Pg Art Gallery, doğanın en zarif ve kırılgan yapılarından biri olan deniz kabuklarına odaklanan “Hiç Var Olmamış Kabuklar Rüyası” başlıklı grup sergisini 20 Ağustos’a kadar sanatseverlerle buluşuyor.
Sergide yer alan eserler, Hasan Güleşçi’nin yıllar içerisinde özenle oluşturduğu ve 2019 yılında Bodrum Deniz Müzesi’ne bağışlanan 6000 parçalık deniz kabuğu koleksiyonundan ilhamla üretildi. Bu sergi, izleyiciyi kabuk metaforu üzerinden doğanın estetik diliyle, insanın içsel dünyası arasında kurulan ince bağları keşfetmeye davet ediyor. Kabuk; kimi zaman bir sığınak, kimi zaman bir kalıntı, kimi zaman da bir iz olarak ele alınıyor. Farklı malzemeler kullanılarak her sanatçının kendi üretim dilinden ortaya çıkan eserler; doğanın biçimsel hassasiyetini, teknolojinin potansiyeliyle yeniden düşünme fırsatı yaratıyor. Sergi, bu çok katmanlı anlam alanını genişletirken, kullanılan malzeme ve tekniklerle de izleyiciye çok yönlü bir deneyim sunuyor. Sergide; Ahmet Rüstem Ekici & Hakan Sorar, Cansu Sönmez, Derya Geylani Vuruşan, Funda Alkan, Je M’apelle Macid, Lara Törün, Ömer Faruk Yaman, Sevim Kaya ve Sinem Demirci’nin eserleri yer alıyor.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 1905-1938 arasında mecliste ve halk toplantılarında yaptığı sayısız konuşmanın tematik olarak derlenmesiyle hazırlanan “Atatürk Kitapları” dizisinden Yorulsanız Bile ile Mütarekeden Zafere ciltleri Can Yayınları’ndan çıktı.
Atatürk Kitapları dizisi, yalnızca Kurtuluş Savaşı'nı ve cumhuriyetin kuruluşunu anlatmakla kalmıyor, Atatürk'ün din, milliyetçilik, hilafet, kadın hakları, gençlerin önemi, giyim, müzik, ekonomi, kuvvetler ayrılığı, anayasa gibi çok çeşitli konularda, bilgiye dayalı görüşlerini de bir araya getiriyor.
Yorulsanız Bile, Atatürk’ün ağırlıklı olarak 1921-1925 yılları arasında, Ankara’daki meclis hükümetinin işlerlik kazanmasıyla cumhuriyet rejiminin rayına girmesi arasındaki dönemde yaptığı konuşmalara odaklanıyor.
“Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.
Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız bile beni takip edeceksiniz. Ben bu akşam buraya yalnız bunu size anlatmak için gelmiş bulunuyorum. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız.”
Mütarekeden Zafere cildinde de Kurtuluş Savaşı’ndan yıllar sonra yazılmış olan Nutuk’un aksine, savaş günü gününe anlatılıyor ve Türkiye tarihindeki en önemli aşamaları ve bunların kişisel, siyasal ve düşünsel arka planını büyük bir açıklıkla ve ilginç ayrıntılarla, birinci ağızdan sunuyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1919-1922 arasında yaptığı meclis konuşmalarından bir seçki olan eser; anlattığı olaylar açısından Mondros Mütarekesi’nden Büyük Taarruz’a kadar olan dönemi ele alıyor.
"Bu Anadolu zaferi tarih sayfalarında, bir millet tarafından tamamen benimsenen bir fikrin ne kadar güçlü ve ne kadar canlandırıcı bir kuvvet olduğunun en güzel bir örneği olarak kalacaktır. Önümüze dikilen tüm engelleri birer birer yıkıp aştıktan sonra bugün artık Misak-ı Milli’nin çizdiği sınırlar içinde, mutlu, müreffeh ve özgür yaşamak için, her ne gerekiyorsa, bunların hepsini elde edeceğiz. Düşman elleriyle harap olmuş ve milletimiz tarafından her köşesini kurtarmak için seve seve can verilmiş ve çocuklarımızın kanıyla sulanmış olan yurdumuzun ufkunda artık barışın tatlı güneşi gecikmeyecektir.
Milletimiz, tek bir adam gibi, gösterdiği sarsılmaz birlik ve gayret sayesinde bu başarıyı elde etmiştir. Milletimizin barış işlerinde de barıştan sonraki işlerde de aynı çaba ve gayret ve birlik göstererek bu zaferi tamamlayacağına şüphe yoktur. Bu zafer bize bir imkân bahşediyor. Biz, bu imkânı memleketimizin, milletimizin aydın, mutlu ve müreffeh geleceği için kullanacağız.
Türkiye’nin Geleceği, Türkiye’nin İlk Yılları ve Nutuk, dizinin daha önce okurla buluşan kitapları arasındaydı.”
Anıl Can Beydilli’nin yazdığı, Esin İleri’nin İngilizceye çevirdiği, başrollerini ise Chandler Stephenson ile Miray Beşli’nin paylaştığı HardLove oyunu, 1-16 Ağustos tarihleri arasında Edinburgh Fringe Festivali’nde sahnelenecek.
Cihangir Duman’ın yönetmen koltuğuna oturduğu, Aylin Çobanoğlu, Ayça Demirağ, Rue de Pera Films ile Sonder Project’in yapımcılığını üstlendiği HardLove oyununda Amerikalı oyuncu Chandler Stephenson ile Miray Beşli rol alıyor. Türkiye’de iki yıldır farklı oyuncularla sahnelenen oyun, New York’un kült sahnelerinden Soho Playhouse Huron Club’da mayıs ve haziran aylarında düzenli olarak izleyici karşısına çıktı. Miray Beşli ve Esin İleri, bu metni Amerikan seyircisi için yeniden uyarladı. HardLove, 1-16 Ağustos tarihleri arasında Edinburgh Fringe Festivali’nde sahnelenecek. Oyun, festival süresince Edinburgh’daki Greenside Tiyatrosu’nun Ivy ve Lime salonlarında her gece izleyiciyle buluşacak. HardLove’ın ekim ayında da New York’ta yeniden sahnelenmesi planlanıyor.
“HardLove, asla bir araya gelemez denilen iki yabancının hikâyesi…
Özgür ruhlu ve sıradışı bir kadın olan ChiChi ile düzenli bir iş hayatına sahip, kurallara bağlı Theodor’un bir barda başlayan gecesi, beklenmedik bir yolculuğa dönüşüyor. Başta sadece fiziksel bir yakınlık sandıkları bu gece, ikisini de tüm kırılganlıklarıyla yüzleştiriyor.
Tutku, eğlence ve kural tanımayan bir gecede; stilize danslar, rock’n roll dokunuşları ve keskin diyaloglar eşliğinde, kimlik ve fantezi çatışmaları sahneleniyor. Hem kahkaha attıran hem de derinleştiren bu kara komedi, izleyiciyi sarsan bir finale götürüyor.
Peki, bu iki zıt karakter bir ortak noktada buluşabilecek mi, yoksa gece sadece bir duygusal enkaz mı olacak?”
Gina Blaxill’in kaleme aldığı Hansel ve Gretel masalına cesur bir bakış sunarak Gretel’e kendi hikâyesini yeniden yazdıran kitabı Ağzıma Layık, Ayda Sungur’un çevirisiyle Xlibris’ten çıktı.
Ağzıma Layık, yalnız bırakılmış bir kızın kendi sesini bulma ve gücünü sahiplenme öyküsünü anlatıyor. Hansel kahraman ilan edildi, peki ya Gretel? Oysa cadıyla yüzleşen, onu ateşe iten oydu… Ama Westerleen köyü hiçbir zaman güçlü bir kız çocuğunu alkışlamadı. Westerleen sert ve uzun bir kış geçirirken, soğuk, kıtlık ve korku insanları ormanın karanlık derinliklerine itiyor. Orada ise karanlık bir sır saklı: Kaybolan erkek çocuklar, bir daha asla geri dönemiyor. Ormanda yaşayan korkunç cadının kulübesi ise fısıltıyla bile anılmıyor. Ta ki Hansel ve Gretel sağ salim dönene kadar…
Herkes Hansel’i alkışlarken, Gretel sessizce geri çekiliyor. Ama onun taşıdığı bir sır, hem geçmişin yükünü hem de geleceğin umudunu barındırıyor. Görmezden gelinen gücünü fark eden Gretel, kendi yolunu çizmeye kararlı. Bu yol onu hayallerine mi yaklaştıracak, yoksa onun sonunu mu getirecek? Karanlık bir orman, yakıcı bir sır ve unutulmaz bir karakter… Gretel’in hikâyesi, sadece masalların değil, hayatın da yeniden yazılabileceğini hatırlatıyor.
Türkiye’nin önde gelen uluslararası çağdaş sanat fuarı Contemporary Istanbul’un 20. edisyonu, 24-28 Eylül tarihleri arasında Tersane İstanbul’da Akbank ana partnerliğinde gerçekleşecek.
Contemporary Istanbul önemli kilometre taşı olan 20. edisyonunda, yalnızca dünya çapında galerilerden olağanüstü bir seçki sunmakla kalmayacak, uluslararası galerilerin yanı sıra müzeler ile de iş birliği yapmaya devam ediyor. Özel müze seçkilerinde Hamburg’dan UBS Digital Art Museum, Londra’dan Phillips Auction House, Minato’dan Mori Art Museum, Tokyo’dan Palais de Tokyo, New York’dan Asia Society, Le Castellet’den Sigg Art Foundation, Londra’dan AWITA, Sharjah Barjeel’dan Art Foundation ile iş birliği gerçekleştiriyor.
CI 20. edisyonunda aynı zamanda Focus America bölümüyle özellikle New York’a odaklanarak Amerika’nın dinamik çağdaş sanat ortamını ve kültürlerarası diyaloğa katkıları ele alınacak. Focus America kapsamında LACMA, MAC Montreal ve Brooklyn Museum gibi müze gruplarının yanı sıra MET, MOMA, Art Gallery of Ontario sanat kurumlarının müze direktörleri ve temsilcilerini de ağırlayacak. Koleksiyonerler, küratörler ve sanat profesyonelleri için de yeni iş birliklerine ev sahipliği yapacak.
Contemporary Istanbul Vakfı (CIF) tarafından düzenlenen Golden Horn Light Festival, İstanbul’un tarihi kıyı şeridini ışık ve dijital sanatla buluşturacak. 14’e yakın çeşitli ölçekli ışık ve dijital sanat eseri ile geçmiş ve geleceği bir araya getiren festival, şehrin zengin mirasını yenilikçi enstalasyonlarla keşfedecek. Festival kapsamında, sanatçılar tarafından yaratılan 8 mekâna özgü ve 6 genç sanatçının özel olarak ürettiği enstalasyonlar sergilenecek.
Contemporary Istanbul’un 20. edisyonunda farklı perspektifler sunmak amacıyla CIF Dialogues “Dağılan Koordinatlar: İstanbul ve Sanatın Dönüşen Haritası” temasıyla düzenlenecek. Sanat dünyasındaki kültürel, teknolojik ve coğrafi kırılmaları; yeni yönelimleri ve İstanbul’un bu değişken yapıdaki rolünü tartışmaya açacak konferansın öne çıkan konuşmacıları arasında Guggenheim Müzesi Onursal Başkanı Jennifer Stockman, bu yıl 200 yaşına giren Brooklyn Müzesi’nin direktörü Anne Pasternak ve Sabancı Müzesi’nin direktörü Ahu Antmen yer alıyor.
Contemporary Istanbul, ortak partnerleri Tersane İstanbul ve BMW Türkiye distribütörü Borusan Otomotiv ile iş birliği yapıyor. Türk Hava Yolları ve Miles&Smiles; host partneri Pernod Ricard Türkiye; stratejik partneri Tosyalı Holding; partner Trendyol; sigorta partneri Magdeburger Sigorta; ağırlama partneri The Marmara Group ve daha pek çok marka ile iş birliği sürdürülüyor. Contemporary Istanbul ayrıca İstanbul ve Türkiye’nin yurt dışındaki tanıtımı için Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) iş birliğiyle uluslararası basını fuar boyunca İstanbul’da ağırlıyor.
BMW’nin CI 20. Edisyonunda BMW Art Car koleksiyonu sergilenecek. Fuarda Alexander Calder’in tasarladığı 50 yaşındaki ilk araç ve Julie Mehretu’nun tasarladığı 1 yaşındaki son araç fuarda sanatseverlerle buluşacak.
Contemporary Istanbul hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Perasma’nın Leros’taki sergi serisi “Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt” (Tuz Gibi Çözülen Elbiselere Katlamak Denizi) ile devam ediyor.
“Folding The Sea Into Dresses That Dissolve Like Salt” (Tuz Gibi Çözülen Elbiselere Katlamak Denizi) başlıklı sergi kapsamında ABD, Afrika, Asya ve Avrupa’dan 27 sanatçının eserleri, 24 Ağustos’a kadar Kandioglou Konağı ve Lakki İlkokulu’nda sanatseverlerle buluşuyor. Sergi bu kez adanın denizle kurduğu çok katmanlı, değişken ve sezgisel ilişkiyi merkezine alıyor. Sergi, birlikte var olmanın, bağlı kalırken özgürleşmenin ve temasın kimlikler ve sınırlar arasında nasıl şekillendiğini araştırıyor. Anlam, sabit hedeflerde değil, ilişkilerde, hareketlerde ve ortak bir ritimde şekilleniyor.
John Donne’un Veda: Yas Tutmayı Yasaklayan şiirindeki pergel metaforu serginin düşünsel çıkış noktalarından biri. Bir ayağı sabitken diğer ayağıyla genişleyen bir hareketi anlatıyor. Burada bir taraf köklenmeyi, diğer taraf keşfetmeyi temsil ediyor. Yön değil, ritim arayan bir deneyimden söz ediliyor. İki aşığın görünmez ama kopmaz bağı gibi, sergideki hareket de merkezinden uzaklaşsa bile ona sadık kalıyor. Bu yaklaşım adanın doğasıyla da örtüşüyor. Leros, bir yandan sabit bir yer, bir yandan da sürekli değişen bir ritim. Denizle, rüzgarla ve hafızayla birlikte adanın sınırları esniyor. Anlatılar parçalı ama birbirine bağlı bir bütün oluşturuyor.
Sergi, doğrusal bir anlatıdan kaçınarak hareketin, kırılmanın ve dönüşümün etkin olduğu bir alan yaratıyor. Alejandro Jodorowsky’nin “psikobüyü” kavramından ilhamla, dönüşüm burada düşünceyle değil, eylemle, sembolle ve sezgiyle gerçekleşiyor. Yapıtlar açıklamak için değil, var olmak ve yankı bulmak için üretiliyor. Tıpkı kuşun bir cevabı değil, şarkısı olduğu için ötmesi gibi. Deniz ve ada da bu ritmi taşıyor. Birbirinden ayrı düşünülemeyen, birbirini tamamlayan ama sürekli değişen iki unsur olarak var oluyorlar. Bazen deniz adaya sınır çiziyor, bazen ona ulaşımı mümkün kılıyor. Kimi zaman ada korunup kapsanıyor, kimi zaman ise açıkta bırakılıyor.
Künye:
1. Gülsün Karamustafa
2. Margharita Chiarva
E. M. Cioran’ın anadilinde yazdığı son kitap olan Düşüncelerin Günbatımı, İsmet Birkan çevirisiyle Jaguar Kitap’tan çıktı.
Düşüncelerin Günbatımı, Cioran’ın hayatında bir devri kapatıp yeni bir devri açan bir yapıt. Sönen yıldızlara parlayan fikirlerle karşılık veren Düşüncelerin Günbatımı: Yaşamı ölümle açıklayan bir zihinde aşk, müzik, acı, hüzün, yalnızlık ve varoluş da yeni anlamlarla ışıldıyor.
“Dünyadan en uzak yıldızı arıyorum, orada kendime bir beşik ve bir tabut yapmak için, benden yeniden doğmak ve bende ölmek için.”
Platin plak sahibi Barbara Pravi, Garanti BBVA Genç Konserleri kapsamında 19 Eylül akşamı Zorlu PSM’de sahne alacak.
2021 Eurovision’da “Voilà” şarkısıyla dikkat çekerek ikinci olan Barbara Pravi, 2024’te yayımladığı “Bravo” teklisi ve yeni albümü La Pieva ile müzik kariyerinde yeni bir döneme girerken sesi, dansı ve anlatımıyla sahnede bütünsel bir müzikal deneyimi sunmaya hazırlanıyor.
“Voilà” şarkısıyla platin plak kazanan sanatçı, Sacem tarafından “Yılın Şarkısı” unvanını alırken, 2022 Victoires de la Musique ödüllerinde “Kadın Keşif” seçilerek müzikal kariyerinde dikkat çeken bir çıkış yakaladı. Kısa süreli sinema yolculuğunun ardından 2024’te yayımladığı “Bravo” adlı teklisiyle müziğe dönen sanatçı, yeni albümü La Pieva ile müzikal çizgisinde yeni bir döneme adım atıyor.
19 Eylül akşamı Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde gerçekleştirilecek Garanti BBVA Genç Konserleri: Barbara Pravi konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Ara Güler’in uzun yıllar boyunca Anadolu’ya yaptığı gezilerden derlenen ve renkli fotoğrafların yer aldığı “Ara Güler’in Renkli Anadolu’su” başlıklı sergi, 11 Temmuz-30 Ağustos tarihleri arasında Yunanistan’ın Rodos adasında bulunan Modern Sanat Müzesi’nde sanatseverlerle buluşuyor.
Ara Güler’in sanatını ve kişiliğini geniş kitlelerle buluşturmayı hedefleyen Ara Güler Müzesi’nin düzenlediği sergide yer alan 1957 ve 2003 yılları arası geniş bir dönemi kapsayan fotoğraflar Ara Güler’in renkli fotoğrafta da ne denli usta olduğunu, Anadolu toprakları ve insanına olan sevgisini gösteriyor.
Renkli fotoğrafçılığın dünyada talep görmeye başladığı yıllarda bu değişimi izleyen Ara Güler’in, sergide 62 adet fotoğrafı yer alıyor. Renk, sergide Anadolu’nun dört bir yanını birbirine bağlayan başlıca unsur olarak göze çarpıyor. Ara Güler’in fotoğraflarında süjenin özünü yansıtma becerisi, izleyicide bir yandan zaman ve mekândan bağımsızlık hissini uyandırırken, bir yandan da aşina oldukları bir coğrafyaya ve tekrar eden bir yaşam biçimine vurgu yapıyor. Bir kısmı 2023 yılında ilk defa Ara Güler Müzesi’nde sergilenen bu fotoğraflar, şimdi Ara Güler Müzesi’nin Yunanistan’daki ilk sergisi olarak Rodos’ta izleyici karşısına çıkıyor.
Lucie Azema’nın meşhur kadın gezginlerin hikâyelerinden ve kişisel seyahat deneyimlerinden hareketle kaleme aldığı Seyahat Dünyasında Biz de Varız, İra Lukidis Karaoğlanyan’ın çevirisiyle Everest Yayınları’ndan çıktı.
“Yola Çıkarak Özgürleşmenin Hikâyesi” alt başlıklı kitapta Azema, kadınların geçmişte ve günümüzdeki yolculuklarının panoramasını çiziyor. Seyyah olmak için erkek kılığına giren kadınları da hatırlatarak, kadınların seyahat dünyasında ve tarihinde varlık gösterebilmek için yüzyıllardır verdikleri mücadeleyi ele alan gazeteci ve gezgin Lucie Azema, “seyahat edebilmekte” ve “seyahat edebilmek için” özgür olmamız gerektiğini vurguluyor ve ekliyor: “Özgürlük kibarca istenmez, alınır.” İster çoktan yollara düşmüş olsun ister henüz yola çıkmamış, bütün kadınlara sesleniyor Azema.
“Tarihsel olarak tutsak varlıklar olan kadınlar için seyahat, içinde bulundukları durumdan sıyrılmalarının en etkili aracıdır: Seyahat, kurucu bir eylemdir; ‘istediğim yere gidebilirim, ben yalnızca kendime aitim,’ diyebilmektir.”