Floransa’da yerel sanat ve müzik kolektifleri tarafından organize edilen protesto yürüyüşü “Wish Parade”, techno hareketi, street paradeler, raveler ve karşılaşılan baskılar üzerine genel bir bakış.
Tarihsel olarak müzik ve direniş arasında sıkı bir bağ vardır. Hatta neredeyse iç içe geçmiş iki kavram oldukları söylenebilir. Bu bağ sadece bir direnişe yazılmış veya direnişlere adanmış parçalar, marşlar ve diğer müzik formlarında edilen danslardan ibaret değildir. Müzik ve dans, direnişin ruhunu alanda canlı tutma rolünü üstlenir. Duygu durumunu dengede, motivasyonu ise diri tutmaya yaradıkları kadar, eyleme katılan bireyler arasında kurulan duygusal bağı güçlendiren, sıkılaştıran, duvarları yıkan birer güçtürler. Ayrıca yürüyüşlerin ritmine eşlik ettikleri kadar, ritimlerini belirleyici bir unsur da olabilirler. Tüm bunların yanı sıra, müzik ve dans; başlı başına bir direniş modeli, bir protesto biçimi, baskıcı rejimlere karşı birer başkaldırıdır.
Techno hareketi; ezilen bireyler (gerçi otorite tarafından birey bile sayılmayan kişiler) tarafından oluşturulan bir alt kültürdür. Queer bireylerin, gettolaştırılmış ve toplum tarafından dışlanmış insanların hareketidir. Techno ve Free Party hareketi: Din, dil, ırk, cinsiyet fark etmeksizin herkesin kabul görüldüğü, bireye (yargılanmadan) kendi olabilme ve kendini ifade etme özgürlüğü tanıyan, ücretsiz, güvenli, geçici özerklik alanları yaratır. Yürüyüşler, dayanışma ve direniş bağlamında street parade olarak yeniden hayat bulmaktadır. Varoluşu bir “direniş” olan queer oluşumun, kökeni karnavallara dayanan bu yürüyüşlere katkısı oldukça fazladır. Floransa’da düzenlenen “Wish Parade” ise en güncel örneklerden biridir.
50’ye yakın müzisyen, sanatçı ve gönüllünün bir araya gelmesiyle oluşan bir ağ olan “Wish Parade”, aynı zamanda kamyonlar ve tırlar üzerinde çeşitli elektronik ve akustik müzik performansları sergilenerek gerçekleştirilen; ırkçılık karşıtı, anti-faşist, anti-kolonyalist ve transfeminist bir protesto yürüyüşüdür.
“Dans pistleri, dinlerin ve hükümetlerin yapamadığını yapar. Hayatın her kesiminden insanı bir araya getirir.” - Honey Dijon.
“Wish Parade” de tam olarak bunu yapmakta. Geçici bir süreliğine de olsa, siyasi gerekçelerle şehri bir dans pistine dönüştürür.
Partilemenin sadece “eğlenerek partilemek”ten ibaret olmadığını, yeni ağlar, yeni ilişkiler kurmak, yeni projeler gerçekleştirmek ve farkındalık yaratmak için bir araç olduğunu; düzenlenen bir partinin ise hem birey hem de kolektif için ihtiyaç duyulan bir şifa alanı olduğunu savunur. Kesişimselliğin bir ilke olarak temel alındığı bu yürüyüşte; bedeni kendi özgür hareketine bırakıp, çılgınca dans ederek, şehrin dinamiği, hayatın akışı bir günlüğüne değiştirilirken, belirli taleplerde de bulunulmaktadır.
Yürüyüş, her şeyden önce şehrin over-turizme kurban edilmesine, halka ait olan mekânların özelleştirilmesine karşı çıkmak ve bu alanları geri almak dileğiyle gerçekleştirilmektedir. Doyumsuz bir kâr mantığıyla şehrin turistlere pazarlanması ve yerli halkın -ekonomik gerekçelerle- kendi şehrin-den uzaklaşmasını zorunlu kılan (tam olarak kentsel dönüşüm sayılmasa da) “soylulaştır-ma/burjuvalaştırma tasarısı” olarak tercüme edilebilecek centrifikasyon süreci eleştirilmektedir.
İnsanı yabancılaşmaya, yalnızlaşmaya sürükleyen politikalara karşı; kültür ve sosyalliği teşvik eden, ortak sanatsal yaratıma ve kolektife adanmış -şehrin kalbindeki Polveriera gibi- alanların arttırılması, bu alan ve mekânların halkın, kolektifin yönetimine (yönetimin mekana katılım gösteren herkesin sorumluluğunda olduğu ‘öz-yönetime’) tahsis edilmesi talebinde bulunulmaktadır.
Öz yönetim binaları; makul-erişilebilir fiyatlarla yeme-içme imkânı sunan, tüketmeden de sosyalleşebilmeye, ders çalışmaya, ücretsiz bir şekilde spor yapmaya, gösteri izlemeye, konser dinlemeye, etkinlik düzenlemeye veya gün içinde sadece öylesine vakit geçirmeye imkân tanıyan mekânlardır. Kutlama, eğlence ve mutluluğun metalaştırılmasına karşı duran, vergiden muaf, kendi kendini yöneten ve geçindiren, çeşitli öğrenci hareketleri tarafından zamanında işgal edilmiş binalardır. Hiyerarşisiz bir düzene sahip bu alanlarda yemek yapmak, bulaşık yıkamak, mekânın temizliği/düzeni/güvenliği herkesin sorumluluğudur. Sadece faşistler, ırkçılar, ayrımcılar ve polisler içeri kabul edilmemektedir.
“Wish Parade”; birlik, beraberlik içinde var olunabilinecek güvenli alanları savunup, çoğalmasını talep ederken; güncel savaş politikalarına ve silahlanmaya kesinlikle karşı durduğunu da belirtmektedir. Fonların ve vergilerin savaşa değil, iç dinamiklere, işçi ve öğrencilerin, halkın taleplerine, kültür ve sanata aktarılması istenmektedir. Özellikle 1999 yılından bu yana Toskana’da madde bağımlılığında risk azaltma ve cinsel ayrımcılık ile mücadele eden, “hiç kimsenin cinsel kimliği, cinsel yönelimi, madde kullanımı veya ekonomik durumu nedeniyle ihtiyaç duyduğu sağlık veya sosyal hizmetlerden dışlanmamasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapan” Cooperativa Sociale CAT’ın yürüttüğü “Extreme” projesinin yeniden finanse edilmesi de başlıca talepler arasındadır.
Katılımcıların dans ederek gerçekleştirdiği bu yürüyüşten bahsederken, belki de dans etmenin neden politik bir eylem olduğuna da değinmek gerekir…
Faşizm; bedenin, devletin bir aracı olmasını, disiplinli ve itaatkar olmasını, emir verilmedikçe hareket etmemesini veya durmamasını ister. Bedeni baskı altında tutmaya, kontrol etmeye ve silmeye çalışır. Bireyin yaratıcılığını kısıtlar ve farklı olduğu için cezalandırır. Dünyayı bir cezaevi hücresine dönüştürmeye çalışan faşizm ve faşizm etkisi altındaki beden için; hareket etmek, direnmektir. Bu yüzden dans etmek ve müzik çalmak birer baş kaldırıdır, birer direniştir, politiktir. Bedeni müziğin ritmine bırakıp özgürce dans etmek; “sen bana sahip değilsin” demektir. Nerede, ne yapıyor olursak olalım birbirimize destek olmak, dinlemek, ifade etmek bir dayanışma biçimidir.
“Dans et kabuğundan çıktığında. Sargılarını söktüysen dans et. Dans et kavga kıyametin tam ortasında. Kanın kaynarken dans et. Dans et tam anlamıyla özgür olduğunda.” - Mevlana
“Wish Parade” sadece müzik dinlenip, dans edilen bir yürüyüş değildir. Kesişimselliği bir ilke olarak temel alan; 50’den fazla sanatçı, müzisyen ve gönüllüden oluşan bu ağ, yürüyüş sırasında gerçekleşen performansları belirli aralıklarla, şehrin belirli bölgelerinde durdurup; işçi, emekçi, öğrenci, kadın ve yabancı hakları savunucusu birçok kuruluş, dernek ve harekete konuşma yapması, bildirilerde bulunması için de alan açar. Organizasyon sürecinde düzenlenen (haftada bir gerçekleşen) herkese açık toplantılarla; konuşma yapmak, müzik çalmak veya herhangi bir yönde yardım ederek yürüyüşe destek olmak isteyen herkesin katılım sağlamasına, fikrini belirtmesine imkân tanır. Bu durumun ve bu direniş modelinin, gençlerin sosyal ve siyasi farkındalığa ulaşmalarını sağlamak, onları güncel hayata katılıma teşvik etmek açısından oldukça etkin bir yöntem olarak görüldüğü söylenebilir.
Floransa’da 2023 yılında Smash Repression tarafından düzenlenen müzikal korteje 3 bin kişilik katılım sağlanmıştı. 2024’te “Wish Parade” adı altında toplanan yerel sanat ve elektronik müzik kolektiflerinin 8 kamyon, 1 tır ile gerçekleştirdiği yürüyüşe ise 11bin kişi katılmıştı. Durum böyle olunca, bu sene 24 Mayıs 2025’te ikincisi düzenlenen “Wish Parade”, herbiri birbirinden farklı tasarlanmış 12 kamyon, 3 tır ile gerçekleştirildi. Ve tabii bunun dışında birçok yenilik de vardı.
Baskı ve kâr yasalarını arzu politikasıyla değiştirmek dileğiyle gerçekleşen yürüyüş için, bu sene de Floransa Üniversitesi’nin Sosyal Bilimler Kampüsü yanındaki Forlanini Sokak’ta toplanıldı. Öğle vakti yola çıkan araçlar, alana girerlerken binlerce katılımcının alkışlarıyla karşılandı.
Bir çağdaş sanat müzesine dönüştürülmek üzere 2003 yılında düzenlenen bir street parade sonrası, öğrenciler tarafından işgal edilen eski bir tekstil fabrikasının üç aylık işgali sonucunda yaratılan ve bir kültürel miras olarak kabul gören dört metrelik Venere Biomeccanica (Biomekanik Venüs) kortejin en başında yer aldı. Ortak sanatsal yaratım ve kolektife adanmış bir alanın öz yönetime tahsis edilmesi talebi açısından sembolik bir durumdu.
Floransalı transfeminist dans kolektifi O.scena, yürüyüş başlamadan tanrıçanın yanında bir dans performansı sergiledi. Kortejin en başında “Liberiamo i desideri contro i vostri divieti” (Yasaklarınıza karşı arzuları özgürleştiriyoruz) yazılı pankartın arkasında, birkaç ay önce acilen çıkarılan DL Sicurezza (yani protesto, grev ve yürüyüş haklarının kaldırılması) yasasına karşı tepki koyan dövizler, aralarında (ve her aracın üzerinde) onlarca Filistin bayrağı yer aldı. O.scena’nın gösterisi sonrasında, yürüyüşe bandosuyla katılım gösteren GKN Fabrika Kolektifi, yürüyüşün başladığını bildirircesine perküsyonlarını çalmaya başladı. Ve Biomekanik Venüs, yol boyunca yanında olan O.scena’nın çeşitli performanslarıyla beraber, karnına yerleştirilen hoparlörlerden duyulan *cinsiyetsiz* bir sesin okuduğu rüyamsı bir bildiriyi, yürüyüş Cascine Parkı’na varıncaya dek Floransa sokaklarında yankılattı.
12 kamyon arasında hiphop, punk ve deneysel müzik türlerinde faaliyet gösteren yerel müzisyenlerin bulunduğu bir kamyon daha vardı. Cascine Parkı’na varıldığında kamyon sadece ses sistemleriyle kaplandı. Konsol, kamyonun dışına, ses sisteminin önünde dans edenlerin de arkasına, parkta insanlarla iç içe bir konuma taşındı ve sabaha kadar çeşitli türlerde elektronik müzik performanslarıyla devam etti.
Tabii ki katılım gösteren her araç (ve üzerlerinde eş zamanlı olarak gerçekleşen performanslar), yüceliğin ve önceliğin müzisyende değil, ses sisteminde; yani devasa müzik kasaları, ekip ve kolektifte olduğunun bilinciyle, kendine has tasarlanmıştı.
“Wish Parade”, çıkış noktası olarak bir street parade; yani müzikal bir kortej, bir gösteri yürüyüşü veya işitsel bir protesto eylemi olarak tanımlanabilir. Fakat bir senedir yürüyüş dışında, şehrin belirli meydanlarında düzenlediği stabil, işitsel dayanışma olarak adlandırılan hem gençlerin taleplerini dile getirip hem de gençleri bilinçlendirmek açısından, siyasi ve kültürel hafızayı diri tutan bildirilerde bulunduğu “müzikal eylemler”le, çizgisini daha da netleştirmiştir.
Tahmin edersiniz ki bu yürüyüşün gerçekleştirilmesi için yapılan hazırlıklar sırasında karşılaşılan bazı zorluklar oldu. Cevaba hiç şaşırmayacaksınız… Polis diyenleriniz kazandı.
2022 yılında İtalya’da yapılan başkanlık seçimlerinde başa gelen aşırı-sağ hükumetin bir ay içinde aldığı ilk karar, 50 kişinin herhangi bir sebeple bir araya gelmesini yasaklayan ve olası bir koşulda altı yıl hapisle cezalandırılmasını öngören yasa oldu. Bu durumun sivil halkı da etkilediği üzerine yağan tepkilerin ardından, yasaya müzik çalması kriteri eklendi, 100 kişi olarak değiştirildi ve 633bis numaralı yasa, “anti-rave” yasasına dönüştürüldü. Böylece insanların sadece bir bar, restoran veya para ödeyerek gidilen bir alanda buluşup müzik dinlemesine izin verilerek, eğlencenin metalaştırılması yasalaştırıldı.
Oysa bir karşı kültür olan raveler, kâr amacı gütmeyen, bedava partilerdir. Herhangi bir otoriteden izin alınmadan organize edilen (bu yüzden illegal olarak tanımlanan) ve aniden binlerce (hatta on binlerce) kişiyi bir araya toplayabilen partilerdir. Özgürce, yargılanmadan varolmaya, sosyalleşmeye, birlik olmaya, beraber bir iş yapmaya açılan alanlar - hatta müziğin ve ses sisteminin bir örgütleme ilkesi, birleştirici bir unsur olarak görüldüğü kozmik buluşmalardır -. Hippy ve punk akımlarının elektronik müzikle tanışmasından doğan Rave kültürü, sahneyi (dünyaca ünlü olsalar bile) müzisyenlere değil, ses sistemlerine bırakır. Tüm bedenlerin, hislerin aynı frekansta titreştiği, güvene dayalı bir ortam yaratılır.
“İnsanlar Rave'lere bir farkındalıkla, bir aidiyet duygusuyla giderler. Geçici bir özerklik alanıdır ve kendine has bir kutsallığı vardır. Başlı başına bir ritüel denebilir.” - L.J.
“Bir tür öz-örgütlenme, öz-disiplin oluşturma ve birlikte ortak bir farkındalık yaratma alanı olan Rave’lere katılanlar tüketici değil, hareketin bir parçası olurlar. Yani eğer bir şeye ihtiyaç varsa, yardım gerekiyorsa, bu herkesin sorumluluğudur. Potansiyel olarak, tutumlara ve alışkanlıklara dönüşen eğitici bir deneyimdir.” - A.K.
“Bir zamanlar, özellikle İtalya’da, çeşitli siyasi hareketler ile Free Techno akımı arasında çok güçlü bir bağ vardı. Çünkü Free Party’nin siyasi bir eylem olduğu konusunda güçlü bir farkındalık vardı. Bu partiler çok büyüdüklerinde, bu farkındalık biraz azalmaya başladı. Muhtemelen yeni nesiller arasında da biraz kopukluk var. Ama bu yürüyüşler, farkındalığı yeniden uyandırmanın, farklı boyutları bir araya getirmenin bir yolu olabilir. (…) Birlikte bir gücüz. Birlikte nasıl fark yaratabileceğimizi biliyoruz. Hayatımızı nasıl yaşayacağımızı biz seçmek istiyoruz ve varlığımızı nasıl kutlayacağımıza karar verme özerkliğine sahip olduğumuzu söylüyoruz. Bu toplu coşkumuz devrimci ve bulaşıcıdır. Bu yüzden bizden korkuyorlar. İşte bu yüzden bize saatlerce bir sese dans eden zombiler diyorlar. Ama yaşayan ölüler onlar. Biz yaşamı kutluyoruz, sevgiyi kutluyoruz, kardeşliği kutluyoruz ve dünyada bunu büyütmek, bunu çoğaltmak ve yaygınlaştırmak istiyoruz.” - V.S. (AntiRave belgeseli)
Halkın sosyalleşmek için toplandığı meydanların yasak hâle gelmesinin yanı sıra, bir de özgürce dans edebilmenin karşılığının altı yıla kadar hapis cezası olması ile karşı karşıya kalmak her şeyi yerinden oynattı. Bu yasaya karşı birleşen müzik kolektifleri, tepkilerini ortaya koymak için İtalya’nın birçok büyük şehri ve kırsalında devasa müzikal kortejler düzenledi. Hatta bu tür kortejler İtalya’da neredeyse 15 senedir yapılmazken, sekiz şehirde aynı gün içerisinde, aynı anda düzenlendi.
Tarihsel açıdan bakılacak olursa street parade’ler; çağdaş hatta daha çok yeni bir barışçıl direniş modelidir. (Fakat İtalya dahil, Avrupa’daki bazı realiteler tarafından, mainstream/ana akıma hitap eden bir eylem biçimi olarak görülmeye başlandığını söylemek gerekir.)
Tarihteki tüm techno ve elektronik müzik eşliğinde gerçekleştirilen, savaşa karşı barışı, ayrımcılığa karşı eşitliği ve kardeşliği savunarak toplumsal bir tepki ortaya koymak için düzenlenen yürüyüşlerin -technoparade’lerin- başlangıcı Love Parade; 1989’dan 2003’e kadar her sene artan ve bir buçuk milyonu bulan katılımcı sayısıyla Berlin’de gerçekleştirilmiştir. Kurucu üyelerinden Dr. Motte, Love Parade’in bu kadar büyümüş olması sonucuyla gelen farkındalık kopukluğu, sponsorlarla beraber gelen temel ilkelerden şaşılması durumu ve 21 kişinin ölümü üzerine, Fuck Parade adında bir Anti-Love Parade yürüyüşü düzenlemeye başlamıştır. 2010 yılında son bulan Love Parade, kurucuları tarafından 2020 senesinde Rave The Planet adıyla yeniden tanıtılmış, iki yüz binden fazla katılım gösterilmiştir. (Bu sene, 12 Temmuz 2025’te yeniden düzenleniyor.)
Zürih’te ise Street Parade adıyla ilk olarak 1992 yılında, dj’ler ve dansçıların yer aldığı kamyonların arkasında 1000 kişinin katılımıyla gerçekleşen yürüyüş, zamanla “ The Rave-olution continues” , “Her Şey Senin Elinde” , “Aşka İnan” , “Özgürlük İçin Dans Et” gibi mottolarıyla, 2010’lu yıllara kadar bir milyon katılımcıya ulaşmıştır. Günümüzde ise bedava bir festivale dönüşmüş gibidir.
Antropolojik bir bakışla, daha da eski dönemlerden referanslar verilecek olunursa; günlük hayatın akışının değiştiği, rollerin tersine döndüğü, insanların statülerinden arınarak katılım gösterdiği (yani bir erkeğin kadın kılığına girebildiği, bir çalışanın (o zamanlara göre bir kölenin) patron kılığına girip onun gibi hareket edebildiği) karnavallarlardan bahsetmek mümkün. Çünkü street paradeler de tıpkı karnavallar gibi, hiyerarşi ve statülerin ortadan kalktığı, insanların ünvanlarından arınarak bir araya geldiği, birlik ve beraberlik içinde yaşamın normal akışını değiştirdiği, şehrin (geçici bir süreliğine) bir nevi işgal edildiği yürüyüşlerdir. Birbirine destek ve göz kulak olurken, herkesi barış ve hoşgörü içinde birlikte yaşamaya çağıran siyasi gösterilerdir. Irkçılık, cinsiyetçilik, engellilere yönelik ayrımcılık, homofobi, queerfobi, yaş vb. ayrımcılıklara yer yoktur.
Müzikal kortejler, raveler ve karnavallarla bağlantılı olan bir başka temaya da değinmek gerekir: Sirk. Her ne kadar kâr mantığı açısından farklılık gösterseler de; göçebe yaşam, kendi kendini finanse ve organize edebilme, bir yere vardığında “sıfırdan bir çeşit çılgın minik şehir” inşa edip, sonra onu söküp, “arkada iz bırakmadan” başka bir yere göç etmeyle ilgilidir. Bu şekilde geçici olarak çeşitli özerklik alanları yaratılır. Ateş, her zamanki gibi kutsallığıyla mevcuttur. İster yakılıp etrafında toplanılsın, ister gösterisi yapılsın, alanın ortasında her zaman mevcuttur. Koruyucu, ısıtıcı, rahatlatıcı ve arındırıcı bir işleve sahiptir. Şart olmamakla birlikte çeşitli akrobasi gösterileri (özellikle Aerial dance) de sahnelenmektedir.
Peki “Dionysos’un hayaleti, Underground kültürün içinde” dolanıyor olabilir mi? Rave kültürü için köken olarak Antik Yunan’ın meşhur Bakkhalar’ı (Dionysos’un bir diğer adı olan Baküs ayinlerini kutlayan kadınlar), atalardan kalma bir miras olarak gösterilebilir mi?
Zeus ve Semele’den doğan, yarı tanrı, yarı insan olan, Antik Yunan ve Roma mitolojisinde şarap, eğlence, tiyatro ve doğa tanrısı olarak bilinen Dionysos, tiyatro ve drama sanatlarının koruyucusu olduğu kadar, ritüeller ve festivallerde trans ve coşku hâllerini de temsil eder. Tıpkı Bakkhalar gibi, Rave’ler de var olan baskıcı, kontrolcü düzene karşı çıkan bir varoluş isyanıdır. Sistem tarafından baskılanan bireylerin, kendi gerçekliğini ve varlığını savunduğu alternatif bir düzendir. Terk edilmiş bir yerde veya çorak bir arazide, ormanlarda, tepelerde, dağlarda… Bir aidiyet duygusuyla gizlice buluşulan, bugün yerini totem olarak kabul edilen ses sistemlerine bırakmış, zamanında perküsyon aletleri ile icra edilen ritmik müzik eşliğinde “kendini kutlayan”, günlerce, gecelerce kendinden geçerek dans edilen buluşmalardır. Bir arınmadır, şifadır (bu şamanizmde de böyledir) ve de politiktir.
24 Mayıs 2025 tarihinde Floransa’da 12 kamyon ve 3 tır üzerinde oluşturulan 15 farklı sanatçı birliği, onlara yardım eden gönüllüler ve on beş bin katılımcı; geçici bir süreliğine de olsa (yirmi bir saat boyunca), bir kültürü dağdan indirip, sanayi depolarından ve yeraltından çıkarıp, şehrin göbeğine taşımış, çeşitli savaş karşıtı ve hak savunucusu birlik ve kuruluşun sesine sesini katmış; ardından şehir merkezinin en geniş parkında, sabaha kadar kendi varlığını kutlamaya devam etmiştir.