Bu yıl altıncı edisyonuyla Bergama için uzun soluklu bir kültür stratejisinin temellerini atmaya hazırlanan Bergama Tiyatro Festivali’ni kurucu ortağı Eren Arıkan ve festival koordinatörü Melis Balaban ile konuştuk.
22‑23‑24 Ağustos’ta altıncı edisyonuyla yeniden perde açacak Bergama Tiyatro Festivali, 2025 edisyonuyla birkaç gün süren bir etkinliğin ötesine geçerek Bergama için kalıcı bir kültür politikası yaratmayı hedefliyor. Bergama Tiyatro Festivali’nin bu yılki çok yönlü festival programı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bergama Belediyesi; Bergama Ticaret Odası (BERTO), Bergama’yı Sevenler Turizm Derneği (BSTD), BERKSAV, Ne Yerde Ne Gökte Derneği ve 3. Alan’ın paydaşlığında Canoğlu Matbaa ve Ürperler başta olmak üzere Bergamalı işletmelerin destekleri ve Ateş Çelik Ana sponsorluğunda hazırlandı. Festival hem bu üç günde gerçekleşecek gösterimler ve atölyelerle hem de yıl boyunca sürecek kapasite geliştirme programları ve kültür politikası çalışmalarıyla kentle birlikte büyümeyi amaçlıyor. Bergama Tiyatro Festivali’nin dönüşen yapısını ve altıncı edisyonunu yaratıcılarından dinledik.
Bergama Tiyatro Festivali altıncı edisyonunda başka bir formata geçiyor ve bir dönüşümün eşiğinde. Bu dönüşümü konuşmaya başlamadan önce yolculuğunda Bergama Tiyatro Festivali’nin dönüm noktaları neler oldu?
Eren Arıkan: Bergama Tiyatro Festivali’nin hikâyesi benim için 2010’da Berlin Pergamon Müzesi’nde yaşadığım kişisel bir anla başlıyor. Müzede bir sütuna dokunmamam için omzuma dokunan güvenlik görevlisi, kültürel mirasın hem ne kadar kırılgan hem de ne kadar evrensel olduğunu bana hissettirmiş, konunun ağırlığı beni derinden etkilemişti. O deneyim ile başlayan heyecan, festivalin hayalini kurarken de yıllar sonra bu dönüşüm sürecini yaşarken de içimde hep canlı.
2017’de kızım Maya’nın doğuşu bu hayali daha da güçlendirdi ve 2018’de festivalin ilk edisyonunu gerçekleştirdik. Ardından 2019’daki yerel seçimler festivalin yolculuğunda önemli bir eşik oldu. 2021’de Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nden ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden alınan destek, kamu kurumları ile yeni başlangıç sürecinde kurduğumuz ilk güçlü temaslardı. 2024 yılı ise iki kritik gelişmeye sahne oldu: Bir yandan yeni yerel seçimler, diğer yandan yol arkadaşlığımızın sürmesinin yanında 3dots’un organizasyondan resmi olarak ayrılması. Bu iki gelişmenin de festivalin yolculuğunda önemli etkileri oldu.
Ve şimdi, 2025’te, altıncı edisyonda artık dönüşümün eşiğindeyiz. Bu yol boyunca attığımız adımlar, gençlerle ve yerelle kurduğumuz bağlar, Bergama’da kalıcı bir kültür politikası oluşturma arzumuz bugünkü yeni yapının zeminini hazırladı. Artık festivalin geleceğini kişilere bağlı olmayan, sürdürülebilir ve kolektif bir sistem üzerine inşa etmenin zamanı geldi.
Bahsettiğiniz bürokratik süreç ve yol ayrımı süreci başlatmış ancak eski sistem yerine bir dönüşüme neden ihtiyaç duydu Bergama Tiyatro Festivali? Nasıl bir dönüşümden söz ediyorsunuz?
Eren Arıkan: Bergama Tiyatro Festivali’nin “dönüşüm” ihtiyacı aslında ilk günden bu yana var olan bir iradenin sonucu. Festival, her edisyonunda yalnızca bir “program” düzenlemekten öte, kalıcı ve öngörülebilir bir yapının inşası için adımlar attı. Fakat içinde bulunduğumuz siyasal, ekonomik ve toplumsal koşullar, tek başına dönemsel edisyonlarla ayakta kalmayı giderek imkânsız hâle getirdi. Bu nedenle, gücünü yerelden alan, kolektif, paylaşımcı ve gençlerle beraber yönetilen bir yapıya evrilmek artık kaçınılmaz oldu.
Bugün sözünü ettiğimiz dönüşüm, festivali her yıl yeniden “var etme” çabasından, kişilere bağlı olmayan, sürdürülebilir bir sisteme geçiş süreci. Bu sistem hem Bergama’nın kendi içinden doğacak hem de farklı aktörlerin katkısıyla yıllarca ayakta kalabilecek bir kültürel yapıyı mümkün kılacak. Yani dönüşüm, yalnızca bugünün ihtiyacına verilen bir cevap değil, başından beri taşıdığımız uzun vadeli var olma arzusunun somutlaşmasıdır.
Melis Balaban: Bizim için dönüşüm, festivalin sınırlarını genişleten ve onu yalnızca bir “etkinlik” olmaktan çıkaran bir adım. Bergama Tiyatro Festivali yıllar içinde kentin hafızasında kök saldı; farklı mekânları, sokakları, insanlarıyla güçlü bir bağ kurdu. Bugün bu bağın daha katılımcı, daha kolektif ve daha sürdürülebilir bir yapıya evrilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bu dönüşüm süreci, özellikle gençlerin ve yerel toplulukların hayallerinden besleniyor. Onların fikirleriyle, iradesiyle ve üretimleriyle festival artık yalnızca bir sahne buluşması değil; yıl boyunca devam eden, kentin kültür politikasına katkı sunan bir kolektif deneyime dönüşüyor. Kısacası sözünü ettiğimiz dönüşüm, festivalin kalıcı bir yapıya kavuşması, yerelin yaratıcılığıyla büyüyen ve kendi kaynaklarını üretebilen yeni bir kültürel ekosistemin ilk adımıdır.
Önceki yıllarda gerçekleştirdiğimiz söyleşilerimizden birinde “Bergama Tiyatro Festivali’ni özel kılan şey Bergama’nın kendisi.” diyorsunuz. Bu yeni yapılanmada kentin mirası ile kurduğunuz ilişki yeniden şekil alacak mı yoksa temelde kurulan yaklaşımı sürdürecek misiniz?
Eren Arıkan: Aslına bakarsanız bir önceki soruda da ifade edildiği gibi bu değişim süreci de şu anda deneyimlenen de yeni paylaşımlı yönetim modeli de başından beri denenen bir hedef. Dolayısıyla temelde kurulan yaklaşım özelinde çok büyük bir değişiklik yok. Şimdi cümlemizi Bergama Tiyatro Festivali’ni özel kılan şey Bergama’nın ve Bergamalıların kendisi şeklinde güncellememiz gerekiyor :).
“Festival artık kentle değil, kentliyle birlikte var olacak” diyorsunuz. Yıllardır zaten festival kente uyumlandı, kentli de festivale uyumlandı mı? Bergamalıların bu yapının içine girmesi için somut olarak hangi kapıları aralayacaksınız?
Eren Arıkan: Festivalin her edisyonunda kent ve kentli ile daha derinden, daha güçlü bağlar kurmak için sürekli yeni şeyler denedik. Sürekli bir önceki senenin üzerine koymayı denedik. Ama işte dönüp dolaşıp takıldığımız yer üç günlük festivalin belki altı aya yakın hazırlık çalışmalarının anca bir ayının gerçek anlamda şehirde görünür olması idi. Bu süre zarfından donan yada rölantide ilerleyen ilişkileri tekrar canlandırmaya çalışıyorduk. İşte bu dönüşüm süreci ile hedefimizi artık bu ilişkinin tüm yıla yayıldığı, yani içerikler ve eğitim çalışmaları ile sene boyu devam edecek bir ilişkiyi güçlendirdiğimiz bir ağ - bağ kurmak.
Ortak karar alma mekanizmaları, sene boyu birlikte kurgulanacak - uygulanacak içerikler, eğitim çalışmaları ve deneyim aktarım alanları bu yapının somut var olma alanları olacak.
Dönüşüm odaklı yeni bir yapının inşasında en temel nasıl kurgulandı ve üzerine nasıl bir festival yapılandırılıyor? Bize altıncı yılında nasıl Bergama Tiyatro Festivali vadediyorsunuz?
Eren Arıkan: Altıncı yılında oldukça sade ama her içeriğin oldukça güçlü ve dönüşüm ile konuşan bir arka planı olan bir program vadediyoruz. Bu yapıyı kurgularken temel hedefimiz normal şartlarda tek bir nokta ile koordine olan tüm diğer paydaşların şimdi hep birlikte ve ihtiyaca göre birbirleriyle koordine oldukları bir yapı kurgusu denemek oldu. Ne kadar çalıştığını, bu girişimin çalışmayan yerlerinin nerelerde olacağını ağustos ayında gerçekleşen bu buluşma ile göreceğiz ve süreç aslında bu buluşmadan sonra edindiği deneyimlerin kazanımları ile büyümeye devam edecek.
Melis Balaban: Dönüşüm odaklı yeni yapıyı kurgularken önceliğimiz, festivalin tek seferlik bir etkinlik olmanın ötesine geçerek kalıcı, katılımcı ve kapsayıcı bir yapıya dönüşmesiydi. Bunun için de sürecin merkezine iki temel öğeyi koyduk: Yerel topluluklar ve gençler. Atölyeler, buluşmalar ve katılımcı tasarım süreçleriyle onların hayallerini, beklentilerini ve önerilerini dinledik; ortaya çıkan iradeyi festivalin yol haritasına dönüştürdük.
Altıncı yılında vadedilen Bergama Tiyatro Festivali, sadece birkaç gün süren bir program değil; yıl boyuna yayılan, Bergama’nın kültür politikasını şekillendirmeye katkı sunan, gençlerin sorumluluk alarak deneyim kazandığı ve farklı paydaşların kolektif emeğiyle güçlenen bir yapı. Bu yeni dönemde festival, yerelin üretimini görünür kılmayı, gençlerle birlikte kapasite geliştirmeyi ve kenti sadece seyirci olarak değil, bir ortak olarak sürecin içine çekmeyi amaçlıyor.
Bu yılki festival programında öne çıkan başlıklar nedir? Önceki festival programlarından farkları ışığında bu yıldan bahsedebilir misiniz? Nasıl bir yol izlediniz hazırlarken?
Eren Arıkan: Bu yıl programı kurgularken özellikle gençlerin üretimlerini görünür kılmaya büyük önem verdik. Üniversite tiyatrolarına sahne açmak, onların Bergama’da yalnızca oyun sergilemelerini değil aynı zamanda birbirleriyle buluşup deneyim paylaşmalarını da sağlamak istiyoruz. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Fest408’in Angst ve Shitland oyunları ile İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sahne Sanatları ekibinin Kozalar oyununu BerKM’de seyirciyle buluşturacağız. Bu alan, festivalin gençlerle birlikte büyüme hedefinin somut bir karşılığı olacak.
Öte yandan festivalin en özel buluşma noktalarından biri olan Asklepion Antik Tiyatrosu, bu yıl da programın kalbinde. Kadim taşların arasında Leyla ile Mecnun Değil ve Şakşakçılar oyunlarını sahnelemek hem tiyatronun hem de kentin hafızasını seyirciyle paylaşmanın en güçlü yollarından biri. Asklepion’da bir oyun izlemek, sadece bir gösteri değil; binlerce yıllık bir hikâyenin bugüne taşınması anlamına geliyor.
Melis Balaban: Altıncı yılda festivalin panelleri ve yürüyüşleri, programın öne çıkan başlıkları arasında. “Tiyatro: Kim İçin, Kiminle?” panelinde tiyatronun seyircisi, iş birlikleri ve kaynakları üzerine düşünürken, “Dünya Şehirleri ve Kültür Politikaları” oturumunda Barselona ve Lizbon örneklerinden hareketle kentlerin kültür politikalarına katkısını tartışacağız. Ayrıca “Şehirlerimiz ve Yerel Kültür Politikaları” paneli, ulusaldan yerele kültür politikalarının neden ve nasıl kurgulanması gerektiğine ışık tutacak. Bu oturumlar, Bergama’nın kültür stratejisi arayışına doğrudan katkı sunmayı hedefliyor.
Yürüyüşlerimiz ise kenti adım adım deneyimlemeye davet ediyor. “Tarihin Tadı Damağımda” yürüyüşünde Bergama’nın gastronomisini ve tarihini keşfedecek, “Bergama Müzesi Turu”nda ise binlerce yıllık katmanlara yakından bakacağız. Bu deneyimler, festivalin yalnızca bir sahne buluşması olmadığını; kentin sokaklarına, mutfağına ve belleğine yayılan bir yolculuk olduğunu gösteriyor.
Bergama’ya ait bir kültür politikası geliştirmeyi hedefliyorsunuz. Biraz daha bahsedelim isterim. Bu yaşayan ve değişen sözlü bir kültür mü olacak yoksa kalıcı çıktıları olacak mı?
Eren Arıkan: Bergama için hayal ettiğimiz kültür politikası, yalnızca sözlü ve dönemsel bir kültür değil; kalıcı çıktıları olan, sürdürülebilir bir yapı olacak. Elbette ki bu süreç yaşayan, değişen, gelişen bir karakter taşıyacak çünkü kültür dediğimiz şey durağan olamaz. Ama biz bu dinamizmi, kalıcı yapılarla güçlendirmek istiyoruz.
Bu nedenle festivalden bağımsız, yıl boyuna yayılan ve farklı paydaşların ortaklığında üretilecek projelerle, kentin kültürel hafızasını kurumsallaştırmayı hedefliyoruz. Ortaya çıkacak bu politikaların yazılı, somut belgeler ve uygulamalarla desteklenmesi, gelecek nesillere aktarılabilecek uzun vadeli bir kültür stratejisi yaratacak. Yani hem yaşayan hem de kalıcı; kökleri Bergama’da, dalları yarının kuşaklarına uzanan bir yapı.
Melis Balaban: Bizim için Bergama’ya ait bir kültür politikası, sadece sözlü ya da geçici bir paylaşım alanı değil, aynı zamanda kalıcı etkiler bırakacak bir yolculuk. Elbette süreç canlı olacak; çünkü her yeni nesil, her yeni katılımcı bu politikaya kendi sözünü, kendi deneyimini katacak. Ancak bu akışkan yapıyı kalıcı çıktılarla beslemek temel hedefimiz.
Bu nedenle, atölyelerden panellere, gençlerin dahil olduğu yaratıcı üretimlerden kentteki ortak buluşmalara uzanan her adım, uzun vadede yazılı stratejilere, uygulanabilir kültürel planlara ve somut projelere dönüşecek. Böylelikle Bergama yalnızca yılda bir festivalle anılan bir yer değil; kendi kültür politikasını üreten, yaşayan ve aynı zamanda geleceğe kalıcı izler bırakan bir kent hâline gelecek.
Festivalin gerçeklerinden, bir festivali hayata geçirmenin, kaynak yaratmanın zorluklarından, bu yılki destekçilerinizden bahsetmek ister misiniz? Altıncı edisyonun nasıl bir çabayla mümkün olduğunu sizden dinleyebilir miyiz?
Eren Arıkan: Bir festivali hayata geçirmek, çoğu zaman pek de kolay olmuyor. Kaynak yaratmak, insan gücünü bir araya getirmek, bütün bu süreci sürdürülebilir kılmak ciddi bir çaba gerektiriyor. Bizim için de altıncı edisyon, tam anlamıyla kolektif bir emeğin, inancın ve tabiri caizse gerçek anlamda bir inadın sonucu olarak mümkün oldu.
Bu yıl T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Bergama Belediyesi’nin katkıları, Bergama Ticaret Odası (BERTO), Bergama’yı Sevenler Turizm Derneği (BSTD), BERKSAV ve Ne Yerde Ne Gökte Derneği gibi kentin güçlü temsilcilerinin sahiplenmesi bize çok önemli bir dayanak sağladı. Aynı zamanda Ürper ve Canoğlu Matbaa gibi yerel işletmelerden gelen destekler, festivalin yalnızca ekonomik anlamda değil, aidiyet duygusu açısından da güçlenmesine aracılık etti. Tüm bunların üzerine Ateş Çelik’in ana sponsorluğu, sürecin devam etmesi için kritik bir rol oynadı.
Kısacası, bu yıl festival; kamu kurumlarından sivil toplum kuruluşlarına, yerel işletmelerden bireysel gönüllülere kadar çok geniş bir yelpazede sahiplenildi. Herkesin kendi imkânı ve iradesiyle sürece dâhil olması, Bergama Tiyatro Festivali’nin aslında neden bir “kolektif inat” olarak bugüne kadar var olabildiğini en net şekilde gösteriyor. Altıncı edisyon, işte bu ortak irade ve dayanışmanın somut bir sonucu.
Bu yılki buluşmayı aslında “deneme süreci” olarak tanımlanıyorsunuz. Bu denemenin sizdeki yansımaları nasıl? Yeni yapılanma için neler hissediyorsunuz?
Eren Arıkan: Bu seneki buluşmayı “deneme süreci” olarak görüyoruz çünkü artık festivalin geleceğini belirleyecek yeni yapının ilk adımlarını birlikte atıyoruz. Uzun zamandır hayalini kurduğumuz sürdürülebilir, kolektif ve yerelden beslenen modelin sahada nasıl karşılık bulduğunu görmek, bizim için çok öğretici oluyor.
Elbette bu süreç hâlâ deneyimlemeye açık; hatalarımız, eksiklerimiz olacak. Ama tam da bu yüzden değerli. Çünkü artık mesele bir edisyonu daha çıkarmak değil; gelecekte yıllarca ayakta kalabilecek bir sistemin altyapısını kurmak. Bu deneme, bize Bergama’da bunun mümkün olduğunu, kentin ve gençlerin sahiplenmesinin çok güçlü bir şekilde hissedildiğini gösterdi. Açıkçası bu da hem motivasyonumuzu artırıyor hem de doğru yolda olduğumuzun en somut işareti oluyor.
Melis Balaban: Bu yılı bir “deneme” olarak tanımlamak, aslında hissettiğimiz heyecanı da anlatıyor. Çünkü bu kez festivalin sınırlarını yalnızca birkaç güne sığdırmıyor, uzun vadeli bir yapının ilk adımlarını atıyoruz. Gençlerle birlikte kurguladığımız, yerelin sesini merkeze alan bu yeni yapılanma, hepimiz için yeni bir deneyim.
Benim açımdan bu süreç, hayallerin sahada nasıl şekillendiğini görmek açısından çok kıymetli. Gençlerin, gönüllülerin, yerel paydaşların fikirleriyle somut bir festival yapısına katkı sunduğunu görmek geleceğe dair inancımı daha da güçlendiriyor. Bu deneme, aslında sadece başlangıç; buradan çıkaracağımız derslerle Bergama’ya kalıcı bir kültür politikası ve sürdürülebilir bir festival mirası bırakabileceğimize inanıyorum.
Son olarak Bergama Tiyatro Festivali’ne hem daha önce katılanlara hem de hiç katılmayanlara neler söylemek istersiniz?
Eren Arıkan: Katılımcıların bize vereceği destek bu yıl her zamankinden daha farklı bir anlam taşıyor bizim için. Yapmaya çalıştığımız şeyi hem görmelerini hem de parçası olmalarını arzu ediyoruz; çünkü bu yolculuk ancak birlikte mümkün olacak.
Melis Balaban: İster ilk kez gelsinler ister yıllardır yanımızda olsunlar, bu dönüşüm sürecinde katılımcıların varlığı bizim için her zamankinden daha kıymetli. Hep birlikte kurmaya çalıştığımız yapının sahiplenilmesi en büyük güç kaynağımız olacak.
22‑23‑24 Ağustos’ta gerçekleşecek 6. Bergama Tiyatro Festivali’ne dair detayları buradan öğrenebilirsiniz.