Selin ile ilk albümü Tek Kişilik Masa’ya nelerin dâhil olduğunu, o masanın etrafında nasıl hikâyeler yaşandığını ve albümünün yaratım sürecine dair merak ettiklerimizi konuştuk.
İnsan zamanın içine düşmüş bir varlıktır. Ağır ağır ilerlediğini ve hiç bitmeyecek gibi düşündüğümüz hayat denilen bu zaman mevhumunun içinde yaşam, bazı anlarda durup geriye dönüp bakmaya zorlar insanı. Bir bakmışızdır ki hiçbir şey hissettiğimiz ve düşündüğümüz gibi değildir. Ya fazladır ya eksiktir… Zamanın bakışımıza, yaşantımıza göre değişkenlik gösteren bu yapısı minik kırılma anlarında insanı mekânın içine hapseder. Böyle durumlarda bedenimiz ve zihnimiz kendi sığınağımız olur. Zamanda ve mekânda bunlardan azade bir varlık göstermemiz mümkün değildir. O yüzden parçası olduğumuz dünyanın eşlikçisi olmanın yolu; kendi varlığımızı kabullenip onun yanında durabilmek, onunla vakit geçirebilmek ve onu sevme cüreti gösterebilmekle ilgili. Kendimizle kalmak… Ne anlama gelir böyle bir cümle? Başka kaç anlam dünyasının kapısını aralar? Bu cümlenin içini herkes kendi özgünlüğüyle doldurabilir. Evler, odalar, sokaklar, doğa herkesin kendince içinde varlık gösterebildiği kadar yaşam ve anlam imkânı sunar.
Kendi başınalığının tadına varan, bunu bir şenliğe dönüştüren ve oradan kendine bir ifade zemini yaratan Selin’in Tek Kişilik Masa’sına davet etmek isterim sizi. Selin’in pop, rock ve alternatif türleri harmanlayarak güçlü vokali ile birleştirdiği, on iki şarkıdan oluşan Tek Kişilik Masa albümü Warner Music Turkey etiketiyle yayımlandı. Sertab Erener, Mabel Matiz, Dolu Kadehi Ters Tut ve Canozan düetleri de dikkat çeken albümün çerçevesini Selin: “İnsanın içindeki gücü keşfetmek için o masaya tek başına oturmayı öğrenmesinin hikâyesi” olarak ifade ediyor. Masalar öyle çat diye kurulup kaldırılmaz. Masaların kurulup kaldırılması için bazı vesilelere ihtiyaç vardır. Selin’e Tek Kişilik Masa’sına nelerin dâhil olduğunu, o masanın etrafında nasıl hikâyeler yaşandığını ve albümünün yaratım sürecine dair merak ettiklerimi sordum. Albümü çok seven biri olarak albüme dair yazmak ve Selin ile konuşmak benim için büyük bir keyifti. Umarım sizler de keyifle dâhil olursunuz albüme ve yazıya.
İlk albümünü yayımladın, lansman konserini yaptın. Nasıl gidiyor, nasıl hissediyorsun?
Güzel gidiyor, iyi hissediyorum. Her şeyi yaza yaklaşırken yaptığım için şimdi tatil modundayım. Albüm ve lansman konseri arasında yoğun bir iki hafta vardı. O süreç içime sindiği ve hayal ettiğim gibi tamamlandığı için çok mutluyum. Ardından da keyifli bir rahatlama geldi tabii. Yoğun olunca daha huzurlu hissediyorum kendimi. Şimdi kendime birazcık tatil yapmaya izin veriyorum. Ama yine de arkada dönen küçük şeyler var. İyi gidiyor…
Tek Kişilik Masa albümünü geçtiğimiz aylarda yayımladın. Bitmiş bir ürün onu üretene zaman çizgisi üzerinde bir nokta verir. O noktadan geçip giden yaşama ve neler yaptığına bakmak kolay bir hâle gelir. Tek Kişilik Masa ilk albümün. Eminim senin için çok özeldir. Nasıl bir yolculuktu senin için? Bundan sonrası için sana nasıl yollar vaat ediyor bu albüm?
Küçüklüğümden beri hep albüm yapmak istiyordum. Hayalim albüm insanı olmaktı. Bir süre hem İngilizce hem Türkçe şeyler çıkara çıkara daha çok ne yapabildiğimi, ne tarzlar söyleyebildiğimi gösterebildim. Hiçbir zaman kendimi tek bir janraya ait ya da tek bir çatı altında hissetmedim. Rock, pop, elektronik, duygusal balad olsun farklı türler göstermek hoşuma gidiyor. “Albüm çıkardım.” diyebilmek hoş bir his. Seneler içerisinde topladığım anıları ve hikâyeleri yayımlayabilmek güzel. Bundan sonrası için birkaç tekli çıkardıktan sonra İngilizce albüm planlarım var. Oralara odaklanıyorum şimdi. Çünkü albüm yapınca, “Tamam, şimdi bir tane daha yapmak istiyorum.” diyorsun. Güzel bir his. Ama albümde şöyle bir gerçek var: Maalesef, ben de dâhil, insanlar tek bir şeye odaklandığı için bazen albümde arada kaynayan şarkılar olabiliyor. Bence bu da albümün güzelliği. Konserde daha az dinlenen şarkıyı söyleyince bazı insanlar daha fazla heyecanlanabiliyor. Bakalım… Gelecekte birkaç albüm daha düşünüyorum.
Müziğin hayatında nasıl bir yaşam yolculuğu oldu? Kurduğun ilk teması hatırlıyor musun? Sonrasında nasıl bir yaşam yolculuğu oldu hayatında?
Bunu hep anlatırım, anlatmaya da devam edeceğim. Babam gençliğinde müzisyendi. Ailesi hiçbir zaman onun müzik tarafını desteklememiş. O yüzden annemle çocukları olacağını öğrendiklerinde “Gel, bu kızı müzisyen yapalım.” demişler. Orada bir tohum ekilmiş. Hep der, doğumdan önce evde Pink Floyd’lar, Santana’lar çalınıyordu diye. Doğduktan sonra da Stevie Wonder, Beatles, Van Morrison’lar çalıyorlarmış. Doğduktan sonra on iki yıl Büyük Krallık’ta yaşadık. O yüzden İngilizce hayatımda yoğun bir şekilde mevcuttu ve ana dilim İngilizce oldu. İngilizce şarkılarla da büyüdüm. Bahsettiğim gibi yolculuğum küçük yaşlarda babamın ve ailemin desteğiyle başladı. Derken okulda tiyatrolar, müzikaller, koro ilgimi çekti. Sonra on bir yaşındayken YouTube kanalı açtık. O zaman oraya cover yüklüyorduk derken konservatuar oldu. Ardından pandemide babamla videolar yüklemeye başladık. Aslında hep ailemle başlayan bir yolculuktu.
Albümün hem isim olarak hem de içindeki şarkılarla verdiği mesaj kendimizle kalmakla ilgili. Günümüz insanı en çok kendinden kaçıyor. Kendimizle ilişki kurmayı, kendimizin, yaptıklarımızın ve yaşadıklarımızın yanında durmayı pek beceremiyoruz. Bu anlamda Tek Kişilik Masa albümü hem adıyla hem de içindeki şarkılarla dinleyicilerine nasıl bir mesaj vermek istiyor?
Belirttiğin gibi albümün mesajı tek başına kalabilmekle ilgili. Herkese hep “Sen nasıl dinlemek istiyorsan, nasıl anlamak istiyorsan ya da nasıl sindirmek istiyorsan öyle…” derim. Spesifik olarak hiç “Budur albümün anlattığı.” dediğim yok. Hep de bu örneği veririm; çünkü çok mantıklı geliyor bana. Herkes istediği şekilde bağ kursun istiyorum albümle. Ama genel teması olarak düşünebiliriz bunu. Şahsen çok seviyorum tek başına bir yere gideyim, yemek yiyeyim, bir kadeh bir şey içeyim. Ama aslında uzaktan bakınca sosyal anksiyeteyi tetikleyecek bir durum tek başına bir restoranda yemek yemek. İster istemez dışarıdan bakıldığında “Ya işte bu kız tek başına yemek yiyor, herhalde bir date’i gelmedi, ekti onu ya da tek başına arkadaşı yok.” algısı oluyor. Hep böyle üzülüyoruz tek başına yemek yiyen insanlara. Ben de buna dâhil hissediyorum ama bence o duvarı kırınca, tek başına aktiviteler yapabilince bir şeyler değişiyor. O gücünü, özgüvenini kazanıyorsun. Uzun lafın kısası albümün amacı biraz o gücü verebilmek. Tek başına masaya oturunca o zaman kendinle yüzleşiyorsun, o zaman bazı duyguların farkına varıyorsun. O masa terapi masası gibi. Aynı zamanda kendinle yüzleşmek için de bir metafor aslında…
Hikâyeler, anlattıkça ve paylaştıkça başka başka anlamlara uzanır. Çoğu zaman yaşama dâhil olmanın en etkili yolu budur. Hikâyeler her ne kadar birlikte yaşansa da ayrı ayrı yazılır. Bazen bir masada bazen de o masanın dışında kelimeler ve müzik bizi kovalar yazma sürecinde. Şarkıların oluşum aşamasında sen nelerden ilham aldın ve nereler sana bir mekân sağladı?
Normalde bu albümü bir buçuk sene önce yayımlayacaktım. Başka şarkılar vardı. Yaşım büyüdü, olgunlaştığımı düşünüyorum. Bazı şeyler yaşadım, onları sindirdim. O “tek kişilik masa”mda oturdum diyelim. Enteresan bir süreçten geçtim. Narsistik konulara girdim. Çok araştırdım. Aslında benim için de çok iyi malzeme oldu. Bu hikâyeyle beraber tek başıma kaldığımda neden böyle hissettiğimi düşünmeye başladım. Benim eksiklerim ne ki kendime böyle davranılmasına izin verdim? Başka insanlarla konuşmalarımda da fark ettim, aslında sadece benim değil herkesin yaşadığı bir şey bu. Birçok insanın yaşadığı, günümüzde çok konuşulmayan narsisizm. Beni bu tetikledi. Onu analiz ede ede dedim ki, “Tamam, ben bunu içimde tutmak istemiyorum.” Bir yere kadar susabilirim. Biraz da konuşmak istiyorum. Sosyal medyaya “Ben şunu yaşadım, bunu yaşadım,” demektense bunu en olgun ve güzel bir şekilde kâğıda, müziğe dökmek istedim. Bizim terapimiz müzik yapmak. O yüzden mekân olarak genelde evdeydim. Tek başımaydım gerçekten. Tabii ki yol üstünde prodüktör ve başka şarkı yazarı arkadaşlarım çok sağ olsunlar, desteklediler beni. Onlara da yaşadığım hikâyeleri anlattığım için onlar da sürecin içinden geçerek benimle beraber yaptılar şarkıları. Evde sabaha karşı gece iki-üç sularında yazabiliyordum. Hep o saatlerde geliyordu ilham. Yaşadığın şeyleri düşünüp tekrar tekrar yaşamak, sonra söz yazmak bazen yorabiliyor insanı. Çünkü sürekli o kafada oluyorsun. Ama benim için terapi gibiydi. Çok iyi geldi. “İyi ki yaşanmış.” diyorum. Güzel bir şeyler doğması için bazen hayatta tatsız şeyler yaşamamız gerekiyor. O yüzden mutluyum.
Masalar öyle çat diye kurulup kaldırılmaz. Masaların kurulup kaldırılması için bazı vesilelere ihtiyaç vardır. Anladığım kadarıyla Tek Kişilik Masa albümü birçok yüzleşme ve karşılaşmanın ürünü olarak ortaya çıkmış.
Evet. Şarkıları yazdığımız kişi ya da kişilerle hayalimizdeki yüzleşmeyi bazen hiçbirimiz yapamıyoruz. Bir ilişkide, arkadaşlıkta ya da ailede hep sanıyoruz ki kapanış olması lazım. Konuşup medeni bir şekilde, evet böyle yaşadık ve kapıyı kapadık şeklinde olmuyor artık. Herkesin yaşanmışlığı, yapısı farklı. Olgun davranmak zor oluyor. Çünkü herkesin psikolojisi farklı. Ben hep içimde bir kapanış, son bir muhabbet arıyorum. Derken sonra “Olmayacak” dedim. Bunu da kabullendim. Şarkı yazacağım. Ruhsal olarak benim kapanışım şarkı yazmak, albüm yapmak ve bu tek kişilik masada yüzleşmekti. Ve her zaman her şeyin istediğim gibi olmayacak olduğunu kabullenmek…
Çoğu zaman da bu karşılaşmayı, yüzleşmeyi yaşarken karşı tarafa ihtiyaç duymuyorsun…
Evet, kesinlikle…
Tek Kişilik Masa pop, rock ve alternatif türlerini harmanlayarak güçlü vokalin ile birleştirdiğin 12 şarkıdan oluşuyor. Müzikte çeşitliliği aramak ve kovalamak senin için ne anlama geliyor? Nasıl bir keşif alanı sunuyor bu sana?
Rock ile büyüdüm. Mayamda pop, rock, caz, Y2k pop dönemi, müzikaller ve metal var… Çok müzik dinlemeye çalışıyorum. Daha dinlemem gereken çok şey var. Dedem, babam çok müzik dinlerlerdi. Onlardan çok şey öğrendim. Popüler müziği takip ediyorum ama aynı zamanda özümde ne varsa onu da bırakmamaya çalışıyorum. İsterse en cıvık pop şarkısı olsun, isterse en ağır balad ya da metal şarkısı olsun iyi hissettirdiği sürece benim için bir duygu taşımış oluyor. Ben onu yapmak istiyorum, yapmaya çalışıyorum. Albümde de genelde olan soundlar biraz daha pop elektronikler. Bir iki şarkıda autotune kullandık. Birkaç insan “Niye autotune kullanıyorsun? Sesine gerek yok.” diyordu. Aslında bu sesimi düzeltmekle ilgili değil. Şarkıları iyi söylediğimi kabul ediyorum artık, sonuçta bir yere kadar gelmişim sesimle☺ Ama autotune bir tarz, bir hava katıyor. O şarkıda onlar doğru geldi. Biraz daha rock bir şarkıda bağırdım, o iyi hissettirdi. Yakala Beni diye akustik, daha sessiz bir şarkı da var. Müzik benim için açık bir büfe. Canım ne istiyorsa onu yapıyorum. Ama “Selin” adı altında olunca da bu Selin’in albümü, teması, tarzı gibi tınlıyor sanırım. Bunu başarmaya çalışıyorum. O yüzden tarz açısından kendimi hiç kısıtlamadım. Tarz arama, müzik arama konusunda hiçbir zaman kendimi kısıtlamadım. Kısıtlayamıyorum da. Hemen fikrimi değiştiriyorum. Biraz ADHD’lik de var burada :) Keyfime göre…
Albümde Mabel Matiz, Sertab Erener, Dolu Kadehi Ters Tut ve Canozan gibi isimlerle yaptığınız etkileyici düetler var. Bu isimlerle çalışma süreçlerinden bahseder misin?
Sertab’la başlayayım. Bizim hikâyemiz 2020’nin başında başladı. Pandemi başlamamıştı. Sertab Erener bana Instagram’dan “Merhaba, ben Sertab.” yazmıştı, ben şok olmuştum tabii. 2020’nin başından bugüne mentörlük olsun, abla-kardeş ilişkisi olsun yakın bir arkadaşlık doğdu. Pandemi patladı, görüşemedik ama hep iletişimde kaldık. Bizim ilk yüz yüze görüşmemiz sahnede oldu. Ya Harbiye’ydi ya Vadi İstanbul’du. İkisi arka arkayaydı, unuttum. Ama ilk sound checkte karşılaştık. Hemen aramız çok iyi oldu. Ve o günden bugüne hep iletişimdeydik. İlham almak için ona sorular soruyordum. Daha kime sorabilirim?☺ Sertab Erener’e sormak bambaşka bir his. Bana hep ilham verdi. Duruşuyla, sesiyle, besteleriyle, tamamen o kimliğiyle benim için çok özel bir insan. Hayatımın yakın bir parçası olduğu için çok şanslı hissediyorum. Bir gün onun evine gittim. Ben, Sertab ve Emre üçümüz beraber oturduk. Son Damla parçası bir anda çıktı. Emre çok güzel bir şeyler çaldı, ben bir melodi mırıldandım, Sertab sözüyle girdi derken bir iki haftada bitirdiğimiz bir şarkı oldu. Çok içime sindi. Bana güç veren çok güzel bir iş birliği oldu. Albümde böyle bir şeyin olması beni çok mutlu ediyor.
Mabel ile arkadaşlığımız 2023 yazının sonlarına doğru başladı. Onunla da aynı şekilde hemen uyuştuk. Bir sene boyunca aslında hiçbir şarkı söz konusu değildi. Arkadaşlığımız vardı. Derken 2024’ün eylül aylarında Şıp diye bir şarkı hayatıma girdi. Orada iyice bir arkadaş olduk. Albüm sürecine girince iki şarkı daha dinletti bana Mabel. Bir Hatadan Fazlası olan solo parçayı kendim söyledim. Sonra Yanılır Gibi’yi dinletti. “Bu da çok güzel ama bunda senin olman lazım, senin sesini duyuyorum bunda.” dedim. Mabel’i çok seviyorum. Onun kalemi bambaşka duygulara hitap ediyor. Nasıl yazıyor bilmiyorum, bunu yapabilmek büyük bir güç. Çok saygı duyuyorum bu açıdan. Çok yetenekli. Ben yazmıyorsam kabul edemem gibi düşüncelerim vardı. Bu konuda çok dik kafalıyım. Onu Mabel kırdı benim için. İlk başlarda benim şarkım, benim hikâyem değil, yapamam sanıyordum. Ama öyle bir yazmış ki benim hikâyem gibi... Albümün içine de cuk diye oturdu o hikâyeyi anlatırken. O yüzden çok içime sindi.
Dolu Kadehi Ters Tut ve Canozan benim çok yakın arkadaşlarım. Pandemiden sonra Türkiye’ye ilk taşındığım dönemlerde Dolu Kadehi Ters Tut’un Küçükçiftlik Park konserine gitmiştim. Ve ilk kez orada canlı dinlemiştim. O zaman çok tanımıyordum onları, derken konser sonrası kuliste Oğulcan ve Uğurhan ile o kadar iyi anlaştık ki! Müzisyenlerin klasik “Abi kesinlikle buluşalım, bir şeyler yapalım.” muhabbetleri olur ama bir türlü bir araya gelemezler, biz gerçekten “Bir şeyler yapalım.” dedik ve bir hafta sonra Oğulcan ile oturduk. Olabilirdik’i yapmaya başladık; bir-iki gün sonra Uğurhan geldi, sözlerini paketledik derken Olabilirdik, 2023 yazında çıktı. Sonra bu albümde de “Siz de benimle bir parça yapın.” dedim, kırmadılar beni sağ olsunlar. Karanlığım Sendin’i ben zaten yazmıştım, nakaratı vardı ama ikinci vers boştu. Gitar partisyonları eksikti. Hemen onlar da aldı bir şeyler karaladı, kaydetti. Ve hemen böyle Selin – Dolu Kadehi Ters Tut parçası oldu. Çok içime sindi. Onları da çok seviyorum. Uğurhan’ın albümde yer alan Sonunda Kaybolmuş şarkısının sözlerinde de imzası var, bundan önce yayınlanan bazı bestelerimde de olduğu gibi. Uğurhan’ın kalemi çok iyidir, yazarken bana çok yardımcı olur ve hep destekler. Arkadaşlarımı övüyorumJ. Çok şanslı hissediyorum kendimi bu konuda. Türkçe kalemime güveniyorum, seviyorum ama İngilizcem kadar iyi olduğunu düşünmüyorum. O yüzden arkadaşlarım araya girip yardım edince çok hoşuma gidiyor. Buna da çok açığım. Canozan da aynı şekilde, arkadaşlığımızdan dolayı “Hadi artık bir şeyler yapalım.” deyip ona Seni Gördüğüm An’ı yollamıştım. Nakaratı hazırdı. Canozan kendi bölümünü ve kalan köprüdeki bazı melodileri yazdı. Çok içime sinen, arkadaşımla yaptığım bir iş birliği oldu.
Ben çok seviyorum sanatçıların bir araya gelmesini. Onun dünyası ve senin dünyan bir an birleşiyor. Arkadaşınla tatile çıkmak gibi. Beraber bir şeyler keşfediyorsun…
Albümün girişinde bulunan Entrance’da derinden gelen birçok ses duyuyoruz. Dalga sesleri gibi gündelik sesler duyuyoruz. Bu seslerin hayatındaki anlamını sormak istiyorum. Exit parçasıyla birleşince nasıl bir anlam bütünü yaratıyor senin için?
Normalde Entrance ve Exit yoktu. Albümün prodüktörlerinden, sahnede de beraber müzik yaptığım yakın arkadaşım Emirhan Özer ile çıktık bu yola. Yakın arkadaşım olduğu için beni üzen, travmatize eden şeyleri biliyordu. Kendisi de şahit oldu bazı şeylere. O yüzden bu işin içinde coterapist, copilot gibi hep yanımdaydı her şey boyunca. Ne yaşadığımı, düşüncelerimi, iç dünyamı, iç savaşımı biliyor. Entrance’da dalga sesi filan ne alaka oluyorsun ama bir anda oldu. “O karmaşıklığın içindeyiz, bir anda o karmaşıklığın içinden çıkıyoruz. Öyle bir şey olsun.” dedim ona. O da sağ olsun bir günde böyle bir şey attı bana. Çok çok içimde sindi. O suyun dışından bir anda içe dalıp hareketli müziği duyuyorsun. Bir karmaşıklık var. Onun içinde bir bulanıklık var. Sonra çıkıyorsun o dalgayla nefes alıyorsun, huzura kavuşuyorsun gibi. Ve zaten şarkının içinde de “I am free, she is free, we’re free” gibi bulanık şeyler söylüyordum. Onu da bir otel odasında acele acele telefonla kaydetmiştim. Temadan ziyade albüme bağlı o karmaşıklığın içinde fırtınadan önceki sessizliği orada veriyoruz. Albümde o fırtınalar kopacak. Bir şeyler yaşanacak. Bir teaser da var o Entrance’ın içinde. Dalgaların içinde kaybolup sonra çıkıp o huzurlu nefesi almak gibi… Sonra da albüm başlıyor. Exit de aslında, albümün son şarkısı Sonunda Kaybolmuş’un reverse edilip pitch down edilmiş 45 saniyelik hâli.
Sence dinleyicilerin bu albümün içinde ne bulacaklar?
Ben hep “Ne bulmak istiyorsanız onu bulun.” diyorum :). Belki her şey iyi olabilir derken bir hayal kırıklığı yaşanabiliyor. O hayal kırıklığının içinden geçen duygular, o hüznün içinden gelen öfke… Biri seni o kadar sinirlendiriyor ki o öfke nefrete dönüşüyor sonra bir anda kabullenme hissine giriyorsun. “Okay.” diyorsun, “Ben bunsuz da yaşayabilirim.” Hep derim; bir duygu varsa bence sonuna kadar hissetmeniz lazım. Kendinizi keşfedin. Öfkeyse öfkeyi hissedin, nefret edin sağlıklı bir seviyede. Hüzünse ağlayın, üzülün ama kendinize zarar vermeden. Hissedin. Hisler çok normal. Ama bilin ki bunlar da gelip geçecek… Bütün hayatım boyunca birçok şey oluyor. Evet acı hissettiriyor ama benim için hepsi bir sene sonra paketlenip kütüphaneye kitap koyar gibi kapanıyor. Kendi kapanışımı bu duygularla, bu şarkılarla yapıyorum. İnsanlara da albümü dinlerken çok bir şey söylemek istemiyorum ama kendinizle ve duygularınızla yüzleşmekten çekinmeyin. Hissedin. Biri sizi değersiz hissettirdiğinde “Neden acaba?” diye düşünün. Kendinizi analiz edin. Karşınızdaki insanın eksiklikleri vardır, onu da düşünün. En sonunda kendi gücünüzü ve değerinizi hiçbir zaman unutmayın. Bu hepimiz için bir yol. Ben de hâlâ bu yolun içindeyim. Biraz güç vermek, güzel hissettirmek, öfkeyse de o öfkelerine destek olmak… Öyle bir albüm aslında. Bir dinleyicim “Sanki sahnede izlerken terapistimleymiş gibi geliyor.” demişti. Benim için de öyle bir his. Sanki dinleyiciler de benim terapistimmiş gibi… Ben de çok iyi hissediyorum. Ve böyle karşılıklı bir yakınlığımız oluşuyor. Birilerine bir şey katabiliyorsam o beni her zaman çok mutlu ediyor. Ve sanırım “Bu albümle kattım ya da katıyorum.” diyebilmek istiyorum. Umarım insanlar o güzelliğini, güvenini ve değerini unutmaz. Biraz bunu hatırlatmaya çalışıyorum…
Gelecekte sizden nasıl haberler alacağız? Neler var şu an gündeminde?
Bir İngilizce albüm üzerine çalışıyorum. Daha doğrusu son iki üç sene içerisinde yazdığım, topladığım şarkılar var. Onları eleyip EP ya da albüm gibi bir sürece başlıyoruz. İngilizce albümün ilk şarkısı olan Burn With You çıktı. Bakalım. Devamı da gelecek… Hayalim biraz daha global tarafta bir şeyler yapabilmek, oraya biraz daha ışık verebilmek…