14 NİSAN, SALI, 2020

“Alışmanın Yolları Yerine Aşmanın Yollarını Arıyorum”

“Nerede o eski günler” söylemi, belki de pek çoğumuz için bayram referanslarının bir adım ötesinde artık. Bugünler gerekli fakat belirsiz... Bizlerse bir zaman aralığının üzerimizde yarattığı, ortak duygu ve düşüncelerin paydaşlarıyız şimdilerde. İnanıyorum ki bir şeyleri hâlâ isteyebilmek, hayal etmek ve de üretebilmek bizleri umuda teşvik eden en değerli hisler.

“Alışmanın Yolları Yerine Aşmanın Yollarını Arıyorum”

Sanatın sınır tanımayan, ezber bozan gücü umuda teşvik etmesinden geliyor belki de. Üretmemek, durup dinlenmek de bir seçim elbet, yine de Covid-19 günlerinde bizlere ilham veren, en önemlisi umut aşılayan sanatçılar var hâlâ. Öyle ki bugünlerde evde kalmak, Türkiye’den Vogue İtalya’ya uzanan Berk Kır ve sanatı için keşfedilme, zorlanma ve yaratıcılığın farklı yönlerini aramanın sadece başka bir yolu olmuş. Sanatçıyla karantina günlerinde ürettiği  Ev Günlükleri: Webcam ve Sesimden Fotoğraflar serilerini konuştuk. 

2019’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun olan Berk Kır, İstanbul Üniversitesi Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Suriye Pasajı ve Kahveci Han gibi İstanbul’un farklı noktalarında yaptığı çekimler, gündelik yaşama alışılmadık, heyecan verici bir gözle bakmaya davet ediyor. 12 portreden oluşan kişisel serisini, 2017’de Twins Coffee Roasters’da gerçekleştiren sanatçı Apple, Samsung ve Vogue İtalya gibi küresel kurumlar iş birliğinde gerçekleştirdiği fotoğraflarıyla tanınıyor. Sanatçının #timetravelwithberk hashtag’iyle paylaştığı serisiyse Lviv’deki inanılmaz bir rastlantının izlerini taşıyor, izleyicisini romantik bir dönem yolculuğuna çağırıyor. Kır son olarak “Evde kal ve yaratmaya devam et!” diyerek Ev Günlükleri: Webcam ve Sesimden Fotoğraflar serilerini sosyal medyadaki hesabından paylaşmaya başladı.

Öncelikle  yakın zamanda Vogue İtalya’da yayımlanan Ev Günlükleri: Webcam isimli fotoğraf serini sormak istiyorum. Öte yandan Sesimden Fotoğraflar isimli yeni bir seriye daha başladın, fotoğraflarının hikâyesini sesinden dinliyoruz orada. Bize üretim sürecinden, içerik ve ilham aldığın noktalardan bahseder misin?

Webcam üzerinden gerçekleştirdiğim Ev Günlükleri: Webcam isimli çevrim içi portreler, Vogue İtalya editörlerinin ilgisini çekti ve Photovogue üzerinden yayına alınarak oradaki portfolyoma eklenmiş oldu. Yaratım sürecinde çevrim içi portreleri, Sesimden Fotoğraflar serisi takip etti. İki seri arasında şehri izleyen turistik kameralar aracılığıyla çektiğim görüntülerle çift pozlama gibi birkaç yenilik de denedim. İzole olduğumuz şu günlerde özel mekânın sınırlarını kendime mesele edindim. Alışmanın yolları yerine aşmanın yollarını arıyorum. Gündelik hayat akışında oldukça dinamik ve hareket seven bir yapım var. Bu enerjimin bir kısmı özel mekân içerisinde kısıtlanmaya başlayınca, bunu fiziki mekânı aşmak üzerine kullanıp kullanamayacağım sorusunu ele almaya başladım. İtalya’da sevdiğim bir fotoğrafçı olan Alessio’nun çevrim içi olarak gerçekleştirdiği süreç, çıkış noktalarımdan biri oldu. Görüntülü görüşmeler esnasında verdiğim direktiflerle birlikte çeşitli kurgular oluşturmaya başladım. Aslen fotoğraflarımda insanlar ve mekânlardan alımladığım izleri bağdaştırıyorum fakat webcam üzerinden ilk defa gördüğüm mekânlara gidiyorum. Bu tezat ilişki benim için de ilginç bir tecrübe oluyor. Sesimden Fotoğraflar serisine dönecek olursam kendime sorduğum soru şu oldu: “Fotoğraf düşlediğimiz ya da yakaladığımız bir anı bize sunmaktan çekinmiyorsa bunu sesli olarak da aktarabilir mi?” Video çizgisine kaymadan, kendi sabitliğini koruyarak o anı dile ve kulağa getirebilir gibi duruyor. Ürettiğim fotoğraflara geri dönüp inceliyorum, o an sahip olduğum hisler üzerinden bir üretimimi seçip üstüne hatırladıklarımı ekliyorum. Bir bakıma fotoğraf kendi hafızasını oluşturmaya ve bir kolektif sese açılmaya yüz tutuyor. 

Fotoğraflarında İstanbul’un tarihi yapılarını kurgusal karakter ve anlatılarınla birleştiriyor, böylelikle mekânları yeni bir bağlama taşıyorsun. Bugünse olağan yaşamlarımızdan farklı bir noktadayız ve merak ediyorum, disiplin ve içerik seçimlerin sınırlı koşullar altında seni nasıl besliyor ya da zorluyor olabilir?

Bir önceki soruda ufak bir kısmına değinmişken hemen burada devamını getireyim. Mekânı yeni bir bağlama taşıma söyleminin temelinde hayat akışıma dahil olan insanları ve şehirde gözlemlediğim mekânlar arasında bir bağ kurmak yatıyor. Bir yapı meselesi olarak bağlantılar kurmayı hep çok seviyorum. Webcam üzerinden fotoğraf kurgularken öncelikle  mekânı görmek istiyorum. İnsan-mekân ikilemi karantina sürecinde yerini doğrudan insan-nesne ilişkisine bıraktı. Gündelik akış içerisindeki gözlemlerimin alanı daraldı ve karantina etkisi olarak fotoğraflayacağım kişinin özel alanı kadar bir yaratı alanına sahip olmaya başladım. Görüntülü arama esnasında etrafı dolaşırken dikkatli olmam gerekiyor. Webcam’in diğer tarafındaki kişinin kendi alanına olan hakimiyetine bir yabancı olarak dahil oluyorum. Gözlemci, seçici ve yaratıcı olarak kısa sürede karar vermek gerekiyor. Bir anda birbirine bağlı olarak birçok etmen çelişebiliyor...

Bugünün koşullarında üretimlerine devam ediyorsun, umut ederek… Merak ediyorum bu sürecin sonunda gündelik yaşamın, üretim biçimin ve elbette ki sanat ortamının geleceği hakkında neler düşünüyorsun? Uzun vadeli düşündüğümüzde, üretimlerinde adaptasyon ve değişim yaşanabilecek noktaları nasıl yorumlarsın?  

Umut çok derinlikli bir kelime benim için. Geleceğin içinde geçmişi taşıyabiliyor. Sığdırmak istediğin her şeye sahiplik yapacak kadar da mütevazı ayrıca. Benim umuduma sığdırmak istediklerim içinde, elbet bu süreçten güçlenerek ayrılabilen bir düzen olur.  Genel anlamda üretimlerde ulaşılabilirliğin dönüşüme ve yapısöküme uğrayışını izlemek muhtemel. Ayrıca Ulus Baker’in Beyin Ekranı’nı daha sık hatırlayacağız gibi duruyor. Kendi üretimlerim konusunda fotoğrafın nesneye dönüşümünü inşa etmenin yollarına meraklanıyor gibiyim. “Fotoğraf nesnesi” belki...

Son olarak, fiziksel sağlığın yanı sıra mental sağlığı da korumanın biraz daha emek istediği bir süreçten geçiyoruz. Biliyorum ki pek çok sanatçı üretimlerine ara veriyor ya da o gücü kendinde bulamıyor. Bu bağlamda hem motive edebileceğine hem de iyi geleceğine inandığın önerilerini paylaşır mısın ?

Şüphesiz öyle. Bir şeyler üretmek istemek gibi üretmek istememek de bir eylem benim için. Yapılmayanın etkisini de ileride izleyeceğiz diye düşünüyorum. Kolay bir süreçten geçtiğimizi tahmin edersiniz ki söylemek oldukça zor, bu noktada motivasyonumun sınırlarını kendim odaklı çiziyorum. Bulutları izlemeye ve güneşi hissetmeye gayret gösteriyorum. O anın şartlarının ne olduğuyla ilgileniyorum ve onu faydaya dönüştürmeye çalışıyorum. Sürecin en güçlü yanı sizi bir uçurumun kenarından boşluğa itmek için hiç bir ayrımı gözetmiyor olması. Sağlam durmalı, iyi geldiğini düşündüğümüzün değil sahiden inandığımızın peşinden gitmeliyiz.

0
5725
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle