27 NİSAN, PAZARTESİ, 2020

“Alışkın Olduğumuz Ön Yargılarımızdan Vazgeçmeye Korkuyoruz”

Yönetmenliğini Tansu Biçer, kurgusunu Tülin Özen ve senaryosunu Özge Satman B.’nin üstlendiği Karanlık Bölge, podcast dizi olarak dinleyicilerle buluşuyor. Podbee Media tarafından gerçekleştirilen dizi, dinleyicilere ütopik bir dünyada geçen sıra dışı bir hikâye sunuyor.

“Alışkın Olduğumuz Ön Yargılarımızdan Vazgeçmeye Korkuyoruz”

Geçmişte işlediği bir suçtan ötürü izole bir bölgede rehabilite olan Kuzey ile ütopik bir dünyadan gelen dedektif Yaz’ın hikâyesini dinleyiciyle buluşturan Karanlık Bölge adlı podcast dizi üzerine Tansu Biçer ve Tülin Özen ile söyleştik.

Tansu Biçer

Karanlık Bölge, Türkiye’nin ilk “podcast dizisi” olarak dinleyiciyle buluşuyor. Bu anlamda bir ilki gerçekleştirdiğinizi söyleyebiliriz. Peki bu fikir nasıl ortaya çıktı ve gelişti?

Bu fikir aslında birkaç ay önce yapımcımız Candost ve yazarımız Özge’nin, Tülin ve beni bulması ile başladı. Bize de ilginç ve eğlenceli olabilir gibi geldi. Sonuçta daha önce böyle bir şey yapmamıştık, denemek istedik. Gerçekten de ilginç ve eğlenceli oldu. :) İyi ki yapmışız. Sonrasında uzun bir dönem senaryo üzerine çalışarak geçti. Bir yandan da bunun en önemli tarafı olan ses kısmında arayışa girdik ve önce Sabri Oya sonrasında da Fatih Rağbet ile yollarımız kesişti. Sonrasında ise müzikler için Ahmet Bilgiç bize katıldı. Hepimiz için iyi bir şey yapmak gerçekten önemliydi. Her noktasında gösterebileceğimiz en büyük özeni gösterdik. Ne kadar becerebildiğimiz dinleyicinin takdiri tabii ki. 

Tülin Özen, Burcu Gölgedar, Esra Kızıldoğan, Şehsuvar Aktaş gibi birçok özel isimle birlikte bu projeye hayat veriyorsunuz. Bu ekip nasıl oluştu ve nasıl bir araya geldiniz?

Burada oyunculuk yaparak katkıda bulunanların hepsi arkadaşlarımız ve bunun yanında bir yerlerde beraber iş yaptığımız insanlar. Rol dağılımı sırasında ses rengi ile çizmeye çalışacağımız karakterler arasında kendimizce bir bağ kurmaya çalıştık. Onlardan rica ettik ve sağ olsunlar kırmadılar bizi.

Pouria Khojastehpay, Dustwound

Televizyonun henüz olmadığı veya günümüzdeki kadar yaygın olmadığı yıllarda, özellikle 1970’li yıllarda, radyo tiyatrosunun büyük bir önemi vardı. Günümüzde artık radyo eskisi kadar dinlenen bir basın yayın aracı değil. Radyonun yerini birçok farklı unsur aldı, özellikle de podcast’ler. Bu anlamda, bu podcast dizisini radyo tiyatrosunun bir tür devamı olarak görebilir miyiz?

Tabii görebiliriz. Çünkü aslında temel mantık aynı. Sadece teknoloji artık oldukça etkin bir rol oynuyor. Stüdyoda yapılan her şey bugün evde laptoptan bile yapılabiliyor. Bu büyük bir fark yaratıyor diye düşünüyorum. Yaratılmaya çalışılan gerçeklik hissini de çok etkiliyor. Radyo tiyatrosunda da burada da hedef aynı aslında; dinleyiciye hayal edebilmesini sağlayacak malzeme sunabilmek, hiçbir görsel yönlendirme olmadan kendi nasıl görmek istiyorsa öyle görmesine olanak tanımak. Bugün dediğim bu teknolojik farklılık, bunu deneyim olarak farklı bir boyuta taşıyor ama temelde aslında yapılmak istenen şey aynı diyebiliriz.

Film, tiyatro ve dizilerdeki rollerinizle de ön plana çıkan bir oyuncusunuz. Aslında bu sahada birçok farklı şekilde yer aldınız. Podcast dizisiyle oyunculuk kariyerinize yeni bir halka daha eklemiş oldunuz. Peki fiziksel anlamda oyunculukla özellikle ses üzerine kurulu bu podcast dizisi oyunculuğu arasında ne gibi farklar görüyorsunuz? Bu dizi hangi açılardan sizi zorluyor veya işinizi farklılaştırıyor?

Hep yaptığımızı yapıyoruz aslında. Yapım aşamasını düşündüğümde çok büyük bir değişiklik görmüyorum aralarında. Diğerlerinde bir karaktere nasıl hazırlanıyorsak burada da benzer bir yol izliyoruz. Bunun farklı olan tarafı elinizde kendinizi ifade edebileceğiniz araç olarak bir tek sesiniz ve nefesinizin olması. Bu yüzden evet, aşırı hassas olmak, ince eleyip sık dokumak gerekmiyor belki ama oynarken bunu unutmamak gerekiyor diyebilirim kendi deneyimime dayanarak. 

Karanlık Bölge’nin yönetmenliğini de siz üstleniyorsunuz. Peki bir podcast dizisini yönetmekle onda oynamak arasında sizce ne tür farklar var ve bu dizide yönetmenlik süreci nasıl işliyor?

Herhangi bir film ya da dizide yönetmenlik yapmaktan bahsettiğimizde yönetmen, aslında sadece oyunculuğa bakmıyor. Mekânlara, kostümlere, ışığa ve daha bir sürü elemana bakıyor ve bunları bir denge içinde tutarak hikâyeyi anlatıyor. Burada benim yaptığım aslında oyuncuların nasıl oynayacakları konusunda elimden geldiğince onları yönlendirmek oldu. Diğer elemanlar yoktu ve bu tabii ki işi çok daha kolay bir hâle getiriyor. İşin diğer tarafı ise bütün sahneler kaydedildikten sonra bunları masada birleştirmek; senaryo, oyuncunun oyunu ve ses tasarımcısının önerilerini bir araya getirerek çıkan sonucu değerlendirmek; ritmi, anlaşılırlığı ve akıcılığı sağlayabilmek için müdahalede bulunmak diyebiliriz. Bunun içine mekân seçimi, mesafeler, ne kadar hareket edildiği, mekândaki kalabalık gibi bir sürü seçim giriyor.

Dizide canlandırdığınız Kuzey bir rehabilitasyon merkezine yatırılıp tekrar topluma kazandırılmaya çalışılan ilginç bir karakter ve vaka aslında. Özellikle geçmişini sildirmesi ve bu anlamda ardına bakmamaya karar vermesi oldukça merak uyandırıcı. Peki Kuzey’in geçmişiyle sorunu nedir, neden geçmişinden kaçmak ister? İnsanın geçmişiyle yüzleşmesi bu kadar zor mudur?

Kuzey’in hafızasını, geçmişini sildirmesi ona sunulan bir seçenek ve o da bunu değerlendiriyor. Kuzey’in geçmişiyle ilgili sorunu hırslı olması ve buna yenik düşmesi. Hatalarla, zaaflarla yüzleşmek zor tabii. Hele bunları kolaylıkla örtbas edebileceğiniz, şu ânda yaşadığımız gibi bir çalışma sistemi içinde değil de bunları çözmeniz beklenen bir rehabilitasyon içindeyseniz, sürekli hatalarınızla yüzleşmek yerine hafızanızı sildirmeyi tercih edebilirsiniz, Kuzey gibi. :)

Kuzey, ilk beş bölümün bıraktığı izlenimle konuşacak olursak, Keşanlı Ali’de olduğu gibi haksız yere hapse giren, işlemediği bir suç nedeniyle cezalandırılan bir karakter. Bunda aslında bir parçası olduğu şirketin başına geçme hırsının da büyük etkisi var. Tüm bu unsurlar Kuzey’in hedeflerinin/sevdiklerinin peşinden fütursuzca giden biri olduğu izlenimini uyandırıyor. Peki siz Kuzey karakteri üzerine ne söylemek istersiniz? Kuzey rehabilite olduktan sonra ne yapacak ve bu süreç içerisinde nereye varacak?

“Ahlaksız” teklif başkasından geldi diye ve sana bundan dolayı başına bir şey gelmeyeceğinin garantisi verildi diye, o teklifi kabul etmek seni masum yapmaz. Yani Kuzey, hırsı yüzünden dâhil olduğu bir suçun cezasını çekiyor. Çok mert, dürüst, iyi bir insandı da bir dostunun tuzağına düştü diyemeyiz. İyileşme de “Ben çok iyi bir insandım, nasıl böyle bir hata yaptım, benim başıma bunlar nasıl geldi?” dediğimiz yerde değil, hırslarımızı ve yanlışlarımızı kabul edebildiğimiz yerde, attığımız adımla başlıyor. Kuzey’in ileride başına gelecekleri de ilerleyen bölümlerde hep beraber görmeyi tercih ederim.

Distopik bir gelecekte geçen dizinin yayımlanması da karantinada olduğumuz bu tuhaf günlere denk geldi. Dolayısıyla aslında o atmosfere girmek için doğal yollardan ideal bir ortama sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu, bir oyuncu olarak sizin için de tuhaf bir süreç olmalı. Son soru olarak, bu süreç için ne söylemek istersiniz?

Bugüne kadar birçok salgın olagelmiş, bu da onlardan biri ve atlatılacak. Önemli olan bu salgının bize öğrettiklerine sahip çıkabiliyor olmamız. İlla ki toplum olarak herkes aynı dersi çıkaracak diye bir durum da yok. Herkes mutlaka kendine ait birtakım dersler çıkarıyordur, bu süreç bittikten sonra da umarım kimse yaptığı çıkarımları unutmaz.  

Pouria Khojastehpay, Dustwound

Tülin Özen

Birçok önemli yapımda rol aldınız. Bu podcast dizisiyle aslında kariyerinize yeni bir halka daha ilave ediyorsunuz. Peki fiziksel anlamda oyunculukla ses üzerine kurulu bu podcast dizisi oyunculuğu arasında ne gibi farklar görüyorsunuz? Bu farklılık size ne gibi olanaklar sunuyor?

Aslında oyuncu olarak, enstrüman değişikliği yapıyorsun, başka bir farkı yok. Temelde ihtiyaç hep aynı; dinleyene, seyredene sana verilen hikâyeyi anlayabildiğin kadarıyla, elinden gelen çabayla anlatmak. Ben seviyorum bunun her çeşidini denemeyi. Bana da çok şey öğretiyor. İletişimle ilgili daha çok şey düşünmemi sağlıyor. Ne kadar görerek, ne kadar duyarak, ne kadar kelimelerle, ne kadar sessizliklerle anlaşıyoruz. Ben iki üç tane dans gösterisinde ve hareket tiyatrosunda da çalışma fırsatı yarattım kendime. Dediğim gibi temeli hep aynı: Hep ortaklaşacağımız bir dünya yaratma. Bu deneyim dinleyen için farklı, onlara kendi hayal edebileceği karakteri ve dünyayı kurma imkânı veriyor. Onlar karar veriyor, başroldeki kadın ya da erkek zayıf mı, toplu mu, esmer mi, kısa saçlı mı ya da ne giyiyor?

Tansu Biçer dizinin yönetmenliğini, siz de kurgusunu üstleniyorsunuz. Peki bu kurgu sırasında nelere dikkat ediyorsunuz, neleri ön plana çıkarmayı hedefliyorsunuz?

Biz bir şekilde başından itibaren hemen her şeyi üstlenerek devam ettik. Yani aslında hemen hemen herkes her işi yaptı. Kurgu kısmı, benim baştan itibaren “Hayal edemiyorum ya o dediğinizi, yapıp dinleyerek anlayabiliyorum ben” dediğim noktalarda kendime küçük aplikasyonlar bulup telefonda denemeye çalışmamla başladı ve bir noktadan sonra da başıma kaldı diyebilirim. Yoksa “Çekilin kurguyu ben yaparım” demedim aslında. :) Neleri ön plana aldığımı ise şöyle anlatabilirim; oyuncu olup oyuncu arkadaşlarımı anlayabildiğim yerden, onların en eğlendikleri anları kullanmaya çalıştım aslında. Seslerinde beliren her rengi, belli bir çerçeve dâhilinde tabii ki, akışa yerleştirmeye çalıştım. 

Karanlık Bölge distopik bir evrende geçiyor. İnsanlıktan geriye çok az şeyin kaldığı, oldukça sınırlandırılmış ve kesin kuralları olan bir evren burası. 1984 gibi, Fahrenheit 451 gibi güçlü, bir anlamda karanlık ve hayal gücünü serbest bırakan bir yer. Sese dayalı olması da bu etkiyi daha güçlü kılıyor. Ekip olarak bu evreni nasıl bir araya getirip kurguladınız?

Aslında distopik değil ütopik bir evrende (yani o distopik süreci, akıllanıp güzel bir dünya yaratmaya çalışarak evriltebilmiş, distopyanın sonraki aşaması olarak hayal ettiğimiz bir evrende) geçiyor. Distopik algılanma nedeni ise biz o ütopik olan dış hayatı görmüyoruz ne yazık ki, çünkü hikâye bu ütopik evrenin “Karanlık Bölge” adlı rehabilitasyon merkezinde geçiyor. Karanlık Bölge biraz bugün gibi, çünkü orada hâlâ günümüzde olduğu gibi, zaaflarıyla, başarı hırslarıyla yaşamaya çalışan arkadaşlar var. Suç işleyen bu zaaflılardan beklenen ise bugünkü gibi cezalarını çekmeye razı olan suçlular olmayı kabul etmeleri değil, hata yaptılarsa bile rehabilite olmaları. Biz ekip olarak bunu kurgulamaya çalıştık. Genel olarak hem efektlerde hem müzikte hem de diyaloglarda sert, keskin, cezalandırıcı, ders verir bir tondan çıkıp, daha yumuşak bir yerde tutmaya çalıştık hikâyeyi. Yoksa çok daha “etkileyici, vurucu, acayip” bir ton da olabilirdi ama oralara gitmek istemedik pek.

Dizi ötekileştirme, gettolaşma, sınıf mücadelesi ve dijital dünyaya bağımlılık gibi birçok meseleyi de kendi içinde barındırıyor ve bunları çeşitli ses sahneleri aracılığıyla dinleyiciyinin karşısına çıkarıyor. Peki siz bu mücadele, kutuplaşmalar, geri dönüşüme odaklanan yaşam, dijital dünya ve keskin sınırlar üzerine ne söylemek istersiniz? 

Ben fazla da bir şey söylemek istemiyorum. “Neden?” dersen birtakım röportajlarda bu sorulara son derece tatlı, samimi yanıtlar verip, ermiş hayatlar yaşıyorlarmış gibi yapan insanları görmekten, hele bu son dönemlerde, çok sıkıldım. Yoksa sorduğun sorunun çok keyifle cevap verilecek bir soru olduğunu biliyorum. Ama şunu söyleyebilirim, yaptığım her işte, özel hayatımdaki her davranışımda, alışverişimde, seyahatimde,  “kendi başarım”, “kendi güzelliğim”, “kendi tatlişkoluğum”, “kendi karizmam”, “kendi kariyer çizgim”, “kendi param”dan çok yukarıdaki soruyu düşünüyorum. Yukarıdaki soru yüzünden, hemen her karar alışım uzuyor, katmanlanıyor, zorlaşıyor. Tuhaf olan şu ki; herkes yukarıdaki soruların cevaplarını biliyor artık. Sosyal medya hesaplarında, tüm emojilerle yaşanan bu bilinç ve farkındalık düzeyini de hemen anında tepkiye dönüştürüp “like”lar  alıyor, ama normal hayatlarımıza sosyal medyadaki o bilinç ve hassasiyet çok az yansıyor.

Dizide sesi olduğunuz Yaz aslında ilginç bir karakter. Hem sezgileri güçlü ve bunlara inanan hem de ön yargıları olan, pervasız, hırslı, şüpheci ve bunlarla hareket eden biri. Peki siz, sesi olduğunuz Yaz için ne söylemek istersiniz? Ona hayat verirken kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Yani bence kendisi bir mesleki deformasyon ve başarı sarhoşluğu falan yaşıyor. Bir işte başarılı oldukça, hep “en iyiyi ben biliyorum” hissine kapılabiliyor insan, öğrenmekten, dinlemekten vazgeçip, yenilere çömez muamelesi, eskilere dinozor muamelesi yapmaya başlayabiliyor. Yaz da bu durumu yaşıyor. Günümüzde kural, düzen, hukuk sallamayan tavırlarla daha yetkili yerlere gelinebiliyorken, ütopik olan dünyada bu tavırlarını rehabilite etmen için uyarı alıyorsun ve sana düzelmen için bir şans veriyorlar. Yaz’ı seslendirirken daha çok bu durumla eğlendim tabii ki, onun bu odunluğu ve kendini bir şey sanan orta kalınlıkta kafasıyla…

Dizinin ilerleyen bölümlerinde Yaz’ın başına ne geleceği oldukça merak uyandıran bir konu. Sizce Yaz’ın ön yargılarını kırma konusunda bunca zorlanmasının nedeni ne, bu ona has bir durum mu yoksa hepimiz için benzer bir durumdan söz edebilir miyiz?

Herhalde ön yargılarımızı kırmanın en zor kısmı korkularımızdır. Alıştığımız yargılarımız olmazsa, her yeni durum için yeni bir fikir, yeni bir hareket ediş biçimi geliştirmemiz gerekecek. Bunları yapacak zekâmız, yapınca olur da yalnız kalırsak ya da yanlış yaparsak bunu göğüsleyebilecek cesaretimiz var mı bilmiyoruz. Onun için de galiba alışkın olduğumuz ve önden tavır alabilmemizi sağlayan ön yargılarımızdan vazgeçmeye korkuyoruz.

Son soru olarak, bu ilginç proje paralelinde başka çalışmalarınız var mı? Bu serüvenin devamıyla veya bir başka hikâyeyle yakın zamanda yeniden karşımıza çıkacak mısınız? (İçinde olduğumuz karantina döneminde buna oldukça fazla ihtiyacımız olduğunu da söyleyebilirim.)

Yeni podcast hikâyeleri çalışıyoruz, sevdiğimiz hikâyeler yaratmaya uğraşıyoruz. Yani sonuçta hepsinde ben oynamayacağım tabii ama birtakım aşamalarında olmak istiyorum. Onun dışında ben de tüm dünya gibi karantina sonrasını bekler durumdayım.

0
11518
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage