12 MAYIS, PERŞEMBE, 2016

Eski Ama Hep Gönüllerde

Bir bahar gününde Kabataş’tan vapura binip Kadıköy’ün hareketi bol çarşısına, oradan ismi şairler ve yazarlarla anılan Baylan Pastanesi’ne varılan nostaljik bir yolculuğa davet ediyoruz…

Âşıklar İçin Buluşma Yerleri – 8

Eski Ama Hep Gönüllerde

Kadıköyü’nün yerleşim tarihi epeyce var. Bilinenleri tekrarlamak değil ama “körler ülkesi” olduğunu anımsatayım ya da böyle dendiğini. Niye körler ülkesi, gelip yerleşenler karşıyı, bizim “İstanbul”un görkemini görmemişler mi? Ondan mı? Her mitos “uydurma”dır bu ayrı bir şey ancak her mitosta da bir şekliyle “gerçek” vardır. (Semt adının etimolojisi de bir kenara.)

Belki de karşı tarafa bile isteye geçmemişler, o güzelliğe yâni şu bizim “İstanbul”a doya doya bakmak istemişler. Muhteşem bir manzara olmalı karşılarındaki! Tabiî ki o zaman “İstanbul” adı yok. Karşı’da yerleşmişler; bizim “İstanbul”un yeşiline, ağacına, doğasına, güzelliğine kıyamamışlar. Bu da benden bir “mitos” olsun tarihe ve Kadıköyü’ne. Yâni pek de kör denemez; körlük’leri tartışmalı, Homeros gibi! Onat Kutlar ise bizim taraftan bakmış “Surlar ve Deniz”de karşıya; şiirin ilk öbeği şöyle:

körler ülkesinin tam karşısında

çünkü gören olmadı seni benden başka

duran kent sevgilim nicedir

surların çevirdiği denize doğru

kurdum barbar çadırını bekliyorum

Ne zamandır karşıya, Kadıköyü’ne geçmiyordum; zaten İstanbul’un son yıllarında, şehirde dolaşmak pek içimden gelmiyor; ne var ki “işler güçler” dolayısıyla bir yerlere gidiyorum zorunlu olarak; öte yandan sosyal bir gereksinim olduğunu da inkâr edemem. Önce Kabataş’tan motorla yol alış. Ne hikmetse “vapur” diyorlar. Büyük ama vapur değil, bir makina dairesi yok örneğin; hani bacası, neyse. Mavinin üstünde gün ortası bir serinlik, bir ferahlık; sonrasında hava da güzel ya bahar gelmiş, çarşı hareketli, cıvıl cıvıl, yönüm belli, geçmişten gelen, sürmekte olan Baylan Pastanesi.

©Nazlı Erdemirel

Baylan Pastanesi dendi mi, aklıma önce yazarlar, şairler geliyor. Uzun yıllar onların buluşma yeri; bu buluşmanın kanaat önderi de Attilâ İlhan. Ancak bu Beyoğlu’ndaki Baylan ki tarihi 1923’e dayanıyor. İstanbul’un simgelerinden olmuş. Zerafet yüklü. Bense şimdi Kadıköyü’ndeki Baylan’dayım. Burası da bir şube olarak 1961’de açılmış. Bir tâdilat geçirmiş ama eskiliğini koruyor. İyi ki koruyor. Sanki ilk günlerdeki gibi, o kapıyı açıp giriyorum, önde ürünlerin sergilendiği kısım, lezzetlerinden söz etmeme gerek yok, sonra darlıkla uzanan sağlı sollu tek sıra masaların olduğu bölüm. O eski günlerdeki gibi burası da. Eski ama hep gönüllerde... 

©Nazlı Erdemirel

Burada da aklıma ilk gelen şu oldu: Huzur’un Nuran ile Mümtaz’ı, 1960’ların Kadıköyü’nde oturuyor olsalardı, sık sık burada buluşurlardı. Sanırım “ilk buluşma”larını da burada yaparlardı. Üstelik pastanenin bulunduğu caddenin adı Muvakkithâne! Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanından çıkıp gelip tabelaya yapışmış! Bu bir hayalse de, somut olan Salâh Birsel’in Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’sundaki “Baylan” başlıklı denemesi. Pastanede toplanan yazarlar şairler, konuşulan konular, dahası onları izlemekte olan ve gizlenmeye çalışan “görevli memurlar”, Salâh Birsel’in kendine özgü ironik biçemiyle anlatılıyor. İlgili ilgisiz herkese önerilir. Her ne kadar, günümüzde olmayan İstiklâl Caddesi’ndekini yazmışsa da, ben yine de şöyle kısa bir alıntı yapayım:

“Ama biz yine Baylan’a dönelim. Eğer 1948 yılında bir akşamüstü oraya gelecek olursanız orada Fahir Onger’i, Oktay Akbal’ı, Behçet Necatigil’i, Orhan Arıburnu’nu ve Salâh Birsel’i görebilirsiniz. Pangaltı’daki Haylayf Pastanesi’nin garsonu Hristo da artık buradadır. Ama burası asıl şenliğini 1952 yılında Attilâ İlhan buraya gelip de otağ kurduktan sonra kazanacaktır.”

©Nazlı Erdemirel

O dar uzun masalı bölüm bir bahçeye açılıyor; geniş bir bahçe, tepede gölgelikler var ama güneş varlığını duyumsatıyor, aralardan falan düşüveriyor. Bahçe binalar arasında kalmış küçük bir vâha! Bahçenin hemen hemen tümünün üstünü kaplayan bir sarmaşık da var. Henüz yeni yeni yaprak veriyor, bir ay sonra güneşe geçit vermeyecek belli ki.

Saat öğleni geçti, epeyce kalabalık. Semtin sâkinleri olmalı, özellikle de kadınlar gelmiş oturmuş, bir sohbettir gidiyor kahvelerinin, çaylarının eşliğinde ya da burasına özel pastalarla. Arkalarda, bahçe girişindeki sağ taraftaki bir masada oturuyorum, bahçe karşımda, insanları izliyorum, defterimi açıyorum ara ara yazıyorum, kitabımı da masaya koydum, zaman zaman açıp birkaç sayfa okurum; şöyle bir bakınıyorum, bir tek, hemen önümdeki masadaki orta yaşlı bir adam gazete okuyor, başka okuma yok, ötekilerin sohbet hâli sürüyor. Biraz önce, adamın yanındaki masaya görmüş geçirmiş, öyle anlaşılıyor ki orta yaşların üzerinde bir kadın oturdu. Pastası, kahvesi geldi, derken çantasından kitabını çıkartıp okumaya daldı, ne güzel, üç olduk! Ne kadar uğraştıysam göremiyorum kitabın adını! Çaktırmadan bakıyorum tabiî ki. Sanki bir öğretmen emeklisi; kitap okuyunca böyle bir izlenim mi ediniyorum?

Bir kez daha Beyoğlu’na döneyim. Salâh Birsel anılarla, yaşanmışlıklarla yüklü o denemesinde, Attilâ İlhan’ın sinema eleştirilerini yazmak için Baylan’ı “mekân tutması” konusunu şöyle sürdürüyor: “Günlerden bir gün Orhan Kemal’e rastlar. Orhan Kemal bir senaryo işi için Beyoğlu’na çıkmıştır. Attilâ’ya ‘Gel şuraya girelim, kentsoylular gibi çay içelim’ der. Baylan’dan içeri girerler. Attilâ için giriş o giriştir. Hem kahve, hem çalışma, hem dinlenme yeridir burası artık onun. İlişki kurduğu kızlara da Baylan adresini vermeye, ‘Geç kalma erken gel’ demeye başlar.”

Biraz yazıyorum, biraz etrafa bakınıyorum, kahvemi yudumluyorum, bir süre sonra arkamdaki masaya, dükkân duvarının hemen önündeki masa ki doğal kuytuluk, iki genç oturuyor; bir kız bir oğlan. Arkamdalar ama çok yakınlar, konuştuklarını duymamak için ellerimle kulaklarımı kapamam gerek. Bir yandan da merak kuşkusuz. Kulak misafiri falan gibi değil, âdeta sohbetin üçüncü kişisiyim her ne kadar yüzlerini göremiyorsam da. Anladığım ne?

Üniversite son sınıftalar, bitirmek üzereler, belki biri bitirmiş, belki ötekinin bir-iki dersi kalmış; bir yandan da yükseklisans yapma tasarıları var. Konudan konuya atlıyorlar, konuların içeriği ve ele alış biçimlerinden dolayı sevgili olmadıkları belli. Ne var ki seslerindeki ton, gülüşlerindeki titreşim sevgili olmanın ilk basamaklarında olduğunu gösteriyor. Ancak konular henüz ciddî, kim bilir belki çok yakınım diye kişisel konulara gelinmedi, duyguya yâni! Oğlan sanki ben gittikten sonra hemen konuya girecek, bir ân önce kalksam mı? Baylan’a tam vâkıf olamadıysam da epeyce soludum. Kahvemi bitirdikten sonra kalkmalıyım, oğlana yardımcı olmalıyım! Galiba ikisine de!

Çok ilginç ve çarpıcı bir şey oluyor. Bu, o eski güzel günlerden kalma olmalı. Kalbimizden vuran bir incelik! Garson elindeki tepsiyle herkese yâni müşterilere kanepe ikram ediyor. O zaman bizler müşteri’den çok konuk olmalıyız! Kahvemi içerken ünlü tatlılardan birini yediğimden dolayı, artık pek göremediğimiz bu zarif ikramı geri çeviriyorum, umarım ayıp olmamıştır ama o güzel tatlı üzerine tuzlu yemek pek uygun düşmez.

Baylan, özellikle de bu bahçe, yaz ve baharlar buna dâhil, güzel, tercih edilecek bir yer; hele de arkamdaki masa, oğlan ile genç kızın oturduğu ki doğal kuytuluk, hâlâ ciddî konular etrafında dolanıyorlar, tamam birazdan kalkıyorum. Bahçenin yanı sıra içersinin, kış sabahlarının sıcaklığında etkili bir buluşma mekânı olduğunu tahmin etmek de pek güç değil! Böylece Kadıköyü’ndeki Baylan’ı, bir buluşma yeri olarak önce aşkın ilk basamaklarındakilere, sonra herkese öneriyorum. Bu kadar Baylan’dan söz etmişsem, hem de konum aşk ise, Attilâ İlhan’dan da şiir olmalı bu yazıda; “O Kızlar ki”:


o kızlar ki

göz kapakları yorgun

nabızları mavi

dalgın parmaklarıyla bir şarkıyı aranırlar

alaturka bir piyanonun

neveser tuşlarında

kederli bir nicelik vardır duruşlarında


o kızlar ki

hiç yaşanmamış bir aşkın anısıyla yaşar

bir rüyadan kaçırılmış

hayallerdir sanki


Kalktım, o eski kapıdan ama gönüllerin kapısı, çıkıp çarşının ve baharın canlılığına daldım. Acaba ardımda bıraktığım iki genç ne konuşuyor şimdi, hâlâ ciddî konular mı, daha gelinmedi mi duygu dünyasına; oğlan mı önce başladı, kız mı? Belki de hiç açılmadı! Kim bilebilir, hayat işte...

0
12832
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage