GÜNDEM
  • 04-09-2025

    Kate DiCamillo’nun bir sevginin dilini keşfetme hikâyesi anlatan klasikleşmiş eseri Edward Tulane ve Mucizevi Yolculuk, Bagram Ibatoulline’nin resimleri ve Gözde Koca’nın çevirisiyle Tudem Yayınları’ndan çıktı.

    Her yaştan okurun kalbine seslenen, 31 dile çevrilen, opera ve tiyatro sahnelerine uyarlanan, çoğu “Yılın En İyi Çocuk Kitabı” olmak üzere 40'tan fazla ödüle değer görülen bu roman; bulmak, kaybetmek ve yeniden kazanmak kavramları üzerine tüm duyuları harekete geçiren bir anlatı sunuyor.

    ​Bir zamanlar Mısır Sokağı'ndaki büyük evde, Edward adında porselenden yapılmış küçük bir oyuncak tavşan yaşardı. Kibirliydi. Zarafetine hayran olmaktan kendini hiç alamazdı. Sevmekten önce sevilmeyi öğrenmişti. Her şeyin en iyisine, en güzeline lâyık olduğuna inanıyordu; ta ki günün birinde hiç beklemediği “gerçek” bir yolculuğa çıkmak zorunda kalana dek. Yolculuk boyunca pek çok adı oldu, pek çok da sahibi. Yıllar boyunca sayısız yer gördü, birçok yeni şey öğrendi, sıra dışı deneyimler yaşadı. Ama hiçbiri duyguları hissetmeyi öğrenmekten daha “inanılmaz” değildi...

    0
    0
    130
  • 03-09-2025

    Türkiye’nin en köklü caz festivallerinden Akbank Caz Festivali, 35. yılında “Şehrin caz hali” mottosuyla dünya caz sahnesinin dikkat çekici isimlerini 27 Eylül-12 Ekim tarihlerinde müzikseverlerle buluşturacak.

    Akbank Sanat ile BKM organizasyonunda gerçekleşecek Akbank Caz Festivali, farklı müzik türlerini barındıran geniş yelpazeli müzik programının yanı sıra çok yönlü panel ve atölye programıyla da katılımcılara yeni keşif alanları sunuyor.

    “Doğudan batıya köprü” söylemine gerçek anlamını getiren İlhan Erşahin’s İstanbul Sessions, rock ile cazın doğaçlama ruhunu iç içe geçirerek festivalin açılışını yapacak. Antik bir geçmişten modern çağa köprü kuran sesiyle Anadolu’nun unsurlarını dünya müziğiyle harmanlayan Maya Perest, dinleyicileri büyülü bir yolculuğa çıkaracak. 20. Nardis Genç Caz Müzisyeni Yarışması’nda Akbank Caz Festival Ödülü kazanan dört müzisyen Asude Hilal Şaşmaz, Egemen Tosunbaş, Teoman Karalar ve Özgü Dündar’ın önderliğinde Kind of Six, genç cazın sınır tanımayan enerjisini festival sahnesinde canlandıracak.

    Ahmet Ali Arslan, doğa ile içe kaydettiği son albümü Manastır’ın pastoral tınılarını; spiritüel bir atmosferle buluşturarak dinleyicisine sunacak. Türkiye’nin ilk kadın müzik kolektifi Sista Sound’dan Özge Ürer, Deniz Taşar, Kamucan Yalçın ve Ana Flávia’nın birlikteliği; elektronik tınılardan Latin ritimlerine uzanan geniş bir yelpazeyi cazın doğaçlama geleneğiyle harmanlayarak enerjisi yüksek bir buluşmaya dönüştürecek.

    Caz kulüplerinin enerjisini festival ruhuna taşıyacak Caz Kulüpleri Gecesi kapsamında; davulcu Berkay Sümbül Quintet, birlikte sahne aldığı müzisyenlerle ortaklaştıkları ilham kaynaklarını sahnede yeniden canlandıracak, Yeşim Pekiner Quintet, Reflections on a Jade albümünden parçalarıyla dinleyicileri duru ve samimi bir içsel yolculuğa çıkaracak ve Batu Şallıel and İstanbul Swing Cats, 1950’lerin New York caz kulüplerini İstanbul’a taşıyarak cool jazz ve hard bop’un coşkusunu dinleyicilerine doyasıya yaşatacak. Festivalin özel projelerinden Jazz Meets Rap, cazın doğaçlamacı ruhunu rap’in keskin sözleriyle buluşturarak yeni bir enerji yaratacak. Trompette Barış Doğukan Yazıcı, tenor saksafonda Engin Recepoğulları ve trombonda Bulut Gülen’e eşlik eden Gökhan Sürer ve Adem Gülşen’in klavyeleri, Orhan Deniz’in bas gitarı ve Ediz Hafızoğlu’nun davulu ile birleşerek derin ve akışkan bir groove yaratacak. Sahnenin enerjisine Da Poet’in turntable performansı ve vokallerinin yanı sıra Ayben, Melis Karaduman, Spade427 ve 3pillie de konuk olacak. Balkan ve Roman fanfare geleneğinden beslenen bestelerini sekiz kişilik orkestraya taşıyan Ali Perret, Octopus Band ile modern caz fanfare olarak tanımlanabilecek kompozisyonlardan oluşan yeni projesinin dünya prömiyerini gerçekleştirecek.

    Birçok farklı disiplinin müzikle bir araya geldiği, çok renkli ve sesli paneller ve atölyelerden oluşan yan etkinlik programı; bu sene de festivalin ufkunu genişletmeye devam ediyor. Caz Ağı Paneli, Türkiye’de cazın medyadaki görünürlüğünü tartışmaya açacak; Üretim Kaydı kolaylaştırıcılığında gerçekleşecek ve Maya Perest’in konuk olacağı Müzik Yolculuğunun Kaydını Tutmak Atölyesi, müzikal üretim süreçlerini görünür kılmanın yollarını gösterecek. Farklı yaş gruplarından çocuklara özel hazırlanan “Çılgın Çocuk Orkestrası”, soundpainting yöntemiyle küçüklerin ritim ve ses dünyalarını özgürleştirecek. Bant Mag. dergisi ekibinin moderatörlüğünde, Ayben ve 3pillie ile Borusan Sanat Genel Müdürü Aydın Dorsay’ın konuk olacağı Beni Bu Şarkılar Mahvetti etkinliği ise konukların hayatlarına damga vuran şarkıları ve bu şarkıların ardındaki hikâyeleri paylaştıkları samimi bir buluşma olacak.

    Hakan Rauf Tüfekçi moderasyonu ve Hakan Atala, Atilla Ayginin ve Eray Düzgünsoy’un katılımıyla gerçekleşecek “Caz Tarihinin Dönüm Noktaları” paneli, caz tarihine yön veren müzisyenleri ve akımları yeniden hatırlatacak. fugamundi yürütücülüğünde gerçekleşecek Caz Dinleme Kulübü, katılımcıları ve yazar Hakan Bıçakçı’yı buluşturarak cazın sinemada bir gerilim unsuru olarak nasıl kullanılacağını şarkılar üzerinden keşfe çıkaracak. Hülya Tunçağ moderasyonuyla gerçekleşecek “Edebiyat ve Caz” söyleşisi ise İnci Aral ve Esra Kayıkçı’nın katılımıyla cazın yazın, dil ve seslerle kurduğu çok katmanlı bağları görünür kılacak.

    Grammy adayı ve NAACP ödüllü arpist Brandee Younger, çağdaş arpın sesini cazla yeniden tanımlayan performansıyla sahnede olacak. Dark jazz’ın öncüsü olarak bilinen Bohren Und Der Club Of Gore, atmosferik yoğunluğuyla dinleyicileri derin bir müzikal yolculuğa çıkaracak. Piyanist Joel Lyssarides ve buzuki ustası Georgios Prokopiou, caz ile buzukiyi olağanüstü bir doğallıkla buluşturan yorumlarıyla sahne alacak. Moğol müzikal geleneklerini folk ve cazla bir araya getiren şarkıcı Enji, etkileyici vokaliyle festivalin dikkat çeken isimlerinden biri olacak. İskandinav cazının son yıllardaki en büyük heyecanlarından biri olan RYMDEN, Bugge Wesseltoft, Dan Berglund ve Magnus Öström üçlüsüyle güçlü bir sahne deneyimi sunacak. Klasik Kuzey Hindistan müziği, modal caz ve hip hop estetikleri arasında özgürce dolaşan Jaubi, The Guardian’ın “dünyanın en iyi küresel albümleri” listesine giren müzikleriyle festivalde yer alacak. Avrupa caz sahnesinin yükselen yıldızı, “Polonya cazının yeni umudu” olarak anılan bas virtüözü Kinga Głyk, enerjik performansıyla izleyicilerle buluşacak. Blue Note ve ECM gibi kült plak şirketlerinden yayımladığı albümlerle tanınan piyanist ve besteci Aaron Parks ise grubu Little Big ile türler ötesi cazın güçlü bir temsilini sahneye taşıyacak.

    Grammy ödüllü Brezilyalı piyanist ve vokalist Eliane Elias, Brezilya müziğini ve cazı etkileyici sesi ve virtüözlüğüyle buluşturacağı bir performansla sahnede olacak. Müzik türlerinden bağımsız ve sınırsız bir füzyon anlayışı benimseyen “stretch music” tarzının öncüsü, trompetçi, prodüktör ve besteci Chief Adjuah (önceki adıyla Christian Scott), dinleyicileri cazın geleceğine doğru bir yolculuğa çıkaracak. Piyanist Alfredo Rodriguez ve perküsyoncu Pedrito Martínez; cazı, Afro-Küba müzikal geleneklerinin perküsyon ve vokal stilleriyle bir araya getirdiği performanslarıyla sahnede olacak. Türkiye’nin ilk kadın caz piyanisti olan Nilüfer Verdi, aktivist yönüyle de tanınan bir sanatçı olarak triosuyla birlikte “barış için şarkılar” çalacak.

    Flamenkoya getirdiği deneysel ve modern yaklaşımıyla tanınan ve Rosalía’dan Lee Ranaldo’ya uzanan iş birlikleriyle dikkat çeken Raül Refree, akustik enstrümanları sampler’lar ve çeşitli dokularla harmanladığı El Espacio Entre albümünü sahneye taşıyacak. Cazın özgün üçlü formatlarından gitar, Hammond org ve davulu bir araya getiren Önder Focan & Yavuz Darıdere “Legendary Hammond Trio”, genç müzisyen konuklarıyla birlikte dinleyicilere müzikal zenginliğiyle renkli bir caz akşamı yaşatacak. Mehmet Uluğ Gecesi kapsamında bu yıl; usta perküsyoncu Adam Rudolph’un “Invisible Threads” projesi, başta usta müzisyenler Okay Temiz ve Hacı Tekbilek olmak üzere, farklı coğrafyalardan müzisyenleri bir araya getirerek kolektif müziğin kültürlerarası iyileştirici etkisini sahneye taşıyacak.

    ​Festival, caz tınılarıyla gece boyu temponun düşmeyeceği, bol danslı All Night Jazz buluşması için Hindistan doğumlu DJ ve prodüktör Jitwam’ın hip-hop, house ve soul etkili seçkilerinden oluşan DJ setini ağırlayacak. Ardından tüm zamanların en iyi house plak şirketlerinden biri olarak kabul edilen Prescription Records ile tanınan ve deep house’un önemli figürleri arasında anılan Chicago çıkışlı DJ Chez Damier sahne alacak. Öncesindeyse Grup Ses, dinleyicileri arşivinden seçtiği plaklarla caz, funk, krautrock, psikedelik ve post-punk gibi türler arasında bir yolculuğa çıkaracak. Polonya çıkışlı grup Niechęć, karanlık, sinematik ve elektronik seslerin jazz-noir estetiğiyle örüldüğü yeni albümünden parçaları İstanbul dinleyicisiyle ilk kez paylaşacak. Lokal alternatif sahnenin dikkat çeken isimlerinden multi-enstrümanist Dilan Balkay, trompet ve vokallerin etrafında kurulmuş duygu yüklü melodileriyle etkileyici bir performans sunacak. Müzik hayatını New York ve İstanbul arasında kurmuş ve güçlü kompozisyonlarıyla dikkat çeken davulcu Ömercan Şakar, sesin birleştirici gücüne olan bağlılığını yansıtmaya devam ettiği projelerinden biri olan Project OM 4.0 ile Caz Kulüpleri Gecesi’nde sahne alacak. Caz ve tiyatroyu yıllardır başarıyla birleştiren Sinem İslamoğlu Group, neo-soul’un cazla harmanlandığı modern tınılara, geniş repertuarı ve özgün yorumlarında yer verecek.

    0
    0
    310
  • 03-09-2025

    .artSümer, Deniz Üster’in “Tutuşma ve Kavuşma: Biz’in Nehri” başlıklı kişisel sergisini 13 Eylül-17 Ekim tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.

    Deniz Üster’in sanatsal pratiği, mikroorganizmalardan minerallere tüm varlıkları kapsayan radikal bir çoğulculuk anlayışını, dünyadaki yaşamın içinde ve ötesinde bir adalet arayışıyla birleştiriyor. Sanatçının eserleri, bu birleşimden doğan etik muğlaklıklar aracılığıyla izleyiciyi pasif bir gözlemcinin ötesine geçmeye davet ederek performatif bir alan yaratıyor. Bu bağlamda Üster, temel metodolojisi olan bilimkurguyu kullanarak doğada kurgusal bir dönüşüm tasarlar ve bu dönüşümü, alternatif toplumsal ve ekonomik sistemler için bir önerme olarak sunuyor.

    Sergiye adını veren “Tutuşma ve Kavuşma: Biz’in Nehri”, yaşamın ortaya çıkışı ve kolektif varoluşun evrimi arasındaki ikili dinamiği yansıtan merkezi bir metafor olarak izleyici karşısına çıkıyor. “Tutuşma” (Ignition), ilk kıvılcımı—bu ister arkaik abiyogenez, ister neoterik tür canlandırma olsun—temsil ederken, “Kavuşma” (Confluence) ise, iki nehrin birleşerek tek ve daha güçlü bir bütün oluşturması gibi, kolektif eylemin sürdürücü gücünü simgeliyor.

    ​Üster’in sergide yer alan heykelleri, "en güçlünün hayatta kalması" ilkesine dayanan hâkim evrimsel paradigmaları sorunsallaştırıyor. Sanatçı, ösosyallikten biyolojik kolonilere, cıvık mantarlardan bakteriyel özgeciliğe dek uzanan kolektif varoluş biçimlerini referans alarak, bireysel rekabetin aksine, özveri ve iş birliğinin özellikle kriz anlarında türlerin devamlılığı için temel bir strateji olduğunu savunuyor. Bu etik katmanlı karşılaşmalar aracılığıyla Üster, insanlığın kendisini biyolojik olarak daha basit ancak sosyal olarak daha gelişkin yaşam formlarına göre yeniden modellediği spekülatif bir toplum önerisi sunuyor.

    0
    0
    262
  • 03-09-2025

    Nörobilimle anlatıyı harmanlayan David Robson’ın beklenti etkisinin gücünü fark etmeye, bu gücü zinde ve mutlu bir yaşam sürmek için kullanmanın yollarını keşfetmeye davet ettiği Beklenti Etkisi: Düşünce Biçimimiz Zihnimizi Nasıl Değiştirir?, Gökçe Çakmak’ın çevirisiyle Domingo Yayınevi’nden çıktı.

    Stresin yararlı olduğuna inanan insanların baskı altında daha yaratıcı hâle geldiğine şahit oluyor, yaşlanmayı bilgelikle ilişkilendirmenin hayatımıza yedi yıldan fazla bir süre ekleyebileceğini öğreniyoruz. İnsan gördüğüne inanır derler ancak Robson defalarca bunun tersinin daha doğru olduğunu kanıtlıyor: İnanmak görmektir.

    ​Plasebo etkisini ve sahte hapların iyileşmeyi nasıl hızlandırabildiğini duymuşsunuzdur. Peki sahte kalp ameliyatlarının, gerçek stent yerleştirme işlemleri kadar etkili olabildiğini biliyor muydunuz? Ya da yemeğe karşı olumlu bir tutum benimsemenin kilo vermeye yardımcı olduğunu, şans kolyesinin bir sporcunun performansını gerçekten artırabildiğini. İşte bunlar hep beklenti etkisinin marifetleri: Ne hissettiğimiz ve düşündüğümüz, neyi deneyimlediğimizi belirler; bu da hissettiklerimizi ve düşündüklerimizi etkiler… Sonsuz bir döngü içinde böylece devam eder.”

    0
    0
    375
  • 03-09-2025

    Babylon yeni sezonunda da dopdolu bir program ile müzikseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.

    Babylon’un yeni sezon programında yer alacak ilk isimler belli oldu. Babylon’un yeni sezonunda sevilen müzisyenlerin yanı sıra; Yapı Kredi bomontiada avlu konserlerini Babylon’a taşıyan World Akustik serisi, Pozitif Vibrations serisinin devamı ve keşif sahnesi Babylon Picks kapsamında yer alacak yepyeni isimler bulunuyor. Ayrıca bu sezon ilk kez hayata geçirilecek olan Glocals ile müziğin her türünün yerli temsilcilerine bir alan açılacak. Tüm sezon takvimine yayılacak olan Glocals; yeni nesil sanatçıların ve yeni nesil plak şirketlerinin seçkilerine yer verecek.

    ​Özgün ve atmosferik sound’u ile ARTZ, nostaljik ve zamansız ikili Kit Sebastian, eksilmeyen dinamizmleri ile Dolapdere Big Gang, elektronik, pop ve indie’yi başarıyla harmanlayan Zola Blood, özgün ve protest soundu ile Ari Barokas, ülkemizde hatrı sayılır bir takipçisi olan, alternatif müzik sahnesinin öne çıkan isimlerinden Cosmic Crooner, Pozitif Vibrations serisinde yer alacak olan Snarky Puppy’nin dahi müzisyenleri Bill Laurance & Michael League, Fransız deneysel müziğin popüler ismi Thylacine, Celeste, Pip Millet ve Kali Uchis gibi dünya yıldızları yaptıkları parçalarla dikkat çeken soul’un yükselen ismi Gotts Street Park ve Babylon Picks kapsamında Babylon’da ağırlayacağımız Kadebostany’nin efsanevi vokali Amina’nın yeni projesi Flèche Love, Latin ve folk-pop melodileri ile uzun süredir ülkemize gelmesi beklenen Gizmo Varillas, Londra caz sahnesinin janr sınırı tanımayan müzisyeni DARGZ ile Lamb’den tanıdığımız Lou Rhodes ve Rohan Heath’in projesi Kiiōtō gibi pek çok isim sezon boyunca Babylon’da olacak.

    Tag: Babylon
    0
    0
    370
  • 03-09-2025

    Fransız sanatçı Juliette Minchin’in “Where the River Burns” başlıklı mekâna özgü kişisel sergisi 19 Eylül 2025-18 Ocak 2026 tarihleri arasında Zeyrek Çinili Hamam’da sanatseverlerle buluşacak.

    Juliette Minchin’in İstanbul’daki ilk sergisi olan “Where the River Burns” Anlam de Coster küratörlüğünde gerçekleşiyor. Sergi, 16. yüzyıldan kalma hamam yapısının yakın zamanda gün yüzüne çıkarılan Bizans Sarnıcı ile soğukluk bölümlerine yayılıyor. De Coster’ın davetiyle Minchin, hamamın mimari belleği ve zamana direnen ritüelleriyle diyalog kuran yeni bir proje üretti. Balmumu, kalay ve kâğıt gibi malzemelerin dönüşümüne dayanan bu çalışma; arınma, kehanet ve bakım temalarını merkeze alıyor.

    Sergi, geleneksel bir hamam ziyaretinin ritüel akışından esinlenerek kurgulandı. Ziyaretçiler yeraltındaki sarnıca adım attıklarında, Minchin’in imzası hâline gelen balmumu perdeler sembolik bir eşik oluşturuyor ve onlara rahatlama, soyunma ve dönüşüm anlarını çağrıştırıyor. Bu işler, dış katmanların ve toplumsal kimliklerin geride bırakılarak ritüel alanına geçişin yapıldığı soğukluk mekânlarına referans veriyor. Sanatçının ellerinde balmumu hem bir deri hem de bir kabuk hâline geliyor: esnek, koruyucu ve geçirgen.

    Süreç odaklı işler sarnıcın geçitlerinde devam ediyor. Bunlar arasında sanatçının “Hydromancies” serisinden, yarı saydam kâğıt üzerine su, pigment ve ateşin etkileşimiyle yarattığı narin çizimlerden oluşan yeni üretimler yer alıyor. Bu çizimler hem gökyüzü haritalarını hem de el falı motiflerini çağrıştırıyor; hamam kültürüne ve hamamın banisi Barbaros Hayreddin Paşa’ya uzanan bilimsel ve mistik geleneklerle yankılanıyor. Minchin, kehanet amacıyla erimiş metallerle uygulanan kadim bir yöntem olan molybdomancy (kurşun dökme) pratiğinden de ilham alıyor. Sanatçının İstanbul’da ürettiği yeni kalay yerleştirmeler, sarnıcın uhrevi atmosferinde akışarak danteli andıran yansıtıcı formlara dönüşüyor. Kalaydan işlerin bazıları ise hamamın restorasyonuyla doğrudan diyaloğa giriyor, arkeolojik kazılarda gün yüzüne çıkarılan tarihi objelere gönderme yapıyor.

    Sanatçı İstanbul’daki süreci boyunca şehrin adak ve dilek temelli inanç pratiklerinden de etkilendi. Yerel kiliselerden topladığı, bir zamanlar umutla yakılmış yarı yanmış mumlardan oluşturduğu yeni bir iş; kolektif özlem, hafıza ve spiritüel tortular için heykelsi bir taşıyıcıya dönüşüyor. “Where the River Burns”, ritüel, mimari ve malzemenin ısıyla dönüşümünü bir araya getiriyor. Minchin’in yerleştirmeleri kutsal ile gündelik, anıtsal ile mahrem olan arasında bir yerde konumlanıyor.

    Künye:
    1. Juliette Minchin-2688 - Photo credit Romain Darnaud
    2. Juliette Minchin-2781 - Photo credit Romain Darnaud
    3. Juliette Minchin-Hydromancie 55_-H.121 x W.115 cm-2023-1966 Photo credit Romain Darnaud
    ​4. Juliette Minchin-2006 - Photo credit Romain Darnaud

    0
    0
    276
  • 03-09-2025

    Polisiye edebiyatın ustaları arasında gösterilen David Ellis’in sürprizlerle örülü, gerilim dolu yeni romanı Daha Yakından Bak, Sevda Duman’ın çevirisiyle Nox Yayınları’ndan çıktı.

    Ellis, ilk romanı Line of Vision ile “En İyi İlk Roman” dalında Edgar Ödülü kazandı. Daha Yakından Bak romanı da edebiyat eleştirmenlerince “zekice yazılmış, sürükleyici ve şeytani bir planla örülmüş ustalık eseri” olarak nitelendiriliyor.

    Cadılar Bayramı gecesi, Grace Village’da işlenen esrarengiz bir cinayetle açılan roman, okuru adım adım entrikanın, sırların ve yanıltıcı gerçeklerin içine sürüklüyor. Ellis’in çok katmanlı kurgusu, her karakterin sakladığı sırlarla bambaşka yönlere savruluyor; insan doğasının karanlık taraflarını, tutkuların ve takıntıların sınırlarını cesurca sorguluyor. Tüm bunların yanı sıra sürekli değişen bakış açıları ve beklenmedik dönüşler, okurun her sayfada gerilimi daha yoğun hissetmesini sağlıyor.

    “Simon ile Vicky dışarıdan bakıldığında gayet normal bir çiftti: Saygın bir hukuk profesörü ve aile içi şiddet mağdurları için savaşan karısı. Hayatları ne kadar çıkmaza girerse girsin, geçmişte ne yaşamış olurlarsa olsunlar mutlu bir evlilikleri vardı. Ama ne yazık ki hiçbir şey göründüğü gibi değildi.

    Bir yasak aşk. Yirmi milyon dolarlık bir varlık fonu. Yıllara yayılan bir kin ve intikam takıntısı. Tüm bunlar, dehşet verici bir sona doğru sürüklenmelerine neden olacaktı. Yakınlardaki zengin sitede yaşayan güzel ve sosyetik bir kadının cesedi bulunduğundaysa sırlar yavaş yavaş çözülmeye başlayacaktı. Çünkü bu mutlu tabloda bir katil vardı. Vicky de Simon da yalan söylüyordu. Ama esas soru şuydu: Aslında kim kimi kandırıyordu?”

    0
    0
    319
  • 02-09-2025

    Elif Uras’ın kadın emeğini tarihsel ve maddi kültür bağlamında yeniden düşünmeye davet eden “Ellerinde Toprak” başlıklı kişisel sergisi, 16 Eylül-8 Kasım tarihleri arasında Galerist’te sanatseverlerle buluşacak.

    Kale Tasarım ve Sanat Merkezi’nin (KTSM) desteğiyle düzenlenen “Ellerinde Toprak” sergisi, sanatçının New York’ta torna ve elde şekillendirme teknikleriyle ürettiği seramik işlerini, Osmanlı’dan bu yana Türk çiniciliğinin tarihi merkezi olan İznik’te döküm yöntemiyle ürettiği eserleriyle ilk kez bir araya getiriyor. Sanatçının hacimli ve kadın bedeninden esinlenen vazoları, figüratif ve soyut anlatımları iç içe geçiriyor. İslam sanatının geometrik ritminden esinlenen optik desenler, sanatçının yaşadığı coğrafyaya özgü neolitik kil figürlerinden ilhamla şekillenen formlar üzerinde yer alıyor. Astar, yıkama, sıraltı boya ve altın yaldız kullanımıyla Uras, çok katmanlı, dokulu ve rölyefi andıran yüzeyler yaratıyor.

    Sergide, kadın emeği, dayanışma ve destek temalarını ortaya koyan seramik heykellerin yanı sıra tabak ve tabletler yer alıyor. Türkiye’de kadınların yalnızca %30’unun resmi istihdamda olduğu güncel sosyoekonomik bağlamda, bu temalar daha da derin bir anlam kazanıyor. Elif Uras, Anadolu kadınları ile altının tarihsel bağını izleyerek, bu değerli madeni ataerkil güçlerin simgesi olmaktan çıkarıyor ve kadınların görünmeyen, karşılıksız emeğinin sembolü olarak tasavvur ediyor. Bölgenin tarih öncesi, Yunan, Roma ve Bizans mirasından olduğu kadar yakın tarihinden de esinlenerek bastırılmış anlatıları yeniden gün yüzüne çıkarırken, kalıcılığını sürdüren kültürel soylara dikkat çekiyor.

    ​Yaldızla boyanmış kadın figürleri, vazoların yüzeylerinde, ev içi emekten tarıma, dokumacılıktan çömlekçiliğe kadar uzanan geleneksel kültürel pratiklerin taşıyıcısı olarak beliriyor. Uras, bu değeri çoğu zaman göz ardı edilen emek biçimlerini direnişin, dayanıklılığın ve sürekliliğin güçlü anlatılarına dönüştürerek, onları mistik ve zamansız bir forma kavuşturuyor.

    0
    1
    832
  • 02-09-2025

    İlk albümü Sympathique ile uluslararası bir fenomen hâline gelen, yirminin üzerinde farklı dilde şarkılar söyleyen Pink Martini, 21 Eylül Pazar akşamı Miori Göcek’te sahne alacak.

    Pek çok albümüyle altın ve platin plak kazanan, Türkiye’de de büyük bir hayran kitlesine sahip Pink Martini, Göcek, Bedri Rahmi Koyu’nda yer alan Miori’de dinleyicilerle buluşacak. Samurayların aşk şarkılarından 1930’ların Küba müziğine, Fransız şansonlarından Brezilya sokak şarkılarına kadar dinlemesi en keyifli şarkıları seslendiren Pink Martini, yalnızca deniz yoluyla ulaşılan Türkiye’nin ilk Riva Lounge’ı Miori’de özel akşam menüsü eşliğinde dinleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor.

    Kendilerini “Dünyanın değişik köşelerinden melodileri ve ritimleri bir araya getirerek modern bir formda sunan müzik arkeologları” olarak tarif eden topluluğun şarkıları, La Casa De Papel’den Desperate Houseviwes’a kadar birçok dizi ve filmde yer aldı.

    ​21 Eylül Pazar akşamı Miori Göcek’te gerçekleşecek Pink Martini konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    1
    377
  • 02-09-2025

    Kim Young-ha’nın Rus-Japon Savaşı’nda savaştan ve Japonya’dan kaçmak isteyen Korelilerin son bir umutla Meksika’ya gitmesini konu alan romanı Kara Çiçek, S. Göksel Türközü’nün çevirisiyle Doğan Kitap’tan çıktı.

    Savaşın çalkantısında fırtınaya kapılan bir ulusun hikâyesini anlatıyor Kim Young-ha. Uzun bir deniz yolculuğunun ardından hırsızlar, asiller, rahipler, askerler ve yetimlerden oluşan bu topluluk, zenginlik vaadiyle geldikleri bu topraklarda köle olarak satıldıklarını anlar.

    ​Kimi kimsesi olmayan on beş yaşındaki İcong gemideyken asilzade bir kıza âşık olur. Çiftlik sahipleri gençleri ayırınca da onu bulmaya yemin eder. Yıllarca tarlalarda çalışıp para biriktirmeye uğraşırken birden kendisini Meksika Devrimi’nin ortasında, elinde silahıyla savaşırken bulur.

    0
    1
    398
DAHA FAZLA
Geldanlage