05 MAYIS, CUMA, 2023

İstiklal Caddesi’nde Bir Hezârfen Ahmed Çelebi

Sanatçı ikilisi Ertuğrul Güngör ve Faruk Ertekin namıdiğer Vasebros ile sanatla birleşen çocukluk hikâyeleri, eserlerinin üretim süreçleri, gelecek projeleri ve bizi bir araya getiren adidas İstiklal Mağazası’nda yer alan Hezârfen Ahmed Çelebi eseri hakkında merak ettiklerimizi konuştuk.

İstiklal Caddesi’nde Bir Hezârfen Ahmed Çelebi

İlk olarak 2021 yılında Galeri Muaf’taki ilk sergileri “Traditional Y” ve geçtiğimiz yılın kasım ayında Den Art’taki “Pillow Talk” sergileri ve çalışmalarıyla güncel sanat dünyasında adlarından söz ettiren bir sanatçı ikilisi Ertuğrul Güngör ve Faruk Ertekin. Çalışmalarında güncel meseleleri, zamanın ruhunu, kişisel hikâyelerini, kültürel ve tarihi ögeleri geleneksel çini ve sırlama tekniğini kullanarak, zorlu ama bir o kadar da keyif aldıkları seramik malzeme ve dijital tasarım ile bir araya getiriyorlar. Mavi beyazın hakimiyetinde, detaylı kurgularıyla izleyicisini bir adım geride tutup izlemeye davet ettikleri eserlerinin arasına geçtiğimiz günlerde adidas İstiklal Mağazası’nın teras katında yer alan Hezârfen Ahmed Çelebi katıldı.

​Ertuğrul Güngör ve Faruk Ertekin ile Kütahya’da buluşan yollarının sanat ile şekillenmesine, birlikte çalışma deneyimlerine, üretim pratiklerine, Hezârfen Ahmed Çelebi eserine, projenin hikâyesine ve solo bir sergiyle yer alacakları Contemporary İstanbul Bloom’a dair merak ettiklerimizi sorduğumuz bir sohbet gerçekleştirdik.

Sizi çocukluklarını birlikte geçiren sanatçı ikilisi olarak tanıyorum. Çocukluğunuzun kesiştiği ve daha sonra sanatla buluşan yolculuğunuzu sizden dinleyebilir miyim?

Ertuğrul Güngör: İkimiz de Kütahya’da doğduk, çocukluğumuz çok yakın mahallelerde geçti. Ama asıl yollarımız ortaokul yıllarımızda kesişti. 12-13’lü yaşlarda sokak sanatı, grafiti ile ilgileniyorduk. O çevrede bu işlerle uğraşan çok arkadaşımız da yoktu, işte bir yeri boyamak, bir sprey paylaşmak derken bir de küçük bir yer olması bizi hızlı bir şekilde bir araya getirdi. Faruk’un lakabı Sven’di, benimki Ertu’ydu. Sonra bir araya geldik ve bir grup kurduk. O süreçte yani ortaokulda sanatla ilgilenmeye karar verdik ve güzel sanatlar lisesine hazırlanmak için resim kurslarına gittik beraber. Lise serüvenimiz Kütahya’da, resim okuduk. Üniversitede de ayrılmadık Antalya’da devam edelim dedik ve Faruk grafik okudu, ben de seramik. Aynı yıllarda bitirdik okulu da. Benim sonra bir yüksek lisans ve Amerika sürecim oldu. 2018 yılında bir atölye kuralım artık dedik.

Faruk Ertekin: Ben de aslında üniversiteden sonra ajanslarda çalıştım üç yıl. Ertuğrul Amerika’dan dönünce Antalya’da atölyemizi açtık. İki katlı bir yer, üst katta üretim alt katta daha pis işler, çamur, boya, toprak yani.

E.G.: Günlük rutinimiz pek yok, her gün çalışan bir duo değiliz. Ya bir proje olacak ya da birinin birini tetiklemesi lazım. Bir sergi olur, üç ay öncesinden deriz çalışmaya başlayalım, iki ay kala çalışmaya başlarız. Böyle böyle 16-17 senedir birlikteyiz, kopmadık :).

1. Hezârfen Ahmed Çelebi eseri
2. Faruk Ertekin ve Ertuğrul Güngör

Oldukça uzun bir süredir birliktesiniz. İlk çalışmalarınızdan bugüne, birlikte nasıl çalışırsınız? Ertuğrul Güngör ve Faruk Ertekin olarak birbirinizle çalışmayı nasıl tanımlarsınız?

F. E.: Ertuğrul, iş bitiricidir. Odaklandığı şeyi bitirir. Çok düşünür, alternatifler bulur. O bana fikirlerini sunar, ben ona, sonra eleriz bunları.

E. G.: Aklımdaki şeyleri ufak ufak not alırım, işte şöyle mi yapsak, böyle mi gibi. Atölyede sürekli birlikte olduğumuz için de tamamen sesli düşünürüz. Her şeyi konuşarak çözdüğümüz için en azından bir fikir yavaş yavaş oluşur. Tek başıma çalıştığımda düşündüğüm şeyi yapmayı erteliyorum. İkili olunca, konuşuyoruz, deniyoruz, ucundan başlıyoruz, süreç bizi nereye götürüyorsa ona göre şekilleniyoruz. Faruk’un dijital yönü çok kuvvetli, onunla bir araya geldikten sonra benim de bu alanda önüm açıldı. Ben bu kadar hakim değildim dijitale, Faruk’un yardımıyla benim kağıt-kalemden ibaret eskizlerim canlandı, bitmişe yakın bir iş ortaya çıkarıyor artık. Seramik malzeme olarak sürprizli bir malzeme işi bitirmeden ne çıkacağını bilemiyordum. Artık %80’e yakın dijitalde görüyoruz ve süreç öyle başlıyor.

Sizin bir duo olarak bir isminiz var: “Vasebros”. Bu mahlası nerelerde kullanıyorsunuz?

E. G.: Onu daha çok kamusal alanda yer alan işlerimizde kullanıyoruz. Daha çok mavi beyazı dışarda gösterelim istediğimizde böyle bir projeyle çıktık. Antalya’da başladık, şehrin uğrak lokasyonlarına yapıştırmaya başladık. Eski Türk mitolojisinden gelen karakterlerin, tepegözlerin vazo formunu yaptık, orada kullandık. Bir ara vazoya çok kitlendik sürekli vazo yapıyorduk. İsmi de oradan geliyor. Mr. Hure ile yaptığımız iş birliğinde de Vasebros’u kullandık.

İşlerinizin ayırt edici yönü tekniğiniz ve malzemeniz. Karışık teknik kullandığınız işleriniz var ancak yoğunlukla sizin eserlerinizde seramik ve çini öne çıkıyor. Malzemeyle nasıl bir ilişkiniz var? Seramik, malzeme olarak da kolay işlenebilen bir malzeme değil, dediğin gibi sürprizli. Faruk sen dijital taraftasın, seramikle ilişkin ne durumda?

F. E.: Kütahya’da içine doğduk seramiğin. :)

E. G.: Gerçekten Kütahya’da o kadar maruz kaldık ki seramiğe. Sürekli seramik üretilen organize sanayinin içine doğmuş iki çocuktuk.

F. E.: Çocukken yazın bir-iki ay çinicilerde çalışmıştım

Mr. Hure x Vasebros, Karaköy

Sanırım Faruk seramikten o yaz kaçmışsın :).

E. G.: Kütahya’da evlere çini tabaklar gelir, kadınlar tabak başı sipariş üzerinden çalışırlar. Faruk dediği gibi küçükken gidip çalışmıştı ama benim o zaman hiç ilgim yoktu. Seramikle buluşmamız Kütahya’da ister istemez oldu. Her köşe başında, dış cephelerde, duvarlarda her yerde seramik var. Buluşma noktası zaten büyük vazonun olduğu yer :). Seramikle ilgili her kitsch iş Kütahya’da mevcut. Onların içinden, “daha kötüsü yapılamaz”ın tersine gidip biraz daha resimsel işler yapalım dedik. Çünkü Kütahya’da çini sadece motif üzerine. Bu malzeme üzerine resimsel dokunuşlar yapan çok az kişi var. Malzeme zor, montajı zor, boyası zor… çok zayiat verebiliyorsun. Birlikte seramik yapım sürecine Faruk çabuk adapte oldu. Bana göre sorunları çözümlemesi daha hızlı ve kolay olur. Bir de Faruk’un eşi de seramik mezunu, o da atölyede bizimle çalışıyor, evde de maruz kalıyor yani.

F. E.: Artık öğrenmeliyim seramiği diyerek öğrendim :). Onlardan daha çok seramiğe maruz kalıyorum. Seramik içinde her şeyi barındırıyor fizik var, kimya var, her şeyi düşünmek, hesaplamak zorundasın o da hoşumuza gidiyor.

E. G.: Seramik sürprize açık bir malzeme ve çok heyecanlı yapması. Artık zorluğundan çok keyif alıyoruz malzemeden. Mesela sergiye iki hafta kala 160x160 cm büyük bir iş hazırlıyoruz. Beş raf var fırında, dedik yarın alacağız. Sabah bir geldik fırının içi paramparça, işler paramparça. Revizesi mümkün değil, paleti tekrar tutturmak mümkün değil. Oturduk baştan yaptık. O da patladı. Bir de sona bıraktığımız, en büyük iş. En sonunda birinden bir parça aldım birinden bir parça öyle tamamladım işi. Koşarken belli olmaz dedim :).

Bazen böyledir :). İşin teknik kısmında şunu merak ettim. Üzerine işlediğiniz figürleri, desenleri, resimleri fırınlanmış hazırlanmış seramik üzerine el boyamasıyla yapıp sonra yeniden mi fırınlıyorsunuz, geleneksel teknik gibi?

F. E.: Aslında evet klasik çini tekniği. El boyası yapıp fırınlıyoruz. En eski teknik neyse onu kullanıyoruz.

E. G.: Öyle hazır fayans üzerine akrilikle boyanıyor değil. Rengi önce bir atıyoruz, koyu mu açık mı bilmiyoruz ama tabii artık nerede ne yapacağımızı biliyoruz. Fırından çıkınca artık o süreci yönetemiyoruz. Öyle kabul etmek zorunda kalıyoruz.

Geleneksel sanatın çağdaş bir yorumu gibi klasik bir tanımlama yapmak istemiyorum sizin için. Siz seramik ve çininin şu anki temsilcilerisiniz. Seramik ve çini işini panodan, vazodan, duvardan, hediyelik eşyadan çıkarıyorsunuz. Eserlerinizde kendi hikâyeleriniz, zamanın ruhu, dert edindiğiniz meseleler izlenebiliyor. Çalışmalarınızın düşünsel ve duygusal süreci nasıl şekilleniyor? Seramik üzerine resmedeceğiniz hikâyeler, fikirler nasıl oluşur? Bir sergiye hazırlanışınızın süreci nasıl gelişiyor? Bir araya geldiğinizde random çalışmalarınız oluyor mu?

E. G.: Normalde biz galerilerle ilk konuştuğumuzda seramiği duvarda çok hayal edemiyorlardı. Seramiği hep bir kaide üstünde düşünüyorlardı. Biz bir sergide sadece pano yaptık. Hiç vazo koymadık. Gelenler bazen resim sandı, tuval sandılar… Derz aralığını doldurunca tek parça gibi sanıyorlar, bazen seramik olduğunu göstermek için aralara beyaz derz çekiyorum. O algı kırıldı, seramiğin duvarda da gayet olabileceğini gördüler. Faruk ile bir sergi hazırlık sürecine girdiğimizde 16-17 saat bir arada çalışıyoruz. Sürekli konuşuyoruz, hem tablete hem kağıda eskizler yapıyoruz, taslak çıkarıyoruz.

Fikir aşaması da; ilk sergi “Traditional Y”, çocukluğumuzda birlikte geçirdiğimiz günler, benim Amerika’da çalıştığım bir lunapark vardı onun üzerineydi. Daha sonraki sergimiz “Pillow Talk” da Faruk’la 20 saat birlikteyiz, artık yatak arkadaşıyız da. Aslında onun farklı hayatı var benim farklı hayatım var ama o kadar birlikteyiz ki. İçinde bastırılmış cinsellik, gerçeğe kılıf giydirme gibi biraz rahatsız edici, biraz dokunalım temalı sergilere başladık. Gelenekseli çağdaşa çeviriyoruz, arkaya iki motif atalım işi toparlasın demiyoruz. Halk bu tarafını da görsün istiyoruz. Bazen arkaya ne koysan lale de motif de koysan öne ne koyduğunun önemi olmuyor onu yiyor çünkü.

​Mesela Hezârfen Ahmed Çelebi işimizde de bir tane motif yok. Bu kültürü, İstiklâl Caddesi’ni, o eskiyi anlatan başka parçalar olabiliyor. Zamanın ötesinde farklı bir adam var. İstanbul’da yaşamamama rağmen İstiklal’i de oturup düşündüğümde işin içine alabiliyorum. İstiklal benim için Galata, St. Antuan, Çiçek Pasajı, Pera… ama bunlarla kısıtlı kalmadan hayali bir kuşbakışıyla gezerken “Bizim hayalimizdeki İstiklal ne?” araştırmasını yaptık.

"Hezârfen Ahmed Çelebi" üretim aşamasındayken

O hâlde bizi adidas İstiklal Mağazası’nda buluşturan ilhamını Hezârfen Ahmed Çelebi’nden alan eserinizi konuşmaya başlayalım mı? Bu iş birliği nasıl gelişti, teklif size sunulduğunda ilk anda aklınızda uçuşan fikirler neler oldu?

F. E.: Ben askerdeydim.

E. G.: Faruk askerdeydi o ilk süreç bana kaldı J Döndüğünde taslakları hazırlayıp üretime başladık. İlk önce Mercado’dan Yağız Genç iletişime geçti benimle, “adidas ile böyle bir proje var yapar mıyız?” diye. Süreç konuşuldu ve iş şekillenmeye başladı. Markanın dinamizmini, İstanbul’un dinamizmini yakalayan bir figür ortaya koymam lazımdı.

O zaman Hezârfen Ahmed Çelebi doğrudan sizin seçiminiz. Yönlendirme olmadı. 

E. G.: Evet, biz seçtik. Acayip bir figür, inanılmaz dinamik, uçan bir adam var yani. Markada da parlar. Başka bir alternatif gelmedi aklıma. Yağız’a da söylediğimiz zaman onun da hoşuna gitti. Faruk’la çalışırken, üretim sürecinde çektiğimiz fotoğraflar var. Atölyeyi bir stüdyo gibi de kullanıyoruz. Figürleri hep kendi üzerimizden kurguluyoruz, alt kattan fisheye makine ile beni çekiyor, ben seni şöyle çekeyim sen beni böyle çek gibi yani hep fotoğraf üzerinden bir kurgu var. Hezârfen’de de böyle oldu, fotoğraflar üzerinden kurgu yaptık. Arkaya koyacağımız binaların fotoğrafları bulduk çözdük, yine farklı açılardan fotoğraflar istedik. Perspektifte de hata yapmamaya çalışıyoruz aslında. Biraz daha içine alsın, geri götürsün izletsin işi istiyoruz. Faruk ve ben Hezârfen Ahmed Çelebi ile birlikte bir rüyanın içinde Galata’nın üzerinden İstiklal’e, mağazanın önüne iniş gerçekleştirdik.

Hezârfen Ahmed Çelebi, kuşbakışı bir perspektifte İstikal Caddesi’ne inerken arkasındaki caddenin kimliğini oluşturan binaların yanı sıra yerde polaroid filmler uçuşuyor, kanatları sırtında değil ayağında adidas’ın ikonik kanatlı ayakkabıları var, kediler ve daha pek çok detay çalışmışsınız.

F.E.: O ayakkabılarla kanat çırpışını, o rüzgarı vermek istedik.

Vasbros - "Hezârfen Ahmed Çelebi", adidas İstiklal Mağazası

Hezârfen Ahmed Çelebi, çağına göre oldukça uçuk bir bilim insanı. Bu işi üretirken ilhamınızın öznesi olarak onu nasıl konumlandırdınız? Araştırma yaparken neler sizi besledi?

E. G.: Hikâye çok garip zaten. Adam uçmaya kalkmış. Okuduğunda hakkında çok bir şey yok. Hakkında bir film izledim, pek de hoşuma gitmedi doğrusu. Bizi durduran şey uçuyor olması. O yüzden de en öne figürü yerleştirdik.

İstanbul’u uzaktan düşleyerek, fotoğraflardan düşünerek bu çalışmayı hazırladınız. Buraya da ara ara kısa süreli gelip gidiyorsunuz. Antalya’da yaşıyorsunuz, İstanbul ile kurduğunuz ilişki nasıl? Buradaki sanat ortamıyla Antalya’daki arasında nasıl bir bağ var?

E. G.: Bir kere bulunduğumuz sanat ortamı İstanbul’un çeyreği kadar bile yok belki. Buluşup, görüşlerimizi paylaştığımız ortam çok kısıtlı. Üniversiteden arkadaşlarımızın atölyelerine gidip fikir alışverişi yapıyoruz ama o da bir elin beş parmağını geçmez. İstanbul gibi değil, etkinlikler çok kısıtlı, bir tane özel galeri olarak Den Art var, onlarla sık sık proje yapıyoruz. Hatta yeri gelmişken Den Art ile Contemporary İstanbul’a katılıyoruz, solo konsept olacak.

İstanbul’da beslenebileceğin çok fazla malzeme var. Malzemenin çıkış yeri İstanbul ama bunu Antalya’dan editlemek çok zor. Buraya sık sık gelmen gerekiyor, görseller üzerinden işlemen gerekiyor. İstanbul sanat için çok önemli, burada olmamız gerektiğini biliyoruz ama ikimiz de İstanbul’da çok kalamıyoruz. Antalya’ya çok alıştık, evimiz atölyeyle beş dakika, trafik yok ya da biz çok üşengeciz :). Ama İstanbul’a yakınlık çok önemli kesinlikle. Bu projelerle İstanbul’da görünmek, diğer sanatçılarla tanışmak, paylaşmak kıymetli.

F. E.: Ben de uzaktan seviyorum İstanbul’u. En fazla beş gün, sonrasında garip bir şekilde sıkıyor. Telaş, panik, kalabalık korkutuyor da insanı. Kaotik.

"Pillow Talk" sergisinden - Den Art
1. 
'Cuffed'  Underglaze Paint on Ceramic, 195x150cm, 2022
2. 'Bir Olur Garip Olur, İki Olur Rakip Olur, Üç Olur Denge Olur 02 - Underglaze Paint on Ceramic 45x45cm 2022
3. 'Pillow Talk' Ceramic and Mixed Media, 50x70cm, 2022

İmkânsızı zorlayan hatta onu yok sayan bir karakter Hezârfen Ahmed Çelebi. Sizin için imkânsız nedir? Var mı sanatta imkânsız olarak gördüğünüz ama zorladığınız anlar?

F. E.: Ben bir şeyleri imkânsız görmüyorum. Sürekli değiştirip geliştirmeye çalışıyoruz kendimizi fikirler olsun, malzeme olsun.

E. G.: Sanatla alakalı kendimizi kısıtlamıyoruz. Çoğu malzemeyle haşır neşiriz. İmkânsız yapmam dediğim bazı işler yaptım sadece :). Hiçbir konuda imkânsız olarak gördüğüm bir şey yok.

Çalışmalarınızı galeride, kamusal alanda (Karaköy’de) sergilediniz bu kez yine bir kamusal alan sayabileceğimiz mağazada sergileyeceksiniz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin için farklı bir kamusal alanda yer almak ne ifade ediyor?

E. G.: Aslında ilk başta bu fikir bize çok uzak geliyordu. Galeri ötesine geçmeyiz, perakende piyasaya bulaşmayız diye düşünüyorduk. Ama yapılan iş sana diretilmiyorsa, bunu yap, şöyle yap gibi zorlamalar olmadığı sürece sanatçıya alan açılıyor. Ben bu işi yaparken sanki galeriye iş yapıyor gibi düşündüm. Markanın da çekici bir gücü var hem de hep sanatla iç içe oldu. Güzel bir şey çıktıktan sonra niye yapılmasın?

1. Ertuğrul Güngör&Faruk Ertekin, Middle(east)sommar, DEN ART (Contemporary İstanbul Bloom)
2. Ertuğrul Güngör&Faruk Ertekin, The Serpent's Hunger DEN ART (Contemporary İstanbul Bloom)

Burada sanat izleyicisi olmayan bir kitle de karşılaşacak Hezârfen Ahmed Çelebi ile. Galeride sanata yakın birileriyle mağazayı ziyaret eden belki sanata oldukça uzak birilerinin eserlerinizle karşılaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

E. G.: Normalde galeride duvara da koyduğumuzda işimizi izleyici “ben bu işi hatırlıyorum” diyor. Ama hatırladığı ya halasının evindeki vazo, ya babaannesinin evindeki tabak gibi. O mavi çinilerle kendini bir bütünlüyor. Eserin ayrıntısına bakmasa da ona bir şeyleri hatırlatıyor. Bu bir yandan avantaj bir yandan dezavantaj. İzleyiciyle bir temas içinde olunca iş daha kolay akıyor. Beraber detayları konuşunca orada aydınlanıyor izleyici de. O çok keyifli.

​Burada, mağazada ise izleyici ilk girince İstanbul temasını bulacak. Onu fazlasıyla vermek istedik. İstanbul’u anlatım şekliyle, Hezârfen Ahmed Çelebi ile mağazanın konumu bir araya gelecek. Bir turisti karşısında oturtup bir kültür araştırması yapabilirsek ne mutlu bize. Eserimizin mekânın içinde olmasındansa terasta, dışarıda olmasını da daha sağlıklı buluyorum. Hem malzeme sıcak, parlıyor. Bir kafanı çeviriyorsun caddeyi görüyorsun ayrıca.

Çalışırken neler izler, okur, dinlersiniz mesela? Bu eserde bize şu motivasyon sağladı diyebileceğiniz başka bir medyum oldu mu?

F. E.: Fotoğraflardan çok fazla İstiklal’e baktık.

E. G.: Spotify’da var dinleme listelerimiz bu arada. Ama ben sabah başlamadan önce bir 10-15 dakika kulaklığımı takar Müge Anlı izlerim :). Faruk sinir krizi geçirir. Türkiye’nin karmaşasını çok seviyorum. Onlardan besleniyorum. Hisli elektro, sabah kahvesi…

F. E.: Ben daha çok müzik dinlerim ama ben de haberkoliğim. Ertuğrul, NBA takip eder, biraz ona bakar.

E. G.: Üretirken çok konuşuyoruz. Bazen konuşacak bir şey kalmıyor derken onu bile iki saat tartışabiliyoruz. 

Ertuğrul Güngör ve Faruk Ertekin

Önümüzdeki dönemde sizlerle nerelerde karşılaşacağız? Gelecek projelerinizden bahseder misiniz?

F.E.: Contemporary İstanbul Bloom’dayız, yakın zamandaki ilk projemiz.

E. G.: Biz de ilk kez tecrübe edeceğiz fuarı. Den Art’ın standında sadece biz olacağız. Çalışmalarımız devam ediyor, tasarımlarımızı oturttuk. Tek bir konu üzerinden gitmeyeceğiz, aklımızdaki işleri yapacağız. Tek stantta olmamız gerçekten çok önemli.

​​Gülden’in bize bunu teklif etmesi de çok mutlu etti. Kültürü anlatacak hem motifli hem motifsiz işler olacak. Köçekler var mesela. Hem karanlık hem daha hareketli işler olacak. Duvar ve kaide üzerinde işler olacak.  

Hezârfen Ahmed Çelebi'yi adidas İstiklal Mağazası'nda 7. kattaki teras bölümünde ziyaret edebilirsiniz.

0
3085
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage