24 EKİM, SALI, 2023

Tüm Dünya Değişmişken Kendimizden Kurtulabilir miyiz?

Sandra Newman’ın erkeklerin yeryüzünden yok olduğu bir distopyayı anlattığı, bireysel arzu ile toplumun iyiliği arasındaki çatışmayı sorguladığı romanı Erkekler üzerine bir yazı.

Tüm Dünya Değişmişken Kendimizden Kurtulabilir miyiz?

Hayatımızı ya da dünyayı değiştiren büyük olaylarda, sıradan insanların o olaylara karşı nasıl tepkiler verdiğini hep merak etmişimdir. Her gün hayatımızı değiştirilemez ve döndürülemez şekilde değiştiren olaylar olmuyor düşününce. Ama illaki bir şeyler oluyor ve o olan şeyler hepimizin hayatına dokunuyor. Sözgelimi yerküre önüne geçilemez şekilde dengesini kaybediyor, küremiz ısınıyor. Yazlar bunaltıcı, nefes alınamayacak kadar sıcak geçiyor; fırtınalar şiddetleniyor, yağmur bazen hiç durmayacakmış gibi yağabiliyor. İnsanlar ölüyor. Hayvanlar ölüyor. Doğa ölüyor. Bunun belki henüz farkında değiliz ama hepimizin hayatı döndürülemez şekilde değişiyor. Durup düşününce merak ediyorum, peki bizler neler yapıyoruz. Gözümüzün önünde yaşanan tüm bu hayati olaylar esnasında ne yapıyoruz?

Sanırım en insani olanı yapıyoruz. Bencilce yaşamaya devam ediyoruz. İşin ucu bize, yakınımızdakine sokulana kadar ne yapıyorsak ona odaklanmaya devam ediyoruz. İnsanız. Kusurluyuz. Kendimize çok fazla bakıyoruz.

Küresel ısınma her ne kadar spesifik olsa da başka bir örnek vermek istiyorum. Örneğin 11 Eylül saldırıları olduğunda, bir şekilde tüm dünyanın hayatı değişmişti. O sıralar olayın ciddiyetini kavrayamayacak bir yaştaydım. Televizyonda izlemiş ve film sahnesini andıran sahneleri biraz da heyecanla seyretmiştim. Geçtiğimiz yıllarda saldırıya dair yapılan bir belgeselde, o gün orada olmayan Amerikalıların neler yaptığına dair bir şeyler izledim. Çoğunluğu hayatlarına devam etmişler. İzlediğim belgeselde, beni etkileyen bir şey vardı: İnsanlar çok çabuk kanıksıyor ve uyum sağlıyorlardı. O şok dalgasını çarçabuk üzerlerinden atmışlar ve yaşamlarına dönmüşlerdi. Düşününce bir önceki paragrafta söylediğim noktaya döndüğümü fark ediyorum. Bir şekilde yaşamaya, kaldığımız yerden devam edebilmeye çalışıyoruz. Olabildiğince kendimizle, yaşamımızla ve geleceğimizle ilgileniyoruz.

​Peki, hayatımıza devam edemeyecek seviyede bir vaka yaşansa ve tüm dünyada yaşam durma noktasına gelse ne yaparız? Daha birkaç yıl önce tüm dünya benzer bir deneyimi yaşadı nihayetinde.  Spekülatif kurguların bu yeteneğine hayran kalmamak elde değil; bu sorunun peşinde dolanmayı seven metinlerle buna farklı cevaplar bulmak gayet mümkün.

Sandra Newman

Bir Spekülatif Kurgu Örneği

Sandra Newman, bize Erkekler romanında bu soruyu şöyle soruyor: Tüm Y kromozomuna sahip bireyler ve ceninler bir akşam yeryüzünden kaybolsa, gezegende kalan diğer canlılar ne yaparlar?

Başlangıçta, tanıtım metinlerinde ve arka kapakta yazanlarla, bu kitabın feminist bir distopya olduğunu düşündüm. Fakat metni okudukça, romanın katmanlarından sadece birinin bu olduğunu fark ettim. Evet, kadın hâkim bir dünyanın işlevselliğine değiniliyor ama metnin özü ve vermek istediği, derdi bu değil. Bireysel yıkımlarım, toplumsal hezeyan ve kriz anlarında ne kadar gün yüzüne çıktığını roman boyunca tanıştığımız karakterlerle görüyoruz. Gelin şimdi buna biraz değinelim.

Kitabın baş anlatıcısı Jean Pearson, eşi ve çocuğuyla ormanlık bir arazide kamp yapmaktadır. Uzandığı hamakta geçmişini düşünürken uyuyakalır ve uyandığında her şeyin değiştiğini görür. Sabah eşi ve çocuğunu bulamaz. Başlarda panik yapmamaya çalışır; onları arar, arar, arar. Zaman geçtikçe paniği büyür ve telefonla yardım ister. Fakat telefonla uzunca çabalamalarının sonunda ulaştığı kadınlar, her seferinde aynı metni okumaktadır. Tüm dünyada erkekler ortadan kaybolmuştur ve daha fazla bilgiye hâkim değildirler.

​Romanda bölümler halinde Jean’le aynı kaderi paylaşan, sevdiklerini, oğullarını, eşlerini, bağlı oldukları erkekleri kaybeden karakterlerle tanışırız. Ancak bir tek Jean bize hikâyeyi kendi ağzından, birinci tekil şahısla anlatır. Diğerleri üçüncü tekil şahısla anlatılmaktadır. Buradan hikâyenin kilit karakterinin Jean olduğunu düşünmemiz doğal ki, ilerleyen bölümlerde metin bunu türlü şekillerde gösterir.

Geçmişten Kurtulamamak

Jean, eşini bulmak için bir yolculuğa çıkar. Bu esnada dünyada kaos hakimdir. Devasa yangınlar, düşen uçaklar, temiz su ve benzin sıkıntısı, nedeni bilmediğimiz yanan kadınlar vardır. Bir yandan dev bir siyasi boşluk doğmuştur. Çünkü tüm dünyada hükümetlerin başı genelde erkektir. Bunun yanında orduların neredeyse tamamı erkeklerden oluşmaktadır ve dünya yönetilmeyen, korunmayan bir yer hâline gelir. Bir yandan da şiddet ve suç olaylarının çoğunu erkekler gerçekleştirdiği için ortada suç oranının düşük olduğu bir düzen ortaya çıkar.

Tüm bu kaos hâlinin tablosu çizilirken Jean bize hikâyesini anlatmaya devam eder. Oğlu ve kocasını ararken uğradığı kasabada, üniversitede sevdiği ve beraber bir siyasi parti kurduğu kadının (Evangelyne Moreau) ülkenin başkan adayı olarak güçlendiğini öğrenir. Evangelyne’le kötü ayrılmışlardır ama içinde bulunduğu durumdan sadece onun kurtaracağına dair bir inançla onu bulmak için yola koyulur.

Buradan sonra Jean ve Evangelyne’in hikâyelerine ve yollarının kesişme serüvenine konuk oluruz. Jean, çok yetenekli ve güzel bir balerinken, dahil olduğu dans grubunun baba parası yiyen sahibi tarafından kullanılır. Henüz reşit değilken, Jean kendini ve kimliğini oturtmamışken, dans ekibinin sahibinin etkisiyle genç erkekleri yoldan çıkartır ve onlara tecavüz eder. Bu istismar vakaları bir şekilde ortaya çıkar. Jean birden ülkenin en bilinen seks suçlusu konumuna düşer. Yaşamı alt üst olur. Davalar, yargılamalar, toplumun kendisi üzerinde kurduğu yok etme arzusuyla hayatla bağı kopar. Ta ki, kocası olacak adamla tanışana ve onunla evlenene kadar.

Bir üniversitede hoca olan eşi sayesinde yeniden normal bir hayata kavuşmaya çalışır ve okula döner. Adapte olmakta zorlandığı hayatta erkekler ve kadınlarca zorbalıklara, tacizlere, ölüm tehditlerine maruz kalmaktadır. Üniversitede Evangelyne ile tanışır. Onun da benzer bir suç ve dışlanma hikâyesi vardır. Evangelyn iki polisi öldürmüştür siyahi bir kadındır, yargılanmış ve hapiste cezasını çekmiştir. Toplumdan dışlanmış bu iki karakter birbirlerinin en yakınları olurlar. Evangelyn’in hapishanede yazdığı ve üzerine seminerler verdiği siyasi görüşlerinin temelinde bir parti etrafında örgütlenmeye başlarlar. Arkadaş, iş arkadaşı derken ikili birbirlerini âşık olur. Fakat bu esnada Jean hamile kalır ve kocasına döner. Evangelyn ile yolları ayrılır.

Seneler sonra tüm dünyadan erkeklerin silindiği bir düzlemde bu ikili yeniden bir araya gelirler. Kaldıkları yerden devam etmeleri mümkün değildir çünkü dünya artık aynı dünya değildir. Bir süre eşi ve oğlunu aramayı dahi bırakır. Evangelyn’le yeni hayatına alışmaya çalışır. Mutlu olduğunu, geçmişteki çirkin anılarla dolu hayatını geride bıraktığını düşünür. Aynı şekilde Evangelyn de benzer düşünceler taşımaktadır.

​Kaybolan erkeklere ne olduğuna dair televizyonda yayımlanmaya başlayan “Erkekler” isimli bir program, tüm hikâyeyi değiştirecektir. Erkekler bilinmeyen bir yerde, kendilerinde olmayan vaziyette, tanımlanamayan hayvan insan karışımı canlılarla son derece teknolojik şekilde yapılan çekimlerle yayımlanır. Kayıplarının yasını tutan kadınlar, bu programa delicesine bağımlı olmaya başlarlar. İnançları, bu programı izleyerek onların geri geleceğine ve bu durumun sonlanacağına dair bir şekle bürünür.

Sandra Newman, Türkçede Yasemin Büte'nin çevirisiyle Düşbaz Kitaplar'dan çıkan Erkekler romanında birçok farklı katmanı bir arada taşıyan bir anlatı sunuyor bize. Her karakterin hikâyesinin diğerine dokunduğu, dünyanın kaosu içerisinde kadın birliğinin ayakta durabilmek ve dünyayı yeniden inşa edebilmek için nasıl birlik olduğu bir anlatı. Bunların yanında en başta dediğim gibi, tüm dünyayı ve hayatımızı değiştiren olaylar esnasında bazen bencilce bir şekilde kendimize sonsuzca bakabilecek konumda olduğumuz gerçeği. Bunu gayet dirayetli bir şekilde gösteriyor Newman.

​Erkekler, spekülatif kurgu olmasının yanında tekinsizliğin de romanı. Tüm hikâyeler boyunca ne olduğu, nasıl olduğu, insanların, özellikle erkeklerin dünyayı nasıl kendi boyundurukları altında yönettiklerini gösteren güzel bir hikâye.

0
4135
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage