25 KASIM, SALI, 2025

Kamusal Mekânın Dönüşümü: “Açık Anıtlar”

Sanatçı Melek Zeynep Bulut ile 1 Aralık’ta the Design Museum’da ziyarete açılacak; anıtsal formları, hafıza nesnelerini ve kült kavramları birer enstrüman olarak ele aldığı “Açık Anıtlar” isimli serisi üzerine konuştuk.

Kamusal Mekânın Dönüşümü: “Açık Anıtlar”

Melek Zeynep Bulut’un “Açık Anıtlar” isimli serisi 1 Aralık’ta the Design Museum’da ziyarete açılıyor. Sanatçının anıtsal formları, hafıza nesnelerini ve kült kavramları birer enstrüman olarak ele aldığı serisi “Açık Anıtlar”ın beş uluslararası ödülü bulunuyor.

​2025 Londra Tasarım Festivali’nin Landmark Projeleri arasında yer alan seri bu kez the Design Museum’un avlusunu bir deneyim alanına dönüştürüyor. Soyut ile somut, sanat ile tasarım arasındaki ince çizgi gibi Melek Zeynep Bulut’un eserlerinde sıkça görülen unsurlar bu sergilemede de varlığını sürdürüyor. Ziyaretçileri kentin belleğiyle etkileşime davet eden sanatçı “Açık Anıtlar” serisini “bağlantı kurmak için bir buluşma noktası” olarak tanımlıyor.

Tasarım ve sanat arasındaki ilişki hakkında düşünceleriniz nelerdir? Tasarım odaklı pratiğinizden, heykel ve yerleştirme gibi sanat pratiklerine geçişiniz nasıl oldu?

Sanat ve tasarım hem birbiri ile çok ilişkili hem de birbirinden çok kopuk olabiliyor. Bana kalırsa bu aralıkta üretmenin en temel koşulu tanımlamamak; şu an tasarım yapıyorum ya da şu an sanat üretiyorum kalıbına sokmamak. Zaten üretim sürecinde izlediğiniz birçok faktör var; sezgi, malzeme, örüntü… Bütün bunlar insanla şekillenmek, adını koymak isteyen bir tasarıma dönüşebilir ya da tamamen soyut zeminde kalabilir. Benim sürecim her zaman sezgilerimi izlemekle başlar ve konuyu, materyali dinlemekle devam eder ve orada bir hikâye anlatıcısı gibi sürece dahil olurum. Artık insanlar adına ne derse.

Melek Zeynep Bulut ©Taran Wilkhu

“Açık Yapıt”, dünya çapında önemli ödüller almış ve kamusal alanda sergilenmiş olan bir eseriniz. Red Dot, Londra Tasarım Bienali, D’Arc gibi birçok prestijli ödülün sahibi oldu. İstanbul’da Atatürk Kültür Merkezi önünde sergilenen “Açık Yapıt”ın izleyicilerle kurduğu etkileşim nasıldı? Kamusal sanatın toplumla bağ kurma konusunda etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Yapıtlarınızı kamusal alan ya da kapalı bir mekânda sergilemenin izleyici etkileşiminde fark yarattığını düşünüyor musunuz?

Muhteşemdi. Benim sergilerimde mekân, kamusal alan ve izleyici üçüncü durumdur. Ziyaret eden ve zemin serginin bir parçasıdır. Eser, ziyaretçisi ile bir performansa dönüşüyor, açık bir sahne gibi davranıyor, zeminle kurduğu ilişkiye göre de çerçevesini oluşturuyor. İzleyici faktörü burada çok güçlü bir aralık. Ancak bu hususun geri dönüşleri ile ilgili çok net olarak şunu söyleyebilirim; işi nereye kursak oradaki ziyaretçi onunla başka bir bağ ve anlam ilişkisi kuruyor. Toplumun her kesiminden insanları ağırladık, herkesin ortak noktası eserle bağ kurmak için kendine göre bir yol geliştirmiş olması oldu. Bu da bana ümit verdi. Türkiye’de kamusal sanatın teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum, insanlar kentle düşünme biçimine açıklar. Bu bir sanatçının, kent plancının ya da her kimse kenti biçimlendirmeye dahil olan o durumun beklentisini karşılamayabilir ancak Türkiye’de insanlar kente dahil olmaya çok açık ve kamusal alanla ilişkimiz kuvvetli. Bu çok önemli bir şey. Elbette mesela ziyaretçi ilişkisi mühim ancak “Duo”yu kapalı bir alanda sergiledik mesela ve orada da başka bir etkinin muhatabı olduk. Her biri başka bir öykü vadediyor.

OPENWORK I AÇIK YAPIT 2023 18. London Design Festival, September 2023 Southbank, Bankside, © Taran Wilkhu

Kamusal sanat özelinde sizi etkileyen sanatçılar ve tasarımcılar var mı?

Olmaz mı? Christo & Jeanne Claude, Richard Serra, Antony Gormley.

“DUO” isimli yerleştirmeniz Londra Tasarım Festivali 2024’ün Landmark Projeleri’nden biri olarak sergilendi. Bu defa kapalı bir mekânda, Greenwich’teki Painted Hall’da izleyiciyle buluştu. Bu eserinizin kavramsal ve teknik sürecinin nasıl oluştuğunu bizimle paylaşır mısınız?

“Açık Anıtlar” serisinin devamı niteliğindeki “DUO”, dualite kavramını yenilikçi bir bakış açısıyla ele alıyor. Eser, temel bir mimari unsur olan tonoz, ancak bu tonoz mikrofonlar, reflektörler, akrilik yansıtıcılar, ışığın kurgusu ve seslendirmelerle çok duyulu bir sahne hâline geliyor ve ziyaretçi ile şekilleniyor. “DUO”nun ikonik Painted Hall'a yerleşimi “mekân içinde ikinci bir mekân” olarak şekillendi gözümde ve bunda ısrar ettim. Bu içinde var olduğumuz bedeni bir çeper kavram olarak tekrar ele almaya güçlü bir atıftı ve “DUO”nun varoluş, çıkış noktası ile senkronize idi. Bu çok duyulu tonoz, mekânda asılı bir deri gibi hareket ediyor, ağır kavramları hafif, ahenkli hâle getiriyor ve ziyaretçiyi çeşitli sensörler aracılığı ile algılayıp ona yanıt veriyor. Gerçekten tecrübe edilmesi gereken bir iş çıktı. İlginç olan; insanlar gelip uzun süre kalmak istiyorlardı ve çok huzurlu, ferahnak bir etki aldıklarını söylediler. Bu da aslında benim onu ilk sezişimi karşılıyor.

DUO ©Mark Cocksedge 

“The Recursion Project: Levh-i Mahfuz” adlı eserinizle Londra Tasarım Bienali’nin davetiyle 2025 edisyonunda yer aldınız. Süreç nasıl gelişti, eser nasıl ortaya çıktı bahseder misiniz?

“The Recursion Project: Levh-i Mahfuz” esasında yedi eserden oluşan bir seri. “Recursion”; “özyineleme, özçağrı” anlamlarına gelen ve sıklıkla bilgisayar oyunlarında kullanılan bir yazılım. Kod girildiğinde oyuncuyu sonsuz bir başlangıç noktasına götürüyor. “Levh-i Mahfuz Sahnesi” ise bu serinin çıkış eseri. Hafıza ve sonsuzluk arayışı arasındaki ilişkiye odaklanıyor.

Türkiye’nin çeşitli noktalarından alınan topraklarla tasarlanmış; kolektif hafızayı refere eden yansıtıcılı kurgusal parçalar “Recursion Oyunu”nu oluşturuyor. Eser; zamanı ve maddeyi biten ve başlayan lineer birer kavram olarak görmenin ötesini arıyor. Yaklaşık 3.000 adet yansıtıcılı toprak parça tek tek elde işlendi, hikâyeye ve strüktüre büyük bir incelikle yerleştirildi. Somerset House’da kara kutuya referansla bir karanlık oda oluşturuldu ve bu hoparlörlü toprak parçalar bir asılı küp formunda merkezine yerleştirildi. Ses, yansıma ve ziyaretçinin tavrı sergiyi oluşturdu. Burada yüzyıllardır bildiğimiz o karşılaşmayı hayal ettim. Çok da başarılı ve özverili bir sergi oldu. Türkiye’de ve İngiltere’de emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma kalpten teşekkür ediyorum. “Recursion” da çok başka bir tecrübeydi.

The Recursion Project ©Mark Cocksedge

Çalışma “tesseract küpü”ne de referansta bulunmuştu bu bağlantıdan bahsedebilir misiniz?

“Zamansızlık ve mekânsızlık” bilgisine, fikrine her zaman merak duyuyorum. Ve bununla ilgili en iyi teknik bilgiler ya fizikte var ya çok iyi filmlerde, ya bilgisayar oyunlarında ya da futuristik çizgi romanlarda. Teseract bunların hepsinde geçen ve maddenin boyut değiştirdiği aralığı temsil eden özel bir hiper küp. Bu eserde de hayal ettiğim durum; her şeyin başladığı yere dönmek ve tekrar dönmek ve yine… Oradaki zamansızlık ve mekânsızlık eşiği nasıl olurdu diye düşünürken, tesseract’a oyunlu bir gönderme yapmak istedim.

“Açık Anıtlar” (Open Monuments) adlı seriniz, 1 Aralık’ta Design Museum’da sergilenecek. Ziyaretçi burada nasıl bir deneyimle karşılaşacak? Malzeme ve formlar ile bu sergide “Açık Anıtlar”ı nasıl dönüştürdünüz?

Bu kez bu oyuncu anıtları sokağın bir parçası hâline getiriyoruz. Eserler; bir kent mobilyasının oturma, dinlenme gibi temel işlevlerini üstlenirken; kendini kente dayatmayan, aksine onun formlarına karışan soyut bir mekân fikri olarak buluşma ve karşılaşmalara da zemin sunuyor. Formları aracılığıyla toplumsal belleği çağrıştıran ve ışıkla desteklenen eserler, “rammed earth” tekniği ile tamamen topraktan üretildi. Katman katman sıkıştırılarak oluşturulan parçalar, zamanın ve kolektif hafızanın izlerini taşıyan toprak dokusunu açıkça sergiler, ancak eşzamanlı olarak bugüne ait yeni bir dili düşünmeye davet eder. Malzemenin güçlü yalınlığı ve dokusu, ziyaretçiye yavaşladığı ve kendi varlığıyla daha derin bağ kurduğu bir kamusal tahayyül öneriyor. Design Museum’un girişinden başlayarak müzeye müdahale ediyoruz, bir “intervention” başlıyor ve müze bu oyuncu anıtlarla donatılmış bir doğal performans alanına dönüşüyor.

Yakın zamanda gerçekleştireceğiniz projeler neler, özellikle Türkiye’de bir sergiyle karşımıza çıkacak mısınız?

Sürpriz olsun mu?

0
207
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage