05 ARALIK, CUMA, 2025

Sürecin Kendisini Görünür Kılmak: “Litho Günleri III”

Dou Print Studio tarafından bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen Litho Günleri’nin panel konuklarından Atelier Clot, Tabor Presse Berlin, Hjørring Grafisk Værksted, Steinprent’in sanatçılarıyla üretim pratiklerine ve stüdyolarının geçmiş ile günümüz arasında kurduğu bağlara dair konuştuk.

Sürecin Kendisini Görünür Kılmak: “Litho Günleri III”

Ankara’da bulunan ve litografi kültürünü yaşatmak için çalışan Dou Print Studio, Litho Günleri’nin üçüncüsünü 2025’in sonunda düzenliyor. Sürdürülebilirlik meselesini tartışmaya açan bu senenin panel konukları dört ayrı stüdyodan, Atelier Clot, (Fransa) Tabor Presse Berlin, (Almanya) Hjørring Grafisk Værksted, (Danimarka) Steinprent, (Faroe Adaları) gelen yedi sanatçı. Bu yedi sanatçıyla 6 Aralık 2025 günü Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde bir panel gerçekleşecek. Devam eden sergiyi, “Ayırma ve Birleştirme Noktası”, 28 Aralık’a kadar Ankara, Anafartalar Çarşısı 203’te ziyaret edebilirsiniz.

1. Ayşegül Neyim, Maura Fedele Friede, Furkan Efe, Doğu Gündoğdu, Dou Print Studio, 2025, Fotoğraf: Naz Önen
​2. Anna Trojanowska ile Açık Atölye Etkinliği, Dou Print Studio, Fotoğraf: Naz Genel 

Litografinin bir şekilde yaşaması gerekiyor. Çünkü pratiğin kendisi aslında zamansallığı görünür kılan bir süreç olması. Yani iş sadece ortaya çıkan imgeden ibaret değil; o imgenin üretildiği ritim, tekrar, hata payı, mürekkebin kâğıtla kurduğu fiziksel temas, hepsi birlikte zamanın bir tür kaydını tutuyor. Bu nedenle baskı, bugün çoğu sanat pratiğinin aksine, hız ve verimlilik ekonomisinin dışında bir yerde duruyor. Bir yandan çok da içinde. Bu da hâliyle Doğu Gündoğdu ve Naz Önen’in emekleriyle var etmeye çalıştığı küçük bir stüdyonun hem estetik hem de politik olarak konuşulmasını mümkün kılıyor. Orada bu tartışmanın belki de en güçlü kırılma anı aynı şeyin tekrarında bile farklı sonuçlar alma meselesinde oluyor. Baskının en büyüleyici yanlarından birisi bu. Materyalin direncini ve sanatçının bedensel bilgisini işin içine sokuyor. Böylece çoğaltma fikri tamamen yeni bir zemine düşüyor. Evet, teknik olarak çoğaltılabilir ama hiçbir kopya diğerinin birebir aynısı değil. Tam da bu yüzden Walter Benjamin’in pasajları ve aslında kendisini o pasajlarda ifşa ettiği “aura” kavramı aklıma düşüyor. Bugün baskı bağlamında çok güncel bir şekilde bize geri dönüyor o bağlam. Geleneksel ve modern olanı birleştirmeye dair vurgusunu görmemiz gerekiyor. Oradaki görülür görülmez şey nostalji arayışı değil elbette; çünkü bugün birçok sanatçı ya da düşünür için mesele zaten nostaljiye yaklaşmak değil. Aksine tarihsel bir tekniği bugünün sorularıyla çaprazlamak gerekiyor. Yani geçmişi muhafaza etmek değil, geçmişin tekniklerinden yeni bir düşünme zemini yaratabiliyor muyuz? Bu sene iki sanatçıyla panelde yer alacak Tabor Presse Berlin tarihin Berlin’i ikiye böldüğü bir zamandan avucumuza düşüyor. Ya da Steinprent, biçim ve anlamın doğasıyla oynamaktan geri durmuyor. Orada sürekli bir dolaşma hâli belki de. Baskı, geçmişi romantize etmeyi değil; geçmişten yeni yollar açmayı mümkün kılıyor. Yani geleneksel bir teknik çağdaş bir sanatçının elinde bir tekrar değil, bilakis bir yeniden keşif alanına çıkıyor. Süreçte gerçekten kimse ne çıkacağını bilmiyor, sanatçı da dahil. Tam da bu belirsizlik, bu açık uçluluk baskıyı nostaljik olmayan, tam aksine ilerlemeci olmayan ama geleceğe dönük bir alan hâline getiriyor. Litho Günleri’nin üçüncüsü vesilesiyle panelde yer alacak konuk sanatçılara söz vermek, üretim pratiklerini yoklamak, oralarda dolaşmak, durmak ve temsil ettikleri stüdyoların geçmiş ve günümüz arasında kurduğu bağcıkları açmak önem taşıyor.

1. Maura Fedele Friede, Eda Berkmen, Anna Trojanowska, Litho Days III: Ayırma ve Birleştirme Noktası Sergisi, Küratör: Eda Berkmen, Anafartalar Çarşısı No:203, 2025, Fotoğraf: Naz Genel 
​2. Litho Days III: Ayırma ve Birleştirme Noktası Sergisi, Küratör: Eda Berkmen, Anafartalar Çarşısı No:203, 2025, Fotoğraf: Naz Genel 

Christian Bramsen (Atelier Clot, Fransa);

Atelier Clot, yalnızca bir atölye değil aynı zamanda modern grafik sanat tarihinin merkezlerinden biri. Orada yapılan baskılar bugün dünyanın birçok önemli koleksiyonunda yer alıyor. 125 yıldır varlığını sürdüren bir atölye. Atölyenin geleneksel yapısı ile bugünün ihtiyaçları arasında nasıl bir denge kurduğunu düşünüyorsunuz?

Aslında geleneksel yapılarda belli oranda bir hantallık vardır. Benim mesleğimin şansı ise moderniteyle sürekli temas hâlinde olması. Sürekli olarak ilerleme ve geleceğe dair bir düşünce yapısına yönelmek zorundayız. Bu süreçte insan unsuru büyük bir yer tutuyor tabii. Sanatçılar durmadan kendilerini yeniledikleri için özgün litografi de sanatçıların ihtiyaçlarına ve ifade biçimlerine uyum sağlamak zorunda. Eseri sanatçı yaratıyorsa, biz de onun ihtiyaç duyduğu tekniği icat eder ve yaratırız. Doğrusunu söylemek gerekirse, her zaman hedefimize nasıl ulaştığımızı bilmiyoruz ama bir şekilde çözümler bulmak zorunda kalıyoruz.

Bir yandan dijital olmayan döneme de fazlaca hâkim bir stüdyo aslında. Buradan bakınca dijital baskı teknolojilerinin yükselişi sizin teknik tercihinizi nasıl etkiliyor? Ya da etkiliyor mu?

25 yıl önce yorumlayıcı litografiden yüksek çözünürlüklü dijital baskıya geçme kararı aldık. Halihazırda var olan bir eserin kopyasını isteyen müşteriler, daha düşük bir maliyetle, tam bir kopya elde etmeye daha yatkındı. Zahmetli ama güzel litografi çalışmaları yerine. Dijital olarak eser üreten sanatçıları da memnun etmemiz gerekiyordu bir yandan. Onlara çok yüksek kaliteli kâğıt baskı sunmak, özgün litografi üretimine tamamen odaklanmamızı sağladı. Dijital teknoloji, özgün litografiyi özüne indirgemeyi mümkün kıldı diyebiliriz.

1. Kasper Fleng, Julie Peter, Litho Days III: Ayırma ve Birleştirme Noktası Sergisi, Küratör: Eda Berkmen, Anafartalar Çarşısı No:203,2025, Fotoğraf: Naz Genel 

2. Litho Days III: Ayırma ve Birleştirme Noktası Sergisi, Küratör: Eda Berkmen, Anafartalar Çarşısı No:203, 2025, Fotoğraf: Naz Genel 

Jan Pelkofer ve Paul Klös (Tabor Presse Berlin, Almanya);

Tabor Presse, Berlin bölünmüşken Kreuzberg’de kuruldu. Yani Batı Berlin’in fiilen “ada” gibi izole bir parçasında. Bu coğrafi ve politik izolasyonun atölyenin estetiğini, üretim kültürünü veya sanatçı profilini nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Berlin, bugün olduğu gibi o zamanlar da insanları aslında benzer nedenlerle çekiyordu. Ancak 80’lere kadar şehirde çok az para ve çok az galeri vardı. İnsanlar şehirden sürekli ayrılıyordu. Ama sonrasında yeni oluşumlar ve sanatçıların merkezde olduğu yeni sergi mekânları ortaya çıkmaya başladı. Ayrıca baskı bilgisinin de yeniden içeriye “ithal edilmesi” gerekiyordu. Tabor’un tarzı, akademik olmayan ama figüratif çalışan sanatçılar tarafından şekilleniyordu ve oradaki teknik ise Hollandalı sanatçılar tarafından öğretiliyor ve çeşitli kaynaklardan bir araya getiriliyordu. Bütün alanlarda aslında özgün bir “kendin yap” ruhu hâkimdi.

Atölye sanatçılara sadece teknik destek veren bir yapı değil aynı zamanda fikrin ilk kıvılcımından nihai baskıya kadar gerçek anlamda bir üretim ortağı gibi çalışıyor. Bu tür bir yakın iş birliği hem sanatçının dilini hem de baskının teknik yönelimlerini nasıl dönüştürüyor? Sizce bu ortaklık modelinin getirdiği en büyük yaratıcı avantaj nedir?

Bugün sanatta 70 yaşın altındaki herkes, genel konuşursak, teknik konularda büyük eksikliklere sahip olduğu için başka bir yol yok. Yakın iş birliği tek yol. Taş baskıda (litografi) bunun nihai sonuç üzerinde elbette büyük bir etkisi oluyor. Ayrıca baskıyı çevreleyen her konuda yani hangi kâğıdın seçileceği, çerçeveleme, asılması, konservasyon, pazarlama vb. hem sanatçılara hem de izleyicilere yardımcı olmak her geçen gün daha önemli hâle geliyor.

1. Litho Days III: Ayırma ve Birleştirme Noktası Sergisi, Küratör: Eda Berkmen, Anafartalar Çarşısı No:203, 2025, Fotoğraf: Naz Genel 
​2. Naz Önen, Doğu Gündoğdu, Litho Days III: Ayırma ve Birleştirme Noktası Sergisi, Küratör: Eda Berkmen, Anafartalar Çarşısı No:203,2025, Fotoğraf: Naz Genel 

Kasper Fleng ve Julie Peter (Hjørring Grafisk Værksted, Danimarka);

1985’ten itibaren HGV, bir “sanatçı derneği” olarak örgütlendi; yani sadece ticari bir atölye değil, sanatçılara açık bir üretim ve ortaklık alanı. Sizce bu kolektif yapı, atölyede üretilen işlerin estetiğini, üretim sürecini ve hatta kamusal etkisini nasıl şekillendiriyor? Kendi çalışma perspektifinize ve üretim pratiğinize etkisi ne oldu?

HGV bir sanatçılar derneği olduğu için odağımız ticari talepten ziyade sanatsal merak üzerine kurulu. Sanatçılara, son ürüne odaklanmak yerine, baskı süreci üzerine deneyler yapmaları için zaman tanıyoruz. Deneysellik atölyenin kimliğinin merkezinde yer alıyor ve ticari bir çerçeveye uymayan baskı fikirlerini ve süreçlerini desteklemek istiyoruz. Bunu, sanatçıların alçak baskı atölyemizde, tahta baskı ya da diğer tekniklerle fikirlerini, baskı yöntemlerini ve sanatsal araştırmalarını test etmelerine olanak tanıyarak, ardından bu deneyimi litografi atölyemize taşımalarına imkân vererek yapıyoruz.

​Bir işletme değil bir dernek olduğumuz için, henüz bir piyasası olmasa da grafik alana ilginç bir yaklaşım getiren genç sanatçıları da davet ediyoruz. Bu yaklaşım, atölyenin baskı sanatlarının geleceğine dönük olmasını ve yeni seslere açık kalmasını sağlıyor. Bununla birlikte, atölyeyi ayakta tutmak için gelir de elde etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla üretilen baskının satılabilir olup olmadığını da göz önünde bulundurmak zorundayız. Bu nedenle yeni/yükselen sanatçılar, bilinen “cash cow” isimler ve yerleşik sanatçı markalarıyla birlikte çalıştığımız bir modeli benimsiyoruz.

1. Litho Days III: Ayırma ve Birleştirme Noktası Sergisi, Soldan sağa sırasıyla: Paul Klös, Jan Pelkofer, Louise Aakerman Nielsen, Mikkjal Matras Andersson, Küratör: Eda Berkmen, Anafartalar Çarşısı No:203, 2025, Fotoğraf: Naz Genel 
​2. Litho Days III: Ayırma ve Birleştirme Noktası Sergisi, Soldan sağa sırasıyla: Louise Aakerman Nielsen, Jan Pelkofer, Mikkjal Matras Andersson, Paul Klös, Kasper Fleng, Küratör: Eda Berkmen, Anafartalar Çarşısı No:203, 2025, Fotoğraf: Naz Genel 

Mikkjal Matras Andersson ve Louise Aakerman Nielsen (Steinprent, Faroe Adaları);

Oldukça güncel bir oluşum olmasına rağmen taş litografi gibi tarihî bir tekniğe odaklanıyorsunuz. Bu çağdaş bağlam ile geleneksel teknik arasındaki gerilim veya uyum, sizin üretim pratiğinizi nasıl şekillendiriyor?

Mikkjal: Steinprent, farklı ülke ve bölgelerden geçen uzun bir usta baskıcılar zincirinden doğdu. Zanaat, ustadan çırağa aktarılmış ve her bir usta kendi tekniğini geliştirerek, yeni süreçler ve bu medium için yeni bağlamlar buldu. Steinprent’in usta litografı Jan Andersson neyin mümkün, neyin uygun ya da neyin yapılabilir olduğuna dair son derece katı bir kural kitabıyla yetişti. Ancak baskıcı olarak bir ömür boyu öğrenilen şey aslında şu: Bu kadar çeşitli bir medyumda istenen sonuca ulaşmanın pek çok yöntemi var ve her yöntem kendi karakterini taşıyor.

İlerlemeyi asıl mümkün kılan şey farklı mizaçlara, tekniklere ve perspektiflere sahip birçok sanatçının bu süreçte birlikte çalışması. Geçmişte sanatçıya belirli koşullar çerçevesinde çalışma imkânı verilirken, bugün biz sanatçının iradesinin özgürlüğünü korumaya, (sonuç ilk niyetten farklı olsa bile) vizyonunu gerçekleştirmek için her yolu denemeye çalışıyoruz. Sanatçıyla yakın ve yoğun bir şekilde birlikte çalışarak, dikkatle yönlendirip gerektiğinde esneterek, çağdaş işler üretmeyi ve sınırları sürekli zorlamayı amaçlıyoruz.

Biz bir şeyin mümkün olup olmadığını değil, hangi yollarla gerçekleştirilebileceğini soruyoruz. Ve her proje (başarılı olsun ya da olmasın) daha derin bir anlayışa katkı sunuyor.

Louise: Steinprent’te sanatçının sürecine tamamen güveniyoruz ve bu sürecin ve yolculuğun bir parçası olmasını da büyük bir ayrıcalık olarak görüyoruz. Bu, her iş birliğimizin yani usta baskıcı ve ekibi ile sanatçı arasındaki kilit noktası ve başlangıç zemini. Sanatçıyı Steinprent’teki açık bir çalışma alanına davet ediyoruz; çalışması ve deney yapması için bir mekâna. Bu ayrıcalık, birlikte çalıştığımız olağanüstü yetkin sanatçılar sayesinde mümkün oluyor. Bu karşılıklı etkileşim ve sinerji bizim için oldukça kıymetli. Çağdaş sanatçılarla ve çoğunlukla da ressamlarla çalışıyoruz. Grafik süreç, yağlı boya resme kıyasla daha hızlı bir yöntem. Yalnızca bu bile litografiyle çalışmanın sanatçıya belli bir dinamizm ve çeşitli imkânlar sunmasını sağlıyor. Ne kadar sanatçı varsa o kadar yöntem ve süreç var aslında.

Artık sanatçının takip etmesini beklediğimiz kurallar yok. Sanatçı sınırları zorlamamızı istediğinde, buna “hayır” demiyoruz. Biz her zaman onu basabiliriz. Mesele yalnızca nasıl basacağımız. Dolayısıyla bu tür bir baskı üretimi tamamen sürece odaklıdır ve litograf için hiçbir gün bir diğerine benzemez.

​Baskıyı renk renge ve taş taşa inşa ediyoruz. Taşlar, mürekkep, kâğıt ve baskı ile bu eski zanaat alanında çalışmayı çok seviyoruz. Ancak atölyedeki günlük pratiğimizde bunu “gelenekselci usta baskıcı ile çağdaş sanatçının karşılaşması” olarak görmüyoruz. Bizim odağımız olanaklarda ve “oraya nasıl varılacağı”nda. Geleneksel teknikler eski, evet ama bir baskıcı olarak ileriye bakmaya teşvik edilirsiniz ve biz bunu yapmaktan büyük keyif alıyoruz. Litografinin tarihi, kullanılan malzemeler, taşlar ve pigmentler kadar eski. Ama bazen yeni bir şey yaratırken en iyi araç, tam da böyle köklü bir tarih oluyor.

Bir yandan Steinprent hem atölye hem galeri işlevi gören bir mekân. Bu çift işlev, üretim ve sunum süreçlerinizi nasıl etkiliyor? Mekânın hem üretim hem sergileme için kullanılması, yaratıcı kararlarınıza katkı sağlıyor mu?

Mikkjal: Stüdyomuzun geçim kaynağı büyük ölçüde lokal olduğu kadar dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerden oluşan yoğun ve meraklı bakışlara dayanıyor. Pek çok stüdyodan farklı olarak hem galerimiz hem de çalışma alanımız (tüm süreçler boyunca) herkesin gözlemine açık. Bu durum elbette bazen odaklanmayı ve sürecin sürekliliğini zorlayabiliyor ama aynı zamanda hem biz baskıcıların hem sanatçıların hem de izleyici kitlesinin takdir ettiği çok özgün bir atmosfer yaratıyor.

Sergilediğimiz ve satışını yaptığımız baskılara dair ziyaretçilerin bakış açılarının, sürecin küçük bir parçasına tanık olmalarına izin verildiğinde tamamen değiştiğini görüyoruz. Üstelik çoğunun litografi kavramına dair önceden hiçbir bilgisi yok. Yereldeki insanları eğitebilme, profesyonel sanatçıları ve çalışmalarını destekleyip görünür kılma ve aynı zamanda yıl boyunca pek çok farklı sanatçıyla yeni işler üretebilme imkânını çok değerli buluyoruz.

Stüdyomuzda birbirinden çok farklı insanlar arasında gerçekleşen sayısız ilham verici sohbetin, kurulan beklenmedik ama faydalı bağlantıların ve iş birliklerinin Steinprent’i bugün olduğu şey hâline getirmekte paha biçilmez bir payı var. Bir baskı stüdyosu ve galeri olmanın ötesinde, Steinprent çok çeşitli sanatsal ilgi alanlarının, katkıların ve fikirlerin buluşma noktası olarak yoluna devam ediyor.

Louise: 2016’da iki yaşındaki kızımla birlikte Faroe Adaları’na taşındım. Çünkü Steinprent’te litografi zanaatını öğrenme fırsatı bulmuştum. Steinprent’te geçen harika dokuz yılın ve kızımla Faroe Adaları’nda yaşamaktan duyduğum dokuz yıllık mutluluğun ardından, Baltık Denizi’ndeki Bornholm Adası’na (aynı zamanda büyüdüğüm yere) geri dönüyoruz.

​Burada kendi atölyemi kurdum. Aslında bu yıllardır benim için büyük bir motivasyon ve bir hayaldi bir yandan. 2021 yılında atölye için “o” mükemmel yeri buldum. Atölye litografi çalışma alanını ve makineleri, bir galeriyi, çerçeveleme atölyesini ve üst katta bir sanatçı konukevini içerecek şekilde, Bornholm’un kuzeyindeki küçük şehirlerinden Allinge’deki eski bir küçük kilisenin içinde yer alıyor. Yıllar boyunca birçok sanatçıyla konuştum. Çalışırken sessizliği ve huzuru tercih eden, dikkat dağıtacak hiçbir şey istemeyen sanatçılarla. Bornholm küçük bir ada. Yazın oldukça hareketli, kışın ise huzurlu. Faroe Adaları’ndan biliyorum ki, küçük bir toplumda aslında bir şeyleri büyütebilirsiniz. Yani uzak bir yerde olmanız bazen sizin için avantaja bile dönüşebilir. Yıl boyunca evde sanatçıları ağırlayacağım ve Bornholm’da baskı üretimine devam ederek deneysel bir yaklaşımı sürdüreceğim. Sanatçılara özgür bir süreç sunarak, stüdyoyu ziyaret etmeleriyle başlayan ve galerideki sergilerle sonuçlanan bir çalışma alanı yaratacağım.

0
287
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage