Danny ve Michael Philippou’nun yasın insanı nasıl saplantıya ve yıkıma sürükleyebileceğini bir annenin sarsıcı hikâyesi üzerinden anlatan yeni filmi Bring Her Back üzerine bir yazı.
Talk to Me filmiyle dikkatleri üzerine çeken Danny ve Michael Philippou, ikinci filmleri Bring Her Back’te klasik korku şablonlarından uzaklaşarak travma, kayıp ve yas gibi temaları korku türünün sert estetiğiyle buluşturuyor. Kayıp ve yasın insan üzerindeki yıkıcı etkilerini ele alan film, gerilim yaratmanın ötesine geçerek duygusal olarak daha derin ve karanlık bir alana odaklanıyor.
Görme engelli Piper ve abisi Andy, ani bir şekilde babalarını kaybetmelerinin ardından çocuk koruma hizmetleri tarafından Laura isimli bir kadının yanına yerleştirilir. Laura, hayatını kaybetmiş kızının yerine, Piper’ı koymaya başlar. Ancak bu yeni ilişki psikolojik manipülasyon ve kimlik silme sürecine dönüşür. Ardından iki kardeş kendilerini yeni koruyucu annelerinin tenha evindeki esrarengiz olayların ortasında bulur.
Philippou kardeşler, Laura karakteri üzerinden anne figürünün karanlık yanını beyaz perdeye taşıyor. Laura’nın hayatını kaybeden kızının ardında bıraktığı travma ve kaybın ağırlığı kullanılan soğuk ve karanlık tonlarla da izleyiciye aktarıyor. Film, yalnızca bir “geri getirme” arzusunun peşinde sürüklenen bir annenin değil, aynı zamanda sevgiyle takıntı arasındaki bulanık sınırın da hikâyesini sunuyor. Sally Hawkins’in hayat verdiği Laura, filmin daha ilk dakikalardan itibaren bize bir şeylerin yanlış gittiği sinyalini veriyor aslında. Bakışlarında ve sözlerinde sıcaklık, Laura’nın davranışlarında yersiz sertlikle bir zıtlık oluşturuyor. Üzgün ve yalnız bir kadın olduğunu sandığımız Laura, hikâye ilerledikçe ürpertici bir değişim geçirerek sevgisinin giderek zehre dönüşmesini gözler önüne seriyor. Görme engelli Piper ve onun koruyucu abisi Andy, babalarının ölümünü henüz aşamamışken bu yeni hayata alışmaya çalışıyor. Laura, Piper’a “Piper” olarak bakmıyor; onu kendi ölen çocuğunun yerine koyuyor, kızının odasına yerleştiriyor onun eşyalarıyla yaşamasını sağlıyor. Bunların hepsi, Piper’ın silinip “geri getirilen” bir başkasına dönüşmesi için bir araç görevi görüyor.
Laura’nın Piper üzerindeki baskısı ve manipülasyonları giderek artarken, abisi Andy ile de arasının bozulmasına neden oluyor. Aslında filmin ana teması burada devreye giriyor: Yas. İzleyici Laura’nın yasını anlamaya, empati yapmaya çalışırken, onun bu trajediyi kullanarak karanlığına sürüklendiğine tanık oluyor. Andy bir şeylerin ters gittiğini anlayan ve bu karanlığa karşı koymaya çalışan tek karakter. Ancak onun da sistem içindeki çaresizliği, geçmiş aile travmaları ve Laura’nın manipülasyonları Piper’ın yalnızlığını daha da pekiştiriyor. Bütün bu olayların arasında bir de Oliver adlı bir karakter var. Başta silik ve sessiz görünen bu karakter, dikkatli baktığımızda masumiyeti temsil ediyor. Filmin gerilimini daha da katmanlı hâle getiren Oliver, Laura’nın Piper’a yaptığı - ya da yapmaya hazırlandığı - psikolojik ve fiziksel baskının ona da yapılmış olabileceğini düşündürüyor. Konuşmayan ama her şeye tanık olup izleyen bu çocuk, sessiz bir sembole dönüşüyor.
Hepimiz hayatımızın bir döneminde sevdiklerimizin kaybının ağırlığını yaşıyoruz. Bu duyguların tanıdıklığı bizi empati yapmaya itiyor ancak Laura’nın gittikçe toksikleşen ve karanlıklaşan kişiliği bizi dışarı itiyor. İzleyici onu hem anlıyor hem ondan kaçarak uzaklaşmak istiyor. Bring Her Back burada sıradan gerilim-korku filmlerinden farklılaşarak kendine yeni bir alan yaratıyor. Philippou kardeşler burada ilk filmlerindeki korku evrenini genişletip daha duygusal ruhsal olarak daha karanlık bir evren yaratıyor. Bu hikâyenin başrolünde hayaletler değil duygular yer alıyor. Bring Her Back, Danny ve Michael Philippou’nun sinematografisinde daha katmanlı bir nokta olarak dikkat çekiyor. Çünkü film sıradan bir korku anlatısından çok karakter çalışmasını izleyiciye sunuyor. Kayıp, özlem, kimlik karmaşası gibi genellikle bastırdığımız duygular filmde gün yüzüne çıkarak bizi korktuklarımızla yüzleştiriyor. “Biz yas ile nasıl başa çıkıyoruz? ‘Sevgi’ olarak adlandırdığımız şeyin sınırı nedir? Bir başkasının varlığını tehdit etse bile sevgide her şey mubah mıdır?”
Senaryodaki bazı tutarsızlıklara rağmen gerilimli atmosferi ve izleyiciye bıraktığı etkiye bakıldığında Philippou kardeşler isteklerini yapmış gibi görünüyor. Kırılganlıkla deliliği iç içe geçiren film, psikolojik gerilim, karakter yazımı, sahne kurgusu ve tematik açıdan tatmin ediyor. Belki anlatıdaki bütünlüğün bazı yerlerde kopuk olduğunu ya da finalin istediğinizi vermediğini düşünebilirsiniz ancak bu biraz filmi izlerken ne beklediğinizle de alakalı. Bu filmde travmanın ve sevginin en korkunç hâllerini göreceksiniz. Film Piper’ın kurtulup kurtulamadığı değil, Laura’nın ölen çocuğun yerini doldurmaya çalışırken ne kadar ileri gidebileceği, neyi döndürmeye çalıştığı - kızını mı? annelik kimliğini mi? – ile ilgili.
Danny ve Michael Philippou imzalı Bring Her Back filmini sinemalarda izleyebilirsiniz.