10 HAZİRAN, ÇARŞAMBA, 2015

Nostaljik Olmayan Bir Balat Portresi

Silva Bingaz, her gittiği yere kendi fotoğrafını taşıyan, daha doğrusu her gittiği yerden kendi fotoğrafını bulup çıkaran bir isim. İster yaşadığı Yeşilköy olsun ister yabancısı olduğu Marsilya (Fransa) ya da Tottori (Japonya), bulunduğu coğrafyayı ve mekânı eşeleyip aradığı bilgi kırıntılarına ulaşan ve bunları kendi üslûbunda görselleştiren Bingaz, son olarak bugüne dek amatöründen profesyoneline fotoğraflana fotoğraflana tüketilmenin sınırına dayanan Balat semtini fotoğrafladı. Bingaz’ın, mekân, tasarım ve iletişim dergisi Doxa’dan gelen öneri üzerine Balat’ta çektiği fotoğraflardan bir seçki, 20 Haziran’a dek İstanbul’un genç galerilerinden Öktem&Aykut Galeri’de sezonun son sergisi olarak görülebilir.

Nostaljik Olmayan Bir Balat Portresi

Silva Bingaz, 1994’te gittiği bir kurs ile fotoğrafla haşır neşir olmaya başlayan ama bu kursun ardından kendini sadece bir fotoğraf izleyicisi olarak tanımlamaya devam eden, 2000’li yılların başından itibaren ise çeşitli fotoğraf atölyelerine katılıp Anders Petersen gibi uluslararası üne sahip fotoğrafçılarla beraber çalışma fırsatı bularak kendi kendini yetiştirmiş ve sesini bulmuş bir fotoğrafçı. Bingaz ile Geniş Açı Fotoğraf Sanatı Dergisi’nin 2001 yılında düzenlediği ilk ‘Genç Soluklar’ keşif projesine gönderdiği portfolyolarla başlayan tanışıklığımız yine Geniş Açı’nın 2006 yılında yayımlanan son portfolyo özel sayısındaki ‘Kıyı’ başlıklı işine yer vermemiz ve sonrasında ‘Emerging Photography from Turkey’ ve ‘Mahalle’ gibi projelerde beraber çalışmamızla ilerleyerek devam etti. Ve bu on beş yıllık süreç boyunca da fotografik dilini oluşturmadaki kararlılığına şahit olma, çalışma pratiğini anlama ve yaptığı işe kendini adayışını yakından görme fırsatımız oldu.

İlk serisi ‘Beyan’da Iraklı bir göçmen kadının hayatını üç sene boyunca fotoğraflayan Bingaz, 2002 yılında -halen bir şekilde devam etmekte olduğunu söyleyebileceğimiz ve 2007’den itibaren çeşitli kişisel ve grup sergilerinde yer verdiği- ‘Kıyı’ projesine başladı. Yine 2007’de, sonuçları Paris, New York ve Lodz gibi çeşitli kentlerde sergilenen ‘EU Women’ projesinde yer aldı. 2010’da İstanbul’un da Avrupa Kültür Başkenti olan 3 kentten biri olması hasebiyle dahil olduğu ‘European Eyes on Japan’ projesinde fotoğraf çekmek üzere İstanbul’dan Japonya’ya davet edilen isim olan Bingaz, Tottori bölgesinde çektiği fotoğrafları önce İstanbul sonra Japonya’da sergiledi. Akabinde Japonya’da yaptığı ek çekimlerle genişlettiği serisini ilk olarak 2013’ün ilk aylarında Pilevneli Project’te izlenime sundu ve bu işi geçtiğimiz Ekim ayında Fransız yayınevi André Frère Éditions tarafından ‘Japan Coast’ başlığıyla yayımlandı.

İsimsiz, 'Balat' serisinden, 2015

Bingaz, dilini bilmediği coğrafyalarda bile insanlarla rahat iletişim kurmayı başarabilen, hatta onlarla sadece iletişim kurmakla kalmayıp onları en yalın halleriyle fotoğraflamayı becerebilen bir fotoğrafçı. Bunu sağlamak adına stresli şehir hayatının ve geleneklerin yarattığı statükoyu kırmak amacıyla onları genelde doğada rahatlarken, deniz kenarında, hayvanlarla birlikte ya da kendilerini daha rahat hissettikleri marjinal mekânlarda ve evlerinde fotoğraflamayı tercih ediyor. Fotoğrafını çektiği insanlarla nasıl iletişim kurduğu sorulduğunda Bingaz’ın verdiği yanıt şu oluyor: “Yeni tanıştığım insanlara yanımdaki fotoğraflarımı gösteriyorum. Karşımdakilerle neler yapılabilir, neler yapılamaz, çekim yapmak mümkün mü, değil mi, bunu hissediyorum. Karşımdakiler de bu işi çok sevdiğimi, belli bir profesyonel yaklaşımım olduğunu fark ediyorlar ve benim için bir şey yapmaya hazır hale geliyorlar. Her zaman karşımdakilerle konuşuyorum, onların kim olabileceğine dair tahminler yürütüyorum, çözümlemeye çalışıyorum. Genel anlamda hayata dair, en basit yaşamsal şeylere ait fikirlerimi söylüyorum, böylece hızla arkadaşlık kuruyoruz. Beraber çalıştığım, fotoğraflarını çektiğim insanlar benim için önemliler ve bunu hissediyorlar sanırım.” (1)

Başta da söylediğim gibi Bingaz’ı özel kılan, gittiği yerlerden bağımsız olarak her durumda kendi fotoğrafını bulup çıkarabilme yetisi. Belgecilikten, tanımlamaktan, olanı olduğu gibi çekmekten ve formlar içinde güzel fotoğraflar oluşturmaktan hoşlanmayan Bingaz, sezgileriyle hareket ederek daha az tanımlayan fotoğraflar çekmeyi yeğliyor. Fotoğrafları, bir yeri ya da kişiyi betimlemekten ziyade Bingaz’ın o yeri ya da kişiyi nasıl algıladığını, onlara bakarken neler hissettiğini, nelerin onu heyecanlandırdığını gösteriyor. Bu nedenle de anlattığı hikâyeler sadece o yer ve kişilere dair değil aksine o yer ve kişilerle fotoğrafçının karşılaşmasına dair hikâyeler oluyor. Böylece yıllar içerisinde çektiği fotoğraflar ayrı ayrı başlıklar altında adlandırılsalar bile tek bir serinin parçaları ve birbirlerinin devamıymış hissi yaratıyorlar.

Bingaz’ın uzun bir zamandır ‘Kıyı’ ile ilgili bir alıp veremediği var. Bu ilgisi ilk olarak yaşadığı semt olan Yeşilköy’deki kıyının doldurularak yeniden çizilmesiyle/oluşturulmasıyla başlamış. Ve yeniden yaratılmış bu kıyıyı bire bir anlatmak yerine onu kendi imgelemindeki çağrışımlar ve kıyıyı dolduran insan kitleleri üzerinden anlatma işine girişmiş. Bu anlatım tarzı, Yeşilköy’den sonra denize temas eden kent alanlarında çektiği tüm fotoğraflarda da kendini göstermeye devam ediyor. Kıyı olgusuna yönelik süregiden ilgisini “Bütün fotoğraflarım deniz kıyısında veya ona yakın olan yerlerde çekilmiş olmakla birlikte artık onlar aşkın, sevginin, ölümün, hüznün değişen anların kısacası varoluşun ağırlığının kıyısını anlatır.” (2) sözleriyle özetleyen Bingaz, çekildikleri yerlerden bağımsız olarak fotoğraflarının sanki tek bir seriye aitmiş hissi yaratmasını da şu şekilde açıklıyor: “Bana göre bir fotoğrafçının fotoğrafçı olmasının en önemli koşulu, kendine ait bir yolunun olması, dünyanın neresine giderse gitsin aynı tarzda çekebilmesi. Bazen bir başka fotoğrafçı gibi çekebilmek istiyorum, ‘Harika olur, biraz da rahatlarım, kendimden kurtulurum’ diye düşünüyorum. Ama olmuyor.” (1) 

'Balat' sergisinden genel görünüm. Fotoğraf: Onur Gökçe

Bingaz, son serisinde İstanbul’un bir başka kıyı semtine demir atıyor. Üstelik de neredeyse her fotoğrafa başlayan İstanbullunun en az bir kez gidip pratik yaptığı, eski İstanbul dokusunun nispeten korunduğu Balat’a… UNESCO’nun 1988’de kültür mirası ilan ettiği Balat, asırlardır kozmopolit yapısıyla ve barındırdığı farklı kültürlerle merak uyandıran bir semt. Fakat bir süredir, artık merkeze yakın çoğu yerleşim bölgesinin başına geldiği gibi kentsel dönüşüm tehdidi altında ve eski sakinleri yerlerini yenilerine bırakmakta. Balat’a dair bugüne dek karşılaştığımız görüntüler genellikle eski binalar, dar sokaklar, sokak aralarında top koşturan çocuklar, kapı önlerinde oturup sohbet eden ya da kimi ev işlerini yapan kadınlar gibi aslında çok da derine inemeyen, fotoğrafçısına dair ipuçları barındırmayan, birbirine benzer fotoğraflar olageldi. Bingaz’ın fotoğraflarına baktığımız zaman ise -alışageldiğinden daha kısa bir süre çalışmış olmasına rağmen- bu klişelerin ötesine geçerek daha kişisel bir Balat portresi çizebildiğini görüyoruz. Belki arada yine eski binalar ve sokakta oynayan çocuklar var ama bu kez birer güzelleme olarak karşımızda değiller; Balat’ın eskimişliğine rağmen nostaljik bir öğe olmadığını, kıyısından da olsa yaşamın içinde olduğunu ve görünen renkli yüzünün ardında karanlık tarafları da bulunduğunu göstermek için oradalar. Pembe bir duvarın önünde fotoğrafçının gölgesinin altında gerinen köpek; sahildeki bir ağaca çarmıha gerilmişçesine dayanarak poz veren uzun saçlı genç; Bingaz’ın olmazsa olmazı kırılgan görünümlü bıçkın delikanlılar; kediyle konuşan adam ya da adamla konuşan kedi; kadrajdan kaçarcasına kadraja giren gözleri kapalı genç kız ya da fabrika/vapur bacalarını andırırcasına göğe yükselen uzun soba bacaları… Bunlar Balat’ı bire bir anlatmaya yeltenmeyen ama oradaki hissiyatı ve fotoğrafçının oradaki varlığını izleyiciye geçiren fotoğraflar.

Silva Bingaz, tıpkı ilham aldığı isimlerin yaptığı gibi gerçeklere dayalı bir gerçekliği kaydetmekten öte kendi deneyimlerini kaydedip tasvir etmeyi yeğleyen ve bunu içtenlikle başaran bir fotoğrafçı. Eğer işleriyle henüz karşılaşmadıysanız Öktem&Aykut Galeri’deki sergi Bingaz’ın dünyasına görmek için iyi bir fırsat olacaktır. Daha fazlasını görmek isterseniz de www.silvabingaz.com imdadınıza yetişecektir.

Notlar

(1) ‘Silva Bingaz’ın fotoğrafları: En diptekiler ve dünyanın en temel açmazları’, Talin Sucuyan, AGOS, 6 Ağustos 2010

(2) ‘İsimler değil fotoğraflar akılda kalır’, Lora Baytar, AGOS, 28 Temmuz 2006

0
7531
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage