İbrahim Maalouf ve Hiba Tawaji ile özel bir konseptle ve senfonik orkestra eşliğinde 24 Haziran’da gerçekleştirecekleri İstanbul konseri öncesi bir araya geldik, merak ettiklerimizi konuştuk.
Yaz sıcakları kendisini yavaş yavaş hissettirmeye başlarken Akdeniz coğrafyasının farklı kesişim noktaları Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda buluşacak. Trompet denince dünya genelinde akla ilk gelen isimlerden İbrahim Maalouf ve Hiba Tawaji özel bir proje için Piu Entertainment organizasyonuyla İstanbul’a geliyor. Beş yıl önce hayatlarını birleştiren müzisyen çift, Fransızların chanson geleneğinin en özel şarkılarından oluşan bir seçkiyle seyirci karşısına çıkacak. Lübnan asıllı iki müzisyen yaşadıkları Paris’in sokaklarında doğan bu müziğe kendilerine has bir yorum getiriyor.
Harbiye konserleri öncesi çiftle bir araya gelme fırsatı bulduk. Teknoloji marifetiyle Paris’e bağlandık ve projeye dair detayları öğrendik. Maalouf ve Tawaji işin sürprizini kaçırmamak için bu konuda pek renk vermedi. Konser gecesi projeye dair detaylar nasılsa ortaya çıkacak. Ama bu söyleşimiz sırasında trompet virtüözü İbrahim Maalouf’un Boğaziçi tutkusu ve Harmandalı sevgisinin yanı sıra Hiba Tawaji’nin Türk köklerini ve İbrahim Tatlıses hayranlığını da öğrendik. Türk ve Lübnan mutfaklarının muhteşemliği de söyleşinin tuzu, biberi oldu.
Dünya çok çalkantılı bir dönemden geçiyor. Korkarım ki, belki de dünya savaşı dönemine benzer bir sıkışma yaşanıyor. Bir sanatçı olarak, bu günlerde dünyanın içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İbrahim Maalouf: Bu çok üzücü. İkimiz de üzgünüz ve olanları büyük bir kederle izliyoruz. Duygularımızla ve umut ediyoruz ki işler daha iyiye gidecek ve tabii ki müziğimizi ve sesimizi kullanarak iyileştirmeye çalışıyoruz.
İstanbul’a ve Türkiye’nin diğer şehirlerine birçok kez geldiğinizi biliyorum. İstanbul’da gitmeyi sevdiğiniz bir yer veya İstanbul’a her geldiğinizde yaptığınız bir ritüel var mı?
Hiba Tawaji: Ben şahsen İstanbul’a bir kez turizm amacıyla gittim. Konser için hiç gitmedim. İstanbul’da ilk kez sahneye çıkacağım. Hiç Türk seyirci önünde sahneye çıkmadım. Bu yüzden çok heyecanlıyım, özellikle de İbrahim bana, şimdiye kadar sahneye çıktığı en muhteşem seyircilerin Türk seyirciler olduğunu söylüyor. Bu yüzden bu konseri çok ama çok heyecanla bekliyorum.
İbrahim Maalouf: İstanbul’u çok seviyorum. Turist olarak ziyaret ettiğimde harika zaman geçiriyorum. Yürüyüş yapmayı ve özellikle de Boğaz’ı izlemeyi seviyorum, Boğaz bugüne kadar gördüğüm en güzel manzaralardan biri kesinlikle. Ve temel olarak, mantı olan her yer...
Hiba Tawaji: Aynen öyle. Türk yemekleri harika. Türk yemeklerini çok seviyoruz. Benim Türk kökenlerim olduğu için ailemizde çok fazla Türk yemeği pişiririz. Türk müziği de evimizden hiç eksik olmaz.
24 Haziran akşamı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda yeniden sahnede olacaksınız. İlk performansınızdan bugüne geçen süreyi nasıl değerlendirirsiniz?
İbrahim Maalouf: Türkiye’de yaklaşık 20 yıldır çalıyorum. Hiba’nın da dediği gibi, Türk seyircisi gerçekten her zaman, başka yerlerle karşılaştırdığınızda çok iyi. Müziği gerçekten seviyorsunuz. Bunu dünyadaki her yer için söylemek mümkün değil.
O hâlde bu seferki buluşmamızın vesilesi olan projenize geçelim. Fransız chanson geleneği birkaç on yıl boyunca dünyanın dört bir yanında büyük ilgi gördü. Edith Piaf, Léo Ferré ve belki de Dalida bu dönemin parlayan yıldızları oldu. Şimdi de siz bu geleneği yeniden canlandırmak ve ona yeni bir yorum getirmek için çalışıyorsunuz. Projenin hikâyesini sizden duymayı çok isterim.
İbrahim Maalouf: İkimiz de Fransız müziğini, Fransız şarkılarını seviyoruz. Ben Fransa'da Fransızca konuşulan bir ortamda büyüdüm, Fransız müziği ve Fransız şarkıları dinleyerek. Hiba ise Lübnan’da Fransız şarkıcıları dinleyerek büyüdü. Bu, aramızdaki -müzik açısından- en önemli ortak noktalarımızdan biri. Özellikle de müzik düzenlemeyi ve müzik prodüksiyonunu çok sevdiğim için. Eşim ve onun harika sesi için prodüksiyon yapmak, uzun zamandır gerçekten yapmak istediğim bir şeydi. Onu şahsen tanımadan önce bile. Onu dinlerken, bir gün Hiba için bir albüm düzenlemek isterim diye düşünüyordum. Müzik ve pek çok ortak noktamız var. Ama özellikle bu Fransız chanson, ikimiz için de çok anlamlı.
Hiba Tawaji: Beş yıl önce evlendiğimizden beri Fransa’da yaşıyorum. Fransız kültürüyle de çok daha yakın ve güçlü bir ilişkim var. Bu yüzden, repertuarlarından en ikonik Fransız şarkılarını yeniden düzenlemek ve yeniden yorumlamak güzel bir proje olacağını düşündük. Umarız dinleyiciler belki de daha önce bilmedikleri bazı Fransız şarkılarını Harbiye’deki konserimizde keşfetme fırsatı yakalayacak. Konserde elbette herkesin bildiği ikonik Fransız şarkıları da olacak.
Lübnanlı köklerinize ek olarak, Paris'teki farklı kültürden esinlenerek bir müzik dili yarattınız. Bunun ortaya çıkardığı müzikal zenginlik dinleyici nezdinde de karşılık buluyor. Bu zenginlik konsere nasıl yansıyacak?
İbrahim Maalouf: Programı hazırlarken sahip olduğumuz özgürlük, bize tüm olanakları sunuyor. Yani, programı bozmak istemiyoruz. Ama karar verdiğimiz en önemli şey, hazırladığımız programın aylarca tartıştığımız ve konuştuğumuz bir şey olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle iki saatlik bir konserde Fransız şarkılarını özetlemek kolay değil. Fransız şarkılarında çok fazla harika ve güzel eser var. Bu yüzden şarkıları seçmek bizim için çok zordu. Ama düşündüğümüz şey, sadece eski veya yeni şarkıları söylemek istemediğimizdi. Bu, Fransız müziğinin yıllar içinde nasıl geliştiğini ve değiştiğini keşfetmeniz için zaman içinde bir yolculuk yapmak gibi bir şey. Şu ana kadar bu projeyi Lyon ve New York’ta seslendirdik. İstanbul, projenin sahnelendiği üçüncü adres konumunda.
Yıllar önce İstanbul’daki bir konserinizde Harmandalı’nı çalmıştınız. Gelecekte bu şarkıyı veya başka bir Türk şarkısını kaydetmeyi düşünüyor musunuz?
İbrahim Maalouf: Ben Türk müziğini, Türk kültürünü ve Türk şarkılarını her zaman çok sevdim. Bu ailemde de geçerli bir durum. Ailem eğlenmek ve parti yapmak istediklerinde Türk müziği çalarlar. Özellikle de İbrahim Tatlıses. Hiba’nın dedesi ve büyükannesi Türkçe konuşuyorlardı. Yani bu gerçekten kültürümüzün çok önemli bir parçası. Türkler ve Lübnanlılar iki farklı ülke gibi görünüyor ama aslında çok fazla ortak noktamız var. Yemek, müzik, çocuklarımızı yetiştirme şeklimiz, yaşam tarzımız, dinlerin karışımı. Temelde aynı kültürü paylaşıyoruz. Belki birkaç on yıl ya da birkaç yüzyıl önce biz aynı halktık.
Geçmişte Türk müzisyenlerle ortak çalışmalara imza attınız. Gelecekte de sizden böyle çalışmalar görmek mümkün olur mu?
İbrahim Maalouf: Neden olmasın. Belki şu anki seyahatimizde harika insanlarla ve harika sanatçılarla tanışacağız. Kim bilir? Kesinlikle evet, gelecekte de böyle çalışmalarımız olacaktır.
Son olarak, Harbiye’deki konsere katılacak müzik severlere iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
İbrahim Maalouf: Onlara bu konseri sabırsızlıkla beklediğimizi söylemek isteriz. Konserin, Fransız müziğini çok iyi bilmeseniz bile duyacaklarınız sizi etkileyecektir. Çünkü bu sadece bizimle ilgili değil, tüm konsept, müziğin düzenlenme şekli, şarkıların seçimi, izleyiciler için mükemmel bir şekilde seçildi. Bu, Paris'e bir yolculuk olacak, ama İstanbul’da bizi izlerken Paris'e tek yön bilet kazanacaksınız.
Hiba Tawaji ve İbrahim Maalouf’un 24 Haziran akşamı Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleşecek konserinin biletlerini Biletinial, Biletix, Bubilet ve Passo'dan alabilirsiniz.