03 KASIM, SALI, 2020

Nermin Yıldırım’ın "Ev"inden Tadımlık

Nermin Yıldırım'ın okurunu fonda okyanus uğultusuyla sürprizlerle dolu bir yolculuğa çıkardığı yeni romanı Ev'den okurlarımız için tadımlık bir bölüm.

Nermin Yıldırım’ın

​Reçine kokulu ağaçların altından, eğreltiotlarını, süpürge çalılarını ve baygın rayihalar saçan dağınık çiçek tarhlarını aşarak, soluk soluğa yürüyorum. Göğsümden boğazıma doğru kırçıllı bir ağırlık yükseliyor. Çelimsiz bacaklarım yorgun düşmüş, sık çalıların kestiği terlikli ayaklarım acıyor ve sırtımdan aşağı oluk oluk ter boşanıyor. Bir aralık çalılara takılıp yüzüstü kapaklanıyorum, kavalkemiğim sızım sızım sızlıyor. Ama çabucak doğrulup yürümeye devam ediyorum, durmayı aklımdan bile geçirmiyorum. Durursam düşünmem, düşünürsem makul olmam ve makul olursam da geri dönmem gerekir çünkü. Beşyaşındayım ve geri dönmek istemiyorum.

​Işığı ağır ağır emilen göğün altında ürkütücü bir loşluğa bürünmeye başlayan çamlığa doğru bakıyorum. Onu aşıp aşağıdaki çavlana kadar koşarsam, bataklıklı göle varabilir, sazlıkların arasına gizlenebilirim diye düşünüyorum. O zaman geri dönmek zorunda kalmam. Dönüp salonun ortasında yerde yatan dedemi görmek zorunda kalmam. Dedemin üstüne örtülmüşbeyaz çarşafı ileride kullanıp kullanmayacağımızı, çarşafın üstüne özenle yerleştirilmişbıçakla yarın öbür gün mesela pırasa doğrayıp doğramayacağımızı düşünmek zorunda kalmam. Sazlıkların arasında, nilüfer çiçeklerinin peşine düşüp unutabilirim her şeyi. Akşamları eve gelirken tüvit ceketinin sağcebine çikolata, sol cebine şekerleme koyan, ilk hangi yanağından öpersem o tarafa düşen ceptekileri avucuma sayan, her gece uykudan önce beni hacı cav cav kızım diye sevip kahverengi kemik tarağıyla saçlarımı tarayan dedem, üstünde bir çarşaf ve bıçakla salonun ortasında yatmıyormuşgibi davranabilirim. Etrafına doluşmuşkomşu kadınların iç çekip ağlamalarını, “gitti”yle başlayan uğursuz sayıklamalarını, dudaklarından dökülen mırıltılı dualarını duymayabilirim. Sazlıklar her şeyi saklar çünkü.

Önündeki deftere bir şeyler karaladıktan sonra anlayışlı gözlerle yüzüme bakıp,
“Konuşacağımız ilk fotoğraf bu mu olsun istiyorsunuz?” diye soruyor Çiğdem Hanım. 
“Yo, bunu dünmüş gibi berraklıkla hatırlayabildiğim için anlattım. Açıkçası neden anlattım ben de bilmiyorum.”
“Dedenizin ölümü sizi etkilemişolmalı.”
“Bilmem. Henüz ölümün anlamını çözemeyecek yaştaydım. Garip gelmişti sadece. O çarşaf, bıçak ritüeli filan. Saçma bir şeydi yani ölüm, sanırım hâlâ da öyle.”
“Peki bu kayıp hayatınızda neyi değiştirdi sizce?”
Hazırlıksız yakalandığım soru karşısında durup düşünüyorum. En nihayet zihnimin kuytularında ürkütücü bir aydınlanmayla yanıp sönen cevap beni rahatsız ediyor. Sükûnetle yüzüme bakan genç kadını kırık dökük cevaplıyorum.
“Evimi.”

0
7126
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle