23 NİSAN, CUMA, 2021

Kurgusu Olası Gelecekten: XX

Angela Chadwick’in biyolojiye ve cinsiyete dair dayatmalara meydan okuyan romanı XX adlı son yıllarda yazılmış önemli feminist distopyalardan biri olarak görülüyor. Chadwick ile XX'e dair konuştuk. 

Kurgusu Olası Gelecekten: XX

İngiliz yazar Angela Chadwick’in XX adlı romanı nisan ayında April Yayıncılık etiketiyle Habibe Çıkılıoğlu çevirisiyle yayımlandı. Roman kazandığı Polari ödülüyle dünya yayıncılarının radarına girmiş, Guardian’ın “Yılın Kitabı” seçkisine almasıyla da çoksatanlardan olmuştu. İki kadının erkek kromozomları olmadan çocuk sahibi olması fikrini odağına alan, anneliğe, kırılgan erkekliğe ve feminist distopyanın sınırlarına dair önemli bir romanla karşı karşıyayız. 

Romanınız birçok dilin ardından şimdi Türkçede. XX’in fikri nasıl doğdu, buradan başlayalım.  

Fikir 20 yıl önce aklıma düştü. Biyoloji dersindeydim, üreme hücreleri konusu işleniyordu, iki yumurta hücresinin birleşip bir embriyo oluşturup oluşturamayacağını düşündüğümü hatırlıyorum. Yumurta hücrelerinin X kromozomları taşıdığını düşününce yalnızca dişi bebekler dünyaya gelebilecekti. Böylesi bir deneyin dünyayı nasıl dönüştürebileceğini hayal etmeye o günlerde başladım.

​Yazma noktasına geldiğimde ikinci kışkırtıcı fikir ise medyadan geldi, lezbiyen kadınlarla ilgili haberlerin, yorumların verilme şekli mide bulandırıcıydı, en basit sağlık köşesinde bile tutturulan dilden rahatsızdım. Tüm bu gizli nefretin saklı nedenlerini düşünmeye başladım ve en basit hâliyle erkeğe ihtiyaç duymadan üreyebilecek olma olasılığının, ilişki biçimlerinin, dostluk ya da yakınlaşmaların erkek dünyası için ne kadar korkutucu sayıldığını gördüm. Peki ya üremek için erkeklere gerçekten ihtiyaç duyulmasa neler olabilirdi, böyle bir deney yapılsa ve iki kadın bu deneye dahil olsa neler yaşanırdı? XX bu sorularla ortaya çıktı. 

Kutsal annelik kavramını satır aralarında işliyorsunuz. Kadının üzerindeki annelik baskısından karakterler de fazlasıyla nasibini alıyor. 

Anlamlı, dolu dolu bir hayata giden birçok yol var ve annelik onlardan yalnızca biri. Hayatın amacı olarak anneliği görmenin zehirli olduğunu düşünüyorum. Batı kültüründe özverili anne kültürel olarak ideal olanı karşılıyor ve ben bunun tamamen karşısındayım. Kimliğimizi annelikle tanımlamamız isteniyor, geri kalan her şeyi bir tarafa koymamız bekleniyor, konu erkekler olunca ise böyle bir beklenti yok. 

Türkiye’deki okurlarınızı selamladığınız kısa videoda XX’in bir yönüyle kişisel bir hikâye de olduğunu söylüyorsunuz.

XX’i otuzlu yaşlarımın ortasında yazmaya başladım, bir çocuk sahibi olup olmamak arasında gidip geldiğim bir dönemdi. Bir çocuğumun olması fikrine yakındım ama tüm arzu ve hırslarımı bir kenara bırakmak ve benden beklenen tamamen bir varlığa adanmak fikrinden de nefret ediyordum. Romanı yazarken aslında kendi annelik versiyonumu, kendi annelik biçimimi de anladım, beni ben yapan isteklerimi, ilgi alanlarımı koruyarak da anne olabilirdim. Sonunda kendi yolumdan gittim ve editörüme XX’i teslim etmemden çok kısa bir süre sonra çocuğumu kucağıma aldım.

https://www.youtube.com/watch?v=QFozK746F58

İlham kaynaklarınızı merak ediyorum. 

Kitaplar benim için her zaman çok önemli oldu. Ailem göreceli olarak yoksuldu, gerçek hayattan kaçmak ve sahip olabileceğim olası gelecekleri hayal etmek için çocukluktan itibaren kitaplara sığındım. Enid Blyton’ın öykülerini okuduktan sonra tamamen değiştiğimi hatırlıyorum, bir gün kendi yazdıklarımla okurların da böylesi bir değişimi deneyimlemelerini hayal etmiştim.

​Margaret Atwood’un kurguladığı dünyayla gerçek hayatı böylesine iyi yansıtabilmesi beni her zaman büyülemiştir. Hilary Mantel, Curtis Sittenfeld, Kerry Hudson, Hanya Yanigihara ve Zadie Smith ilham kaynaklarım ve her zaman kalemimi zorlamamı, sınırlarımı aşmak için çabalamamı sağladılar. Onlara bir okur ve yazar olarak minnettarım. 

Bugünlerde ne üzerinde çalışıyorsunuz? 

İkinci romanımın adı UNGRATEFUL, haziran ayında İngiltere’de yayımlanacak. Kendimizi yıkıcı alışkanlıklarımızdan nasıl kurtaracağımızı ve geldiğimiz sınıfın bize dayattığı sınırları nasıl aşabileceğimizi anlatıyorum. Bu kitapla gurur duyuyorum, bir yandan tam zamanlı üniversitede çalışıyor, bir yandan da bebeğime bakıyordum bu kitabı yazarken. Yani sözünü ettiğim zorluk ve sınırları aşma konularını bizzat deneyimledim. 

2020’yi ve elbette 2021’in ilk aylarını hangi kitapların yardımıyla atlattınız? 

Elena Ferrante’nin Napoli serisi kadın yazını için enteresan ipuçları barındırıyordu. Dostluk ve tutkuya dair çok şey buldum. Douglas Stuart’ın Shuggie Bain’ini çok sevdim, Booker ödülünü kazandığı için sevinçliyim. Yoksulluğa ve alkolizme dair müthiş gözlemler içeriyor. Rachel Clarke’ın Dear Life’ını çok sevdim. Kurgu dışı bir kitap, hayatlarının son demlerini yaşayan hastalara destek veren bir doktor Clarke ve deneyimlerini, gözlemlerini anlatıyor. Ölüme dair korkuya iyi gelebilecek, geçişin düşündüğümüz kadar korkunç olmayabileceğini anlatan bir kitap. 

Başarı sizin için ne anlama geliyor konu XX olduğunda? Polari ödülü, Guardian“yılın kitabı” övgüsü, farklı dillerde okurla buluşmak? 

XX’in yayımlanması ve bu derece yayılması en büyük başarıydı bence. Devamında gelen ödüller, övgüler ve farklı diller içinse her gün şükrediyorum. 

Başlık ve tasarımda kullanılan eserler Jessalyn Brooks'a aittir.

0
3186
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage