23 HAZİRAN, SALI, 2020

Vivian Maier Renklerde Ne Görüyor?

Andrea K. Scott’ın The New Yorker için kaleme aldığı Vivian Maier ve fotoğrafçılığı hakkındaki yazısını sizler için çevirdik.

Vivian Maier Renklerde Ne Görüyor?

Diane Arbus, “Fotoğraf, bir sır hakkındaki bir sırdır,” der. Vivian Maier örneğinde ise fotoğrafçı da bir sırdır. Maier, 1950’li yıllardan 83 yaşında yoksul bir şekilde aramızdan ayrıldığı 2009 yılına kadar çoğunluğu Chicago’da olan yaklaşık 150 bin fotoğraf çekti ve bunları kimseyle paylaşmadı. Oysa bu fotoğraflar bugün bize gösteriyor ki belki de onun en sevdiği motiflerden biri kendi gölgesiydi ve bunu fotoğraflamaktan hoşlanıyordu. 

Maier, uzun yıllar bir çocuk bakıcısı olarak şehrin ücra köşelerinde çalıştı. Buna rağmen onun asıl işi sokaklarda dolaşmak, büyük bir zekâ ve kompozisyon örneği olarak sık sık fotoğraf çekmekti. Bir zamanlar tanıdığı bir erkek tarafından mesleği sorulduğunda kendini bir dadı olarak tanımlayıp “Çocuk bakıcısıyım,” demek yerine “Ben bir casusum,” demeyi tercih etti. Aslında tüm iyi sokak fotoğrafçıları gibi o da iyi bir casustu.

Maier'in gizli tuttuğu çalışmaları, 2007 yılında yeniden kiraya çıktığı zaman bir depoda bulundu. Depoda negatifler, baskılar, hazırlıklar ve işlenmemiş film rulolarından oluşan bir önbellek vardı. Ardiyeden çıkan bu eşyaların tümünü satın alan Chicago emlak acentesi John Maloof, adı dışında Maier’in kim olduğuna dair hiçbir şey bilmiyordu. Ta ki iki yıl sonra, 2009’da onun ölüm ilanını görüp kimliğini keşfedene dek. (Konuyla ilgili harika bir belgesel olan Finding Vivian Maier 2015 yılında Akademi Ödülü'ne aday gösterildi.) Maier hem renkli hem de siyah beyaz fotoğraflar çekti, muhtemelen daha “ciddi” bir sanatçı olarak anılmak için bunlardan ikincisine ağırlık vermeyi tercih etti. Aradan geçen bunca zamanın ardından Maier; Arbus, Robert Frank, Lee Friedlander, Lisette Model, Garry Winogrand ve birçok Amerikalı sanatçının yanındaki yerini aldı. Vivian Maier: The Color Work isimli kitap ve Howard Greenberg Gallery’deki (14 Kasım’da açılacak) sergi de bunu destekler niteliktedir.

Maier öyle orijinal bir sanatçıdır ki, kontrast ve karşılaştırmalarla oynayarak hileler yapar. Kitaptan edindiğimiz bilgiye göre ise (Vivian Maier: The Color Work) onun zihninde taşıdığı ve ilişki kurduğu birçok fotoğrafçıdan da söz edebiliriz. Bilinmeyen bir tarihte Art Institute of Chicago’da Thomas Struth’un çektiği, bir müzede duvarda asılı rastgele bir resme bakan bir anneyle (belki de bakıcı?) çocuğun, koyu mavi ve beyaz renklerde kıyafetler giydiği fotoğraf kompozisyonu, Maier tarafından direkt olarak ona bakan başka bir çocuğu merkeze oturtur. Bir başka görselde ise üzerinde tabancaların asılı olduğu ahşap bir panele yaslanarak durup parmağını emen kızıl saçlı bir çocuk, Arbus’un oyuncak el bombalı manik çocuğunun utangaç ve somurtkan kuzeni olabilir. Maier’in 1977 yılında Chicagoland’de çektiği, kaza geçirmiş ve tamponu kopmuş bir Volkswagen Beetle’ı gösteren bir fotoğraf ise bizi başka bir sanatçıya götürüyor: Kaza geçirmiş bir İsveç polisini fotoğraflayan Arnold Odermatt’a.

The Beetle’ın rengi sarıdır ve bu Maier’in kendisini en iyi ifade ettiği renktir. Maier, 1975 yılında ise kendi gölgesini altın rengi çiçeklerle süslenmiş yemyeşil bir çimenlikte fotoğrafladı. Bu fotoğrafta objektif tarafından yakalanan zarif açı, ressamlara özgü manzara, Warhol’u hatırlatan çiçekler, serigrafi ekranı ile AbEx'in allover kompozisyonları arasındaki uyum izleyici için oldukça dikkat çekicidir. (Maier’in kendi gölgesini ilk kez 1950’li yıllarda fotoğrafladığını ve bunu aynı tarz görsellerle ünlü Friedlander'den on yıl önce gerçekleştirdiğini unutmayalım.) Maier aynı yıl yürüyüş yolunda iki adamla (biri yürür diğeri durur vaziyette) karşılaştı. İki adam da kanarya şortu ve limon gibi parlak sarı çoraplar giyiyordu. Sağ taraflarında ise koyu renk yünlü bir hırkayla nergis rengi bir etek giyen bir kadın vardı. Ancak kıyafetleri absürt denebilecek kadar parlamasına rağmen bu fotoğraftaki kimse gülümsemiyordu.

Maier tek bir karede bile onlarca küçük detay ve kısa bir hikâyeye yer verebilir. Sözgelimi 1960’lı yıllarda bilinmeyen bir yerde, cildi oldukça bronzlaşmış, derisi artık renk değiştirmeye başlamış bir çift düşünün. Yüksek bir duvardaki haç deliğinden havuz başındakileri gözetliyorlar. Kadının kirli beyaz saç bukleleri burada aynı zamanda sıvanın tonunu da yansıtır, onun soyulmuş, çilli ve benekli dokusunu tekrarlar. Koyu turuncu mayosunun dantelli kumaşı ise havuz civarındaki yastık ve şezlonglarla aynı desendedir. Adamın sağ kulağının hemen yanındaysa ellerini havaya kaldırmış bir kadın var, sanki bir partide çılgıncasına eğleniyormuş gibi ellerini havaya kaldırmış bir hâlde bekler. Yaşlı çift içeride olanlara dışarıdan bakar –burunlarını cama dayamaktan iyidir- ve havuzdaki klor’un kokusunu bile alabilirler. Yaşlı kadının elindeki kahverengi kese kâğıdını gördüğünüzdeyse fotoğrafın arkasındaki üzücü hikâye fark edilir.

Maier’in fotoğrafçılığıyla ilgili bir başka önemli soru ise bir çocuk bakıcısının nasıl bu kadar üst düzey bir sanatı icra edebildiğidir. Hadi buna cinsiyetçilik diyelim. Hiç kimsenin Chicago’nun yerlisi olmayan vizyoner yazar ve sanatçı Henry Darger'ın, bir hademe olarak çalışırken nasıl on beş bin sayfalık bir magnum opus ürettiğini sorguladığını işitmedim. Kitap için bir “Önsöz” kaleme alan fotoğrafçı Joel Meyerowitz, Maier’in kendisine sokakta nasıl fotoğraf çekilmesi dâhil birçok şey öğrettiğini açık yüreklilikle dile getiriyor. Meyerowitz aynı zamanda (denemeye katkıda bulunan Colin Westerbeck ile birlikte) alanında önemli eserlerden biri olan Bystander: A History of Street Photography’nin yazarı olarak da tanınıyor. Meyerowitz ona hakkını teslim ederek, “Maier renkli fotoğrafçılığın erken dönem şâirlerinden biriydi,” sonucuna da varıyor. Meyerowitz ayrıca Maier’in sırlarını deşifre ederken onun nasıl “görünmez bir pelerin”e sahip olduğunu ve fotoğraflarda kendisini nasıl başarılı bir şekilde gizlediğine dair teorisini de açıklıyor: “O, eski bir okul arkadaşı kadar sade ve açık. O bir duvar çiçeği, tuhaf bir teyze, büyük şehirde başıboş dolaşan hantal bir turist... O, yalnızca... kendisi değil!” Onu hiç Henri Cartier-Bresson’un “belirleyici ân” teorisinden yola çıkarak değerlendirdiniz mi?

Bu yazı, Andrea K. Scott’ın, 8 Kasım 2018 tarihinde The New Yorker’da yayımlanan “What Vivian Maier Saw In Color” başlıklı makalesinden orijinaline sadık kalınarak Abdullah Ezik tarafından çevirilmiştir.

0
28471
2
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage