25 NİSAN, CUMA, 2025

“Stüdyoda Tek Bir Kuralımız Var: Kural Yok”

Özgün bir füzyona sahip dans müziğiyle dikkatleri üzerine çeken ve 23 Mayıs akşamı Salon İKSV’de dinleyicilerle buluşmaya hazırlanan Sirens of Lesbos grubu ile merak ettiklerimizi konuştuk.

“Stüdyoda Tek Bir Kuralımız Var: Kural Yok”

Dans müziğini soul, reggae ve Afrika ritimleriyle harmanlayan kendine has tarzlarıyla tanınan Sirens of Lesbos, İstanbul’da ilk kez sahne almaya hazırlanıyor. Kariyerlerine 2014’te dans ağırlıklı parçalarla başlayan, zamanla kolektif bir yapıya evrilen grup; aile kökleri Eritre ve Sudan’a uzanan Jasmina ve Nabyla kardeşlerin öncülüğünde kültürel miraslarını evrensel bir sesle buluşturuyor. Sahne yüzü iki kardeş olsa da aslen kolektif bir yapıya sahip olan Sirens of Lesbos, Avrupa turnelerinden aldıkları ilhamla yeni albümleri üzerinde çalışırken, müzikseverlere sınır tanımayan bir dans deneyimi vadediyor. 2025 The Great Escape’in ilk açıklanan isimlerinden biri olan Sirens of Lesbos, Garanti BBVA Konserleri kapsamında 23 Mayıs Cuma akşamı Salon İKSV’de İstanbullularla buluşacak. Konser öncesinde Sirens of Lesbos ile müziklerini, ilhamlarını ve gelecek projelerini konuştuk.

Sirens of Lesbos ismini seçmenizin özel bir sebebi var mı? İsmin ardında sadece mitolojik bir referans mı var yoksa daha derin bir anlam mı taşıyor?

Gerçekten daha derin bir anlamı ya da bir referansı yok. 2014’te ilk başladığımızda sadece kulağa hoş gelen ve hikâye anlatma potansiyeli olan bir isim arıyorduk. O zamanlar Midilli Adası (Lesbos) bugünkü kadar siyasi bir önem taşımıyordu. Ancak proje siyasi konularda giderek daha açık sözlü hâle geldikçe, o zamanlar seçtiğimiz isme dönüştük.

Sirens of Lesbos olarak kolektif bir yapıya sahipsiniz aslında. Mevcut kadronuzun oluşumu ve bir araya gelme süreciniz nasıl gelişti? Grubun bugünkü hâlini almasının arkasındaki hikâyeyi bizimle paylaşır mısınız?

2014 yılında, gece hayatı, iş ve Bern’deki yaşamlarından birbirini tanıyan beş arkadaştan oluşan bir grup olarak başladık. O zamanlar daha çok bir elektronik müzik projesiydik. Derin bir dönüşüm aşamasından geçtik ve 2018 civarında, nihayet Sirens of Lesbos olarak yönümüzü tamamen değiştirerek kim olmak istediğimizi bulduk.

​2024 yılında projeyi, zaten Sirens of Lesbos’un yüzleri olarak bilinen Nabyla ve Jasmina’nın etrafında inşa etmeye karar verdik. Onlara hikâyelerini ödün vermeden anlatabilecekleri bir alan vermek istedik. Bugün Sirens of Lesbos, Nabyla ve Jasmina’nın kişiliklerini, dünya görüşlerini ve yaşam deneyimlerini yansıtıyor.

Bir bestenin fikir aşamasından yayımlanmasına kadar geçen süreci anlatabilir misiniz? Grup içinde yaratım süreci nasıl ilerliyor? Önce melodi mi ortaya çıkıyor, yoksa sözler mi? Yoksa her şey tamamen o anki ilhamınıza mı bağlı?

Aslında stüdyoda tek bir kuralımız var: “Kural yok”. Doğru hissettiren yerden başlıyoruz. Genellikle enstrümantal bir demoyla başlıyoruz. Birlikte dinliyoruz, hoşumuza gidenleri saklıyor, gitmeyenleri ise çıkarıyoruz. Daha sonra vokal melodilerini buluyoruz ve havayı bulduktan sonra sözler devreye giriyor. Tabii ki bundan sonra enstrümantal eklentiler oluyor, ardından herkes “eveet, işte bu” diyene kadar sürekli yinelemeler yapılıyor. Ancak bu sadece kolayca akan bir süreç, sabit bir plan değil. Bazen bir vokal ya da synth melodisiyle başlıyoruz, bazen de sözler zaten orada oluyor.

Müzik, farklı kültürlerden ve türlerden beslenen evrensel bir dil. Sizin müziğinizde de bu çeşitlilik çokça hissediliyor. Kendi kimliğinizi koruyarak bu kadar farklı ilham kaynaklarını nasıl bir araya getirip dengeliyorsunuz? İlhamınızı daha çok kişisel deneyimlerden mi, dünyada olup bitenlerden mi yoksa tamamen anlık duygulardan mı alıyorsunuz?

Dürüst olmak gerekirse, bunun arkasında karmaşık bir süreç yok. Biz sadece zevkimize ve içgüdülerimize güveniyoruz. İçimize sinerse, bizimdir.

​Kişisel hayatlarımızdan yola çıkıyoruz ve bu hayatlar kaçınılmaz olarak dünyada olup bitenlerle bağlantılı. Bir şarkı kopmuş bir ilişkiden bahsederken, bir diğeri eşitsizlik ve sistemik yapıları ele alıyor.

Sahneye çıktığınızda dinleyiciyle kurduğunuz bağ sizin için ne ifade ediyor? Canlı performanslarınızda seyirciyle aranızda özel bir enerji yaratmaya çalışıyor musunuz?

Bu her şey demek. Sahneye çıktığımızda her şeyimizi ortaya koyuyoruz. Bağ kurmak istiyoruz ve dinleyici de bunu istediğinde, bu projeye harcadığımız tüm emeğe değdiğini hissettiren tarif edilemez bir enerji artışı yaratıyor.

Görsel dünyanızı oluştururken estetik mi yoksa anlatılmak istenen mesaj mı sizin için öncelikli oluyor? Müzik videolarınızı ve albüm kapaklarınızı oluştururken nasıl bir yaratım süreci izliyorsunuz?

Oldukça bütüncül bir şekilde yaratıyoruz. Estetikten ya da mesajdan ödün vermiyoruz; ikisi de bizim için önemliyse, ikisi de doğru olmalı. Örneğin son albüm kapağımız için kiminle çalışmak istediğimiz ve kiminle çalışmak istemediğimiz konusunda çok nettik. Özellikle, birlikte bir hikâye anlatmamıza yardımcı olabilecek küresel çoğunluktan insanlarla iş birliği yapmak istedik. Bulduğumuz insanlar projeye yaratıcı bir destek getirdi ve sonucun hem görünür hem de derinden hissedildiğine inanıyoruz.

Sirens of Lesbos’un, elektronik ve geleneksel enstrümanları bir araya getirerek oluşturduğu özgün ses yapısındaki enstrüman kullanımının rolü nedir? Şarkılardaki enstrüman seçimi müziğin atmosferini nasıl şekillendiriyor?

Üçüncü ve yeni albümümüzde (I got a song, it's gonna make us millions) önceki albümlerimize kıyasla daha az canlı enstrüman kaydettik. Bu gerçekten stratejik bir karar değildi; daha çok o anda, stüdyoda kim olduğumuzun bir yansımasıydı.

Temel olarak, enstrümanları asla sırf olsun diye eklemiyoruz. Enstrümanlar ancak sesleri parçanın havasına ve hissine gerçekten katkıda bulunuyorsa parçaya ekleniyor. Enstrümanları da bu şekilde seçiyoruz: yalnızca onları gerçekten seviyorsak.

​Ayrıca kişisel bir bağımız olmayan kültürlerin geleneksel enstrümanlarını kullanmaktan da kaçınıyoruz; bu onları takdir etmediğimiz için değil, saygılı olmak istediğimiz için.

Şu an üzerinde çalıştığınız bir proje var mı? Yakın gelecekte bizi ne gibi sürprizler bekliyor?

Şu anda birkaç farklı proje üzerinde çalışıyoruz. Özellikle kalbimize yakın olan bir tanesi, bu yıl içinde duyuracağımız siyasi bir girişim. Tabii ki bir albüm biter bitmez, yenisi başlar. Çok yakında yeniden stüdyoya döneceğiz.

Sirens of Lesbos, müthiş bir füzyon barındıran müziklerini dinleyicilerle buluşturmak için Garanti BBVA Konserleri kapsamında 23 Mayıs Cuma akşamı saat 21.00’de Salon İKSV’de sahneye çıkacak. Konserin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.

0
330
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage