
Cem Öztürk, Elifko, Meltem Sarıkaya ve Kübra Su Yıldırım’ın eserlerinden oluşan Güneş Salı’nın küratörlüğünü yaptığı “Cracks of Innocence” başlıklı karma sergi 19 Aralık 2025-31 Ocak 2026 tarihleri arasında Chi Art Gallery’de sanatseverlerle buluşacak.
“Arthur Rimbaud, dünyayı algılamanın sınırlarını zorlayan diliyle, hakikatin çoğu zaman yüzeyde değil, yüzeyin kırıldığı yerde belirdiğini hatırlatır. Onun dizelerinde masumiyet, korunmuş bir saflıktan çok, çatlaklardan sızan, yarılmalarla şekillenen ve her seferinde yeniden tanımlanan bir iç süreçtir.
Cracks of Innocence, masumiyeti ideal bir bütünlükten çok, kırılmayla güçlenen bir duyarlılık olarak ele alır. Çatlaklar, ilk bakışta bir kesinti gibi görünse de yeni anlamların başladığı noktalardır. Masumiyet de tam bu aralıklarda, kırılganlıkla direncin kesiştiği anlarda ortaya çıkar.
Masumiyet, çocuklukla ilişkilendirilen doğal saflıktan; kadınlar için toplumsal ahlak normlarına uyma beklentisine; hayvanlar için ise insanın atfettiği kırılgan bir korunma durumuna kadar farklı biçimlerde karşımıza çıkar.
Bu sergideki çatlaklar, insanın diğer canlılarla kurduğu bu asimetrik ilişkileri de görünür kılan bir bakış aralığı açar.
Cracks of Innocence, izleyiciyi hem kendi içsel çatlaklarıyla hem de dünyanın görünmeyen derinlikleriyle temas etmeye çağırır.”
Künye:
1. Meltem Sarıkaya-İsimsiz_Untitled?Tuval üzerine yağlıboya _ Oil on canvas 40 x 40 cm
2. Kübra Su Yıldırım - Üçe Kadar Say, 2023?Ahşap üzerine akrilik boya, kuru boya, kuru pastel ve boncuk_ Acrylic paint, colored pencil, dry pastel, and beads on wood, 85 x 50 cm
3. Elifko-No Pain, No Gain, 2020 120 cm x 100 cm tuval üzerine yağlı boya dikiş ve tül kolaj _ oil on canvas stitch and tulle collage
4. Cem Öztürk-Gölge Oyunu?Tuval üzerine yağlıboya _ Oil on canvas 70 x 50 cm
Cem Akaş’ın “Dünya delirirken, bir yanda hayat bir yanda da “akış” zıvanadan çıkmışken iki kişi bir aşkı yaşatabilir mi?” sorusu çevresinde okurun dikkatini dağıtarak amacına ulaştığı yeni romanı Sözcüklerin Anlamı, Can Yayınları’ndan çıktı.
Tüm dünyayı etkileyen üç günlük genel elektrik kesintisinden kısa bir süre sonra, sıcak bir yaz günü yolları kesişen Demir ve Duru, günlük yaşamlarının sakin düzeni içinde birbirlerini severler ve İstanbul’un ufak bir mahallesinde kendi halinde bir ilişki başlar. Oysa dünyada ve ülkede olayların ardı arkası kesilmemekte, sosyal medya “akış”ları ve yapay zeka, insanların yaşamlarına giderek daha da çok müdahale etmektedir. İki sevgili, kendilerine ait bir dil geliştirerek aşklarını korumaya çalışır ama bunun da bir bedeli olacaktır.
Absürt estetikten beslenen bir çağdaş performans Angst, 19 Aralık’ta BOA Sahne’de izleyicilerle buluşacak.
“Biçimsel olarak Commedia dell’Arte ve çizgi film estetiğinden etkilenen oyunda, çok uzak bir diyarda ve kocaman bir hiçliğin ortasında yaşayan canlılar ‘farklı olan’ın gelmesiyle kaygıyı hatırlarlar. Bu kaygının geçmesi için ‘farklı olan’ın aynılaşması yani yüklerinden kurtulması/unutması gerekir. Bu nedenle ameliyata alınır.
Oyun boyunca alışıldık anlamlarından arındırılmış nesneler, yeniden kurgulanmış bir dil ve beden hareketleri kullanılır. Bu evrende ne beden tanıdıktır ne dil ne zaman ne de mekân; her şey başka bir gerçekliğin yasalarına göre biçimlenmiştir. Ameliyat sahnesi, baskı, dönüşüm ve uyum sağlama pratiklerinin grotesk bir aynasına dönüşür.
Başka bir dünyada geçiyor gibi görünse de Angst, yaşadığımız dünyanın görünmez normlarını, dayatmalarını ve ‘aynılaşma’ mekanizmalarını görünür kılar.”
19 Aralık’ta BOA Sahne’de izleyicilerle buluşmaya hazırlanan Angst oyununun biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Galeri Bosfor, Betül Özkan’ın “Sicimin İzinde” başlıklı kişisel sergini 17 Ocak 2026 tarihine kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
Betül Özkan, “Sicimin İzinde” sergisinde Anadolu kültürünün kadim malzemeleri olan ip ve yün üzerinden kişisel ve kolektif bir hafızayı görünür kılıyor. Kuşaklar boyunca kadın emeğiyle işlenen bu malzemeler, yatak, yorgan ve yastıktan, halı, kilim ve çeşitli dokumalara dönüşerek kültürel yaşamın vazgeçilmez unsurları oldu. Sanatçı, bu mirası hem kavramsal hem de biçimsel bir başlangıç noktası olarak ele alıyor.
Bu geleneği yalnızca malzeme düzeyinde değil üretim biçimiyle de pratiğine taşırken, bu mirasla yeni bir yüzey akışı ve dokusal dil inşa ediyor. “Sicimin İzinde”, Özkan’ın izini sürdüğü çözülme ve bağlanma süreçlerine ışık tutuyor. İnsanın kendini bulmak için önce bir çözülme ve ayıklama evresinden geçmesi, sonra yolunu bulması ve macerasını adım adım örmesi gibi sanatçı da kişisel dünyasının ve sanat pratiğinin dönüşümünü bu yolla ele alıyor. Ancak bu yol, kişisel ve yalnız görünse de tıpkı sicimin tellerin bir araya gelişiyle mukavemetinin artması gibi kolektif bir macera.
Özkan, üretim sürecinde önce ipleri ve yünleri ayrıştırıyor, çözüyor, ardından yeniden sarıyor; döne döne, katman katman tekrar ederek bir örüntü kuruyor. Bu döngüsel hareket, çözülme ve yeniden örülme arasında gidip gelen ritüelistik bir hâl alırken, kompozisyon, süreç esnasında belirleniyor. Bazen bir topografyayı bazen insan bedeninin kıvrımlarını bazen de hayvansı bir formun titreşimini çağrıştıran eser, yüzeyde yarattığı dinamikle, dikkati kabuğa çekip altındaki özü saklıyor. Sanatçı, sürekli hareket eden bu ipliklerin ve yünlerin yarattığı akışkanlığı, formun katılığıyla buluşturuyor. Böylece yeryüzünün hareketli bedeni ile insan ve hayvan bedeninin ritmik enerjisi, aynı iş içinde hem akıyor hem de sabitleniyor. Özkan’ın ilk sergisi, malzeme, beden, coğrafya, hafıza ve yapma biçimleri arasında dokunan bu çok katmanlı ilişkiyi günümüz sanatı bağlamında yeniden düşünmek için güçlü bir zemin oluşturuyor.
Ayşegül İldeniz’in çocukları otonom araçlar, dilimizi öğrenmeye başlayan robotlar ve zihin okuyabilen makinelerle dolu bir dünyaya davet ettiği kitabı Geleceği Merak Ediyorum: Yapay Zekâ, Murat Kalkavan’ın resimleri eşliğinde Doğan Çocuk’tan çıktı.
İnovasyon ve teknoloji dünyasında uluslararası ölçekli çalışmalarıyla tanınan İldeniz, karmaşık kavramları anlaşılır ve akıcı bir dille anlatarak çocukların hem bilgilenmesini hem de ilham almasını sağlıyor. Hazırladığı bu rehber ile çocukların yapay zekâyla sağlıklı bir ilişki kurması ve geleceğe daha hazır olmaları konusunda onlara yardımcı oluyor.
“Geleceği Merak Ediyorum: Yapay Zekâ, çocuklar için yapay zekâya dair güçlü bir başlangıç rehberi. Günlük hayattaki uygulamalardan geleceğin teknolojilerine kadar pek çok konuyu eğlenceli örnekler ve renkli çizimlerle açıklıyor. Yapay zekâyı çocukların yaratıcılıklarını geliştirecek bir imkân olarak sunuyor ve onlara “Ben de üretirim, tasarlarım, hayal ederim!” diyebilecekleri bir zemin hazırlıyor.”
Arter, müzisyen Berke Can Özcan’ı 18 Aralık Perşembe günü saat 20.30’da Karbon sahnesinde müzikseverlerle buluşturacak.
Berke Can Özcan, konserinde bir sonraki solo albümünün temellerini oluşturan yeni setini sunacak. Yeni düzenlemeleriyle eski bestelerinin yanı sıra, sanatçının yakın zamanda vefat eden dayısının ses ve görüntü arşivinden alınan örneklerle şekillenen yeni parçalar ve çeşitli günlük nesneleri “enstrüman” olarak kullandığı müzikal fikirler, bu yeni solo setinin merkezinde yer alıyor.
Big Beats Big Times adlı oluşumun kataloğundaki ve Mountains are Mountains adlı ilk solo albümündeki bazı eski besteler, yeni görünümleriyle Berke Can Özcan’ın konserde yer vereceği solo setine dahil oluyor. Ayrıca, yakın zamanda vefat eden dayısının ses ve görüntü arşivinden miras aldığı örnekler etrafında şekillenen tamamen yeni parçalar, bir çiçekçinin oğlu ve hurda koleksiyoncusu olan Özcan’ın “enstrüman” olarak adlandırdığı, toprak saksıdan soda şişelerinin kapaklarına değin her türlü nesneyi kullanarak denemeye devam ettiği müzikal fikirler, bu yeni solo setinin kalbinde yer alıyor.
İsminin Islands are Mountains olması düşünülen yeni albümde müzik; ülkeler arası taşınmak, sevdiklerini kaybetmek, savaşlar, köpek babası olmak, hastalanan yakın dostlar, düğünler, “varsayma” kavramı, sahafların kokusu, tersine mühendislik ve Maçka teleferikleri gibi temalar etrafında şekilleniyor.
Berke Can Özcan konser biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Mina Pembe Malaz’ın “‘Ben’ler” başlıklı ilk bağımsız küratöryel projesi 21 Aralık’a kadar Balat’ın Surp Hireşdagabet Ermeni Kilisesi’ne bağlı yeni restore edilen A. Demircian Sanat Evi’nde sanatseverlerle buluşuyor.
13 sanatçıyı bir araya getirerek hassas konuları birlikte deneyimlemeyi amaçlayan sergi, sanatçıların kimlik ve kolektif belleğe dair ürettikleri duygusal, tarihsel ve sembolik katmanlı işleri bir arada sunuyor. Sergi, köklü hikâyelerin feminist yeniden-anlatımlarından geleneklerin geri kazanımı ve dönüşümüne, doğayla kurulan eşitlikçi ilişkilere kadar uzanan bir seçki sunuyor. Sanatçıların hem duygusal miraslarına hem de onları çevreleyen tarihsel ve kültürel yapılara verdikleri kişisel ve eleştirel yanıtları görünür kılıyor. Tüm kişiler ve duygular için güvenli ve kapsayıcı bir alan açmayı hedefleyen “‘Ben’ler” öncelikle izleyicileri “bakmaya” ve “tanımaya” davet eden bir müdahale niteliği taşıyor. Aynı zamanda, bize duygu ve tepkilerimizi dondurmamızı söyleyen bir dünyada görmeye cesaret ediyor ve susturulmuş hikâyeleri görünür kılıyor.
Elçin Acun, Mathilde Melek An, Leyla Borovalı, Cansu Çakar, Azra Çelik, Fulya Çetin, Irmak Dönmez, Dilara Göl, Ela Malaz, Cansu Sönmez, Deniz Türkoğlu Hewes, Duygu Yılmaz ve Kyveli Zoi’nin eserlerini bir araya getiren sergi çağdaş sanat pratikleri ile kültürel, duygusal ve tarihsel dokular arasında çok katmanlı bir diyalog kuruyor. Sanatçıların resim, mürekkep, tekstil, kapitone ve nakış, seramik ve çini teknikleri, fotoğraf, video ve yerleştirme gibi çeşitli mecralardaki çalışmaları çok sesli ve zengin bir yapı oluşturuyor.
Balat’taki Surp Hireşdagabet Ermeni Kilisesi’ne bağlı, kırmızı taş duvarlı dört odalı tarihi A. Demircian Sanat Evi’nde düzenlenen sergi, mekânın çok katmanlı geçmişiyle güçlü bir bağ kurarak hem mekânsal hem duygusal bir derinlik yaratıyor.
Künye:
1. Deniz Türkoğlu Hewes, Nehrin Sırrı/ Secret From the River, 2025, Fotoğraf, Hahnemühle Matt fibre baskı, Sanatçının izniyle
2. Azra Çelik, Vagina Dentata, 2025, seramik üzerine sır altı çini tekniği, 80h x 110w cm, Sanatçının izniyle
3. Cansu Çakar, 1+1, 2025, Kağıt üzerine suluboya ve mürekkep, 37h x 52w cm, Sanatçı ve Art Sümer'in izniyle
4. Duygu Yılmaz, Bahara Çağrı #2, 2024, film yakma ve çift pozlama, jelatin gümüş baskı _2025, 35mm film, 30h x 40w cm, Sanatçının izniyle
5. Mathilde Melek An, Up in the Air #2, 2025, VEDUTA_E projesi, Between Air & Water serisi, Kapitoneli, pamuk dolgulu, 3 ton çok renkli nakışlı yorgan, 200h x 150w cm, Sanatçının izniyle
Juhea Kim’in arkadaşların düşman, düşmanların kurtarıcı olduğu, kahramanların yargılandığı ve kaplanların şekilden şekle girdiği, tüm dünyada ilgi uyandıran ilk romanı Küçük Ülkenin Kaplanları, Duygu Akın’ın çevirisiyle Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı.
PyongYang’ın şaşaalı kurtizan okulu odalarından günbegün modernleşen Seul’ün göz alıcı kafelerine, kuzey rüzgârlarının estiği ormanlardan Mançurya’nın savaş meydanlarına Küçük Ülkenin Kaplanları, kendilerinin ve uluslarının kaderini ellerine almaya çalışan birbirinden renkli karakterlerin etkileyici hikâyesini anlatıyor.
1917’de, işgal altındaki Kore’nin karlı dağlarında ailesinin karnını doyurmak için avlanan bir avcı, genç bir Japon subayını ve birliğini kaplan saldırısından kurtarır. Bu karşılaşma yarım asır sürecek, onlarca insanın kaderini etkileyecek olaylar silsilesinin başlangıcı olur. Öte yandan henüz küçük bir kız olan Jade, hizmetçilik yapmak için kapısını çaldığı Madam Silver’ın kurtizanlık okulunda bulur kendini. Bu sırada sokaklarda dilencilik ve yankesicilikle hayatta kalmaya çalışan öksüz bir çocukla, JungHo’yla tanışacaktır.
İstanbul Modern Sinema, Çin sinemasının son iki yılda hem gişede hem de festivallerde öne çıkan yapımlarından oluşan “Hikâye Çin’de Geçiyor” başlıklı seçkiyi 18-21 Aralık tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşturacak.
Türk Tuborg AŞ’nin katkıları ve Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu iş birliğiyle düzenlenen “Hikâye Çin’de Geçiyor” seçkisi, Çin toplumunun güncel sosyo-ekonomik dönüşümünü farklı konu ve karakterler üzerinden ele alıyor. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen programdaki filmler, aynı zamanda dünya sinemasında giderek güçlenen Çin sinemasının yeni türlerdeki açılımlarını da yansıtıyor.
Seçkide, 1990’ların Çin’inde gençlik ve sanat ruhunu yakalayan animasyon Sanat Akademisi 1994, Berlin Film Festivali’nde yarışan ve Pekin’de orta yaşlı bir baba ile genç bir kadının kurduğu beklenmedik yakınlığı konu alan Gölgesiz Kule, “Çin’in Barbie’si” olarak anılan ve gişede büyük başarı elde eden kadın filmi Onun Hikâyesi, 1970’lerde göç eden bir annenin emek ve dayanışma yoluyla Hong Kong’da başarıya ulaşmasını anlatan Mantı Kraliçesi ve 1942’de yaşanan trajik bir deniz kazasını hayatta kalanların tanıklıkları ve arşiv görüntüleriyle aktaran belgesel Lisbon Maru’nun Batışı yer alıyor. Programa buradan ulaşabilirsiniz.
The Letter Art Gallery, “StickJam:Playground” başlıklı sergiyi 5 Ocak 2026 tarihine kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
“StickJam:Playground” sergisi, sokak kökenli yaratıcı uygulamaları çağdaş görsel kültürün doğal bir parçası olarak ele alıyor. Kamusal alan ile sergi mekânı arasında kurulan bu ilişki, kolektifin eğlenceli, cesur ve çoğul görsel dilini görünür kılıyor. Sergi, Stick Jam kolektifinin yaratıcı görsel dilini gözler önüne seriyor. Stick Jam, sokak kültüründen beslenen ve yaratıcı üretimi odağına alan bir kolektif olarak varlığını sürdürüyor. Tasarımcıların ve illüstratörlerin özgürce deney yaptığı, kalıplardan bağımsız üretimler ortaya koydukları bir alanda, sokaklarda ve eskiz defterlerinde başlayan fikir alışverişlerinden doğmuş, zamanla gelişmiş bir kolektif. İllüstrasyon, alt kültürel kodlar ve tasarımsal deneyler kolektifin görsel dilini biçimlendiren temel unsurlar arasında yer alıyor.