Advertisement
22 MART, SALI, 2022

Savaşın Görünmeyen Yüzü: “Gölge Kral”

Maaza Mengiste’nin, Mussolini’nin 1935’te Etiyopya’yı işgali sırasında geçen, tarihî kayıtların dışında kalan kadın askerlere ışık tuttuğu ve kadın olmanın gerçekliğini bir halkın trajedisiyle buluşturduğu 2020 Booker Ödülü finalisti romanı Gölge Kral üzerine bir yazı.

Savaşın Görünmeyen Yüzü: “Gölge Kral”

“Ama bu bir savaş değildi baba, işte bunu anlatmaya çalışıyorum. Bu bir katliamdı.”

Etiyopya doğumlu yazar Maaza Mengiste’nin Gölge Kral romanı Timaş Yayınları’ndan Esma Fethiye Güçlü çevirisiyle yayımlandı. Tam da Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açtığı, Üçüncü Dünya Savaşı’nın eşiğinde miyiz?, diye düşündüğümüz günlere denk geldi. Açıkçası savaş haberlerinden kaçmaya çalışıyordum, böyle bir dönemde bir savaş romanı okumak başlarda ruhumu sıksa da Maaze Mengiste farklı bir şey yapmış, savaşta görünmeyenleri, kadınları anlatmış.

İkinci Dünya Savaşı’ndan önce İtalya’nın Etiyopya’yı işgalini konu alan Gölge Kral, gerçeklikle bağını buradan kursa da savaşı alışkın olduğumuz gibi, ağırlıklı olarak çatışmalar üzerinden ve tarihsel düzlemden anlatmıyor. Farklı kadın karakterlerin gözünden savaşı izliyoruz, onların çektiği acılara, yaşadıklarına şahit oluyoruz. Bu romanı okumadan önce Etiyopya kültürüne çok yabancı olduğumu fark ettim ama yazarın kalemi insanı yavaş yavaş aşina kılıyor bu kültüre. Bu konuda okurun zorluk çekeceğini sanmıyorum ama gerçeklikle bağlantısını teyit etmek isteyen okurlar elbet olacaktır.

Yazardan da bahsetmek gerekirse, Maaza Mengiste, New York Üniversitesi’nde öğretim görevlisi. Etiyopya doğumlu, köklerine dönmesi, belki de bu romanı daha duygusal kılabilecekken, savaşı daha çok işgal edilen gözünden anlatmasına rağmen kurguya mesafesini koruyabilmiş.

Savaş tabii ki herkesin kafasında şekillendiği gibi, insanlar yerlerinden yurtlarından oluyor, evsiz kalıyorlar, yetim kalanlar ve ölenler oluyor. Bunları dile getirmek kolay peki ya yaşamak? Okurken sıklıkla bunu düşündüm. Savaş haberleri bile bizi altüst ediyor ama şu an bunu yaşayanlar var, tıpkı daha önce Suriye’de ve Yemen’de olduğu gibi. Gözlerimizi kapamamız, yokmuş gibi davranmamız bu gerçeği değiştirmiyor. Bir de savaşın pek şahit olmadığımız yönleri var. Erkeklerin tepindiği savaşlarda, benlikleri yok edilen, bir eşyadan farksız kabul edilen kadınlar var.

Maaza Mengiste

Kitabın önemli karakterlerinden biri olan Hirut, yetim kalmış genç bir kadın, romanın başında babasından ona kalan tek hatıranın peşine düşmüş bir kız çocuğu hatta. İtalya’nın Etiyopya’ya saldıracağı önceden bilindiği için tüm silahlar toplanıyor. Hirut’un da babasından kalan tek hatırası bir tüfek, ne kadar dirense de vazgeçmek zorunda kalıyor. Hirut, roman boyunca direnmenin sembolü oldu benim için. Bu her zaman sert bir karşı koyuş değildi, güçlü olmak da değildi ama bir direnişti yaptığı. Kidane’nin emrinde çalışan diğer herkes gibi ona itaat etmek zorunda olan Hirut, Kidane’nin eşi olan Aster, Aşçı, savaşın öteki yanında gibi görünse de Carlo’nun yanında yaşayan Fifi ve diğer tüm kadınlar. Hepsi savaşın karşısında eşitleniyor.

“Namluda bu tüfekle öldürülmüş beş adamı temsil eden beş çentik vardı. Bu çizgiler, tıpkı yara izleri gibi, çarpışıp hayatta kalınan savaşlara dair kendi hikâyelerini anlatıyorlardı. Babasının silahının metal yüzeyine de benzer çizgiler kazınmıştı. Bu çentikler yiğitliğin, onur ve vatanseverliğin sembolü olarak savaşın ve zaferin gururunu hatırlamak için çiziliyordu. Fakat babası bir gün eski mavzerini eline alıp parmağını çentiklerin üzerinde dolaştırarak şunları söylemişti: Bunlar ağlattığım anneler, oğlum. Bunlar babasız bıraktığım çocuklar.

​Ama sen onlara ateş etmeseydin, demişti korkuya kapılan küçük Kidane, onlar seni vuracaktı, öyle değil mi?

​Babası gülümsemişti. Demek ki bir yerlerde her zaman ağlayan bir kadın oluyor, demişti. Sonra Kidane’nin o zamanlar anlam veremediği acı bir kahkaha atmıştı.”

Gölge Kral
, konu itibariyle okuması zor bir roman, her açıdan. İçinde savaş ve savaşın tüm gerçekleri var. Bu bir kurgu diye kendime ara ara hatırlatsam da yaşananların kurgu olamayacak kadar gerçek olduğunu bilmek canımı acıttı. Yazar, okuruna acımamış. Kadınların konu edilmesinin de sebepsiz olmadığını yine biz kadınlar biliyoruz. Ukrayna’dan kaçan kadınların, kadın tacirlerine karşı dikkatli olmaları konusunda uyarıldığı bir dönemden geçiyoruz. Yazar, yazarken böyle olacağını düşünmemiştir eminim ama geçmişten günümüze, kadına bakışın değişmemesiyle bir bağ oluşturdu.

​Savaş konuşulduğunda ölenlerden bahsediyoruz. Söz konusu kadınlar olunca, onların savaştan kaçmalarının her zaman mümkün olmadığını anlıyoruz, bu sadece silahların kullanıldığı bir savaş değil çünkü. Bunu bir kez daha anladım. Hirut’un silah karşılığı satın alınmak istenmesinde, bir takas malzemesi görülmesinde, Aster’in yaptıklarında, aşçının kendini Hirut yerine feda etmesinde, Kidane’nin Hirut’a yaptıklarında ve son olarak Aster’in Hirut’a yaptıklarında, bunların hepsinde kadın olmaktan kaynaklı yaşadıklarımız var.

Gölge Kral, 2020 Booker finalistlerinden bir kitap. Okurken finale kalmasının sebeplerini anlıyorsunuz. Anlatım zaman zaman sarksa da roman iyi işlenmiş karakterlerle dolu bir kitap ki bu sarkmaların, anlatımdaki takılmaların bu cüssede bir roman için normal olduğunu düşünüyorum. Kitaptaki her karakterin önemi var, Aşçı ya da Aster’in hükmettiği kadınlar bile kritik. Aster’in savunduğu gibi kadınlar da savaşıyor ama bu maalesef onun hayal ettiği gibi sadece İtalyanlara karşı bir savaş değil. Carlo, Ettore ve Kidane romanın belli başlı erkek karakterleri. Ettore ise aile geçmişinden dolayı hepsinden öne çıkan bir karakter. Bir yanda daha önce geçmişi silinenler, yaşadığı topraklardan ayrılmak zorunda kalanlar, diğer yanda bir geleceği olamayanlar. Bunların hepsinin sorumlusu yine insan. Savaşı yönetenler kadar savaşın içinde savrulanların, iktidarını korumaya çalışanların romanı bu.

“Hirut, Kidane’yle göz göze gelmekten kaçınarak öne doğru adım attı. Vadiye bakıp yavaşça konuştu. Ben bir askerim, Etiyopya’nın kızlarından biriyim, kralların kralının onurlu muhafızıyım. Tüfeğini alıp başının üzerine kaldırdı. O gün ağaçları titreten şey korku değil, coşkuydu. İmparatorun halkının hıçkırmasına neden olan şey zehirli yağmurlar değil, duydukları büyük hayranlıktı.”

Maaze Mengiste daha önce Beneath The Lion Gaze isimli bir roman daha yazmış, fakat Türkçeye çevrilen ilk romanı Gölge Kral. Bu roman her ne kadar İkinci Dünya Savaşı’nın öncesini konu edinse de bizi kendi gerçeklerimizle yüzleştiren bir kitap. Zaman değişiyor, teknoloji gelişiyor ama savaş ve savaşın gerçek kaybedenleri hiç değişmiyor. İmparatorlar ya da yöneticiler kaybediyor gibi gözükse de savaşın kaybedenleri halk oluyor. Gerçeklerden kaçmaya çalışırken romanlara sığınmak için iyi bir seçenek değil belki fakat kesinlikle iyi bir roman ve okunmalı. Konu itibariyle, yazarın iyi bir iş çıkardığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Ortaya sarsıcı, bazen mide bulandırıcı ama gerçekçi, insanı saran, savaşı tüm çıplaklığıyla sergileyen, savaşın bu yüzlerini de görmek için okunması gereken bir roman çıkmış.

0
4172
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage