01 ARALIK, PAZARTESİ, 2025

Mesafenin Açıklanmayan Matematiği

Murat Germen’in son kişisel sergisi “Arınma”dan hareketle izleyiciye çok katmanlı bir izleme deneyimi sunan çalışmaları üzerine düşünen bir yazı.

Mesafenin Açıklanmayan Matematiği

Murat Germen’in Belm’art Space’de 18.10-16.11 tarihleri arasında ziyarete açılan sergisi “Arınma/Catharsis”, yakınlığın sadece fiziksel bir mesafe olarak değil; bakışın mekânı nasıl kurduğu, mimari ögelerin nasıl temsil edildiği ve bunun hafıza ve fotografik merkezle nasıl birleştiğine dair çok katmanlı bir izleme deneyimini yola koyuyor. Sergiyi gezerken kadrajın ve çerçevelediği fotoğrafın mekânı “yeniden kurma” biçimini nasıl değiştirdiğinden çok sanatçının mekânı nasıl parçaladığını görüyoruz. Katman katman bir parçalanış. Bütün yerine fragmanlar görünür oluyor. Bir duvarın dokusu, bir pencerenin çizgisi, bir malzemenin yarığı… İçinden geçerken mimariyi bir bütün olarak değil, bir araya gelen, zaman zaman kuşatan, bedene değen bir yüzey olarak temsil ediyor. En sert hatların içinde bile mimari “nesnel bir yapı” olarak değil; deneyimlenen, tensel, yaşanmış bir mekân olarak kuruluyor.

​Germen’in yakınlıkla kurduğu ilişki reportajdan* çok bedensel bir tanıklık estetiği yaratıyor. Aslında sanatçı zor olanı başarıyor. Başarmanın etik sorunsalını bilerek ya da bilmeyerek tartışmaya açıyor. Sanatçının aklının kıvrımlarından geçerken, zamanın birinde söylediği, “Bir iddiayı taşımanın merkezine bakmak gerekiyor” aklımda dolanır oldu. O zaman tanıdığım Germen’den yıllar sonra tanıdığım Germen’e doğru sanatçının, “Ben yaklaşabildim. Bu mesafenin kontrolü bende” diye anladığım şeyin ötesinde nasıl zihnimde zıpladığına şahit oldum. Temsil edilen şey artık kendi kendisini temsil etmez bir hâle geldi. Fotoğrafçının bedeninin, nefesinin, yönelişinin uzantısına eşlik ettiğimiz bir anlatının içine düştü. Sanatçının içinden geçtiği kareler, mekânın bütün bağlamını eler gibi görünse de bir yandan kendi sezgisini merkeze alan, nesnenin “yüzeyini” kendi anlamlandırma alanına dönüştüren bir forma kavuştu. Burada belki etik bir mesele olarak yakınlaşılan şeyin anlamını onun yerine sanatçının mı ürettiği sorunsalı doğabilirdi. Sanatçı tanıklığı sahiplenmeyen bir yerde durmayı başarıyor. Tanıklığı kendine mal etmiyor. Her ne kadar bu sergide fotoğraflarda mimari bir çerçeve çizilmiş olsa da anı değerinin varlığı izleyiciyi bunu anlamaya, belli soruları sormaya en baştan teşvik ediyor. Sergideki tanıklık, “olaya ya da bir ana tanıklık etmenin yanında” fotoğrafçının mesafeli tanıklığını merkeze alan bir duyguya dönüşüyor.

Arınma Serisi, Pleksi Üzerine Pigment Baskı" 40 x 40 cm, 2025
Arınma Serisi, Fuji Pearl Metallic Kağıt Üzerine Kromojenik Baskı (C-print), 40 x 40 cm, 2025
​Sanatçı ve Belm'art Space'in izniyle

M. Rifat Kino’nun kurulumunu ve tasarımını yaptığı sergide, işler arasında gezerken şeffaf pleksiler bütün geometrik alametifarikası dışında mekânda düşey bir ivme yakalıyor. Onlarla birlikte bir nevi derinlik algımız bozuluyor. Uzaklaştıkça mimari, kendi biçimsel düzenini, ritmini, geometrisini gösteriyor. Yakınlık ise bu düzeni kesiyor; bizi fırlattığı yerden uzaklık bu düzeni temsil etmek üzere kollarını açıyor. Bu yüzden işler arasındaki yakınlık, mimariyi rasyonel bir yerden değil duygulanımsal, parçalı, öznel bir yapı olarak temsil ediyor. Dokulara, yüzeylere, izlere, bozulmuş kalıntılara bakıyoruz. Sevgili Belma Ersu, bir izleyicinin bir yapıyı bir yerlerden tanıdığını söylüyor bana. Sanatçının hafızamıza bıraktığı her bir kare, bir binanın zamana karşı etkileri, kullanım izleri, geçmişten kalan mikro izler görünür oluyor. Belki o yapı izleyicinin hafızasında tanıdık, belki değil. Belki hiç olmadı. Bu belirsizlik hepimize aracı oluyor. Yakınlık bedene bağlıdır. Fotoğrafçının konumunu bir anlamda görünür kılar. Böylece aslında, mimariyi sadece “yer” olarak değil, yaşanmış zamanın yoğunlaşmış yüzeyi olarak fotoğraflar. Orada sanatçının farkında olduğu şeye çelme takması metnin tartıştığı meseleyi açıklık-kapalılık üzerinden okumamızı mümkün kılıyor. Çünkü Germen özünde bir yakınlık temsil etmenin derdinde değil. Sanatçının yaptığı, mesafeyi ne kapatıyor ne de açıyor; onu bir anlamda askıda tutuyor. Görünen mekân tanımlı, ama yerleşebilir değil. Tanıdık ama aynı anda yabancı. Dokunsal düzeyde yakın ama mekânsal düzeyde uzak. Gerçek mekâna referans veriyor ama onu sabitlemiyor. Dolayısıyla birden fazla değişken aynı anda çalışmaya başlıyor. Sanatçı, izleyicinin en temel kavrayış mekanizmasına bir soru bırakıyor: Neredeyim? Yakınlıkla yüzey ve dokuyu çağırıyor, uzaklıkla mekânın bütününü iptal ediyor. Bu iki hareket birleşince, izleyicinin mekânı anlamlandırma kapasitesi denge hâlinde kalıyor ama hiçbir zaman tamamlanmıyor. Bu nedenle fotoğraflarda anlam kapatıcı değil ama aynı zamanda anlam patlaması da yaratmıyor. Germen, okuma alanını genişletiyor ama sabitlemiyor. Gerçek mekân olduğunu bildiğimiz şeyler belirli bir adresin mekânı değil, izleyicinin hafıza repertuarındaki bir mekân oluyor. Bir “hatırlama yanılsaması” üretiyor. Ama aynı anda hepimize yabancı. Çünkü gördüğümüz mekân aslında hiçbir zaman tam olarak var olmadı. Belgelenen şey belgelenme pratiğini kaybetti. Günün sonunda belki de buna net bir tanım koymak bir yana sanatçının açtığı gedikten namütenahi bir coşkuya ulaşmak için gezintiye çıkmak gerekiyor. Onun bulduğu formülde yakınlık, detayın içeriğini çağırıyor. Uzaklık, mekânın bütününü askıya alıyor. Aradaki belirsizlik, mekânı temsil eden değil, mekân fikrini kuran bir imge yaratıyor. Mimariyi gösteriyor kesinlikle ama göstermeden mimariden söz etmeyi mümkün kılıyor. Mekânın potansiyelini serbest bırakıyor. Mimariyi bir “gerçeklik” değil “düşünme alanı” hâline getiriyor. Sanatçının hayaletinin uzaktan bir yerden, işlerini görmeye gelenleri izlediğini, ne düşündüklerini izlediğini söylemek mümkün. Çünkü sergide hem etik bir kararlılık hem de estetik bir incelik iç içe geçiyor. Sanki bir mekân hatırlıyorum… ama nereden? Sanki buradaydım… ama hiç gitmedim. Bu yüzey tanıdık… ama mekân yok. Cezayir’in ışığı yakındır ama yerleşilemez derecede parlaktır. Sokaklar tanıdıktır ama insanı dışlayan bir sessizliği vardır. Deniz fiziksel olarak “içinde bulunduğun” bir manzara olsa da düşünsel olarak sonsuz bir uzaklıktır. Camus’nun ölçülemez, tarif edilemez ve rasyonel mimariyi takip etmeyen satırları içine düşüyoruz. İçimizde bir ışık. Dünyaya tam yerleşemeyen bir bilinç. Murat Germen’in gözleri. Mekân bir hissetme alanı olarak açılıyor. Burada ama değil.

​* Fotoğrafçılıkta bir konuyu, olayı veya durumu fotoğraflarla hikâyeleştirerek anlatma biçimidir. Fransızcadan Türkçeye geçmiştir.

0
361
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage