsü kazandı ve kamuya açık alanda bir daha görülmedi. 1931'de bir Londra müzayedesinde yeniden ortaya çıkıncaya kadar kitabın kaybolduğu dahi düşünüldü. Kitap, Duke August’un eseri ilk kez satın almayı deneyişinden 373 yıl sonra nihayet Herzog August Bibliothek'in raflarındaki yerini aldı.

    Geçen yıl özel olarak Sotheby's'de satışa çıkarılan kitap, müzayede evindeki araştırmacıların kütüphane ile olan bağlantıları kullanmasıyla nihayet 2.8 milyon euroya Herzog August Bibliothek’e satıldı. Kütüphaneye ev sahipliği yapan Niedersachsen'in Bilim ve Kültür Bakanı Björn Thümler, bu satın almayı “Almanya'daki kültürel varlıkların korunması için ciddi ve oldukça şanslı bir girişim” olarak niteledi. Herzog August Müdürü Peter Burschel ise Federal Devletler Kültür Vakfı (Kulturstiftung der Länder) dâhil olmak üzere birçok kurum tarafından desteklenen ve finanse edilen bu satın almanın kütüphanenin, 1983'teki bir müzayede sırasında 8.1 milyon sterline Henry the Lion’ın ortaçağ el yazması İncil'inin satın almasından bu yana yaptığı en önemli atılım olduğunu söyledi.

    ​Kaynak: The Guardian

    0
    0
    1044
  • 28-08-2020

    Banksy, Kuzey Afrika'dan Avrupa'ya geçmeye çalışan mültecileri kurtarmak için gizli bir çalışma gerçekleştirdi. The Guardian’da yayımlanan bir rapora göre kimliği belirsiz Bristollu sokak sanatçısı tarafından finanse bir ekip, büyük, pembe bir bot ile Akdeniz’de şu ana kadar 89 kişinin hayatını kurtardı.

    Bot, 18 Ağustos'ta Valencia yakınlarındaki bir İspanyol limanı olan Burriana'dan gizlice hareket etti. Orta Akdeniz bölgesi için yapılan bot, (birçok mültecinin sığınma talebini iletirken bulunduğu zorlu bir bölge) 26 Ağustos Perşembe günü büyük zorluklarla karşılaşan onlarca insana ulaşıp onları kurtardı. Botta 4 de çocuk yer alıyordu. Adını Fransız feminist Louise Michel'den alan bot, daha önce de arama ve kurtarma operasyonlarına katılmış, Avrupa'nın dört bir yanından birçok aktivist ile birlikte ekibi zamanla genişletmişti. Botta bulunan çalışanlardan bazıları benzer koşullarda 105 kişiyi kurtaran son büyük sefere de katıldı. Pembeye boyanmış botun şamandırasında ise Banksy'nin kendine özgü tarzını yansıtan kalp şeklinde bir can simidi tutan bir kız çocuğu yer alıyor.

    Bir Alman insan hakları aktivisti ve kaptan olan Bia Klemp, bu zorlu süreç boyunca birçok görevde yer aldı ve Akdeniz’de binlerce insanın kurtarulmasında rol oynadı. Projeyle ilgili olarak The Guardian’a konuşan Klemp, Banksy’nin bu projeyle yakından ilgilendiğini de belirtti. 2016 ile 2018 yılları arasında Akdeniz’de 14 bin göçmen boğulmaktan kurtarıldı. Tüm bu süreç boyunca kurtarma botlarının komutası Klemp’e aitti.

    Klemp, Banksy’nin olaylara sanatçının kendisine Eylül 2019'da gönderdiği ve bu soruna nasıl yardım edebileceğini sorduğu, başlangıçta şaka olduğunu sandığı bir e-posta ile dâhil olduğunu da açıkladı. Banksy e-postada şu ifadelere yer veriyor:

    "Merhaba Pia, gazetelerde hikâyenizi okudum. Bir baş belası gibi konuşuyorsun. Ben Birleşik Krallık'tan bir sanatçıyım ve göçmen kriziyle ilgili bazı çalışmalar yaptım ve tabii ki bu para bende kalamaz. Bu para yeni bir bot veya başka bir şey almak için kullanabilir mi? Lütfen bana haber ver. Aferin. Banksy."

    Klemp, Banksy'nin operasyonlarda yer almaktan ziyade onlara sadece finansal açıdan yardımcı olduğunu da belirtti.

    Ayrıca Banksy geçtiğimiz aylarda da Bethlehem Hospital için gerçekleştirilen bir yardım kampanyasına tahmini değeri 1.2 milyon pound olan Mediterranean Sea View 2017 isimli bir triptik tablo bağışlamıştı. Haberin detaylarına buradan ulaşabilirsiniz. 

    ​Kaynak: Dazed

    0
    0
    2864
  • 28-08-2020

    Geçtiğimiz günlerde Picasso'nun Tate Modern'de sergilenen bir tablosuna yumruk atan adam 18 ay hapis cezasına çarptırıldı. Shakeel Ryan Massey isimli zanlı, geçtiğimiz Aralık ayında sanatçının sevgilisi ve ilham perisi Dora Maar'ı tasvir ettiği Bust of a Woman (1944) isimli tablosuna saldırdıktan sonra bu konudaki zararı üstlendiğini kabul etmişti. Mahkeme kayıtlarına göre 20 milyon sterlin değerindeki tabloda oluşan maddi hasar ise yaklaşık 350.000 sterlin civarında.

    Evening Standard gazetesinde yer alan habere göre; İspanyol mimarlık öğrencisi ilk olarak 3 dakika boyunca tabloyu inceledi ve onun etrafında dolaştı. Daha sonra tabloyu duvardan alan öğrenci, güvenlik görevlilerine bununla bir “sanat performansı” gerçekleştirdiğini söyledi.

    Savcı Ben Edwards ise konuyla ilgili olarak mahkeme heyetine şunları söyledi: “Massey paltosunu yere düşürdü ve resme doğru koştu, ardından sanat eserine yumruk attı. Bu, koruyucu camın kırılmasına ve tablonun yırtılmasına neden oldu.” Massey'nin avukatı Glen Harris ise Massey’in “henüz olgunlaşmamış ve ne yapması gerektiğini bilmeyen bir sanatçı olduğu ve bunun adil olmadığını” ifade etti.

    Tate ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Bu davayı dikkatle inceledikleri için mahkeme heyetine teşekkür ediyor ve verilen kararı dikkate alıyoruz. Eser şu an bir koruma sürecinden geçiyor.” Tate, önümüzdeki 18 ay içerisinde restore edileceği bildirilen eserin onarımı için özel bir koleksiyondan uzun vadeli ödünç alındı.

    Tate'e göre “Bust of a Woman’da Maar bir şapka ile yeşil giysiler giyiyor ve siyah bir sandalyede oturuyor. Maar’ın yüzünün açı ve düzlemsel yapısı, onun burun ve ağzının zıt yönlere bakan doğrusal bir eğilim sergilediğini gösteriyor. Bu konfigürasyon 1944 tarihli portrede açıkça gözüküyor.”

    ​Kaynak: The Art Newspaper

    0
    0
    1425
  • 27-08-2020

    ABD'de birçok televizyon dizisi için çalışmalar ertelenirken NBC'nin favori dizilerinden Brooklyn Nine-Nine, bu süreyi dizinin sekizinci sezonunu yeniden gözden geçirmek için kullandı. Daha önce basına yansıyan bilgilere göre senaryo yazarları George Floyd cinayetinin ardından küresel çapta ortaya çıkan protestoların ardından ilk dört bölümü yazılan diziyi şu an için rafa kaldırdı. Dizinin kadrosunda yer alan ve daha önce Emmy adayı gösterilen Andre Braugher (Kaptan Ray Holt), EW’s The Awardist podcast serisine projedeki son gelişmeler ve mevcut “sorunlar” üzerine konuştu.

    Komedi dizisi hakkında açıklamalarda bulunan Braugher, şu ifadeleri kullandı:

    "Bana bu dizinin dünyayı olduğu gibi kabul eden ve hayata ayna tutan bir proje olduğu söylendi. Ve şimdi yeni zorluklarla sekizinci sezon sürecine giriyoruz. Son dönemde herkesin polisler hakkındaki düşünceleri ve duyguları derinden etkilendi. Yazar ve ortak yaratıcı Daniel Goor'dan öğrendiğimize göre akıllı bir dizi, bu tür olayları bir fanteziymiş gibi saklamaz. Yani Brooklyn Nine-Nine, New York Polis Departmanı hakkında tüm bildiklerimizi açıkça ortaya koyacak.”

    Dizinin bu amaca "akıllıca ve komik" bir şekilde ulaşacağından "emin" olduğunu söyleyen Braugher, bu konunun senaryoya nasıl etki edeceği hakkında hâlâ hiçbir fikrinin olmadığını da belirtiyor. Oldukça anlaşılabilir olan bu durum, kimsenin prodüksiyonun ne zaman devam edeceğini bilmediği gerçeğiyle de örtüşüyor. Braugher’un bu süreçte tek ümidi, polislere hukukun üstün olduğunu bir kere daha hatırlatmış olmak. "Bu çok karmaşık bir konu, ama bence tüm bunları çok daha gerçekçi bir şekilde anlatmalıyız. Bu konudaki ortak düşünce polisin yasayı çiğnemesinde bir sorun olmadığı, çünkü onların aslında bunu daha büyük bir hizmet için yaptığı. Ama bu ortadan kaldırılması gereken bir düşünce.”

    Geçtiğimiz ay People’a açıklamalarda bulunan Andy Samberg de dizi hakkında konuşmuş ve birtakım değişiklikler yapılması gerektiğini belirtmişti. Bu konuda dizinin oyuncu kadrosu da birtakım düşüncelerin değişmesi konusunda ortak bir tavır takınıyor. Samberg, "Kendimizi bir adım geri çekiyoruz. Şu anda tüm yazarlar dizinin nasıl devam edebileceği üzerine yeniden düşünüyor. Hepimiz iletişim hâlindeyiz ve şu anda polis hakkında nasıl bir komedi programı hazırlayabileceğimiz üzerine tartışıyoruz. Eğer bunu yapmanın bir yolunu bulabilirsek hepimiz ahlaki olarak daha iyi hissedeceğiz.” ifadelerinde bulunmuştu.

    ​Kaynak: AV Club

    0
    0
    5594
  • 27-08-2020

    Vincent Van Gogh'un hayat hikâyesini anlatan ilk uzun metraj filmleri Loving Vincent için 125 ressam tarafından üretilen tamamen yağlı boya 65.000 tabloyla epik bir çalışma gerçekleştirerek oldukça büyük bir başarı yakalayan Dorota Kobiela ve Hugh Welchman, yeni projeleri The Peasants ile geri dönüyor.

    Wladyslaw Reymont'un Nobel ödüllü romanından uyarlanan film, trajik bir hikâyeyi izleyicilerle buluşturacak. Hikâyeye göre ana karakter Jagba, oğlu Antek'e olan sevgisine rağmen yaşlı ve zengin bir çiftçi olan Boryna ile evlenmek zorunda kalır. Jagna bu evlilik dolayısıyla zamanla köylülerin kıskançlık ve nefretini üzerine çeker ve kişisel bağımsızlığını korumak için savaşmak zorunda kalır. 19. ve 20. yüzyılların geçiş döneminde Polonya kırsalında geçen hikâyenin draması, mevsimlerin değişimi, tarladaki işçilerin durumu ve geleneksel tatil günleriyle farklı bir havaya bürünür.

    Kobiela, yeni projesinde tek başına çalışacak ve filme tamamen kendisi yön verecek. Usta isim, The Peasants‘ta Genç Polonya Hareketi’ne de yer verirken filmde Józef Chełmoński, Ferdynand Ruszczyc ve Leon Wyczółkowski gibi sanatçıların eserlerine de vurgu yapacak. Kobiela, 19. yüzyılın popüler gerçekçi ve empresyonist tablolarından esinlenen el boyaması tekniğiyle fark yaratan tavrını sürdürecek. Film, önce yapım aşamasında oyuncularla çekilecek ve ardından her kare için ayrı bir yağlı boya tablo üretilecek. BreakThru Films'in yapımcısı Tomasz Wochniak, konuyla ilgili bilgilendirmesinde "Filmi oluşturan 79.000 kareyi tamamlamak için üç stüdyoda altmıştan fazla ressam çalışacak," ifadelerini kullandı.

    Senaryoyu Welchman ile birlikte yazan Kobiela, "Vincent van Gogh hakkında bir film üzerinde yıllarca çalıştıktan sonra bu kez kadınlar hakkında bir hikâye anlatma ihtiyacı duydum. Onların mücadelelerini, tutkularını ve güçlerini göstermek istedim," açıklamasında bulundu. Kobiela, projenin yapımcılığını Sean Bobbitt ile birlikte üstlendi.

    Dorota Kobiela ve Hugh Welchman'ın 5.5 milyon dolar bütçeyle hayat verdikleri Loving Vincent, onlara dünya genelinde 52 milyon dolar kazandırdı.

    ​Kaynak: The Film Stage

    https://www.youtube.com/watch?v=rcYfCa8vE9s

    0
    0
    1506
  • 27-08-2020

    Çağdaş sanatın sevilen ressamlarından Kerry James Marshall ve Jordan Casteel, Vogue dergisinin ikonik Eylül sayısı kapağı için birer portre çalışması yaptı. Dergi tarafından Marshall ve Casteel'e hangi gerçek veya hayali portreyi kapağa taşıyacakları konusunda ise tam bir özgürlük tanındı. Bu kapsamda sanatçıların uyması gereken tek şart, resmettikleri kişinin Vogue tarafından seçilen dört tasarımcıdan biri tarafından üretilen bir elbiseyi giyerken gösterilmesi oldu. Geçmişte Vogue kapaklarında imzası bulunan sanatçılar arasında Salvador Dalí, Giorgio de Chirico, Marie Laurencin ve son olarak John Currin gibi önemli isimler yer alıyor.

    “Mastry” isimli büyük retrospektifi 2016’dan 2017’ye kadar Museum of Contemporary Art in Chicago, Metropolitan Museum of Art ve Museum of Contemporary Art in Los Angeles’ta temsil edilen Marshall, kurmaca karakterleri tasvir ederken benimsediği “kesin olarak, tamamen siyah” olarak ifade ettiği figüratif tavırla tanınıyor. Sanatçı, Vogue kapağı için ürettiği çalışmada da kırık beyaz bir elbise giymiş hayali bir karakteri okurların beğenisine sunuyor. Karakter, oldukça canlı bir terasa bakan pencere önünde resmediliyor ve bir elinin nazikçe göğsünde durduğu fark ediliyor.

    Marshall'ın aksine Casteel'in devasa portreleri ise genellikle gerçek insanları, bazen bir aileyi, bir arkadaş çevresini veya Harlem'deki bir topluluğu gösteriyor. Casteel, Şubat 2020'de bu eserlerin yaklaşık olarak 40 tanesini New York City'deki New Museum'da gerçekleşen ilk kişisel sergisinde sanatseverlerin beğenisine sundu. (Sergi, müzenin pandemi nedeniyle kapanması üzerine Ocak 2021'e kadar uzatıldı.) Casteel'in kapağında gözüken moda tasarımcısı Aurora James, Brooklyn’deki bir çatıda tabure üstünde otururken resmediliyor. James, Pyer Moss tarafından dikilmiş mavi ipek bir elbise giyiyor ve kıyafeti gökyüzünün mavi tonuyla büyük bir yakınlık barındırıyor.

    Vogue, Eylül sayısı için çağdaş ressamların çalışmalarına başvuran tek büyük moda yayını değil. Vanity Fair de benzer şekilde bu hafta başlarında Eylül kapağında Amy Sherald tarafından resmedilen, 13 Mart'ta Louisville’de polisler tarafından korkunç bir şekilde vurulan 26 yaşındaki siyah kadın Breonna Taylor’ın bir tablosuna yer vereceğini açıkladı. Kapak, ödüllü yazar Ta-Nehisi Coates'in konuk editörlüğünü yaptığı “The Great Fire” adlı özel sayının bir parçası olarak üretildi.

    ​Kaynak: Artsy

    0
    0
    1098
  • 27-08-2020

    Yaklaşık otuz yıldır Japonya'da film çeken ve Altın Palmiye ödüllü Shoplifters ile kariyerinin zirvesine ulaşan Hirokazu Kore-eda; Catherine Deneuve, Juliette Binoche ve Ethan Hawke'nin başrollerini paylaştığı Fransız ortak yapımı The Truth ile çalışma sahasını genişletti. Kore-eda böylelikle ilk kez hem Japonca dışında bir dilde hem de anavatanı dışında bir film çekmiş oldu. Usta yönetmen şimdi de yeni filmiyle herkesi şaşırtmaya devam edecek gibi görünüyor.

    Hirokazu Kore-eda'nın yeni filmi Baby, Box, Broker adlı bir Kore yapımı olacak ve filmin oyuncu kadrosunda Song Kang-ho (Parasite), Bae Doona (Cloud Atlas, The Host) ve Kang Dong gibi usta isimler yer alacak.

    Film temel olarak bebeklerinin ihtiyaçlarını karşılayamayan insanların onları birer bebek kutusuna koyarak terk etmelerini anlatacak. Bu temel çatışma ile yönetmen, yeni filminde yeniden sosyal meselelere döndüğünü açıkça gösteriyor.

    Zip Cinema CJ ENM tarafından desteklenen prodüksiyonun 2021 yılında izleyiciyle buluşması planlanıyor. Konuyla ilgili açıklama yapan yönetmen şu ifadeleri kullanıyor: “Broker için yaklaşık 5 yıl çalıştım. Her zaman olduğu gibi her şey oyuncularla başladı. Song Kang Ho ile Busan Uluslararası Film Festivali'nde, Kang Dong Won ile Tokyo'ya bir iş için gittiğimde tanıştım. Tokyo, Seul, Busan ve Cannes'daki iki oyuncuyla da iletişimimi sürdürdüm. İlk başta basitçe selamlaştık, ancak zaman geçtikçe daha fazla konuşmaya ve birbirimize projelerimizden bahsetmeye başladık. Bae Doona ile ise ilk kez 2009'da çalıştım ve kendi kendime, ‘Umarım daha sonra yeniden birlikte çalışırız’ diye düşündüm. Bu rüya 10 yıl sonra nihayet gerçekleşti. Ve şimdi ekip üyeleri ve çok saygı duyduğum Koreli aktörlerle bu film üzerinde çalışacağım.”

    Tüm bu gelişmelere paralel olarak kısa süre önce Lulu Wang'ın (The Farewell) Hirokazu Kore-eda'nın 2013 yapımı Like Father, Like Son dizisinden ilham alan bir film yöneteceği iddia edilmiş, ancak proje yönetmen tarafından kısmen yalanlanmıştı.

    ​Kaynak: The Film Stage

    0
    0
    1386
DAHA FAZLA
Geldanlage