21 EYLÜL, PERŞEMBE, 2023

Birlikte Mücadele Etmeye Çabalayanların Sofrası: “Kulüp”

Netflix’te yayımlandığı ilk günden beri çok sevilen ve merakla beklenen ikinci sezonu 15 Eylül’de izleyiciyle buluşan; zorlukları sevgiyle aşanların sofrası Kulüp dizisi hakkında, öyküsünü kendi aile tarihinde yaşananlardan ilhamla kaleme alan ve dizinin senarist kadrosunda da bulunan Rana Denizer ile konuştuk.

Birlikte Mücadele Etmeye Çabalayanların Sofrası: “Kulüp”

Rana Hanım, hikâyeyi biraz başa sararak başlamak isterim. Dizinin oluşmasına ilham olan hikâyeyi ne zaman ve nasıl anlatmaya karar verdiniz?

İkinci sezonda Kulüp’le yeni tanışanlar için özetleyeyim. Aslında çekirdek ailemin pek acılı hikâyesini “komik” bir dil seçerek uzun yıllar dost sohbetlerinde, rakı masalarında anlattım. 2002 yılından beri sanal dünyada “Ranini” mahlasıyla gezindim. Yolum Ekşi Sözlük’e geldiğinde hayatımızdan kesitler içeren entariler* yazmaya başladım. “Tanım” yapma gerekçesiyle çaylak olunca da küstüm ve blog açtım. Blogda dizi eleştirileri yazmaya başladım. O eleştiriler beni Mahinur Ergun’a götürdü. Mahinur Hanım hikâye anlatıcılığı konusunda ilk ustamdır. Bana anlatmayı o öğretti. Hakkını helal etsin. Bir gün Mahinur Hanım beni acilen toplantıya çağırdı. Orada hayatımda ilk defa Ayşe Durmaz’la tanıştım. Mahinur Hanım “anlat” dedi. Ben de anlattım. Bu hikâye ilk kez Pelin Diştaş ve Ayşe Durmaz’la free TV için kâğıda döküldü ama kısmet olmadı. Kaldırdık rafa. Benim de açık kanalda anlatmaya pek gönlüm yoktu çünkü bazı hikâyeleri anlatamayacaktık. Arada Mahinur Hanım bu hikâyenin anlatılmasını çok istediği için bir iki girişimde bulundu ama onlar bu hikâyeyi “sıkıcı ve fakir insanların hikâyesi” olarak okudu; sevmediler. Durduk. Hatta ben unuttum bile. Gel zaman git zaman Zeynep Günay, O3 ile çalışmaya başladı. Tebrik etmek için aradığımda, “Üç aydır okuyorum bir hikâye bulamadım” dedi. Karma enseme bir tokat attı, “Bende bir şeyler var okumak ister misin?” dedim. Gönder dedi. Gönderdim. Ve yolculuk başladı. Karmaya bakın ki onca yıl sonra biz aynı kadınlar yine bir araya geldik. Yolculuğumuzun olmazsa olmazı Ayşe Durmaz yapımcımız, hikâyeye ilk inanan, onu ilk seven Pelin Diştaş da yayıncımız oldu.

 Yazarı, anlatıcısı, izleyicisi ve bir yanıyla başkahramanı olduğunuz bu hikâyede zamanı genişleterek “şimdi”den “geçmiş”e bakarken hikâyenin oluşumunda hangi soruları sordunuz?

Bu soruyu tek başıma sormadım. Masanın etrafında oturan kocaman bir ekiple sorduk bu soruyu. Biz ne anlatmak istiyoruz? Hikâye çok katmanlıydı, doğru bir seçki yapmak zorundaydık. Anlatının rotasını bulmak, omurgasını oluşturmak oldukça uzun sürdü. Defalarca kurulup kurulup bir kenara kondu bu hikâye. Başka yerlere gitti, geri geldi. Zaman kaybı gibi görmedik çünkü bu sayede ne yapmamamız, neyi anlatmamamız gerektiğini iyice anlamış olduk. Yargılamadan, ayrıştırmadan, elimizi vicdanımızdan çekmeden anlatma konusunda hepimiz aynı masanın etrafındaydık. Ortak hayallerimiz, dertlerimiz hatta yaralarımız vardı. Sormaya başladık.

​İlk sezonda toplumsal olaylar kalabalıkları etkiliyordu. İkinci sezonda 60’lı yıllara gittiğimiz için sorularımızın içeriği değişti çünkü 60’lı yıllar bireyselliğin başladığı yıllar. Her anlamda. En tepeden en aşağıya kadar bireysellik ön plana geçiyor. Hem anlatıyı hem karakterleri “bireysellik” çemberinde kurunca soruların da içeriği değişti. “Başının üstünde illa da bir çatı, yakanda seni tanımlayan bir etiket mi olmalı?”, “Birine kolayca kızabilirsin ya da kolayca sevebilirsin hatta ondan kolayca nefret de edebilirsin ama anlayabilir misin?” gibi... Bizde soru çok... Seyircimiz teveccüh gösterirse sezonlarca da sormaya hazırız.

Kulüp’ün yeni sezonunda hikâye, 1960’lı yılların İstanbul’una uzanıyor. 5 yaşına gelen Rana, Kulüp’ün hareketli ve pırıltılı dünyasına hayranlık duyarak büyüyor ve varlığıyla Kulüp ailesi üyelerinin birleştirici unsuru olarak önemini hissettiriyor. Kendi yaşanmışlıklarınızdan ilham alan bu öyküyü anlatırken bugünden o günlere bakmak hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kurgusal Rana ile benim hatırladığım geçmiş arasında 10 yıl fark var. Dolayısıyla ben onunla aynı yere bakamıyorum. Benim çocukluğum 70’lerde, gençliğim 80’lerde, yetişkinliğim de 90’larda geçti. Evet, çocukluğum 1968’den itibaren bir gazino kulisinde geçti. Çok eğlenceliydi. Nefes deliği oldu ama o kadar. Dışarı çıkınca sokaktan yüzümüze vuran yıkıcı fırtına ve kaos dinmiş olmuyordu... Geçmişi kurgularken bütün karakterlere soğukkanlı bir yazar gibi bakmayı ilk sezonda becermiştim, bu sezonda da becerdim. Onlar bizim anlatımızın karakterleriydi, ne lazımsa onu yaşadılar, korumacı bir hassasiyet geliştirmedim. Rana hariç. Aslında onun yolculuğunda neredeyse hiç kurgusal dokunuşlar yok. Anlatının dokunmak istediği yıllara gidebilmesi için yaptığımız zamansal değişiklikler dışında... Misal babam beni ilk gördüğünde sekiz aylıktım, Rana beş yaşında gibi...

İkinci sezon 6 - 7 Eylül olaylarının üzerinden beş yıl geçmesiyle başlıyor. Bir gecede kendi seçtiği aile ile birlikte olmanın yolunu bulan, yan yana durabilmenin verdiği güçlü hissiyatla “Her zaman yeni başlangıçlar vardır” a inanan Kulüp ailesinin hikâyesi sezon ilerledikçe geçmişin sırlarına ve yüklerine tekrar gömülüyor. Sizce devam edebilmek için yüzleşmelere ve geriye dönüşlere her zaman ihtiyaç var mıdır?

Geçmişle yüzleşmezseniz sağlıklı bir gelecek kurmak mümkün değil; gördüğünüz gibi de mümkün olamıyor. Utancınızı, ayıbınızı halının altına süpürerek yola devam edemezsiniz. Ayaklarınız hep toz olur.. O toz yeni yeni utançlara yol olur. “İleriye bakalım”, bakalım da sırtımızda bunca yükle bir arpa boyu yol gitmek mümkün olmuyor işte... Size seçemediğiniz bir aile ve bir “soyadı” veriliyor. O “soyadı”nı çocuklarınızın, torunlarınızın utanmadan, sıkılmadan, yüzü kızarmadan taşımasını sağlamanın korkunç ferahlığını ve mutluluğunu herkes tatmasın mı?

6-7 Eylül olayları ardından ülkenin yaşadığı tarihsel, sosyolojik ve politik olaylar sonrası bir şekilde değişimi kabul etmek zorunda kalıp yeni yaşam inşa edenler (Matilda, Çelebi, Selim, Raşel ve diğer Kulüp çalışanları) ve bu değişim sayesinde hayatlarının kurtulduğunu umanların (Ali Şeker, Kürşat, ikinci sezonda gördüğümüz Fikret ve Keriman gibi) çatışmalarına sizin kişisel olarak bakışınız nedir?

“Düzen daima devam eder” diyor Fikret. Acı ama buz gibi gerçek. Muktedir olan gücünü koruyabilmek ve yaymak için düşman yaratmaya devam ediyor. Bu geçmişte de böyle oldu, şimdi de böyle. Sezonu çalışırken dönemin gazetelerine baktım. 365 günü taradım tek tek... Hiçbir şey değişmemiş. Şimdi yine bir dönem işi çalışıyorum. 2002’ye bakıyorum. Hiçbir şey değişmemiş. Sadece yüzler ve sesler değişiyor, replikler aksiyonlar aynı. En çok da kolaycacık unutanlar bir diğerini unutkanlıkla suçluyor. Sistemin çarkı böyle dönüyor. Bu hafızasızlıkla hayatta kalmayı beceriyor belki de insan aslında her şeyi yok ettiğini unutarak. Ölüm gibi. Hepimiz ölümlüyüz ama bu gerçeği unutarak yaşamı sürdürebiliyoruz. Esas mesele birilerinin cesur davranıp çarkı nasıl ve nelere rağmen döndüğünü hatırlatmaya devam etmesi.. Mücadele yöntemini seçmesi gereken sizsiniz. Yazarsınız, söylersiniz, çizersiniz, elinizden gelen her ne ise onu kullanır, hatırlatmaya ve ayna tutmaya devam edersiniz...

Yeni sezonda Kulüp ailesi bütün zorluklara karşı dimdik durmaya çalışarak birbirine her zamankinden daha güçlü bir şekilde kenetleniyor. Kulüp ailesi ellerinde olana sahip çıkarken dizi mikro bir alandan makro olarak ülke tasviri yapıyor. Bu tasvire, ülkenin 60 sene sonrasından bakarken sizin umutlu olmanızı sağlıyor mu; yoksa umutsuzluğa mı sürüklüyor?

Şimdi yine sezondaki karakterin repliğiyle cevap vereceğim. Matilda diyor ki “Her zaman bir umut vardır. Ömrümüz yettiğince.” Biz bütün anlatımızı bu cümlenin altına inşa ettik ve Matilda’nın ağzından duyurduk. 60 yıl sonra da kavga bitmedi. Bir 60 yıl daha geçse de bitmeyecek ama insan, diğerini “anlamayı” öğrenecek, aksi mümkün değil.

Kulüp dizisi, dijital platformlarda yayımlanan diziler arasında en beğenilen, adından sık bahsedilen işlerden biri oldu. İnsanların yaşanmışlıklarınıza, hikâyenize tanıklık etmesi ve yaşanmışlığınızın bu kadar sahiplenilmesi hakkında ne söylemek istersiniz? Bu hikâye sizce neden bu kadar sahiplenildi?

Her şeyden önce dizideki çekirdek aile, benim gerçek ailemden geniş ölçüde esinlenilerek yaratıldı. Dolayısıyla her iki sezonda da hikâyeye müdahalelerimiz ve eklemelerimiz oldu. Elbette bütün bu karakterler hayat çemberimin içinde bir şekilde bulunmuş insanlardan parçalar taşıyor. Önce kişisel kısmına cevap vereyim. Elinizin değdiği, tavrını tarzını, ağzındaki lafı kurup yarattığınız karakterlerin çok sevilmesi de onlardan çok nefret edilmesi de anlatıcıyı mutlu ediyor. Genel anlamda ise Kulüp, dönem anlatısı olması bakımından sergilediği sanat yönetimi ve görsel dünyasındaki özenle beğeni topladı. Hikâyesinde; esasen bu topraklarda, çeşitli zaman diliminde yaşamış üç kadının mücadelesine odaklanan bir insan hikâyesi anlatıyoruz. Karakterlerimizin yolculuğuna dönemin siyasi ve toplumsal keskin virajları eşlik ediyor. Anlatırken bir yargıda bulunmuyoruz, sadece elimizi vicdanımızdan ayırmadan geçmişi hatırlatıyoruz. Sanırım en çok bu yüzden sahiplenildi.

*entry kelimesinin sözlük yazarları arasındaki tanımı.

*** Kulüp ikinci sezonuyla şimdi Netflix’te yayında.

0
4481
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage