
İranlı yazar Nassim Soleimanpour’un dünya çapında kült hâline gelmiş oyunu Beyaz Tavşan Kırmızı Tavşan, Ocak ve Şubat 2026’da Paribu Art’ta, Mart ve Nisan da ise DasDas’ta sahnede olacak.
Her gösterimde farklı bir oyuncunun sahnede olacağı ve bir kez sahneleyeceği tek kişilik bir oyun olan Beyaz Tavşan Kırmızı Tavşan’da oyuncu daha önce görmediği oyun metnini kapalı bir zarfın içinde izleyici ile aynı anda görüyor. Ocak ve şubat oyunlarında sahnede olacak isimler arasında; Demet Akbağ, Uraz Kaygılaroğlu, Cem Yiğit Üzümoğlu, Burcu Biricik, Şebnem Bozoklu, Beril Pozam, Enis Arıkan, Zeynep Dinsel, Ceren Karakoç, Devrim Yakut, Onur Ünsal, Ayça Bingöl, Şevval Sam, İdil Sivritepe, Melikşah Altuntaş, Selen Öztürk, Funda Eryiğit, Sezin Akbaşoğulları, Erkan Kolçak Köstendil ve Hazal Türesan yer alıyor. Nassim Soleimanpour’un seyahat yasağı sırasında dünyayı gezsin diye yazdığı Beyaz Tavşan Kırmızı Tavşan 2011’den bugüne 30’dan fazla dile çevrildi, 3.000’in üzerinde kez sahnelendi, her temsilde ülkesinin ve döneminin iddialı oyuncuları tarafından oynandı.
“Hiçbir şeyin tekrarı yok. Her oyuncu kendi yorumuyla yeni bir performans yaratıyor. Oyunun provası ve yönetmen yok. Herhangi bir hazırlık yapmıyor oyuncu. Her şey o anın akışıyla, oyuncunun, izleyicinin, sahnenin ve salonun enerjisiyle şekilleniyor. Tamamen anlık, tamamen gerçek.”
Beyaz Tavşan Kırmızı Tavşan’ın Paribu Art’ta sahnelenecek ocak ve şubat ve temsillerinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Dirimart, Çiğdem Aky’nin “Santosha” başlıklı kişisel sergisini 8 Ocak-22 Şubat 2026 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşuyor.
Çiğdem Aky’nin yeni sergisi “Santosha”, sanatçının resim pratiğini belirleyen biçimsel sınırları ve alışıldık estetik hedefleri geride bırakarak kontrolü resmin kendi akışına teslim ettiği yeni bir dönemi izleyiciye sunuyor. Rengin özerk bir varlık gibi hareket ettiği, yumuşak ve sezgisel bir görsel dilin ortaya çıktığı bu süreç, içsel bir özgürleşme alanı yaratıyor. “Santosha” sanatçının pratiğinde ulaştığı dinginlik ve içsel özgürleşme hâlini izleyiciyle buluşturuyor.
Resmin kendi içsel akışına kontrolü teslim ederek, yerleşik biçimsel sınırlar ve geleneksel estetik hedefler bilinçli olarak bir kenara bırakılmıştır. Bu süreçte renk, özerk bir varlık olarak hareket ederek, sanatçıya içsel bir özgürlük hissi veren yumuşak ve sezgisel bir görsel dil ortaya çıkarır. “Santosha”, Aky’nin pratiği yoluyla ulaştığı sakinliği ve içsel özgürlüğü sergileyerek izleyiciyle paylaşır. Sergi, başlığını Sanskritçe’de “yetinme” ve “memnuniyet” anlamına gelen santosha kavramından alıyor. Yoga felsefesinde, dış koşullardan bağımsız bir dinginlik hâlini tanımlayan bu kavram, Aky’nin kişisel dönüşümüyle paralel gelişen yeni dönem çalışmalarında soyut bir dile bürünüyor. Sergi, sanatçının içsel denge ve kabulleniş arayışının ilk kez bütünlüklü biçimde görünür olduğu bir seçki sunuyor.
Künye:
1. Santosha V, 2025, 200 x 160 cm, Tuval üzerine yağlıboya, Oil on canvas
2. Santosha VI, 2025, 200 x 160 cm, Tuval üzerine yağlıboya Oil on canvas
Charlize Theron ve Taron Egerton’ın başrollerinde buluştuğu Netflix’in yeni aksiyon filmi APEX’in tanıtım fragmanı yayımlandı.
Everest, Adrift filmleriyle tanıdığımız yönetmen Baltasar Kormákur tarafından çekilen filmin senaryosu Jeremy Robbins tarafından kaleme alındı. Theron ve Egerton’a Eric Bana’nın eşlik ettiği filmde; Charlize Theron’ın canlandırdığı, yas tutan ve teselliyi Avusturya’nın ıssız bölgelerinde arayan bir kadın, acımasız ve merhametsiz bir avcıyla (Taron Egerton) ölümcül bir oyunun içine çekiliyor. Mavi Dağlar başta olmak üzere Yeni Güney Galler’de çekilen, hayatta kalmak için verilen bir mücadelenin hikayesine duygusal katmanlar ekleyen bir film olarak karşımıza çıkacak APEX. Film yapımcılığını Peter Chernin, Jenno Topping ve David Ready (Chernin Entertainment), Ian Bryce (Ian Bryce Productions), Charlize Theron, A.J. Dix, Beth Kono (Secret Menu), Baltasar Kormákur (RVK Studios) yürütücü yapımcılığını Ray Angelic, Will McCance, Dawn Olmstead (Secret Menu) üstleniyor.
Gerilim ve aksiyon dolu hikâyesiyle APEX, 24 Nisan 2026’da tüm dünyayla aynı anda Netflix’te yayımlanacak.
İngiltere’nin 60 yılı aşkın süredir çocukları tiyatroyla buluşturan, dünyaca ünlü çocuk tiyatrosu Little Angel Theatre’da sahnelenen Wow! Said The Owl, dünyada ilk kez Zorlu Çocuk Tiyatrosu uyarlamasıyla başka bir dilde Zorlu PSM’de izleyicilerle buluşuyor.
4 ve 28 Ocak tarihlerinde sahnelenecek Vay! Dedi Baykuş, ünlü oyuncu Özge Özder’in anlatımı ve oyunculuğuyla, 0-5 yaş aralığındaki minik izleyicileri Zorlu PSM’de renkli ve sözcüksüz bir kukla dünyasına davet ediyor.
Uyarlamasını Tim Hopgood’un, yönetmenliğini Joy Haynes’in üstlendiği, dekor ve kostüm tasarımlarını Fiammetta Horvat’ın, kuklalarını Keith Frederick’in, müziklerini ise Dominic Sales’in hazırladığı oyunda, ünlü oyuncu Özge Özder anlatımı ve oyunculuğuyla minik izleyicileri sözcüksüz ve hayal gücünü besleyen bir dünyaya davet ediyor. Işık, müzik ve kuklacılığı bir araya getiren bu özel yapım, okul öncesi dönemdeki çocukların duyusal algılarını destekleyen yalın ama etkileyici sahne diliyle sevimli kuklalar ve cezbedici müzikler eşliğinde minik izleyicilerin hayal gücünü harekete geçiriyor.
Zorlu Çocuk Tiyatrosu, gündüz uyanık kalan meraklı küçük bir baykuşun gün ışığıyla tanıştığı büyülü yolculuğu sahneye taşıyan yeni oyunu Vay! Dedi Baykuş ile minik izleyicileriyle buluşuyor. Mehmet Zorlu Vakfı bünyesinde bugüne kadar 15 farklı oyunla 1 milyondan fazla çocuğa ulaşan ve deprem bölgesine düzenlediği turnelerle çocuklara moral götüren Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun yeni sezondaki ikinci oyunu olan Vay! Dedi Baykuş, 0-5 yaş aralığındaki izleyiciler için özel olarak hazırlandı. İngiltere’de 60 yılı aşkın süredir çocukları tiyatroyla buluşturan Little Angel Theatre’da sahnelenen Wow! Said The Owl adlı eserden uyarlanan yapım, dünyada ilk kez İngiltere dışında Zorlu Çocuk Tiyatrosu uyarlamasıyla sezon boyunca Zorlu PSM sahnelerinde izleyiciyle buluşacak. Okul öncesi çocuklar için yazılmış bir kitaptan uyarlanan ve keşif duygusunu merkeze alan bu renkli kukla oyunu, sezon boyunca sahnelenmeye devam edecek.
Vay! Dedi Baykuş oyununun biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Şeniz Baş’ın küçük bir kızın köpeği ile kaybolan hayal gücünü, cesaretini ve dostluğun gerçek anlamını bulma yolculuğunu anlattığı kitabı Işıltılı Şeyler Koleksiyoncusu, Eda Ertekin’in resimleriyle Timaş Çocuk’tan çıktı.
Zeynep ve görünmez köpeği Çaklınt, kaybolan oyuncaklarını ararken kendilerini “Kum Düşü” adında bambaşka bir dünyada bulurlar. Bu dünyada oyuncaklar konuşur, kediler tren sürer, denizkızları tavsiye verir.
“Zeynep sahilde oynarken kumda bir kuyu açılır ve en sevdiği oyuncaklar birer birer içine düşer. Görünmez köpeği Çaklınt ile peşlerinden atladığında, gözlerini bambaşka bir dünyada açar. Kum Düşü’nde her şey garip ama bir o kadar da ilginçtir: Otobüs süren kediler, konuşan oyuncaklar ve gizemli diyarlar... Zeynep burada oyuncak bebek Patiska ve bir yapboz parçası olan Tek ile tanışır. Oyuncaklarını bulmak için Kum Düşü'nü birlikte dolaşmaya başlarlar. Ama ne Patiska yardım etmeye pek istekli, ne de Kum Düşü'nün yolları kolaydır.
Her durakta yeni bir sürpriz, her köşe başında başka bir dünya onları karşılar. Eve dönüş anahtarının Işıltılı Şeyler Koleksiyoncusu ile Hepten Unutulmuşlar Tepesi'nde saklı olduğunu öğrenirler. Oraya ulaşmak içinse unutulmuş duyguların ve solan hatıraların izini sürmeleri gerekir. Ama bu dolambaçlı yollarda kaybolmak demektir. Neyse ki Kum Düşü’nde kaybolmak, belki de bulunmanın tek yoludur.”
Ali Artun ve Ahmet Yiğider’in bir araya geldiği “TÖZ” başlıklı sergi, 17 Ocak-8 Şubat 2026 tarihleri arasında Galata Rum Okulu’nda sanatseverlerle buluşacak.
“‘TÖZ’ sergisi, mimarlığın akılcılığın ötesindeki diline işaret eden bir alana vurgu yaparak, aşağıdaki metinle sunuluyor:
‘Töz, bir şeyin doğasıdır, özüdür. Mimarlığın tözü, kökenleri işlevsel değildir. Şiirseldir, büyülüdür, gizemlidir. Sembolleri, anlamları sınırsız olan göksel sayılardır ve formlardır. Bu semboller mimarlığa özgü bir dil, bir gramer oluşturur. Ve mimarlık binlerce yıl bu dille kendini ifade etmiştir. İşte TÖZ, hafızalarımızda saklı kalmış bu dille yazılmış denemelerdir. Aklın ötesindeki imgesel bir mimarlığa işaret eder.’
Ali Artun, ‘TÖZ’ü bir mimarlık sergisi olarak tanımlıyor ve ekliyor: ‘Ama bu mimarlığın çevremizi kuşatan binaların mimarlığıyla ilgisi yok. Onların mimarlığına karşı. Amacı, yaşadığımız mimarlık gibi mekânımızı ve zamanımızı disipline sokmak değil. Hareketlerimizi yönlendirmek, yönetmek değil. Bir kere TÖZ mimarlığının bir amacı, bir rasyonalitesi, bir işlevi yok; eserler bir konut, işyeri filan değil. Odalar, salonlar, ofisler gibi kullanıma göre tasarlanmış mekanları da yok. Formları farklı, geometrisi farklı, dili farklı, fikri farklı, hissiyatı farklı. TÖZ’ün mimarlığı, sanat eserleri. Mimarlığın köklerini, özünü, cevherini, tözünü keşfetmekle uğraşıyor. Mimarlık Rönesans’a kadar, yüzyıllar boyunca kozmik, göksel, büyüsel, şiirsel, gizemli ve son derecede sembolik. Formların ve sayıların içerdiği işaretlerle, şifrelerle ifade ediliyor. Ve kendine özgü bu dille anlamlandırılıyor, okunuyor. İşte bu mimarlıkla ilgili hala dünya kadar araştırma yapılıyor, eserler üretiliyor. 20. yüzyıl avangart mimarlığı tamamıyla bu ‘şiirsel mimarlık’tan besleniyor. Hatta zamanımızın mimari ikonları hâline gelmiş mimar Frank Gehry’nin Bilbao Müzesi, ayrıca Zaha Hadid, Bernard Tscshumi ve Libeskind gibi mimarların eserleri mimarlığın rasyonalitesine karşı çıkarak onun cevherine dönen bu gelenekten kaynaklanıyor. İşte TÖZ de bu geleneğin bir sahnesi.’
Ahmet Yiğider düşüncesini, insanın varoluşla kurduğu ilişki üzerinden şu sözlerle ifade ediyor: ‘Sanat ve tüm varoluş deneyimlerinde bize bakan, bizi besleyen üç olgu var: İnsan, Tabiat ve Evren. Birincisi ancak içe dönerek anlayabileceğimiz bir derinlikte, diğer ikisi ise tüm yüklerimizden kurtulup özgür bir sonsuzluk arayışına girdiğimizde kendini sezdiriyor. Sanırım insan yaratıcılığını, on binlerce yıl boyunca ve bugün hala canlı tutan şey, bu arayışın kendisi.’”
Heavy/power metal grubu Savatage, “Prelude To Madness” turnesi kapsamında 19 Temmuz 2026’da Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde müzikseverlerle buluşacak.
Savatage uzun yıllar süren sessizliğini bozduğu büyük dönüşün ardından 2026 yazında “Prelude To Madness” turnesiyle Avrupa’yı dolaşacak. 9 headline konser ve çok sayıda festival performansını kapsayan bu özel turun ilk durağı İstanbul olacak.
2025 yılında 20 yıla yaklaşan aranın ardından Avrupa’da gerçekleştirdikleri dönüş konserleriyle yeniden sahnelere dönen Savatage “Prelude To Madness” turnesinde klasik marşlarını ve derinlere uzanan nadir parçalarını kapsayan güçlü bir setlist ile grubun sanatsal enerjisini ve sahne gücünü gözler önüne serecek.
Florida’nın Tampa kentinde Jon ve Criss Oliva kardeşler tarafından kurulan Savatage, metal tarihine damga vuran Hall of the Mountain King (1987) ve Streets (1991) albümleriyle türün yönünü değiştirdi. Kardeşi Criss Oliva’nın 1993’teki trajik kaybının ardından grup Edge of Thorns ve Dead Winter Dead (1995) gibi albümlerle müzikal yolculuğuna daha da derin bir anlam kazandırdı. Bugün Zak Stevens (vokal), Al Pitrelli ve Chris Caffery (gitar), Johnny Lee Middleton (bas) ve Jeff Plate (davul)’dan oluşan güçlü kadrosuyla sahne alan Savatage; progressive, power ve klasik hard rock unsurlarını bir araya getiren eşsiz tarzını herkese coşkulu performansla sunacak.
Grubun vokalisti Zak Stevens, turne hakkında şunları söylüyor: “Geçtiğimiz yılın Güney Amerika ve Avrupa konserleri olağanüstüydü. Şimdi 2026’da Avrupa’da 9 headline konser yapacağız. İstanbul, Bükreş, Este, Varşova ve Leipzig… Hepsi bizim için ilk kez olacak. Armored Saint, Vision Divine ve Nevermore gibi dost gruplarla yeniden aynı sahneyi paylaşacağımız için de çok heyecanlıyız. İstanbul’da sahneye çıkmak uzun zamandır hayalini kurduğumuz bir şeydi.”
%100 Metal Sunar: Savatage konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Christine de Pizan’ın 1405 yılında kaleme aldığı, feminist düşüncenin kurucu metinlerinden biri olarak görülen klasik eseri Kadınlar Şehri, Pelin Mert Çetin’in çevirisiyle Fol Kitap’tan çıktı.
Pizan, feminist düşüncenin kurucu metinlerinden biri olan bu klasik eserinde kadınların “eksik” olduğu iddiasına karşı, eksik olanın onları anlatmaktan aciz, erkek egemen dünya ve tarih anlatısı olduğunu haykırıyor.
İtalyan asıllı Fransız yazar Pizan, edebiyatta ve felsefede kadın düşmanlığının revaçta olduğu Orta Çağ’da, kendisine biçilen dar payeyi kabullenmeyi reddetti ve kaderini yeniden yazarak, kadınların yüzyıllardır taşıdığı gücü ve yaratıcılığı görünür kılacak bir direniş eseri yarattı. Kadınlar Şehri, siyasi deha Semiramis’ten savaşçı Amazonlara, filozof Hipatia’dan Hıristiyan azizelere ve diğer tarihsel kişiliklere uzanan bir çizgide, mitolojide, dinsel ve tarihsel belgelerde adı geçen ama gölgede bırakılmış sayısız kadının hikâyelerini anlatıyor.
Orkestra şefi, piyanist ve besteci Maximilian Cem Haberstock, 27 ve 29 Aralık’ta Antalya’nın Yeni Yıl Konserleri’ni yönetecek.
Klasik müzik otoriteleri tarafından “orkestra şefliği dünyasının en heyecan verici yükselen yıldızlarından biri” olarak nitelenen 21 yaşındaki genç orkestra şefi Maximilian Cem Haberstock yönetimindeki Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, 27 ve 29 Aralık’ta Haşim İşcan Kültür Merkezi’nde “Yeni Yıl Konserleri’ni seslendirecek. Haberstock, daha önce 16 Aralık’ta Antalya Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen Mozart’ın en etkileyici operalarından Don Giovanni’nin ikinci temsilinin orkestra şefliğini de üstlenmişti.
Konser için Viyana esintili güzel bir program hazırladığını belirten Haberstock, Yeni Yıl Konserleri’nin ardından kurucusu ve şefi olduğu Münih Genç Filarmoni Orkestrası ile Avrupa’da turneye çıkacak. Münih Genç Filarmoni Orkestrası 20'den fazla ülkeden 70 genç müzisyenden oluşuyor ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde konserler veriyor. Etkinliğin biletlerine Biletinial üzerinden ulaşabilirsiniz.
27 Aralık Cumartesi 20.00
29 Aralık Pazartesi 20.00
Haşim İşcan Kültür Merkezi
Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası
Orkestra Şefi: Maximilian Cem Haberstock
Başkemancı: Demet Emen
Neslihan Demircioğlu’nun “Nokta: Evrende Bir İz” başlıklı kişisel sergisini 20 Ocak-20 Şubat 2026 tarihleri arasında Ekavart Gallery’de sanatseverlerle buluşacak.
EKAV / Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı, heykellerinde ruhsal, mitolojik ve kadim bilgilerden yola çıkarak farklı boyutların bilinmezlerini araştıran Mimar-Heykeltıraş Neslihan Demircioğlu’nun “Nokta: Evrende Bir İz” sergisini Derin Demircioğlu’nun küratörlüğünde izleyicilerle bir araya getiriyor.
“Küratörlüğünü Derin Demircioğlu’nun üstlendiği sergi an’a odaklanıyor. Nokta kavramı sanatçı için bütünlüğü, kozmozu, hiçliği ve hepliği, geçmişten ve gelecekten öte, bulunduğumuz anı ifade ediyor. Nokta, kimi zaman kendini genişleyen, büyüyen, dallanıp budaklanan bir form olarak gösteriyor. Kimi zaman da içine çekilen, git gide merkezine doğru gömülen bir hâl alıyor. Kendini gösteriyor çünkü, Neslihan Demircioğlu’nun işleri hiçbir zaman önceden hesaplanmış kurallara, eskizlere uymuyor. An’da kalarak, dünya üstü bilgileri indirerek yaratılıyor.
Nokta; evrende bir iz, hayal gücünde bir yıldız, bir dağın tepesi, kalbin ucu, gülün göbeği, aşkın dikeni oluyor. Sık sık mitoloji, ruhsal ve evrensel bilgileri baz alan Neslihan Demircioğlu, geçmiş sergilerinde de karşılaştığımız gibi ceylan figürünü tekrar kullanıyor. Birçok inanışta kutsal olan ceylan, saflığı temsil ettiği gibi gönül yolunda rehber görevini de üstleniyor.
Aşk, noktanın insanda his bulmuş hâlidir. Her şeyin öncesinde ve ötesinde yer alan kaynak nokta, insan kalbinde aşk olarak hissedilir. Nokta, zamanın durduğu, anların üst üste biriktiği merkez, aşk ise bu merkeze açılan kapıdır. Bu bağlamda sanatçı gülü, merkezin kendisi; ceylanı ise ona yönelen ışık olarak ele alır. Bu sergide nokta varoluşun merkezinde dururken, aşk insanı o merkeze doğru yaklaştıran bir his olarak okunur.
Sanatçının malzeme seçiminde de zıtlıklar sık sık birbirini tamamlar; demirle porselen, ak ile kara, eski ile yeni, düş ile hakikat tek bir noktayı, tek bir üretimi ve bu sergiyi oluşturur. Noktanın zıtlıklarla paylaştığı paydayı pekiştirir. Sanatçı bilinç aracılığıyla nokta ötesine geçmeyi ve varoluşun sonsuzluk bilgisini araştırır.
Nokta bir kaynaktır; ilki sona bağlayan, sarmallanarak derinleşen, kalbin merkezidir. Nokta; tohum, çekirdek, doğumdur.”