12 OCAK, SALI, 2016

Fotoğraf Hakkında Tüm Bildiklerinizi Unutun

Akıllı telefon ve dijital kameralara erişimin kolaylaşmasıyla beraber, kendimizi dijital bir görsel taşkınlığın ortasında bulduk. Tüm bu görsel bombardımanın ortasında, Türkiye çağdaş fotoğrafının yaratıcı isimlerinden Ahmet Elhan bizlere gözümüzle gördüğümüz her şeye inanmamamızı öğütlüyor. Sanatçının yeni sergisi vesilesiyle Nişantaşı’nda, atölyesinin yer aldığı evinde buluştuk.

Fotoğraf Hakkında Tüm Bildiklerinizi Unutun

Fotoğrafın söylemini sorgulamayan egemen tavırdan rahatsızlığını dile getiren ve bu tavra karşı çıkan katmanlı işleri sebebiyle üretimlerinin fotoğraf olmadığı yönünde eleştiriler alan Elhan’ın yeni sergisi “Buzlu Cam”, 9 Ocak - 19 Mart tarihleri arasında Galeri Zilberman’da. Biz de sergiden yola çıktık, fotoğrafın dünü, bugünü ve yarınına dair sohbet ettik. 

Yeni serginiz “Buzlu Cam”da, günümüzdeki görsel taşkınlığa gösterdiğiniz bir sanatçı hassasiyetiyle fotoğrafın kendi geleneğine ve ustalık kavramına bilhassa odaklanıyorsunuz. Bu fikri biraz açabilir misiniz?

Özellikle doğa fotoğrafları çektim ve eski ustaların tarzında görselleştirdim. Sonra, fotoğrafın gerçeğin bir “yansıması, kanıtı, belgesi, ya da yanılsaması” olması meselesinin üstünü çizmek için eski ustaların kullandığı makinalardaki buzlu camın üzerindeki çizgileri ekledim. Dolayısıyla, “Bu gördüğünüz aslında gerçek değil” dercesine iki ayrı katmana yer verdim. Ayrıca, çerçevelemeyi vurgulamak ve bütünün içinden bir parça ayırmak için fotoğrafların dışına, yine fotografik olarak üretilmiş, çerçeveler yerleştirdim. 

Naz Cuguoğlu ve Ahmet Elhan ©Korhan Karaoysal

Bu tutumunuz, sizin deyiminizle günümüzde dijital fotoğrafın kolay üretilip çabuk manipüle edilmesi”ne bir karşı çıkış mı?

Artık dijital fotoğraf herkes tarafından kullanılıyor, cep telefonlarında bile çok kullanılan bir araç haline geldi. Maalesef, ne ürettiğimizle çok ilgilenmiyoruz, onun söylemini anlamaya çalışmak yerine, en başından ikna oluyoruz. Dijital fotoğraf da bu “fotografik olarak gerçeği perdeleme” durumunun sadece daha da çok yaygınlaşmasına sebep oldu.

Bu bağlamda, bir anlamda analog kavramını tekrar gündeme getiriyorsunuz ve “Buzlu Cam”da dijital ve analog görüntüleri üst üste getiren farklı bir teknik kullanıyorsunuz, bu teknik izleyiciye nasıl bir sonuç sunuyor?

Bu teknik, mantıktaki devamlılığı gösteriyor; çünkü fotoğrafın analog veya dijital olması bir kırılmaya yol açmadı. Aynı görüntü üretme mantığı sürüyor. Fotoğrafın dijital üretimiyle beraber fotografik görüntü üzerinde bir sorgulamaya girmedik, tam tersine, dijitale göre daha zor bir üretim tekniği olan analogdan daha kolay bir üretim tekniğine geçtik. Dijitalin kendine has gerçeklik algısını, gerçeği eğip-bükme imkanlarını ve daha yapay bir dünya kurmaya elverişli malzemesini çok kullanmıyoruz. Dijital ve analog görüntüleri üst üste getirerek bu fikri vurgulamak istedim.

Aynı zamanda yeni ürettiğiniz fotografik görüntülerinizde manzara ve doğa fotoğrafçılığındaki uzun sürede görüntü üretmeözelliğini kullanarak dijital fotoğrafın düşünmeden ve planlamadan görüntü üretme özelliğini sorguluyorsunuz.

Manzara ve doğa fotoğrafçılığında, elde taşınamayan ve kesinlikle üç ayak üzerine konması gereken, yani hareket ettirilmesi ve kullanılması zor olan bir fotoğraf makinası kullanıldığı için görüntüler uzun sürede üretiliyor. Buzlu cam tekniğinde de küçük fotoğraf makinalarına oranla çok daha uzun bir sürede kompozisyon ve ayar yapma zorunluluğu var. Ağır akan bir zaman kullanılarak uygulanan bir teknik. Günümüzde kullandığımız bütün dijital makinalarsa refleks gibi çalışıyor. Dijital fotoğrafta art arda pozlama mümkünken manzara fotoğrafçılığında her seferinde kompozisyon ayarlanıyor ve tek bir kare pozlanabiliyor. Bu durum bile zaman kullanımı arasında büyük bir fark gösteriyor. Biri daha durarak, düşünerek, planlayarak uygulanabilecek bir görüntü üretme tekniği, diğeriyse hemen, peş peşe uygulanabilir. Birinde çok daha ağır işleyen bir süreç varken diğeri çabuk davranıyor.    

©Korhan Karaoysal

Aslında fotoğraf alanındaki hızlı üretim ve tüketime karşı çıkıyorsunuz. Biraz daha fotoğrafın ne olduğuna ve bize neler sunabileceğine dair durup düşünmeyi teklif ediyorsunuz.

Fotoğrafın söylemini anlamamız ve dilini kurcalamamız lazım. Doğru söylüyorsun.

Bu alanda ilham aldığınız fotoğrafçılar oldu mu? 

Günümüzde hayatta olan ve bu tekniği sürdüren ustalar var. Bazıları, kent görüntülerine de bakıyorlar ama ben daha eski bir yerden referans almak istedim. Büyük format fotoğraf, hâlâ dünyada kullanılan bir teknik ama dediğim gibi onlar da fotoğrafın söylemi üzerine çok büyük bir sorgulama yapmıyorlar. Belirli olan görüntüyü tekrar üretip belirli olan büyük kanalın içine katıyorlar. Bu tutum, fotoğraf üzerine bir düşünme önerisi veya çağrısı değil.

Önceki dönemlerinizde, zaman ve mekân üzerine yoğunlaştığınız serileriniz vardı. Sonrasında, 2013 senesinde Galeri Zilberman’da gerçekleşen “Mürekkep” serginizde figüre odaklandınız. Yeni serinizle tekrar doğa üzerinden mekâna bir geri dönüş olduğunu söyleyebilir miyiz?

Olabilir ama hem figür hem de mekân fotoğraflarında hep aynı şeyi yapmaya çalışıyorum. Figürleri de üst üste bindirerek ‘zaman’ vurgusu yapmıştım. Her biri ayrı bir zamanda çekilmiş, ayrı bir figürdü, bu sayede zaman katmanları üst üste binmişti.

Evet, fotografik görüntü yapısını sorunlu bir alan olarak gören yaklaşımınızın ürünleri olarak katmanlı işler yapıyorsunuz. Bu durum sizin için ne ifade ediyor?

Fotoğraf genel olarak tek bir kareden oluşan bir görüntü mantığı yüklüyor ve bu sebeple izleyiciyi görünenin arkasındakine doğru geçirmiyor, tam tersine görüneni kabul etmelerini öneriyor. Bunun örtücü ve perdeleyici bir mantık olduğunu düşünüyorum ve görüntü sayısını arttırarak aynı yüzey üzerinde yan yana ya da üst üste birçok görüntüyü bir araya getiriyorum. Fotoğrafın gerçeğin temsili olması meselesiyle ilgileniyorum.

Ahmet Elhan

Ground Glass #010, 2015

Pigment mürekkep baskı, 42x46 cm

Unique

Fotoğraf görüntüsüyle insan algısı arasındaki yapısal benzerlikleri de inceliyorsunuz, katmanlı yapı bu benzerliğe de işaret ediyor mu?

Fotografik görüntü, insanın fiziksel görme duyusunu kopyaladığı için hemen kabul edilebiliyor. Fotoğrafa bakanlar şöyle düşünüyor: “Gözümün gördüğünün aynısını veriyor, demek ki gözümle gördüğüm gerçek.” Ben bozulmaları ve bedendeki, mekândaki kırılmaları bu fikre karşı çıkmak için yapıyorum. Yerler serimde iki bin kareyi bir arada koyarak da aynısını yapmaya çalıştım. Bir mekân bile bir sürü parçaya ayrıldıktan sonra tekrar bir araya geldiğinde başka bir mekâna dönüşüyor. 

En sık karşılaştığım itiraz, yaptıklarımın fotoğraf olmadığı yönündedir” diyorsunuz. Sizce bu tepki bu genel yargıya katmanlı kurgunuzla karşı geldiğiniz için mi doğuyor?

Evet, bu ön kabul nedeniyle. Tek ve düzgün, gözümüzün gördüğünün aynısı bir kare, gördüğümüzü kabul etmemizi istiyor. Buna karşı çıkıyor ve aslında fotoğrafı parçalarına ayırıyor, bir yapı sökümüne uğratıyorum. Fotografik olan görüntüyü yan yana, üst üste getirerek, ters çevirerek sorgulanmasına sebebiyet vermek istiyorum. Genel bakış, fotoğrafı tek kare üzerinden tanımladığında ve sadece illüstratif ve öyküsel olan üzerinden anlamlandırmaya çalıştığında, benim yaptıklarım bu genel akışa uymamış oluyor ve fotoğraf olmadığı öne sürülüyor.

Aynı zamanda geçtiğimiz sene, Türkiye’deki tek çağdaş fotoğraf galerisi Elipsis Gallery kapılarını kapatmak zorunda kaldı. Türkiye’de fotoğrafın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kapanması ekonomik nedenlerden oldu, alıcı olmadığı için ayakta kalması zorlaştı. Yoksa fotoğraf çekme ve izleme arzusunda bir azalma olduğunu düşünmüyorum, bence özel olarak fotoğrafa karşı bir ilgisizlik söz konusu değil. İlgisizlik, sanatın genelinde ama Elipsis özel olarak fotoğrafla ilgilendiği için de biraz zorlanmış olabilir. 

Ahmet Elhan ©Korhan Karaoysal

O halde, Türkiye’de fotoğraf konusuna ilgili koleksiyonerlerin sayısı diğer alanlara oranla daha az diyebilir miyiz?

Evet, çok daha az. 

Bu sayının artması için ne yapılması gerekiyor?

Bu çok zor bir soru... Önce koleksiyonerin mantığının ve yaklaşımının değişmesi gerekiyor. Bu durum, sadece fotoğraf değil, sanatın diğer alanlarındaki koleksiyonerler için de söz konusu. Onaylanmış ve marka olanla yetinmeyip risk almaları gerekiyor. Bunun için de ciddi bir bilgi birikimi lazım çünkü sanattaki riski, borsadaki gibi aldığınızda, çok ciddi problemler doğuyor. Yapılmış olanın içindeki değeri görmeniz lazım ki ileride o tekrar değer üretebilsin. Bu da, alıcının bilgi birikiminin yükselmesi ve genişlemesi ile ilgili, sorunlu bir alan.  

Sizin Türkiye’den takip ettiğiniz, işlerini beğendiğiniz veya başarılı bulduğunuz fotoğrafçılar var mı? 

Türkiye bir yana, dünyadaki genel akış da beni çok kışkırtmıyor ya da motive etmiyor. Fotografik görüntü mantığının hikaye anlatma veya bir fikri görünür hale getirme özelliğinin dışında, fotoğraf mecrasının kendisini sorun ederek onun üzerine çalışan sayısı zaten dünyada da çok az. Üstelik fotografik görüntü mantığı, fotoğrafın tüm alanını işgal etmenin ötesinde, resme de egemen olmuş vaziyette. Fotogerçekçi resimler çok yaygınlaştı ve genelde onların fotoğraf ya da resim olarak üretilmesi arasındaki değer farkı çok az oluyor. 

0
8004
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage