Bozcaada Caz Festivali kurucu ortağı Murat Sezgi ile festivalin yolculuğunu, dönüşümünü ve katılımcılara neler vaat ettiğini, festivalin bu yılki teması “Bedenlenme/Embodiment” üzerinden konuştuk.
5, 6 ve 7 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek Bozcaada Caz Festivali, dokuzuncu edisyonuyla müzikseverlere buluşmaya hazırlanıyor. Paribu ana sponsorluğunda düzenlenen ve Kendine Has, Jack Lives Here ile Tchibo’nun katkılarıyla hayata geçirilen festival, bu yıl “Bedenlenme/Embodiment” teması etrafında şekilleniyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da festival, cazın sınırlarını genişletirken, Bozcaada’nın ruhuna uygun özgün bir deneyim yaratmayı amaçlıyor.
Dokuzuncu yılına giren Bozcaada Caz Festivali, yalnızca caz severleri değil; farklı disiplinlerden meraklıları da adanın özgün atmosferinde bir araya getiriyor. Festival, KEŞİF programı ile kültür, teknoloji, tasarım ve girişimciliğin kesişiminde buluşmalar yaratıyor; panellerden atölyelere, ateş başı sohbetlerinden kolektif üretim süreçlerine kadar farklı deneyim alanları sunuyor.
Bozcaada Caz Festivali’nin kurucu ortaklarından Murat Sezgi ile bir araya gelerek, festivalin arkasındaki vizyonu, değişim sürecini ve bu seneki tema etrafında nasıl şekillendiğini konuştuk.
Bozcaada Caz Festivali’nin dokuzuncu edisyonu “Bedenlenme / Embodiment” teması ile gerçekleşecek. “Bedenlenme/Embodiment” temasını, izleyicinin bizzat deneyimlemesi için nasıl somutlaştırdınız? Bu tema festivalin programında nasıl karşılık buluyor?
Her sene, festivalin kürasyonunu yapan paydaşlarımızla birlikte kafa kafaya verip, tema üzerine sohbet ediyoruz. Onlar belirlenen konudan ne anlıyor, akıllarında nasıl sorular beliriyor, nasıl katkılar sağlayabilirler gibi sorular üstünden karşılıklı bir diyalog süreci yaşıyoruz. Örneğin, bedenlenme konusuna daha önce kafa yormuş, ya da ekip toplantılarında harika fikirlerle, sorularla gelen paydaşlarımız oluyor. Bunun üzerine, senenin programlaması da bu oluşturan lenslerin netleşmesiyle gerçekleşiyor. İlla ki programdaki her adım tema ile birebir örtüşmek zorunda değil. Ancak biz tema üstüne sohbet ettikçe zaten artık git gide benimsemiş, o şekilde düşünür hâle geliyoruz.
Temanın izlerini festivalin iletişim malzemelerinde, işin doktoru Monroe Works’ün bu sene hayatımıza kattığı Meltem Şahin’in işlerinde, müzik programında, metinlerimizde, KEŞİF etkinliklerinin isimlerinde, düşünülmesinde görebilirsiniz. Bazen bunlar küçük sürprizler olarak karşımıza çıkıyor, bazen de çok bariz - göze çarpan şekilde oluyor. O artık ilgili birimin konuya yaklaşımına göre değişiyor.
Bu seneki temayı konuşması, paylaşması ve düşünmesi çok eğlenceli. Herkeste çok ilginç yansımaları oldu ve hiç düşünmediğimiz açılardan bakma fırsatı getirdi. Umarım festival katılımcıları da bu şekilde düşünür.
Line-up’ta yerel-uluslararası dengeyi belirlerken neler dikkat ettiniz? Sahneye çıkacak sanatçılar, festivalin temasında kurguladığınız anlatıyı nasıl destekliyor?
Gücümüz yettiğince, uluslararası projelerin adedini ve bu noktada yaptığımız iş birliklerini artırmak istiyoruz. Bu sene İstanbul Hollanda Başkonsolosluğu’nun desteğiyle, Amsterdam’da yaşayan sevgili Sanem Kalfa ile kürasyonel bir iş birliğinden, Atina Caz Festivali ile ortak kürasyonumuz, Atina’dan Los Tre’ye, her sene olduğu gibi ağırlamaktan keyif aldığımız uluslararası diğer ana sahne isimlerine kadar, kültürel alışverişi çoğaltacak işler yapma gayretindeyiz.
Bu sene programlamada, hayatımıza yeni giren Salhane sahnesi ve Habbele Beach ciddi bir esneklik fırsatı vardı. Sene içinde yaptıkları işleri severek takip ettiğimiz İstanbul Bova Sahne ile ortak kürasyon yapma fırsatı, yeni projelere yer vereceğimiz açık çağrı yanıtları, festivale renk katan hareketler oldu. Türkiye’den isimler ve uluslararası programlama dengesinde özel bir formülümüz ve yaklaşımımız yok. Dünyanın her yerinden samimi bulduğumuz her proje başımızın üstünde yer alıyor.
Bu seneki temamız bedenlenme. Temayı çok özetle, eylemlerimizin, hatta olduğumuz kişilerin, söylemlerimizle örtüşmesi gibi bir yerden alıyoruz ve fikirlerimizi, konuştuklarımızı içselleştirelim, yaşayalım, bedenleyelim diyoruz. Bu açıdan baktığımızda, Salhane sahnemiz için yaptığımız açık çağrıda da aynı lensi taktık. Biz yaptığı işi gerçekten severek yapan, bir imaj ya da kimlik inşası amacıyla değil de üretimlerini yaşayan, hisseden kişilerle, ekiplerle, sanatsal ifadelerle, paydaşlarla vakit geçirmek istiyoruz. Kendimiz de öyle olalım diye bir yön ve çaba içindeyiz. Bu seneki tema gözüyle baktığımızda, bizce böyle müzikler, sanatçılarla birlikte olacağız.
Festival bu yıl, Ayazma Manastırı’na ek olarak Habbele Beach ve Salhane olmak üzere üç farklı mekândan adaya yayılıyor. Ayazma Manastırı’ndaki ana akış ile Habbele Beach’in elektronik sahnesi ve Salhane’nin “radar” yapısı arasında nasıl bir bağlantı kurdunuz? Günün ritmini ve bedenin hâl değişimlerini bu üç mekân üzerinden hangi köprülerle bağladınız?
Ayazma Manastırı festivalin ana mekânı. Gün içinde türlü etkinliklere, adanın kültürel ve coğrafi dokusuna, arkadaşlarınıza, yeni tanıştıklarınıza temas ettikten sonra orada buluşuyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nden, Türkiye’den, Fransa’dan, Birleşik Krallık’tan müthiş müziklerle ve isimlerle bir araya geliyoruz. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar oradayız, gün içindeki karşılaşmaların yanında yeniden buluşmalar, müziğe kendini kaptırmalar var.
Habbele Beach bu sene ilk defa hayatımıza girdi. Geçen sene bir deneme atışı yapmıştık. Festivalde gündüz denizin de işin içinde olduğu bir format senelerdir hayalimizdi ancak bir şekilde adım atmamıştık. Sahil müziklerinin, elektronik müzik dokunuşunun doğru dozda ve birlikteliklerle bu tip bir buluşmaya çok şey katacağını düşünüyoruz. Bakalım, bu da bir deneme sonuç olarak. Şu an ilgi anlamında söyleyebilirim ki şu aşamada doğru bir sonuç veriyor. Umarım genel uyum anlamında da mantıklı bir yere götürür bizi.
Salhane sahnemiz ayrı bir mutluluk konusu. Bozcaada Belediyesi’nin işlettiği bir mekân burası. Bu sene de işini çok güzel yapan bir ekip tarafından yürütülüyor ve acayip güzel bir dokuya büründü. Adanın bir çeşit gurur noktalarından birisine dönüşüyor gitgide. Bu sene bizimle ortak hareket ediyorlar. Günde 3 adet canlı müzik grubu, herkese açık, biletsiz bir şekilde yeni müziklerini yeni kitlelere ulaştıracak. Burası aynı zamanda bence güzel bir buluşma noktası, networking alanı gibi de olacak. Pazar akşamı da ekip partisi yapacağız hatta. Tüm paydaşlarımız orada olacak. Gün içinde denize girebildiğiniz, festival ruhunu yaşayabileceğiniz bir alan oldu burası.
Bir katılımcı deneyimi üzerine hayal kurduk, senelerdir biriken sohbetler, geri dönüşlerle birlikte yeni adımlar attık. Havası, suyu, ülkenin gündemi, tüm şartlar müsait olursa güzel bir deneyim olacak gibi duruyor.
Bu yıl ilk kez yaptığınız bir açık çağrı da var. “Radar sahnesi” olarak tanımladığınız Salhane için yaptığınız açık çağrıya kaç başvuru geldi, seçkide hangi ölçütler belirleyici oldu? Biraz çağrı sürecinden ve oluşturulan seçki hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bu çok güzel bir soru. Ortaklarımdan Doğukan Çokşeker ve ben senelerce sanatçı menajerliği, müzik programlama işleri yaptık. Bu tip çağrılara başvurularda bulunduk. %99 red yediğimiz, çoğu zaman dönüş bile yapılmayan, yapılsa da soğuk, anlamsız dönüşlerin, kriterlerin, zor formların olduğu başvurularla uğraştık.
Bu deneyimlerden yola çıkarak, kimsenin başvururken “ya arkadaş bu nasıl soru?” demeyeceği, yüklerken uğraşırken hayatı sorgulatmayan bir süreç tasarlamak istedik. Samimi birkaç soru ve müziği anlayabileceğimiz kayıtlar rica ettik sevgili müzisyen ve kültür profesyoneli başvuranlarımızdan.
Bu sene bir komite vs. kurmak istemedik önce kendimiz bir süreci anlamak istedik. Doğukan ve ben oturup tek tek tüm grupların yazdıklarını, neler yaptıklarını, müziklerini dinledik. Müziğe ve bu alana nasıl yaklaştıklarını, neden yaptıklarını anlamaya çalıştık. Bu iş bir yetenek işi değil. Kimse kimseden daha iyi değil. İşin toplamında bir liste oluşturduk ve üç seçimin toplamının bir sinyal olması için uğraştık. Çıkan sonuçlardan ve çok zorlandığımız seçimden genel anlamda mutluyuz. Samimi, heyecanlı, güncel, dinlerken şaşırtan, merak eden grupların o gün bizlerle adada olacağını düşünüyoruz.
TekTonic, Fungistanbul, Nehir Özzengin - Bozcaada’ya hoş geliyorsunuz. Eğer bir şekilde önlerine düşecekse ve bu yazıyı okuyorlarsa, başvuran tüm ekipler. İyi ki varsınız. İyi ki üretiyorsunuz. İyi ki bu tip başvurulara vakit ve efor ayırıyorsunuz.
Gönül ister ki festival kat be kat güçlensin, bu radar sahnelerinin kapasitesini, katılımcılarını her şeyini artıralım.
Bozcaada Caz Festivali, müzikal bir deneyim sunmanın yanı sıra her sene düzenlediği KEŞİF programıyla da katılımcıların ilgisini çekiyor. KEŞİF’in 2025 itibariyle bağımsız bir yapıya kavuşarak özerk bir yapıya evrilmesi festival ekosisteminde neyi değiştirdi?
Festivalin yan etkinlikleri diye yola çıkan ve kendi kitlesini oluşturmaya başlayan, bizim de aslında bu festivali yapmak için - en azından kesinlikle benim - ana motivasyonlarımdan birisi olan KEŞİF, bu sene biraz daha kendi ekibi, sene içindeki kurgusu, amacı, hedefi itibariyle özerk bir noktaya geldi.
Her müzik festivalinde ya da sanat buluşmasında bu tip etkinlikler ve bir araya gelmeler yapılmak zorunda değil. Her işin yapısına, her şehre uygun olmuyorlar bence ve bazı örneklerini görünce açıkçası biraz zorlama buluyorum. Ancak eğer konu ortamla ve durumla uyumluysa, yapan kişiler gerçekten meseleyi bedenliyorsa, o zaman ilginç bir durum ortaya çıktığını düşünüyorum. Bir araya gelmek, merak etmek, öğrenmek, anlamak, bazen ne bileyim tatil için geldiğin bir yerde kafanın karışması çok değerli olabiliyor.
Bazı katılımcılarımız “ya arkadaş ben zaten dinlenmeye geldim bir şey de keşfetmek istemiyorum bir bırakın beni” diyebiliyorlar ve çok haklılar. Ancak bazıları için de tatilde olmak, böyle şeyler için güzel zamanlar ve alanlar açıyor. KEŞİF, projeleri ve kişileri bir araya getirici, dönüştürücü, üretimi destekleyen bir yapıda ilerliyor. İleride neye evrilir, neyi becerebileceğiz vesaire göreceğiz ancak şimdilik bizi çok motive ediyor. Görebildiğimiz kadarıyla katılımcılar, katkı sağlamak isteyen herkes için de çok güzel bir alan açıyor.
KEŞİF kapsamındaki atölye, panel, sohbet gibi etkinlikler planlanırken nelerden ilham alındı? Program festivalin teması ile nasıl şekillendi?
Bu seneki temamız işe bakarken genel bir lens oluyor. Ancak sadece ona sadık kalmak zorunda olmuyoruz. KEŞİF genel olarak girişimcilik, tasarım, teknoloji, kültür ve kritik bir dikey olarak “ada” konularına odaklanıyor. Programlamayı, bir araya gelmek isteyeceğimiz süper değerli paydaşları, kişileri, organizasyonları bu yaklaşım ile belirliyoruz.
2025, bizimki gibi işleri yapmak için çok çetrefilli bir sene. Ekonomik anlamda her alanda, tüm sektörlerde zorlanmalar var. Bundan biz de etkileniyor ancak bu zor anda bile KEŞİF’e olan ilgi bize güç katıyor ve cesaretlendiriyor. Ekonomik döngüde rahatlamalar geri dönecekse, KEŞİF belli ki hayatımızın merkezinde yer alacak.
Bu noktada katkı sağlamak isteyen, fikri olan, birlikte üretmek isteyen herkesle temas etmek istiyoruz.
Adada festival yapmanın kırılgan ekoloji, lojistik ve toplumsal ritim gibi belirgin sınırları ve sorunları var. Bu sınırlar sizde yaratıcı bir gerilime dönüşüyor mu? Müzik-mekân ilişkisinde denklemi nasıl kuruyorsunuz?
Patagonia’nın güzel bir mottosu var “Problemin parçası biziz”. Bizim için de aynı yaklaşım geçerli. Sonuç olarak ülkenin, dünyanın bir sürü yerinden insanlar bir toplaşma için bir araya geliyor. Seyahat ediyor, mekanlar kullanılıyor, kaynaklar buna göre ayarlanıyor, hatalar yapıyoruz vesaire. Bozcaada gibi narin bir yerde yaşamak bile ada dinamiklerinde her an dikkat etmeniz gereken bir şeyken, yüzlerce sanatçı, çalışan, paydaş ve binlerce katılımcıyı ağırlıyoruz. Dolayısıyla şunu iyi yapıyoruz bunu iyi yapıyoruz demek işin sonunda biraz boş laf.
Bahsettiğiniz yaratıcı gerilim her an var. Aklımıza gelen, aldığımız danışmanlıklar sonucunda alacağımız eylem planı kabaca şu şekilde oldu: 2023 yılında bir çalışma yaptık. Festivalin tüm bileşenleriyle, Bozcaadalılarla ve katılımcılarla konuşarak, elimizdeki verileri de içine kattığımız bir araştırma, etki raporu oluşturduk. 2024 yılında yayınladığımız bu rapora hiç dokunmadan, festivalin olumlu ve olumsuz izlerini tüm paydaşlarımızla birlikte anlamaya çalıştık. Kendimize birtakım hedefler, iyileştirme alanları belirledik. Bu sene ilk defa, bir bütünsellik departmanı kurduk ve festivalin öncelikle ekoloji odağında sonrasında diğer savunuculuk alanlarındaki eylemlerinin, anlattıklarıyla örtüşüp örtüşmediğini analiz etmeye çalışıyoruz.
Temelde bir amacımız var. Ölçmediğimizi geliştiremeyiz. Öncelikle elimizde, tümüne her anlamda güvenemesek bile bir veri olsun. Oradan yola çıkalım. Gücümüz yettiğince, hangi kapasitede hangi konuları iyileştirebiliriz konusunu anlayalım. İlgili kişilerden, danışmanlıklarla destek alalım. Bu desteklerin neticesinde de neler yapabildiğimize, hangilerini önceliklendirebildiğimize bakarak hemen iyileştirmeler için yola koyulalım. 2024’te yayımlanan ilk rapor bize baya bir yol gösterici oldu. Şimdi bu sene tekrar bir analiz sürecine de girdik ancak aynı zamanda eski raporun çıktılarındaki bazı alanları iyileştiriyoruz. Bu böyle bir süreç olacak. Kültürel anlamda, kişilerin ruh sağlığı anlamında, ekonomik anlamda faydalarımız çok netken, ekoloji konusunda ve bazı diğer konularda sorunlara yol açtığımız alanlar var. Öğrendiğimiz, anlamaya çalıştığımız bir süreç oluyor. Eforları artırarak devam edeceğiz.
Son olarak festival ekibi olarak size kişisel bir soru: Bu edisyonun sonunda “Bozcaada Caz Festivali bize şunu öğretti” diyebileceğiniz bir şey var mı?
Ne güzel soru. Bir işi var etmek, sürekli yeni kısımlarını düşünmek, geliştirmeye çalışmak çok bütünsel bir öğrenim deneyimi. “Şunu öğretti” diye düşünürken insan zorlanıyor ancak iki açıdan yaklaşabilirim. Kişisel seviyede, işin tüm ortaklarında da görüyorum - kendi sınırlarınızı, avantajlarınızı, gücünüzü ve zayıflıklarınızı fark ettiğiniz bir büyüme deneyimi. Büyümeyi ve öğrenmeyi öğrendim. Daha genel açıdan ve kişisel olmayan bir yerden baktığımızda da sanırım Türkiye’de adapte olmayı ve var olmayı öğretiyor.
Bozcaada Caz Festivali hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.