12 NİSAN, SALI, 2016

Prof. Manissadjian’ın Anadolu Coğrafyasındaki Son Jesti

Geriye bıraktığı müze kataloğu vasıtasıyla SALT Galata’daki “Boş Alanlar” sergisinde tanıdığımız Prof. Manissadjian, bir yandan dini ama son kertede modern dünya kurgusuyla doğrudan ilintili bir inancın; Protestanlığın, dünyaya yönelik misyonlarını ama diğer yandan da kendi kişisel ve biricik ilgilerini, tutkusunu bize gösteriyor. 

Prof. Manissadjian’ın Anadolu Coğrafyasındaki Son Jesti

Alberto Manguel’in aktardığına göre büyük kitap tutkunu Jorge Luis Borges, İskenderiye Kütüphanesi’nin yıkılışından söz ederken “Bir kitap yok olursa, elbet bir gün başka biri onu yeniden yazar” der. Borges’inki dünyada hiçbir şeyin yok olmayacağına dair bir iyimserliktir, yok olsa dahi yok olmaz çünkü dünya biraz da rastlantılar labirenti ile örülmüştür. Rastlantılar, en çok bilincin uyanıklığı ile ortaya çıkar. Tıpkı Johannes “John” Jacob Manissadjian’ın yazdığı yaklaşık bir asırlık doğa bilimleri koleksiyon kataloğunun 2015 yılında American Board Archives’de bulunması ve bu kataloğun izinde yol alan Marianna Hovhannisyan’ın, SALT Galata’daki “Boş Alanlar” adlı sergi ile bizi, Prof. Manissadjian’ın tutkulu dünyası ile tanıştırması gibi. 

Prof. Manissadjian’ın Akdağ’da (Amasya) topladığı ve sonradan adının verildiği Silene Manissadjiana Freyn bitki numunesi, 10.09.1892

Manissadjian: Plantae Orientales, No. 942, J. Freyn tarafından adlandırılmıştır.

Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Herbaryumu (ANK) izniyle

1847 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun Protestan tebaasını bir millet olarak tanıması ve 1850 yılında hak ve ayrıcalıklarını resmi olarak tanımlamasıyla cemaat için yapılacaklar da belirginleşir; okullar ve kiliseler bunların başında gelir. Bu süreçte ülkede misyonerlik faaliyetleri de önem kazanmaya başlar. Bir Protestan misyonerlik kurumu olarak 1810 yılında kurulan Boston merkezli American Board, Hristiyan ilkelerini sınır tanımadan yaymayı amaç edinmiş ve bu eksende çalışma sahasını tüm dünya olarak belirlemiştir. İlk kez 1820 yılında İzmir’e, ardından Anadolu topraklarına ulaşan kurumun misyonerleri, 1860 yılında açılan Türkiye Misyonları kurumu ile birlikte, ilerleyen süreçte 450 okul, 19 hastane, dispanser ve matbaaların açılmasına olanak yaratarak, Türkiye’de geniş bir çalışma faaliyeti ortaya çıkarmıştır. İşte Prof. Manissadjian’ın öğretmenlik yaptığı Merzifon Anadolu Koleji de bu okullardan biridir. 1864 yılında açılan okul, protestan papazlar yani pastörler yetiştirmek amacıyla kurulmuş bir ilahiyat kurumudur. 1886 yılında bölgedeki Ermeni ve Rum öğrencilerin gittiği, Amerikalı misyonerler ve Batı’da eğitim alıp yurda dönmüş Ermeni ve Rum öğretmenlerin ders verdiği bir yatılı koleje dönüştürülür. Prof. Manissadjian’ın 1890 yılında eğitim kadrosuna dahil olduğu kolejde onun arzusu ve kolejin fosil toplamaya meraklı müdürü Dr. Charles C. Tracy’nin desteği ile 1910 - 1911 yılları arasında bir kütüphane ve müze binası inşaa edilir. Anadolu coğrafyasında 10 binden fazla kitabın bulunduğu bir kütüphane ile 7 binden fazla zoolojik, paleontolojik ve mineralojik nesnenin bulunduğu bir müze, aradan geçen bir asırdan fazla zamanın ardından bugün her açıdan çoraklaşmış bu coğrafya için kulağa epey ütopik bir proje olarak geliyor. Kurulan müzenin küratörlüğünü üstlenen Prof. Manissadjian koleksiyonun geliştirilmesi, sergilenmesi ve bilimsel yöntemlerle muhafaza edilmesiyle meşgul iken Karadeniz’den Güneydoğu Anadolu’ya dek çeşitli yerlere geziler yapar. Tüm bu bilimsel araştırma ve müzeye yönelik çalışmaların en ilginç yanlarından biri de onun Anadolu coğrafyasında topladığı bitki türlerini Baden’den Münih’e, İstanbul’dan Stuttgart’a dek adları kayıtlı pek çok botanikçi, bilim insanı ya da küratör ile takaslar yapmasıdır. Böylece müze dünyasallaşacak ve yapılan çalışmanın sınırları genişleyecektir.     

Farklı disiplinleri simgeleyen kostümleriyle Anadolu Koleji profesörleri, 1912

United Church of Christ (UCC), American Research Institute in Turkey (ARIT), SALT Araştırma

Kuşkusuz bu proje, 19. yüzyılda Batı’da ortaya çıkan pozitivist dünya görüşünün bir karşılığı idi. Dünyanın keşfi için bilimsel bir bakış açısıyla türlerin ve kökenlerin tanımlanması, adlandırılması ve kataloglanması gerekiyordu. Her çeşit doğa ve insan bilimleri araştırmaları, paralelinde müze dediğimiz nesneler üzerinden bilgi odaklı bir iktidar kuran eğitsel mekânlar ve de botanik bahçeler bu dünya görüşünün uzantısında ortaya çıkıyordu. Alman bir anne ve Ermeni bir babanın oğlu olarak 1862 yılında Tokat’ın ilçesi Niksar’da doğan, Antep’teki Merkezi Türkiye Koleji’nin beşeri bilimler bölümünden mezun olduktan sonra Berlin Üniversitesi’nde öğrenimine devam eden, 1905-1906’da American Board bünyesinde kendisine master derecesi verilen Prof. Manissadjian da bu dünya görüşü içinde eğitim alır.

Bir arşiv araştırması ve onun görselleşmesi dolayısıyla tanıdığımız Prof. Manissadjian, bir yandan dini ama son kertede modern dünya kurgusuyla doğrudan ilintili bir inancın; Protestanlık’ın, dünyaya yönelik misyonlarını ama diğer yandan da kendi kişisel ve biricik ilgilerini, tutkusunu bize göstermektedir. Bana kalırsa “Boş Alanlar” sergisini asıl ilginç kılan da budur; bir ülke, etnik köken ve din örgüsünde belirginleşen bir dünya ile bir bireyin fantazisine ve tutkusuna temellenen minör bir dünya birbiri içine girerek çok yönlü bir anlatı ortaya çıkarır. Gerçekten de “Boş Alanlar”, Türkiye’nin tarihinde önemli bir yeri olan misyonerlik faaliyetlerini, (sergide Marc Nichanian’dan ödünç alınarak kullanılan) 1915 Felaketi’ni (Aghed), yerinden edilip dağılmayı, Prof. Manissadjian’ın geriye bıraktığı müze kataloğu üzerinden ortaya sererken sıra dışı bir bireyin eşsiz dünyası ile de bizi karşı karşıya bırakmaktadır. 

Söz konusu katalog, onun 1915 yılından tutuklanıp serbest kalması, Alman soyundan gelmesi gerekçesiyle canına kıyılmaktan kurtulması sonrası, 1917 yılında askeri bir bölge olan Merzifon’a tekrar dönmesiyle tutulmuştur. Bu büyük geri dönüş aslında geleceğe yönelik bir harekettir; sorumluluğu, tutkuyu ve şiirsel tanıklığı ortaya serer. 1920 yılında Amerika’ya göç eden Prof. Manissadjian’ın 1918 yılında tamamladığı kolejin müzesindeki doğa bilimleri koleksiyonunun katalogu el yazısıyla hazırlanmış tarihsel bir kayıt, onun kendi izidir. Toplanmış nesneler başka yerlere dağılsa da yazı bugüne ulaşacaktır. Koleksiyonun başlangıcı, eğitim açısından önemi, kütüphanenin ortaya çıkması, müzenin küratörü olarak Anadolu’ya yaptığı geziler, savaşın ortaya çıkması ve etkilerini ele aldığı katalogda; sergileme vitrinlerini, masaları, kaide ve çekmeceleri eksiksiz şekilde listeler; nesnelerin kaydını İngilizce ve bilimsel ad, nereden geldiği, takas ya da alım değeri, onları toplayan kişinin ismi gibi bilgilerle numaralı bir şekilde tutar. Bu eylem yaşananlara karşı bir direnç anlamına geldiği kadar koleksiyon ve müzenin ortaya çıkmasını sağlayan kişinin bu proje için tarihe kalacağını düşündüğü son güçlü jestidir. 

Boş Alanlar sergisinden, SALT Galata, 2016

Fotoğraf: Mustafa Hazneci

“Boş Alanlar” sergisi, SALT’ın bir arşiv kataloglama standartı olarak kullandığı Dublin Core Metadata’nın; kaynak tipi, tarih, konular, üreten kişi, dil, ilişki gibi 15 başlığı altında arşivlenip sergileniyor. Bu arşivleme sisteminin sergi alanında izleyiciyle paylaşılması, bir tarihsel anlatıyı gezip üzerine düşünürken onun gerisindeki çalışma anlayışının bir soru işareti olmaması açısından önemli. Bilgi dökümünün yapıldığı bu sistemde pek çok boş alan kaldığını da görüyoruz, ki işte -adından da anlaşılacağı üzere- serginin düşünsel sınırları bu boşlukları da esas alıyor. Bir coğrafyada, bir kurumda, bir koleksiyonda, bir yaşamda, 1915’te olanları hiçe sayan tarih yazımında ortaya çıkan boşlukları gösteren sergide ayrıca Anadolu Koleji Müzesi’nin vitrinleri de Prof. Manissadjian’ın katalogda listelediği şekilde görselleşiyor. Bunlar kuşlar, kabuklar ve mercanlar, herbaryum, iskeletler, yumurtalar, böcekler ve mineraller, Almanya’dan bitkiler, Türkiye’den fosiller, alkolde muhafaza edilen hayvanlar şeklinde 17 bölümde haritalandırılıyor. Serginin diğer önemli yanı American Board tarihine ve Protestanlık’ın misyonerlik faaliyetlerine ışık tutması kadar Türkiye Protestanları’nın sesine de yer vemesi oluyor. Bununla birlikte, Anadolu coğrafyasının kabul gören tarih yazımına girmemiş, saklı kalmış, üstü örtülmüş, parçalanmış dokusunu ancak bu arşivsel çalışmalar yoluyla bir bellek olarak bütünleyebileceğimize işaret ediyor. “Boş Alanlar”, bir anlatıyı boşluklarıyla gösterirken, ortaya çıkardığı bağlar yoluyla içinde yaşadığımız topraklara ilişkin tarih yazımına bir dolu katkı sağlıyor.  

6 Nisan’da SALT Galata’da açılan “Boş Alanlar” adlı sergi 5 Haziran’a dek görülebilir.

0
12867
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage