15 ARALIK, ÇARŞAMBA, 2021

"Yolda Yalnız Yürümek Olağanüstü Olsa da Kimi Zaman 'Yalnız'"

2020 yılında yayımladığı Sudaki Çığlık albümünü ilk kez canlı bir konserde dinleyiciyle buluşturan Lara Di Lara ile müzikal yolculuğu, albüm çalışmaları, konser hazırlıkları ve gelecek projeleri hakkında merak ettiklerimizi konuştuk.  

Müzik kariyerine 123 grubu ile başlayan ve 2014 yılında solo projesi Lara Di Lara ile yola devam Dilara Sakpınar, kendine has müzik tarzı ve özgün ses rengi ile yerli sahnenin dikkat çeken isimlerinden biri. Bugüne kadar Oraya Doğru, Hazineler İçindesin, Sudaki Çığlık albümleri, Kamufle ile çalışması Denge EP’si ve yayımladığı single’lar ile dinleyicisiyle buluştu. Lara Di Lara ile 24 Aralık’ta, Zorlu PSM %100 Studio’daki Sudaki Çığlık albümünü ilk defa canlı seslendirdiği konseri öncesinde bir araya geldik. Konsere geleceklere bir konserden fazlasını, özel bir deneyim vadeden Sudaki Çığlık konseri için bir süredir yoğun bir çalışma sürdüren Lara Di Lara ile müzik yolculuğundan ve bu yolculuğu oluşturan süreçlerden bahsederek sonunda heyecanla beklediğimiz konsere vardığımız bir sohbet gerçekleştirdik.

Sahnede ilk günkü Dilara ile bugünkü Dilara arasında nasıl farklar var? Müzikal yolculuğunuzda neler değişti? Şu an olduğunuz yerden dünya nasıl görünüyor?

Özümde çok değiştiğimi düşünmüyorum ama elbetteki zaman geçtikçe ve tecrübelendikçe, başlarken çok da düşünmediğim şeyleri zamanla düşünmem gerektiğini öğrendim. En büyük fark sanırım bu olabilir. Sahneye oldukça genç bir yaşta adım attığım için aslında kariyerimle birlikte büyüdüm ve hâlâ büyüyorum. Hiç bitmeyecek bir yolculuk! Müzikal yolculuğumda değişen şey, grup müziğiyle başlayıp solo kariyerime devam etmem oldu. Her şeyi birlikte üretip her şeye birlikte karar vermeye alıştıktan sonra, Lara Di Lara olarak devam ettiğim yolculukta birçok şeyi kendi başıma yapmayı öğrenmeye başladım. Bu kimi zaman zor olduysa da, öğrendikçe kendi yolumun lideri olmak hoşuma gitti.

​Olduğum yerden dünya oldukça vahşi görünüyor.

Sizin de değindiğiniz gibi 123 ile çıktığınız yola bir süredir solo projeniz Lara Di Lara ile devam ediyorsunuz. Yolda tek olmanın sizi bir gruba bağlı olmaktan daha güçlü ya da özgür kıldığını söyleyebilir misiniz? Yolda yalnız yürümeyi nasıl tarif edersiniz? 

Çoğunlukla daha güçlü ve özgür kılıyor evet; fakat 123 ile de oldukça güçlü ve özgür hissediyordum. Birlikte üretmekten ve yol almaktan her zaman mutlu oldum. Elbetteki kendi yarattığım dünyayı sırtlamak ve istediğim gibi hareket edebilmek ayrı bir zevk. Bu yolda yalnız yürümek olağanüstü olsa da kimi zaman “yalnız”.

Şarkılarınızın söz ve müziği genel olarak size ait. Özellikle sözler çok içeriden bir yerden sakince çıkıp geliyor. Şarkılarınızın ortaya çıkışı, yaratıcı süreci nasıl gelişiyor? Söz ve müziğin birbirini bulması nasıl oluyor?

Genelde hep doğalında akıyor ve çıkıveriyor. Gözlemlerimden, hislerimden, ilham aldığım şeylerden, başıma gelenlerden, söylemek istediklerimden ya da söyleyemediklerimden, olan ya da olmayanlardan, doğadan ve onun yansımasından, kafama takılan şeylerden, insanın ruh hâlleri ve psikolojisinden bahsediyorum. Yanımda ya bir not defteri, ya telefon mutlaka vardır ve her an her yerde not alırım. Müzik kısmını da aynı şekilde. Aklıma bir melodi ya da parça hissiyatına dair bir fikir geldiğinde mutlaka kaydederim ya da bir şekilde notunu alırım. Yani bazen sözle başlarım bazen müzikle. Birleşimini de evde gitar ya da piyanoyla yapıp bilgisayar başında geliştiririm.

Sürekli düşündüğünüz ve hayatınızın tümüne yaydığınız bir süreç diyebiliriz sanırım. Müzikal evreninizin “olmazsa olmaz”ları ve “asla yeri olamaz”ları nelerdir peki? 

Müzikal evrenimi olabildiğince geniş ve açık tutmaya çalışıyorum. Sınırlar koymayı genelde pek sevmiyorum. Hissiyat ve merakım o sıralar neler yaşıyorsa oradan yola çıkarım. O nedenle genelde “olur” deyip önce bir bakıyorum sanırım. Hoşuma gitmezse başka yola saparım ama tabii ki tutulduğum ya da tuttuğum bazı şeyler var yanımda. Bunlardan birincisi toprak ve doğaya erişebilir olmak olur. Ara sıra şehirden ve binaların arasından çıkabilmek, hayatım ve üretimim için önemlidir. Onun dışında da zaten kendi habitatımı yaratıp onun içinde kayboluyorum tabii. Bunun dışında olmazsa olmaz demek isteyebileceğim şey bazı müzisyen dostlarımdır. Şanslıyım ki çok iyi bir sürü müzisyenle çalışma fırsatım oldu ve çalışıyorum ama benim için ayrıca özel yerleri olan Burak Irmak ve Levni, umarım her zaman müzikal evrenimin hiç değilse bir yerlerinde olur. “Asla yeri olamaz”ı müzikal olarak diyebileceğimi sanmıyorum, bilemem çünkü hayat neler getirir ama bunu yine insanlar için söyleyebilirim belki. Kendine ve yaptığı şeye saygısı olmayan, bana veya bildiğim birine çeşitli sebeplerden ötürü baskı kurmaya çalışan, ayrımcı veya herhangi bir şekilde taciz eden birinin ne müzikal hayatımda ne de hayatımda yeri olamaz. 

Kendi habitatınız içinde kaybolmaktan bahsettiniz, ben de konuyu buradan kısıtlamalarla dolu pandemi sürecine getirmek isterim. Bu dönemde üretmeye devam ettiniz hatta belki hiç durmadınız diyebiliriz. Ama yine de sizden dinleyelim mi bu dönemin size ve müziğinize etkilerini? Üretmek konusunda besleyici bir süreç miydi?

Genellikle hep bir şeyler üretiyorum aslında. Yani farkında olmadan bile hep bir şeyler birikiyor kenarda köşede. Ne zaman ki netleştirmek isteyeyim, o zaman bir isim geliyor single, EP ya da albüm gibi. Bu anlamda pandeminin ekstra bir katkısı olmadı. Pandemiden önce üstüne çalışmaya başladığım son albümüm Sudaki Çığlık yayımlandı. Bir kısmı pandemi öncesi daha az kısmı ise pandemiye denk geldi. Durmak istemedim. Kafama koymuştum mayısta yayımlamayı. Dezavantajı oldu tabii, en çok da konser verememek gibi ama benden çıkması gerekiyordu artık. O nedenle memnunum çıktığı zamandan. Pandemiye denk gelmesini de kendimce pozitife çevirip, belki bu zamanda başkalarına da iyi gelebilir ya da fikir verebilir veya ne bileyim ilham olup güç verebilir diye düşündüm. Albüm sonrasında da 5 tane tekli yayımladım. Aslında durmak da güzel ve besleyici bir şey bazen ama çıkmak isteyenleri durdurmak zor :).

Konuşmayı üretmek üzerinden sürdürüyoruz madem… Evren sınırsız bir kaynak, siz bu kaynaktan nasıl besleniyorsunuz? Neler üretmeye teşvik ediyor, harekete geçiriyor sizi? 

Gerçekten sonsuz bir kaynak! Ben olabildiğince gözümü, kulağımı, kalbimi, içimi açmaya çalışıyorum. Tek bir yere takılmayıp farklılıkları denemeye çalışıyorum. Hayatın kendisi üretmeye teşvik bence. Özel bir an ya da şey yok gibi. Dinlediğim müzikler, gördüğüm şeyler, gezdiğim yerler sokaklar, baktığım insanlar, okuduğum şiirler, bir ağacın tatlı bir rüzgarda salınması, insanın  komplike dünyası, hayatın anlamı veya bazen anlamsızlığı, kayıplar, doğumlar, doğanın çeşitliliği, hayvanların varlığı, insanın varoluşu… Bir sürü şey sayabilirim! Bence her şey üretmeye teşvik. Bunu isteyip harekete geçmek lazım.

Son zamanlarda bir kitap, film, tablo, şarkı ya da farklı bir sanatsal üretimden aklınızda kalan, sizi çok etkileyen bir şey oldu mu? Eğer olduysa neydi sizi yakalayan? 

İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında izlediğim Neşe isimli oyun beni epey etkiledi. Sadelik, naiflik, rengarenklik, öz, hüzün, kayıplar ve belki kısacası hayatı hem abartarak hem de abartısız aynı anda bu denli akışkan, heyecanlı, doğal, şiirsel ve duygusal anlatabilmesi beni kalbimin ortasında vurdu açıkçası! İzlemiş olduğum için çok mutluyum. 

Yaşadığınız ana, yaşananlara, dünyada, çevrenizde olup bitenlere oldukça duyarlısınız ve teması önemli bulduğunuzu düşünüyorum. Şunu da sormadan geçmek istemiyorum ki bu soru çoğu kez sorulmuştur eminim, ama bugün belki daha farklı bir cevabı vardır. Türkiye’de yaşam şartları her geçen gün daha da zorlaşıyor, bu duygusal ve düşünsel anlamda yıpratıcı da oluyor - ki özellikle bizim kuşağın bir kısmı çoktan daha iyi bir hayat için buradan göçtü. Yarı İsveçli olmanıza dayanarak başka bir ülke ihtimalini, başka bir ülkede devam etmeyi düşünüyor musunuz? Türkiye’nin bugününü bir sanatçı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu ihtimal, daha doğrusu bu ikililik ben doğduğumdan beri var olan bir durum. Ve evet bu soru bana çok soruluyor. İsveç’in yaşam standardı ve imkânları Türkiye ile kıyaslandığında çok daha yüksek ve fazla. Keşke böyle olmasa, keşke her yerde ve her konuda eşit olsak ama hayat sanki böyle değil. Bunun için mücadelemizi veriyoruz elbette, ama her şey aynı anda olmuyor. Buna karşılık tabii her ülkenin de kendine göre zorlukları ve dezavantajları var. Önemli olan sanırım yaşadığın yerde, var olmak. Sesini her zaman çıkarmak ve ne ile meşgulsen onu yapmaya devam etmeye çalışmak. Yoksa şikayet etmek, memnuniyetsiz olmak, yeterli bulmamak, negatif olmak çok kolay. Bir şeyleri beğenmemek, suçlamak, son dönemin popüler yaklaşımı “linçlemek” çok kolay. Konuşmak iyi ve etkili bir şey olabiliyor ama yapmak/harekete geçmek daha da etkili! Evet, Türkiye bunun sınırlarını her geçen gün daha da zorluyor, ama bu topraklar her zaman böyle olmuş. Aksini düşleyip neden böyle değil demektense, düşlediğimizi gerçek kılabilmek için çaba göstermek ve paylaşmak lazım. Kıyas yapmak çok tehlikeli bir illüzyona dönüşebiliyor bence. Bambaşka kültürleri, yaşam biçimlerini, bakış açılarını aynılaştırmak güç gibi geliyor. Bense evet tabii ki İsveç'e yerleşmeyi ya da başka bir ülkede yaşamayı düşündüm, ara ara da düşünüyorum. İsveç’te de ailem olduğu için olabildiğince gitmeye de çalışıyorum ama şimdilik buradayım diyelim. Bu toprakları seviyorum, burada olmayı seviyorum binbir türlü hüznüne, tuhaflığına, çılgın politikasına, acılarına rağmen. Türkiye’nin ebedi potansiyeli beni ne olursa olsun heyecanlandırıyor. Ne kadar yıpratıcı olsa da. Hiçbir şey kolay olmuyor.

​Türkiye’nin bugününü bir sanatçı olarak, aynı zamanda hem gerilediğini hem de bir o kadar dönüştüğünü gözlemliyorum. Kafası karışık bir ortam olduğunu düşünüyorum. Kendine has olmaktan hâlâ çekinen bir ortam olduğunu düşünüyorum. Çoğunlukla “satmak” birincil hedefli ilerlendiğini ve bu nedenle birbirine çok fazla benzeyen üretimler olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde genel olarak sürü psikolojisi etkisinde ilerleniyor. “Sosyal medya ağı ve para motivasyonu” denkleminin, müzikal yolculukları biraz zedelediğini düşünüyorum. Sanki birlikte ilerleniyor ve herkes çok arkadaşmış gibi bir algı yaratılmaya çalışılsa da müthiş bir hırs ve yine para kazanma odağı ile kurgulanmış birlikteliklerin aslında uzun vadede ve derinlerinde oldukça hüzünlü bir yalnızlığı olduğunu düşünüyorum. Yoksa beraber hareket etmek ve birlikte üretmek harika bir şey, hele ki ortak nokta ve hedef müzik ise! Para yaşamak için önemli maalesef ama özellikle yaratıcı bir meslek seçiminde her zaman ilk konu olmamalı.  

Oldukça açıklayıcı ve samimi cevabınız için çok teşekkür ederim :). Birlikte üretmek demişken mayıs ayında Kamufle ile birlikte -dinlemeye doyamadığımız- yayımladığınız Dengeyi konuşalım mı? Farklı türlerde müzik yapıyorsunuz. Bir araya gelmeniz ve bunun bir EP kaydetmeye varan hikâyesini paylaşır mısınız? Nasıl yakaladınız “denge”yi? 

Memnuniyetle. Kamufle ile bir araya gelmemiz tamamen şans ve hayatın güzelliklerinden biri bence. Hayatın akışında gelişen bir buluşma. Ortak konuk olduğumuz bir konserde fiziksel olarak tanıştık, arkadaş olduk ve bir baktık ki birlikte müzik yapıyoruz. Yani demek istediğim aslında böyle bir plan yoktu, birbirimizi sevince öyle gelişti. Kamufle bana birlikte yapabileceğimizi düşündüğü bir kaç sample yolladı, bunlardan biri olabilir mi diye, ben de neden hepsini yapmıyoruz dedim ve çalışmaya başladık. Denge’yi yakalamamızın en büyük sebebi ve kuvveti, ikimizin de yaptığı şeyi çok severek ve tutkuyla yapıyor olması. İkincisi de, müzikal olarak farklı dallarda olsak da hayat görüşümüz ve vizyonumuz benziyor. İki insan ve iki dost olarak paylaştığımız değerler ortak. Bizi bence en çok birbirine bağlayan şeyler bunlar. Öyle olunca da bizim de çok içimize sinen ve zevkle şevkle ürettiğimiz Denge çıktı ortaya.

Sizi sahnede de izledim bu yaz şahane bir “denge” yakaladığınızı söylemeliyim. :) Aslında uzunca bir süre sahnelerden uzak kaldınız. Yazın gelişi ve kısıtlamaların kalkmasıyla yeniden dinleyicilerinizle bir araya geldiniz ama siz zaten uzak kaldığımız zaman da dijital platformlardan bağları korumaya devam ettiniz. Dinleyicilerinizle etkileşiminizi hangi duygularla tanımlarsınız, nasıl bir iletişiminiz var? 

Açıkçası bu sosyal medya ve dijital dünya ile kendimi çok yakın hissetmiyorum ama evet gidişat bu yönde ve ayak uydurmak gerekiyor kimi zaman ilerleyebilmek için. Ama acayip aktif kullanan ve hayatımı onun üstünden yaşayan biri değilim. Yaptığım müzik de bence şimdiki bu furyanın içinde pek değil. Dolayısıyla yaptığım müziği ve beni takip eden dinleyicilerin, yaptığım şeyi gerçekten anlayan ve eski zamanlardaki gibi CD’si olsa heyecanla onu bekleyip edinecek bir kitle gibi hissediyorum. Sık konuşamasalar da birbirini anlayan iki arkadaş gibi olduğumuzu düşünüyorum. Birlikte büyüyoruz gibi sanki. Kendimi değil de müziğimi paylaşabilmenin, aktarabilmemin şimdiki formu ve aracı bu olduğu için kullanıyorum.

Sanırım ilk büyük konser de 24 Aralık akşamı Zorlu PSM’de gerçekleşecek. 2020 yılında yayımladığınız Sudaki Çığlık albümünüzü ilk defa canlı olarak dinleyiciyle buluşturacaksınız. 19 şarkıdan oluşan büyük bir emek bu albüm. Sudaki Çığlık’ı sizden dinleyebilir miyiz? Başta da bahsettiğiniz gibi pandemiye denk gelen çıkışı, bir yılın ardından sahnede seslendirecek olmanın sizdeki karşılığı nedir? Neler hissediyorsunuz? 

Büyük bir emek olduğunu düşünmene sevindim çünkü gerçekten hiç kolay olmuyor bir albümü hazırlamak ve bitirmek. Çoğu zaman ne yazık ki çok basit ya da eğlence olarak görüldüğü için, “ne var ya bi albüm yapmakta” kalıbı biraz moral bozucu olabiliyor. Ama bu algıları kırmak da yine üretenin elinde sanırım. Sudaki Çığlık benim için bastırılmış veya baskılanmış olmayan bir ses, bir çığlık, bir çağrı, bir çözüm, bir yol, bir kutlama, bir özgürleşme albümü. Bazen, belki pandemiye denk gelmesinin de bir sebebi vardır diye bile düşündüğüm oldu. Düğümler kolay çözülmüyor ama sabır, inat, istikrar, disiplin, çalışma ve inançla her şey yolunu buluyor. Aradan neredeyse bir buçuk sene geçti ve anca konserini verebileceğim bir albümüm daha önce olmamıştı! Çok garip bir duygu. Zaman durmuş gibi, ya da bazen dün çıkmış gibi, ya da hatta hiç çıkmamış gibi! Konseri gerçekleştirecek olmak beni acayip heyecanlandırıyor ve tabii ekstra meraklandırıyor. Bunun şerefine daha da özendim ve epey bir süre önce de konser için çalışmaya başladım. 

Bu konserin daha çok dinleyici tarafından bir deneyim olacağı duyumlarımız var, nasıl bir deneyim bu ipucu verir misiniz? Neler bekliyor konsere gelecekleri?

Evet, bu sefer sadece müzik değil, Sudaki Çığlık dünyasına eşlik edecek ve onu katmanlayacak elementler olacak. Merak edenleri 24 Aralık’ta paylaşmak üzere bekliyorum.

https://www.youtube.com/watch?v=fpE9n37izKY

Merakımız perçinlendi diyebiliriz bu cevapla. Konseri beklerken o hâlde son tekliniz “Yanında”dan bu yana yeni bir çalışma paylaşmadınız ama eminim ki çalışma masanız doludur. Masanın üzerinde neler var? Yeni bir albüm ya da single haberi var mı? 

Yeni bir şey henüz yayımlamadım evet. Şimdilik epey şey yayımladığımı düşünüyorum ve bunların biraz tadını çıkarmak sindirmek istiyorum ama tabii ki pişen şeyler var, durmak yok! Single da var, albüm ve başka projeler de var, var da var :).

Röportaj 15 Aralık 2021 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

0
4001
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage