18 MART, CUMA, 2022

“Bu Kitap Duygusal Bir Yolculuk”

Dünyada Türk dizi ihracatı furyasını başlatan başarılı iş insanı İzzet Pinto ile çocuk yaşta başlayan ve beş farklı ülkede devam eden girişimcilik maceralarını, babasıyla arasındaki özel ilişkiyi, kaybettikçe pes etmemeyi öğrendiği renkli yaşam hikâyesini anlattığı kitabı Babam İçin’i konuştuk. 

“Bu Kitap Duygusal Bir Yolculuk”

Dünyanın önde gelen bağımsız TV içerik dağıtıcısı olan Global Agency’nin kurucusu ve ceo’su İzzet Pinto’nun, Stella M. Trevez ile birlikte hazırladığı Babam İçin adlı biyografi kitabı benzersiz bir hayat hikâyesi paylaşıyor okurla. Henüz bir çocukken üniversite eğitimini bırakıp Bangkok’ta işportacılık ile başlayan ve sektörde yılın adamı seçilmeye uzanan iş hayatını, 20 kez düşüp 21’incide başarıya ulaşma hikâyesini anlatıyor. Sadece girişimcilik denemelerini paylaşmıyor tabii “beni bir antrenör gibi yetiştirdi” dediği babasıyla arasındaki sevgiye ve güvene dayalı özel ilişkisini, beraber yürüdükleri “farklı yol”u, hayatındaki inişleri çıkışları, sektörler arası geçişlerinde bazen güldüren bazen heyecanlandıran hadiseleri, hayatla olan renkli bağlarını anlatıyor. Kendisinin de belirttiği gibi bu duygusal bir yolculuk. Bu yolculuğa katılıp sonuna geldiğinizde hayata karşı motivasyonunuzu gözden geçirecek ve heyecanını bir an olsun yitirmeyen İzzet Pinto ile tanıştığınıza çok memnun olacaksınız.

​Kendisi ile Babam İçin’in yolculuğuna, babasıyla olan ilişkisine, iş hayatına, başarıya ve keşkelere yüklediği anlama, büyük ses getiren NFT satışlarına dair merak ettiklerimizi sorduğumuz bir sohbet gerçekleştirdik. ​

İzzet Pinto

Babam İçin kitabınıza bir otobiyografiden daha fazlası diyebiliriz. Stella Trevez ile bu kitabı hazırlamaya nasıl karar verdiniz? Bu kadar ayrıntıyı, anıyı nasıl sakladınız yıllar boyunca, nasıl bir yol izlediniz kitap hâline getirirken?

Kitabın hazırlanması dört yıl sürdü. Normalde yazarlar aşağı yukarı bir yılda kitabını bitirir ama benim dört yıl sürdü. Sebebine gelince; aslında bana bu fikri “Niye hayatını yazmıyorsun?” diyerek yayınevi verdi. Kitap yazmak konusunda deneyimli olmadığım için de bu işte profesyonel biriyle hikâyemi paylaşmayı ve onun yazmasını istiyordum. Yayınevi de bana kendi editörünü önerdi ve o kişiyle altı ay kadar çalıştık. Sonra maalesef devamı gelmedi. Kayıtlar aldı ama deşifresini bile yapmadı. Ben de bozuldum. Sonuçta heyecan önemli benim için. Böyle olunca altı ay öyle gitti. Sonra başka bir yazarla başlayıp epey bir çalıştık ama onunla da finansal koşullarda anlaşamadık. İşe ben daha duygusal bakıyordum, o ise daha profesyonel bakıyordu. Bakış açılarımız uymadı. Orada da bir altı ay kaybettik.

Bunların ardından düşündüm, beni en iyi tanıyan Stella ve kalemine de çok güveniyorum ve kendime kızdım, Stella nasıl daha önceden aklıma gelmedi, diye. Hani derler ya “su yolunu bulur” ve gerçekten öyle oldu. Stella’yı aradım “Bak bana lütfen kızma, kitap için daha önce başkalarına gittim ve bir türlü olmadı. Sonunda yolum sana çıktı ki zaten seninle olması gerekiyordu.” dedim ve birlikte çalışmaya başladık. Çalışmaya başladığımız dönem bir kayıp yaşadı Stella, bunun üzerine bir altı ay daha girdi araya. Sonra çalışmamıza devam ettik. Stella çok detaycı bir insan ve şaka maka kitabın yazım süreci dört yılı buldu.

​Süreç çok zor ve çok travmatikti benim için; çünkü bütün eski anıları hatırlamak, kazımak çok çok zordu. Hatta bu süreçte ellerimde egzamalar çıktı. Kapı kapı dermatolog gezdim ve sonra bir tanıdığımız doktor dedi ki: “Genelde egzamalar çıktığında kişiler kapı kapı dolaşır en son da psikiyatra gider”. Ben de “Ne alaka, benim böyle bir ihtiyacım yok” diyorum ama bir yandan da acaba mı deyip bir psikiyatra gittim. Konuşmalarımız üzerine o bana “Sen, kitap yüzünden bu egzamaları yaşıyorsun.” dedi. Böyle bir şey olacağını hiç tahmin etmemiştim. Sürekli eskiyi hatırlamaya çalışmak çok yorucuydu; çünkü bir sürü şeyin üstünü örtmüşüm ve kazıdıkça hepsi ortaya çıktı. Bu yüzden duygusal olarak çok zor bir dönemdi ve bu süreçte psikiyatrla çalıştım. Ama iyi ki bu kitabı yazdım, çok rahatladım ve şu anda da keyfini çıkartıyorum. Tanımadığım o kadar çok insan mesaj gönderiyor ki bana. Sonuçta bu kitap düşüp yeniden kalkmanın, yılmadan hayallerinin peşinde koşmanın kitabı. Bu da birçok insanı motive ediyor.​

Kitapta hayatınızı oldukça açık ve samimi bir şekilde anlatıyorsunuz. Bayan Stella’nın da kalemi size o kadar uygun ki onun kaleminden çıksa bile kitaptaki satırları sizin sesinizle okuyoruz. Bu uyum da samimiyeti doğrudan okura geçiriyor. İyi ki yolunuz bu birlikteliğe çıkmış. Belki diğer çalıştığınız yazarlardan biriyle bitirseydiniz bu uyumu yakalayamayacaktınız. 

Bu süreç onu da aslında çok üzdü. Biz çalışmaya başladık, başta çok duygusal bir akışla yazdı. Ben de bu kadar duygusal istemiyorum dedim, o da değiştirdi. Sonra kitap bittiğinde birkaç kişiye okutturdum ve dediler ki: “Çok güzel de duygu eksik.” Sonra Stella’yı aradım ve kitap tekrar yazıldı. Sonra yine duyguyla ilgili yorumları hâlâ eksik olduğu yönündeydi insanların ve Stella üçüncü kez yazdı. Aslında bu kadar uzun sürmesinin bir sebebi de bu oldu. Benim hatamdan, Stella’yı yanlış yönlendirmemden dolayı Stella bu kitabı üç kere yazdı. Şu an kitap benim için dört dörtlük, hiçbir şeyin eksik olmadığı, içime sinen, mükemmel bir kitap oldu.​

İzzet Pinto ve Stella M. Trevez

Bütün hayatını, duygularını, düşüncelerini açan bir anlatıcı var kitapta. Biraz önce de bahsettiniz bu sürecin sizdeki duygusal etkilerinden. Kitap sayesinde kendinizde ve hayatınızda daha önce fark etmediğiniz nelerin farkına vardınız? Üstünü örttüğünüz ama kitap sayesinde kazıp ortaya çıkardıklarınızdan bahseder misiniz?

Şöyle ki kitabı bitirip okuduğum zaman ben bile inanamadım. Dedim ki, “Ben ne kadar çok şey yaşamışım”. İnsan unutuyor yaşadıklarını ama en büyük şansım da zamanında çok fazla fotoğraf çekmiş ve çektirmiş olmam. Bir yandan da bu fotoğraflar sayesinde insanlar hikâyeme inandı. Çok ilginç  bir anı anlatacağım: Tedx Talks konuşmamda çok samimi bir şekilde hikâyemi paylaştım ve beni tanımayan pek çok kişiye bu hikâye o kadar uç geldi ki videonun altına “Yalan söylüyor”, “Böyle bir şey olabilir mi?” gibi yorumlar yazıldı. Kitap, fotoğraflar sayesinde bir şekilde kanıt niteliği de taşıyor; çünkü kitabı bitiriyorsun arkada her hikâyenin fotoğrafı var. Örneğin Ricky Martin ile şarkı yarışmasında iş birliği yaptık diyorum, bu çok uçuk bir şey gibi geliyor ama arkada onun fotoğrafı var. İşte diyorum ayakkabı sattığım bir dönem var ve arkada yerde oturmuş ayakkabı denettirirken fotoğrafım var.​

Evet, doğrusu okurken ben de 18-19 yaşındayken kalkıp Tayland’a gidip ayakkabı işine girip bir de işi o kadar büyütmenize inanamamıştım. Arkada o günlerin fotoğrafını görünce gerçekten şaşırdım. 

İnsanlar bu fotoğrafları görünce daha da motive oluyor, “Vay be gerçekten böyle hikâyeler de olabiliyormuş” diyebiliyorlar. Bittikten sonra o kadar güzel yorumlar aldım ki çok mutlu oldum, çok da beslendim bu yorumlardan. İnsanların hayatına dokunduğumu düşünüyorum bu kitapla. ​

1. İzzet Pinto Tedx Talks​ konuşması sırasında 
2. İzzet Pinto, Ricky Martin ve eşi Roz Pinto

İnsanların hayatına dokunmak bahsini ben babanız sayın İsak Pinto’ya getirmek isterim. Aranızdaki ilişki gıpta edilecek bir baba - oğul ilişkisi. Kitapta da küçük yaşlarınızdan itibaren güven ve sevgiye dayalı ilişkinizin sizi nasıl başarıya götürdüğünü paylaşıyorsunuz. Bu noktada oğul İzzet Pinto’nun gözünden İsak Pinto’nun ebeveynlik yöntemini dinleyebilir miyiz? Özellikle size söylediği şöyle bir cümle var dikkatimi çeken: “Bizim gittiğimiz yol farklı bir yol, yanlış bir yol değil.” Babanızın sizi de yürüttüğü bu yolun temel taşlarını neler oluşturuyordu?

Çok küçükken babam varlıklıydı ve insanlara göre varlıklı insanlar çocuklarını çalıştırmaz, onlara her şeyin en iyisini verirler. Ben çocukken bile durumumuz iyi olmasına rağmen hiç paramız yok sanıyordum, hiçbir zaman önüme oyuncaklar serilmedi, lüks bir yaşam verilmedi. Bu müthiş bir şeydi; çünkü iyiye alışmak çok kolay, önemli olan zora alışabilmek. Babam, hiçbir şeyimiz yok gibi davrandı her zaman. O yüzden farklı bir hikâyeye dönüştürdü hikâyemi. Mesela beş parasız insanların çocuklarının başarı hikâyeleri çok vardır ama bizim hayatımız çok inişli çıkışlıydı, babam ben çocukken çok varlıklıydı sonra iflas etti, hiçbir zaman toparlayamadı ama ben yükseldim. Çok ters köşe bir hikâye var ortada. Bir de babam bana sürekli hayat dersi verirdi. Kitapta da bahsettiğim bir anım var, ortaokul sınavına gireceğim, sanırım 11-12 yaşlarındayım. Herkes sınava geniş aile gidiyor o zamanlar, babam ise beni okulun karşısına bıraktı “Sınavına gir, çıkışta alacağım” dedi. Orada amacı tek başına ayaklarının üzerinde durabilirsin, bunu gör demekti. Kimse bunu yapmıyor. Çok sıra dışı bir yetiştirme tarzı vardı. Kitapta da görüyorsun, dünyanın en sevgi dolu babası olmasına karşın nerede nasıl davranması gerektiğini çok iyi biliyor. Orada bana kötülük değil iyilik yapıyor. Bu tarzı pek çok insana göre ters ve garipti. Çocukken beni para kazanmam için pazara yolluyordu, orada aile tanıdıklarımız görüp şok oluyordu, “Ne yapıyorsun, ne işin var burada daha çok küçüksün. Baban hiç mi acımadı seni buraya yollarken” diyorlardı. Hâlbuki acınacak bir durum değil bu, düşünsene beni küçük yaşta ne kadar güçlü yetiştirmiş. ​

Hayata bu kadar erken atılıp hiç korkmamış, zordan kaçmamışsınız siz de, bunun da kaynağı babanız. 

Evet hiç korkmadım. Küçük yaşta Tayland’a gittim, işportada çalıştım, işte tüm bunların sebebi sekiz yaşındaki altyapı. Kitapta da babamdan bahsederken antrenör kelimesini kullandım, gerçekten çok sıra dışı bir antrenördü. Böyle hikâyeler pek yok. Hayatında pek çok iniş çıkış yaşıyor ama en büyük hayali oğlunun başardığını görmek. Bir de yetiştirme tarzıyla ilgili eleştiriler artık ona çok ağır geliyordu, bu yüzden en büyük hayali artık bu eleştirilere bir cevap vermekti. Bu cevabı da oğlu başarılı olursa verebilirdi ama ben de yıllarca bir türlü başarılı olamadım. Bende bunun yükü de vardı ve son anda çok şükür başardığımı da gördü. ​

İzzet Pinto ve İsak Pinto

Aslında ebeveynin idealini gerçekleştirmek de önemli bir baskı oluşturur çocuk üzerinde. Siz yine de isyan etmiyorsunuz arada ufak tefek durumlar dışında. Bu noktada antrenörünüz İsak Pinto olmasaydı, onun yöntemleriyle hayata atılmasaydınız, üniversite eğitiminizi tamamlasaydınız bugün nasıl bir hayatınız olurdu, diye düşünüyor musunuz hiç?

Farklı bir babam olsaydı muhtemelen bugün üniversite mezunu, bir şirkette maksimum müdür pozisyonunda çalışan birisi olurdum. Bana göre renksiz bir hayatım olurdu. Ben heyecandan beslenen bir insanım, bana göre öyle bir hayat uygun değil. Bugün seninle oturup kitabımı konuşmak benim için heyecan verici. Bu müthiş bir duygu. Renksiz bir hayat hiç istemedim. ​

En güzel ve en belirleyici rengi de bugün sizi, siz yapan babanız katmış. 

Sahiden öyle. Bu kitapla da onu onurlandırmışım gibi hissediyorum aynı zamanda. Kitabın başında da dediğim gibi, bir yere geldiysem eğer ilk önce Allah, sonra da babam sayesinde. Kitap da aslında üstü kapalı bir şekilde babama inanmayıp onu eleştirenlere cevap niteliğinde. Direkt olarak bu niyetle yapmadım ama içimde bir ispat etme kompleksi de oluşmuştu. ​

Bu kitap babanızla doğru bir yoldan gittiğinizi fazlasıyla kanıtlıyor bana kalırsa. Kitabın sonunda bir meditatif andan ve babanızla ilgili bir çözülmeden bahsettiğiniz bölüm var. Altını çizdiğim ve çok duygulandığım bir bölüm oldu

Evet kitabın en duygusal bölümlerinden biri o. Aslında kitap yazılırken aklımda hiç böyle bir bölüm yoktu. Final benim için çok özel günlerden birisi olan onur madalyası aldığım gün olacaktı. Sıfırdan bir şeyleri var edip bir noktaya ulaştırıyorsun ve bakıyorsun diyorsun ki: “Vay be bunca zahmet, bunca azim ve sonunda oldu.” Hayatımda bir kere “Oh be sonunda oldu” dediğim gün o gündü, tüm yaşadıklarımın ödülü niteliğindeydi. Kitap da o günde bitecekti ama sonra düşündüm aslında hayatımdaki en önemli gün o değilmiş, bunu fark ettim. Senin de bahsettiğin katıldığım bir seminerde yaşadığım bir süreçte o çözülme oldu. Çok farklı bir noktaya götürdü beni, farklı bir yüzleşme yaşadım ve bununla bitirmek istedim. ​

Uzun zaman beklemiş, fark etmenizi bekleyen bir yüzleşme anı olarak düşündüm okurken. 

Kesinlikle öyle, farkında olmadığım bir yüzleşmeydi. Hiçbir zaman aklımda, keşke bugün karşımda babam olsaydı da şöyle yüzleşirdim gibi bir düşünce yoktu. Bir anda refleks gibi bir yüzleşme yaşadım ve o anda üzerimden büyük bir yük kalktı. Çok özel bir andı ve bununla final yapmak istedim. Okurlara yaşattığım duygusal yolculuğun sonu bu da.  ​

Babanızın sizi yürüttüğü yolda oğlunuz Aksel ile de yürüyebiliyor musunuz? Babanız gibi bir antrenör olabiliyor musunuz? 

Dürüst olmam gerekirse olamıyorum. Hem zor hem de eski nesillerde evde tek patron babalardı. Şimdi artık öyle değil anne ve baba eşit rollerde ve tabii sağlıklı olan da bu olduğu için çocuk hakkındaki kararları birlikte vermek zorundasınız. Bu sayede bir denge oluyor, o dengeden dolayı da çok uçlarda yaşayamıyorsunuz. Ben çok farklı yetiştirildim, eşim çok farklı yetiştirildi bunu harmanlayıp en iyisini ona vermeye çalışıyoruz. Babam gibi değilim ama başarılı, iyi bir baba olduğumu düşünüyorum. Bir baba için en önemlisi çocuğunun dürüst, çalışkan, sevgi dolu olduğunu görmesidir. Yetiştirme konusundan babamdan çok uzak değilim ama onun kadar disiplinli değilim. ​​

İzzet Pinto ve oğlu Aksel Pinto​

Heyecanın sizi başarıya götürdüğünden bahsettiniz. İş hayatınızda cesaret etmesi zor deneyimleriniz, girişimleriniz oluyor. Genelde bilmediğiniz sektörlere giriyorsunuz, yetmiyor bilmediğiniz bir ülkeye gidiyorsunuz. Ticaret yapıyorsunuz, esnaflık biliyorsunuz, okumadığınız kitapların, izlemediğiniz dizilerin haklarını satıyorsunuz. Aslında bu yolculukta her zaman karşınızdakini -bilmediğimiz konular hakkında bile- etkileyebiliyorsunuz. Bazen insan çok iyi bildiği bir konuyu bile sunamazken siz bu başarınızın sırrını nasıl açıklarsınız?

Bir kere karşınızdakinin güvenini kazanırsanız o zaman kapılar size açılır. Bir konu hakkında konuşmadan önce boş konuşmamak için onu öğreniyorum; çünkü yanlış bir şey söylediğiniz anda güveni kaybedersiniz ve size farklı bir gözle bakarlar. En önemlisi kendinize inanmanız, siz kendinize inanırsanız karşı taraf da size inanır. Çok iyi bir satıcı değilimdir aslında, sadece inandığım şeyi satabilirim. İnandığım zaman karşımdakine heyecanımı öyle bir geçiriyorum ki onu inandırıp, merakını cezbedebiliyorum. Bu sebeple de doğru kelime heyecan ve bunu karşı tarafla paylaşabilmek.​

Bu heyecanı paylaşmak bahsini kitapta da sözünü ettiğiniz “İzzet’lik yapma” kalıbına getirmek istiyorum.

Aslında o gün kullanılırken negatif bir şey olarak söyleniyordu bu. ​

Baktığımızda çok da kolay bir şey değil İzzet’lik yapmak.

Maalesef şöyle bir şey var: Paranız yoksa siz başarısız bir insansınız. Ben başarıyı parayla ölçemezsiniz diyorum; çünkü bir altyapı bazen 10-15 senede oluşuyor ve sonra para getiriyor. Paranız yoksa bana göre başarısız değilsiniz ama insanlarda öyle bir algı yok. Ben de o dönemlerde çok çalışıyorum, sıra dışı fikirlerim var, yaratıcıyım ama insanlar bakıyor param yok o zaman başarısız, hayalperest. İşte İzzet’lik de o zaman hayalperest, uçuk fikrileri olan, hiçbir işe yaramayan, bir yere varamamış insan olarak görülüyordu. Ama ne zaman ki gördüler bunun karşılığını almaya başladım artık o kelime kullanılmadı, yanlış olduğunu gördüler. Kitapta bunu yazdım,“Ben hayalperest değilim hayal kuran bir adamım”. Bu ikisi çok farklı. Ben hayal kuruyorum, o hayali gerçekleştirmek için çabalıyorum, birincisinde olmuyor yirmincisinde oluyor. İlk denemede genelde zaten olmaz bende 21’de oldu, 30’da da olabilirdi ama hep bir gün olacaktı zaten diye düşündüm. Birçok zaman özgüvenim kırılmıştı ama hep tutunacak bir şey buldum ve sonunda yükseldim. ​

Yükseldiğiniz, şansınızın tam anlamıyla döndüğü yer dizi ihracatı sektörü oluyor. Bu sektörde hem öncü hem de şu an çok önemli bir isimsiniz. Türk dizi ihracatı furyası sizinle başlıyor diyebilir miyiz? 

Aslında bu işe başladığımızda dizi ihracatı yapan ikinci firmaydık ama dünyada Türk dizisi konusunda en çok sesi Binbir Gece dizisi ile biz getirdik. Benden önce de satışlar olmuştu ama Binbir Gece çok kapı açtı. O yüzden de neredeyse ilkim çünkü büyük kitlelere ulaştırdım.​

İzzet Pinto

Global Agency’nin kurucusu ve ceo’su olarak tanıyoruz bugün sizi. Başladığınız zaman bu kadar yeni olan bir sektörün bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl bir gelişme oldu sizce? Türk yapımlarına karşı algı ne durumda?

Türkiye her zaman bu konuda kendini yeniledi ve Türkiye’nin birkaç büyük başarısı varsa bunlardan birisi dizi. O yüzden mükemmel bir başarı. Dünyaya kültür ihracatı yapıyoruz, bunu yapan çok az ülke var. Her sene daha çok dizi ortaya çıkıyor, kalite artıyor. Netflix’te bile dünyada en çok izlenen dizilerin arasına giriyoruz, sürekli büyüyen bir sektör. Çok başarılı buluyorum buradaki oyuncuları da yapımları da.​​

Sektörün yurt dışına açılan kapılarından biri olduğunuz için merak ediyorum dizilerin yapım süreçlerine katkılarınız oluyor mu? 

Oluyor, yapımcılarla senaryo aşamasında çalışmaya başlıyoruz. Oyuncu önerilerinde de bulunuyoruz. Mesela senaryo yazım sürecinde de önerilerimiz olabiliyor. Özellikle yurt dışında ne tür hikâyeler sevildiğini paylaşıyoruz. ​​

Hayatınıza bir başarı örneği diyebiliriz. Biraz önce de konuştuk aslında insanların başarı kıstası yapılan işten çok para kazanmak. Kitapta sizin için de “başarmak” babanızı gururlandırmanın yanı sıra girişimlerinizden kazanç elde etmek. Bugün başarmayı nasıl tanımlıyorsunuz? Sizin için başarının anlamında yıllar içinde değişen şeyler oldu mu? ​​

Eskiden başarıyı daha çok ben de maddiyatla birleştirirdim aslında. İşte iyi bir ofisiniz varsa, hayallerinizi gerçekleştirmişseniz başarılısınız gibi görürdüm. Bugün görüyorum ki mutlu olmak bir başarıymış. Hayattaki en büyük başarı mutlu olabilmekmiş. Bunu da şöyle fark ettim: Bir gün yurt dışındayken Whatsapp’tan bir numara aradı ve dedi ki “Çok ilginç ilk defa bir insanın Whatsapp’taki durum bölümününde ‘happy’ yazıyor”. Fark etmeden oraya bunu yazmışım ama evet, ben mutlu bir insanım. Hayatta en önemli şey sağlıktan sonra mutlu olmaktır.  ​​

Mutluluk kadar sizin için inanmak da çok önemli ve “keşke” demeyi sevmediğinizi paylaşıyorsunuz. “Keşke”lerin size göre nasıl bir etkisi var?

Dışardan bir gözle bu kitabı okusam ve içinden bir cümleyi seçsem keşke ile ilgili yazdığım cümleyi seçerdim; çünkü orada çok doğru bir bakış açısı yakaladığımı düşünüyorum. Keşkeler bizi hep aşağıya çeker, hep olmayan şeylerle ilgilidir. Başaramadıklarımızla ilgilidir, bunları konuşmak bize hiçbir şey katmaz, bize sadece üzüntü verir. Bunu fark ettikten sonra çok rahatladım. Mesela düşünürken keşke dediğim bir konuyu hemen siliyorum kafamdan, düşünmeme gerek yok zaten değiştiremem, düşünmeye devam edersem daha kötü olacak diyorum. Bunun farkında olmak beni çok rahatlattı.​​

İzzet Pinto

Bu kadar zor günler geçirmiş olmanıza rağmen kendinizi negatif alandan uzak tutuyorsunuz. ​​

Bir çalışanımla konuşurken şöyle demiştim: “Çok şükür çok fazla hayal kırıklığına uğramıyorum. O da “Çünkü senin insanlardan beklentin çok az.” demişti. Galiba doğru, insanlardan beklentinizi düşük tutarsanız çok hayal kırıklığına uğramıyorsunuz. Esnek olmak, takılmamak çok önemli. Kendi mutluluğunuz için yaşamak önemli. İnsanlardan beklentileriniz olduğu zaman hayal kırıklığı kaçınılmaz oluyor, herkesin farklı bir karakteri var.​​

İş hayatınızda, beraber çalıştığınız kişilerden beklentileriniz noktasında nasıl bir duruştan söz edebiliriz o zaman?

Benim için karakter çok önemli. İnsanların cv’sine bakmam bile, sohbet ederim ve insan sarrafı olduğumu düşünüyorum, bu zamana kadar binlerce insanla tanıştım. Karşımdaki kişinin sadık, dürüst ve çalışkan birisi olduğunu düşünürsem her türlü şansı veririm. Satış için birini alırken onun satış uzmanı olması gerekmiyor, o öğrenilir. O kişi çalışkan, istekli, dürüstse başarır, buna her zaman şans veririm. Benim için hangi okulda okuduğu önemli değil, sonuçta ben üniversiteye gitmedim takıntılı bir şekilde okuluna bakmam da ciddi bir tezatlık olur. Bu sebeple karakter benim için çok önemli. ​

İş hayatınızdan konuşurken kitapta bir de küresel krizlerin etkilerinden bahsediyorsunuz biri Sars Virüsü biri de 2001 krizi. Merak ediyorum koronavirüs nasıl etkiledi sizi?

Bu tarz dönemler de yine beni aşağıya çekmiyor çünkü bunlar da keşkelere giriyor, “keşke olmasaydı” demen lazım burada. Ama olmuş. Bir şey olduğunda önce onu sindirmeye çalışırım, sonra çözmeye çalışırım. Pandemide de savaşta da herkes kaybediyor ama önemli olan minimumda kaybetmek. Öyle dönemlerde panik olmam, hemen masrafları kısalım, kafasında değilim. Evet böyle bir dönem var, 10 lira kazanacağımıza 3 lira kazanalım ama yolumuza devam edelim. Kaygılardan uzak durmaya çalışırım, kaygı insanı aşağıya çekiyor.

​Aslında annem ve babamdan öğrendiğim en önemli şey pozitif olmak. Ailemdeki herkes çok pozitiftir ben de bu yüzden böyle oldum eğer ailemde bir taraf negatif olsaydı böyle olamazdım. Bu da benim şansım sanırım.​

“Denemek” sizin temel motivasyonlarınızdan, hayattan tat almanın bir yolu gibi. NFT dünyasına girişinizi de bu motivasyonla tanımlayabilir miyiz? NFT dünyasına henüz kimsenin emin olmadığı bir zamanda Cüneyt Özdemir’in tweet’ini, Saba Tümer’in kahkahasını satın alarak giriş yaptınız. Nasıl karar verdiniz bunlar için? Henüz o günlerde yeni yeni konuşulmaya başlanan NFT’ye yatırım yaparken aklınızdan geçen neydi? ​​

Benim işimle ilgili en çok keyif aldığım taraf marketing, büyük ses getiren tanıtımlar yapmayı seviyorum. Bir gün işimle ilgili araştırma yaparken blockchain konusunda uzman bir insan bana dizilerin de NFT dünyasına çok yakın olduğunu söyledi ve araştırmamı önerdi. Ben de araştırıyorum, anlamaya çalışıyorum çok farklı bir dünya ama bir yandan da ciddi bir büyüme olacağını da görüyorum. Nasıl gireceğimi düşünürken bir cumartesi günü Cüneyt Özdemir tweet attı: “Bu tweet bir sanat eseridir” diye. Ardından bir tweet daha attı birisi 1.000 dolar teklif etmiş, çok şaşkın ve altında inanılmaz bir etkileşim var, yüzlerce mesaj. Ben de buradan yürürsem çok ses getirebilirim diye düşündüm; çünkü insanlar böyle bir şeye para verilmesini çok saçma buluyor. Ve 10.000 dolar teklif etmeye karar verdim, 1001 dolar verip alabilirdim ama hiç ses getirmezdi ama 10.000 dolar o kadar büyük bir para ki bunu verdiğiniz zaman her yerde manşet oluyorsunuz. Gerçekten de TT olduk, herkes çok şaşırdı. Sonra düşündüm bu furyayı nasıl büyütebilirim diye düşünürken aklıma Saba Tümer’in kahkahası geldi ve satın aldım. Bu Cüneyt Özdemir’in tweet’inin etkisinin 100 katı oldu. Günlerce konuşuldu. Milyonlarca dolarlık tanıtım oldu bizim için de. Aslında NFT dünyasına girmek için bir reklam yaptım, oldukça küçük bir bütçeye çok ses getiren bir kampanya yapmış oldum. Sonrasında NFT işine girmek istedim ancak doğru zaman olmadığını düşündüm ve beklemeye karar verdim.​​

Bir NFT platformu kuracağınızı açıklamıştınız bir söyleşinizde bunu rafa mı kaldırdınız?

Başta bir platform kurmayı düşünüyordum ama sonra düşündüm ki dünyada çok büyük platformlar zaten var. O yüzden onlarla baş edemeyeceğimi ve yerelde kalmanın bir anlamının olmadığını düşündüm. ​​

İzzet Pinto

Sona gelirken Babam İçin’e dönersek; kitabınız sadece matbu değil sesli kitap olarak da okurla buluşuyor. Ama ben yolculuğunun daha bitmediğini düşünüyorum. Var mı bir gelecek planınız kitabınız için? Bu hikâyenin devamını yazmak ya da başka bir projeniz söz konusu mu?

Evet doğru düşünüyorsun ikinci kitabımın adını bile buldum, bilmiyorum ne zaman çıkar ama ismi –bir seri olarak düşündüğüm için “Oğlum İçin” olacak. İlk kitap 38 yaşımda bitiyor, şu an 43’ümdeyim. Son beş senedir çok şey yaşadım, bu sefer artık not almaya başladım, belki üç belki beş yıl sonra ikinci kitabı çıkartabilirim. En büyük hayalim de Babam İçin’i İngilizce olarak yayımlayıp dünyaya açmak. Şimdi ona çalışacağım. ​

Babam İçin’i ekranlara taşımak gibi bir düşünceniz var mı? Kendi hikâyenizi bir başkasından izlemek ister misiniz? 

Çok isterim ki zaten Cep Herkülü: Naim SüleymanoğluKesişme: İyi ki Varsın Eren filmlerinin Fatma dizisinin yönetmeni Özer Feyzioğlu ile anlaştım. Dört dörtlük bir insan. Kitap çıkmadan önce hikâyemi ona anlattım ve çok etkilendi, el sıkıştık ve bunu bir dijital platforma 10 bölümlük bir dizi olarak yapmak istiyor. Olmasını çok isterim. Bir de şöyle düşünüyorum; hikâye biraz revize edilip başka ülkelere de adapte edilebilir. Hikâyemin şöyle bir avantajı var Tayland’da Hindistan’da, Cannes’da, Türkiye’de geçiyor, bu çok güzel bir dizi olabilir gibi düşünüyorum.​

Hikâyeniz başlı başına uluslararası, diziye uyarlandığında neler olacak merakla bekliyorum. Okuduklarında hayata dair motivasyonları ve bakış açılarının değişeceğine inandığım, henüz Babam İçin’i okumayanlara bir iletiniz var mı?

Okurlara; eğer henüz hayallerini gerçekleştiremediysen bu kitabı oku derim. Bu kitap gerçekten hayallerini gerçekleştirmek üzerine bir kitap, 20 kere düşüp 21’incide başarıya ulaşmanın kitabı. Birçok ailede baba-oğul, baba-kız, anne-kız veya anne-oğul ilişkilerinde ciddi tıkanıklıklar var. Bu kitabı okuyan pek çok kişi o kadar etkilendi ki babasıyla barışanlar oldu. O tıkanıklığı da çözüyor. Yani bu kitap duygusal bir yolculuk. ​

0
3964
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage