27 MAYIS, ÇARŞAMBA, 2020

Eski Evrakların Maskeye Dönüşen Hikâyesi

Bugünlerde eve giden yollar muhakkak ki eczaneden geçse de Nejat Satı’nın Yeni Nejat Eczanesi’nin açılışı, pandemi nedeniyle ertelenmiş durumda. Satı, eczacı bir annenin pratiğini kendi resimleriyle birleştirerek bu bağlamda ürettiği özel bir seri yaratırken, bu kez dört yıllık Yeni Nejat Eczanesi’ne, bir ihtiyaç hâline gelen “maske”lerini de ekledi. Sanatçıyla “maske”lerini ve ardında yatan hikâyeyi konuştuk.

Eski Evrakların Maskeye Dönüşen Hikâyesi

Nejat Satı’nın ilk olarak nisan ayında sosyal medya hesabından paylaştığı “maskeler, sanatçının yıllar önce kapı önünde bulduğu, vefat etmiş bir adamın belgelerine uzanıyor. “....Sararmış solmuş evrakların plastik duruşu, insanın ömrünü verdiği bu kağıt parçaları”, bir dönem ürettiği ceket ve kravatlarında Satı’nın yine ilmek ilmek işlediği, dargın, küskünlük dolu yılların havada kalmış ağırlığını belki bir takım ölçüsüne hesap etmeye, sığdırmaya çalışıyor. Bugünse geriye kalan ve sanatçının “meditatif” olarak tanımladığı Satı ve kağıtlar arasında kurulan ilişki, eczanenin ürettiği “maskelere dönüşerek yolculuğunu tamamlayan bir projede son buluyor. Öte yandan resim üretimlerine de devam eden sanatçı, bu sürecin getirdiği artırılmış gerçeklikle sanal müze ve sergilerin temel meselesine de sosyal medyadaki “sanal Nejat Satı” üzerinden yeni bir bakış açısı getirmiş oluyor.

Öncelikle Yeni Nejat Eczanesi’nde satışa çıkardığınız “maske”lerinizi sormak istiyorum. İlk olarak nisan sonlarında, sosyal medya hesabınız üzerinden bilgilendirdiğiniz maskeler, aslında belirli bir taban fiyatı üzerinden şekillendirdiğiniz pandemi sürecine duyarlı bir bağış projesini kapsıyor. Merak ediyorum Yeni Nejat Eczanesi’nin “maske”lerinde nasıl bir hikâye yatıyor? Öte yandan aldığınız dönüşler, sosyal medyadan gelen yorumlar da “maske”lerin öyküsünü nasıl besledi/beslemeye devam ediyor?

Yeni Nejat Eczanesi, 2016 yılında başladığım protest olarak tanımladığım bir sergi serisi. Resim kökenliyim ama aslında çok farklı pratiklerle de çalıştım geçmişte. 2010 yılından itibaren kendimi aktif çalışan, üreten bir ressam olarak tanımlıyorum. Ancak resim pratiğinin dışında direkt söylemek istediklerim oluyordu. Zaten geçmişimde de ilaç-sağlık birlikteliğinde geliştirdiğim bir resim pratiğim vardı. Daha sonra bunu ana çalışmalarımdan ayırıp tek bir çatı altında toplanacak ve hiç eskimeyecek bir sergi serisi olarak ele almaya karar verdim. Böylece Yeni Nejat Eczanesi diye bir seri çıktı. Annem eczacı, dayım ise doktor. Yani bu işin menbağında büyüdüm diyebilirim. Çocukluğum eczanede geçti. Annemin ilk eczanesinin adı da “Yeni Deniz Eczanesi”ydi zaten. İsim hem buradan geliyor hem de her seferinde tekrar açılacak bir serginin başında “yeni” tanımlamasının ironisi hoşuma gidiyordu. Ve bugüne kadar bu kapsamda dört sergi gerçekleştirdim. Tam beşinci sergiyi açıyorum ki Covid-19 patladı.

Neyse şimdi maskelerimizin malzemesinin hikâyesine gelelim. 2006 yılında üvey babamı kaybettiğimde oldukça üzgündüm. Benim için zor bir süreçti. Kendisi devlet memuruydu. Emekli sandığında oldukça sıkıcı bir hayatı geçti. Aslında Edebiyat Fakültesi mezunu, şiir yazan birisiydi. Ama hayat onu memuriyete sürükledi. Onun cekete ve kravata bakışı sıkıcı bir devlet önlüğünden öteye geçemiyordu. Nefret ettiği iki şeydi ve giymek zorundaydı. Zaten hayatı boyunca üç ceket ve üç kravatı oldu. 

O vakitler vefat etmiş bir iş adamının tapu, sigorta, vergi iadesi ve noter belgeleri ulaştı elime. Kapının önüne konulup atılmıştı daha doğrusu. Adam ölünce hiçbir değeri kalmayan kağıt parçaları. Ve benim pek bir şey yapamadığım o dönemde bu belgeler ve babamla bir ilişki kurdum zihnimde. Bu sararmış solmuş evrakların plastik duruşu, insanın ömrünü verdiği bu kağıt parçaları babamda nesneleşmişti. Ben de ceket ve kravat dikmiştim bu evraklardan. O kadar zevkli gelmişti ki bu eylem, çok fazla detaylı çalıştım. Aslında meditasyon yaptım. Bu işler bittiğinde inanılmaz rahatlamış hissettim kendimi. Ve normal hayatıma geri döndüm. Ancak bir klasör kaldı. Vergi iadelerinin ve sigorta poliçelerinin olduğu. İş bitmişti benim için ve artık bu evrakların da benim için bir önemi kalmamıştı. Kaldırıp depoya koydum. Ta ki bu nisan ayına kadar.

İlk önce mart başı, bütün yıl çalıştığım ve Pi Artworks galeri ile katılacağım Art Basel Hong Kong sanat fuarı iptal oldu.. Daha sonra virüs dünyaya ve Türkiye’ye de yayılınca “Yeni Nejat Eczanesi” sergim iptal oldu. Tabii ben de moralman çok ciddi bir çöküntü yaşadım, hepimiz gibi.

​Sağlık Bakanı açıklama yapıyor: “Eczaneler dilerse maskeleri ücretsiz dağıtsın ama satışı yasak” diye. Eczanemi de açamadım. Maskem de yok. Depresyon keskin. Bundan kurtulmam lazım dedim. Hiçbir şey yapamıyorum. Aynı babamı kaybettiğim o yıl gibi hissettim ve her şey kendiliğinden gelişti. Aklıma 2006’da sakladığım o vergi iadeleri ve sigorta poliçeleri geldi. Ve ben de hızlıca bir eczacı olarak maske çalışmalarına başladım. Başta sadece meditasyon olarak yaptım ve iyi geldi. Ancak bunları sergileme, bir şeyler elde etme fikri de bir o kadar rahatsız edici geldi. Bunları faydalı bir şeyler için kullanmalıydım. Ve bir bağış kampanyası başlattım. Ancak devlet bürokrasisine takılıp istediğim yere bağış ulaşamayınca almak isteyenlerden, bir koleksiyonerimin de tavsiyesiyle Nesin Vakfı’na ya da kendi destekledikleri bir eğitim vakfına bağış yapmalarını istedim. Ve geçen hafta bu konuyu kapatarak, motivasyonumu da tekrar geri kazanarak “yeni normal” hayatıma geri döndüm... 

Bu gerçekleştirdiğim olay ile ilgili olumlu tepkiler geldi. Enteresan dostluklar kazanmamı sağladı. Maskelerin tanesine 250 TL gibi ulaşılır bir rakam verdim ve 30 kişi aldı. Alanlardan sadece beşi koleksiyoner. Geri kalanlar benim yaş gurubumdan sanatçı arkadaşlarım, öğretmen, orta sınıf bir profil. Bence döneme dair bir şeyler yapmış, iz bırakmış ve bu konuyu kapatmış oldum. Bundan sonra maske projesi de bağış süreci de benim için bitti. Güzel bir deneyim oldu. Motivasyonumu geri kazandım. Depresyon yüzünden yarım bıraktığım işlerime daha enerjik biçimde geri döndüğüm. 

Bir de yine sosyal medya üzerinden pandemi sonrası hayata geçirdiğiniz, sanal_nejatsati ismli bir hesabınız bulunuyor. Her şeyden önce profilinizdeki vesikalık fotoğraf bir sosyal medya kullanıcısı olarak oldukça dikkatimi çekiyor ve kendinizi anlatan sözlerinizin de kişisel olarak aynı ölçüde dikkat çekici olduğunu düşünüyorum: “Sanal müze tartışmaları başlamışken ben de çalışmalarımı doğa ile buluşturup sanal dünyaya taşıyayım dedim.” Merak ediyorum sanal_nejatsati, söz konusu düşüncelerinizdeki ihtiyaca hangi yönüyle, nasıl bir cevap arıyor/veriyor?

Bu süreç başladığında daha sürecin ne olduğu ve hayatımıza ne etkiler yapabileceğini bile anlamadan alelacele bir “sanal müze, sanal galeri” çalışmalarına girildi. Bu, günü kurtarma ve boş içerikler bombardımanı gibi geldi. Ben de bir ressam olarak bu tartışmaların ve çalışmaların başka bir yerinde durarak, bir bakış açısı geliştirdim. Sonuç olarak kendi çalışmalarımın dijital bir dünyada aynı etkiyi uyandıracağına inanmıyorum. Ben ressamım sonuçta. Ancak bir şeyleri fark ettim bu süreçte. Sanat dünyasını takip edenler ve sanatçıların neredeyse hepsi şehirlerde yaşıyor. Bense 2015’ten beri Seferihisar’da yaşıyorum. Yani doğanın içerisindeyim. Doğal olarak şehirler arası geçişlerin kapanması, sokağa çıkma yasakları, sahil şeritleri ve parkların kapanmasıyla evlere sıkışan insanlık için zorlu bir süreç başladı. Ben de hem evde bulunan izleyiciye motivasyon sağlamak hem de sanal müze tartışmalarına ters bir bakış açısı geliştirmek amacıyla  resimlerimi doğaya taşıdım. Otuz saniyelik çekimleri yapıp Instagram üzerinden yayımlamaya başladım. Amaç doğa ile buluşamayan sanat izleyicisine her iki içeriği de verebilmekti: Doğa ve sanat. 

Bu çekimlerde en çok önemsediğim şey ise dış seslerdi. Kuş, rüzgar ve dalga sesleri belki de bu seriyi en anlamlı kılan şeydi. Sonuç olarak resim orjinali görülmesi gereken bir nesne ancak bunu dış seslerle beslemek güzel bir ironi oldu. Kısacası ben de bu pandemi döneminde zihnimde uyanan ihtiyaca yönelik bir sanal içerik denemesine girdim.

Profil resminin basit vesikalık olması sanal Nejat kadar “gerçek” aslında benim için. Biliyorsunuz Instagram ve Facebok gibi birçok sosyal medya hesabında insanlar kendilerinin görünmesini istedikleri gibi kişisel fotoğraflar ya da görüntüler kullanıyor. Bir beğenilme isteği de olabilir. Çok şey var bunun üzerine konuşulacak. Ben ise normalde siyah boyalı bir el kullanıyorken asıl hesabımda, sanal_nejatsatide düz bir vesikalık kullandım. Bu sıkıcı bir kimlik doğrulaması belki de benim için. Ama nasıl hesabın asıl amacı sanal dünya üzerinden bir sanat tartışmasına ironik yaklaşımımsa, aynı şey vesikalık bir profil fotoğrafı için de geçerli.

Bir önceki soruyla bağlantılı olarak sanal_nejatsati’deki hesabınızda kimlik için tercih edilen vesikalık fotoğraflardan bir seçim görmek, siyah boyayla temasa geçmiş bir el görüntüsüyle karşılaştığımız pandemi öncesi profil fotoğrafınıza göre oldukça farklı. Merak ediyorum sanal_nejatsati, nejatsati’nin sanal ortamla kurduğu ilişkiden hangi yönüyle, niçin farklı olsun? Bu bağlamda yüksek sanat ortamının da sosyal medyayla iç içe geçtiği bir süreç yaşadığımızı düşünürsek, sanatta temsil-kimlik ilişkisine de aslında farklı bir kapı açıyor diyebilir miyiz?

Diyebiliriz bence. Ancak ben de bu kapı açılırsa karşımıza ne çıkacağı konusunda bir tahmin yürütemiyorum. Sonuçta elimizde kadehle ortalıkta boy gösterme dönemi bir müddet de olsa ortadan kalktı.

​Biraz enteresan olmaya başladı sanal_nejatsati ile ilişkim. Arada birbirimize yorumlar yapıyoruz. Hangimiz bu sistem içerisinde “the narrator” hangimiz “Tyler Durden” emin değilim. Çünkü bu çift kişilikli durum bana keyif de vermeye başladı. Delilikten beslenmek gibi bir durumum vardı önceden de. Ancak gerçek olan şu. Bu pandemi süreci bittiğinde sanal_nejatsati’yi yaratan durum da bitmiş olacak. O vakit geldiğinde hangimiz ruh olarak bu bedene daha çok sahip olur göreceğiz.

Öte yandan pandemi sürecinde katılım bakımından çeşitlilik gösteren çok sayıda sanat aktörünün haftalık yazılarıyla, online söyleşileriyle ve elbette ki sergi turu, satış platformlarıyla pek çok açından sürdürülebilirliği korumak isteyen bir yol izlediği düşüncesindeyim. Bir eseri gerçek hayatta deneyimlemenin vazgeçilmez olduğu düşüncesindeyim ancak bir çözüm olarak başlayan sanatta dijitalleşmenin sonraki süreçte kapsayacağı alan ve rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Bir noktada kaçınılmaz bir dünya gerçeği bu. Geleceğin bu gidişatını engelleyemeyiz. Her şey değişiyor. Ancak bu şu şekilde olabilir. Siz bir Nejat Satı resmi görmüşsünüzdür ve deneyimlemişsinizdir. Daha sonra başka bir Nejat Satı resmini sanal ortamda satışa girmiş olarak gördüğünüzde o resmin orjinalini çok incelemeye gerek yok. Zaten bunu biliyorsunuz ve alabilirsiniz. Ancak sanal bir sergi gezme etkinliğinin, yani koleksiyoner değil sanat izleyicisine ulaşmasının aynı etkiyi vermeyeceğini düşünüyorum. Birisi sadece sanat ticareti. Diğeriyse bir sergi deneyimi. Ben bu yüzden klasik plastik sanatlar örnekleri için eski etkinliklere kaçınılmaz olarak geri döneceğimizi düşünüyorum. Dijital içerikli sanat biçimleri için ufuk çok açık. Ve oldukça hızla yol alıyorlar.

Son olarak dijitalleşmeyle daha demokratik bir yapı kazanan sanatın, alımları da etkileyen ciddi bir yüzü bulunuyor. Bu bağlamda dijitalleşmenin uluslararası sanat pazarındaki etkin rolünü düşünürsek, Türkiye’nin bu platformla ilişkisini nasıl yorumluyor, olası ekonomik sürecin sanat piyasasına etkisinde dijitalleşmenin yapıcı bir etkisi olacağına inanıyor musunuz?

Çok emin değilim ama demokratikleştireceğine inanıyorum ben. Sonuç olarak boy gösterme gibi şeyler ortadan kalkacağı için yeni alıcıların ve satıcıların ortaya çıkması da muhtemel. İnsanlar gizliliğe önem veriyor. Yeni dünya düzeni sanki bunu daha çok istetecekmiş gibi düşünüyorum.

0
8548
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle