GÜNDEM
  • 17-09-2025

    Gazze ve Filistin’in yanı sıra farklı coğrafyalarda yaşayan 50’den fazla sanatçının eserlerini bir araya getiren “GAZZE BİENALİ - İSTANBUL PAVYONU: Elimde Bir Bulut”, 19 Eylül-8 Kasım tarihleri arasında Depo’da sanatseverlerle buluşacak.

    Küratörlüğünü House of Taswir’in Gazze Bienali sanatçılarıyla birlikte üstlendiği sergi, 18. Uluslararası İstanbul Bienali kapsamında izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor.

    “GAZZE BİENALİ – İSTANBUL PAVYONU, Gazze ve Filistin’in yanı sıra farklı coğrafyalarda yaşayan 50’den fazla sanatçının eserlerini sunuyor. Küratörlüğünü House of Taswir’in Gazze Bienali sanatçılarıyla birlikte üstlendiği sergi, 18. Uluslararası İstanbul Bienali sırasında Depo’da ziyarete açık olacak.

    2024 yılında Gazzeli sanatçılar, Ramallah Al Risan dağındaki Forbidden Museum Al Risan (Ramallah) iş birliğiyle, olağanüstü bir sanatsal direniş eylemi olarak Gazze Bienali’ni kuşatma altındaki bir kumsaldan başlattılar. O zamandan beri, dünyanın çeşitli yerlerindeki sanat kurumları, ulusal temsillerin yerine ulusötesi bir sanatsal yakınlık ve ittifak pratiğini ortaya koyan diasporik dayanışma eylemleriyle, Gazze Bienali Pavyonları’na ev sahipliği yapıyor.

    Gazze’yi korkunç bir yıkıma sürükleyen soykırımcı savaş, zorla dayatılan kıtlık, Gazze ve Filistin’i hapseden kapalı sınırlar nedeniyle Gazzeli sanatçıların hemen hiçbiri seyahat edemiyor, eserleri fiziksel olarak nakledilemiyor. Buna yanıt olarak İSTANBUL PAVYONU, Gazzeli sanatçılar kolektifiyle birlikte ortak yaratım, hayalet yazarlık, tele-söyleşiler ve iş birliğine dayalı enstalasyonlar yoluyla sergi pratiklerini yeniden düşünüyor.

    Başlangıcından bu yana yirmiden fazla uluslararası sanatçı, Filistinli sanatçıları desteklemek üzere eserlerini bağışlayarak GAZZE BİENALİ - İSTANBUL PAVYONU’na katıldı. Alfredo Jaar, Walid Raad, Shirin Neshat, Elisabeth Masé, Silvina Der Meguerditchian, Furkan Akhan, Khaled Tanji, Ghayath Almadhoun, Christine Gedeon, Michael Barenboim sergiye katılan bu sanatçılardan bazıları.

    Video portreler, cep telefonu diyalogları, duvar yazıları, bir düşünürler masası, bir şiir festivali ve bir Yakınlıklar ve Uzak İş birlikleri Müzesi’nin ortaya çıkışı, sergide yer alacak farklı formatlardan bazıları. Bienal’in yedi haftası boyunca film gösterimleri, şiir akşamları ve Gazzeli sanatçılarla yerinde sohbetlerden oluşan bir kamusal program düzenlenecek.

    Bu sergi, aile ve arkadaşların, meslektaşların ve sanatçıların desteği, spontane karşılaşmalar ve beklenmedik cömertlikler sayesinde gerçekleştirilebilmiştir.

    ‘Hiçbir savaş hayalperestlerin hayallerini durduramaz, hiçbir tahakküm mekanizması yaratıcıların kalplerindeki ve zihinlerindeki ışığı söndüremez.’”
    Gazze Bienali Kolektif Bildirisi, 2024

    “GAZZE BİENALİ - İSTANBUL PAVYONU: Elimde Bir Bulut” hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

    ​Künye: Yasmeen Al Daya, Hayat / Life, 2024. Heykel/sculpture, fırınlanmış toprak / kiln clay, değişen boyutlar / size variable. Sanatçının izniyle / courtesy of the artist

    0
    0
    312
  • 17-09-2025

    Çağdaş sanatın yenilikçi isimlerinden Peter Kogler’in “40 Yıllık Retrospektif” başlıklı sergisi, 18. İstanbul Bienali paralel etkinliği olarak Sevil Dolmacı İstanbul’da sanatseverlerle buluşuyor.

    “40 Yıllık Retrospektif” sergisi, Peter Kogler’in 1980’lerdeki erken dönem bilgisayar destekli işlerinden 2000’lerin psikedelik video projeksiyonlarına ve güncel üretimlerine kadar uzanan sanat yolculuğunu bir araya getiriyor. Eserleri bugün MoMA (New York), Centre Pompidou (Paris), Mamco (Cenevre), Zagreb Çağdaş Sanat Müzesi ve ING Art Center (Brüksel) gibi dünyanın en önemli kurumlarının koleksiyonlarında yer alan Peter Kogler, bilgisayar destekli üretimlerin öncülerinden kabul ediliyor. Kogler, yalnızca optik illüzyonların ustası değil, aynı zamanda dijital çağın karmaşasını, bireysel ve kolektif hafızaları ve mekânın algısal sınırlarını yeniden tanımlayan bir sanatçı olarak dikkat çekiyor.

    Inssbruck 1959 doğumlu olan ve 1980’lerden itibaren bilgisayarı sanatsal pratiğinin merkezine yerleştiren Kogler, grafik, mimari ve yeni medya arasında kurduğu köprülerle teknolojiyi yalnızca bir araç değil, sanatın üretim dili hâline getirdi. Sanatçının pratiğinde tekrar eden motifler öne çıkıyor; karıncalar, beyin kıvrımları, damarlar ve tüpler gibi. Bu görseller, bireyin toplumsal ağ içindeki rolünü, zihinsel süreçlerin karmaşık yapısını ve modern dünyanın görünmez veri akışlarını temsil eden güçlü metaforlar olarak işlev görüyor. Kogler’in enstalasyonları, mimari mekânları dönüştürerek izleyiciyi pasif konumdan çıkarıyor ve algılarını sorgulamaya davet eden aktif bir deneyim alanı yaratıyor.

    Amerikan minimalizminden etkilenen sanatçı, bilgisayar destekli eseri Untitled I ile Prix Ars Electronica Ödülü’nü kazanarak uluslararası ölçekte dikkat çekti. O tarihten bu yana optik illüzyonları, tekrar ve ritim duygusunu etkileyici bir ifade aracına dönüştüren Kogler hem iki hem de üç boyutlu formlarıyla farklı disiplinlerde üretimlerini sürdürüyor.

    ​Peter Kogler’in “40 Yıllık Retrospektif” sergisini 17 Ekim tarihine kadar Sevil Dolmacı İstanbul’da ziyaret edebilirsiniz.

    Künye:
    1. Untitled,2023_Fineartprint onto Mirrordibond Glossy Polyester Finishing Mounted onto Alucompound Alucore Contour Cutted_126x182cm
    2. Untitled, 2022_digital print on alucore_210x 97 cm
    3. 3x Untitled, 2019_Cast resin_ca. 40 x 27 x 30 cm

    0
    0
    408
  • 17-09-2025

    Turgut Yüksel’in plaza çalışanlarının gerçekte nasıl bir rutine mahkûm edildiklerini gösterdiği grafik romanı Yedi Ölümcül Gün, Desen Yayınları’ndan çıktı.

    Bu roman; her gün aynı şeyleri yaşamaktan bezmiş ve tükenmiş bir grafikerin yedi gününe tanıklık ettirirken işçi-işveren arasındaki ilişkiye dürüstlük, gizlilik ve çıkar çatışması özelinde etik bir pencereden bakıyor. Her sabah aynı güne uyananların, nefret etse bile işe gitmek zorunda olanların, bilgi ve becerileri artmasına rağmen gelirleri devamlı azalanların; kısacası sizin, bizim, hepimizin can sıkıcı hayat rutinine röveşata çeken Yedi Ölümcül Gün, içinde bulunduğumuz sahte gerçekliğe ayna tutuyor. Okurda “İşte tam da benim yaşadıklarım...” hissini uyandırıyor.

    Yüksel; bu kitabı için Antik Mısır dönemindeki duvar resimlerinde kullanılan kadim bir tekniği günümüze uyarlıyor, mitolojik motiflerle zenginleştirdiği çizgilerini modern siluetler eşliğinde özgün bir stilde buluşturuyor.

    “Büyük bir şirket, bir grafiker, yedi gün.
    Kirli işler; her gün aynı şeyler, aynı duygular, aynı ölümler...
    Tuhaf bir varlık: Seri katil mi, hayal mi, gerçek mi?”

    0
    0
    375
  • 17-09-2025

    KüçükÇiftlik Park, bu yıl üçüncüsünü düzenlediği +1 Sunar: Oktober in İstanbul ile 10, 11 ve 12 Ekim’de müzikseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.

    +1 katkıları ve URU organizasyonuyla düzenlenen +1 Sunar: Oktober in Istanbul, üç gün boyunca Büyük Ev Ablukada, Pinhani, Yüksek Sadakat, Yeni Türkü, Kargo, Selin gibi sevilen isimlerin konserleri ve DJ performanslarıyla müzikseverleri bir araya getirecek. Etkinlik katılımcılarına dekorlardan kostümlere, tematik yeme içme alanlarından kesintisiz müziğe, yarışmalardan oyunlara kadar her detayıyla eksiksiz bir festival deneyimi sunuyor.

    +1 Sunar: Oktober in İstanbul’un bu yılki sahnesi 10 Ekim akşamı Büyük Ev Ablukada’nın enerjik şovuyla renklenirken aynı gün pop müziğin son dönemde yıldızı parlayan isimlerinden Selin’i ve İstanbul alternatif rock sahnesinin yükselen gruplarından Mojave’yi de ağırlayacak. 11 Ekim’de Pinhani’nin çok sevilen şarkıları hep bir ağızdan söylenirken öncesinde rock müziğimize damga vuran gruplardan Kargo, “Emir Yargın: Klas Pop” projesiyle Emir Yargın ve son dönemin dikkat çeken alternatif rock gruplarından Belki Biraz sahne alacak. Festivalin son gününde ise rock müziğin köklü gruplarından Yüksek Sadakat, her kuşağı şarkılarında buluşturan efsanevi grup Yeni Türkü, elektro pop ikilisi Soft Analog ve alternatif rock sahnesine yeni bir soluk getiren JÖN grubu İstanbullularla buluşacak.

    ​+1 Sunar: Oktober in İstanbul’un biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    289
  • 17-09-2025

    Selim Birsel’in “Resmi Denge” başlıklı kişisel sergisi 25 Ekim tarihine kadar Öktem Aykut’ta sanatseverlerle buluşuyor.

    Selim Birsel’in “Resmi Denge” sergisi sanatçının siyasal ve kamusal olanla meşgul kavramsal dili ile kişisel ve tekil olana yoğunlaşan ilgisini bir arada aktarıyor.

    “Sanatçıya göre ‘resmi denge’ hâlihazırda ironik bir tabir. Resmi olan her yapay güç, doğanın dengesini bozmaya aday; sonra da bozduğu dengenin iyi kötü devamlılığının naçiz garantörü olmaya...

    Selim Birsel’in yapıtında tarihi ve siyasal referanslar içeren mekâna özgü büyük yerleştirmeler ile uçucu ama kritik anlara dair resim, çizim ve fotoğraf dökümleri bir arada yer alır. ‘Resmi Denge’ sergisi ile Birsel, hem 90'lı yıllardan itibaren yapıtının temelinde yer alan kavramlara yönelik sürekli sorgulamasını, hem de 2000’li yıllardan beri gittikçe daha fazla ağırlık taşıyan otobiyografik çıkarımları birbirlerini yankılandırarak ifade ediyor.

    Sergiyi galeri mekânına yayılan iki büyük yerleştirme tanımlıyor. İlki, sergiye ismini de veren eser ‘Resmi Denge’, galeri mekânının geniş ve yalıtılmış duvarlarının devlet dairelerini andıracak şekilde ancak küçük bir ‘dengesizlikle’ boyanmış hâlini sunuyor. Galerinin zeminine yayılmış olan ‘Parsel / Marcel’ ise Birsel'in daha önce 2017 yılında Ariel Sanat'taki grup sergisi ‘Tu m'arcel’de de gösterdiği eserin yeni ve daha kapsamlı bir uygulaması. Birsel'in yapıtında daha önce de başvurduğu nesnelerden şiş ve incik kemiklerinin bütün vuruculuklarıyla aynı anda hem mimari hem müzikal hem de şiirsel olabildiği bir yerleştirme.

    Bu iki yerleştirmeye Birsel’in on yılı aşkın süredir İran mürekkebi kullanarak yaptığı peyzaj resimlerinden büyük ebatlı son ikisi de eşlik ediyor. ‘Bir Şeylerin Geldiğini Görmüyor Musun?’ üst başlığıyla sıralanan bu resim dizisi, Birsel'in öznel hissiyatını yoğun biçimde aktardığı bir mecra olarak yapıtında gittikçe daha fazla ağırlık taşıyan bir üretime ait.

    Yaklaşık on yıldır İstanbul’un yanı sıra Sakız adasının Volissos köyünde de yaşayan ve üreten Birsel, ‘Resmi Denge’ye 2025 yazında Sakız'da çektiği fotoğraflardan küçük bir seçki de dahil etmekte. Volissos, Sakız ve bütün tarihi İyonya havzası Birsel'in hem kendisini ait hissettiği bir coğrafyayı, hem de sanatının en derindeki çıkış noktalarını teşkil ediyor. Sakız'da ve özellikle Volissos'ta 2025 yazında çıkan ve büyük tahribata sebep olan yangınlar, Birsel'in fotoğraf kayıtları ile ‘Resmi Denge’ye kişisel bir katman daha ekliyor.

    Öktem Aykut, ‘Resmi Denge’ye ek olarak Selim Birsel ile gerçekleştirdiği ve yönetmenliğini Can Eskinazi'nin üstlendiği ‘Selim Birsel ile Sakız'da Bir Gezinti’ filmini de ekim ayında izleyicilerle buluşturacak. Birsel'in bir önceki sergisi ‘Mevsimsiz’den hareketle sanatçıyı hem İstanbul hem de Volissos'ta takibe alan bu film, Öktem Aykut'un yapımcılığını üstlendiği ikinci sanatçı filmi. Renée Levi'nin sergileri ve İstanbul ile otobiyografik ilişkisini ele alan ve yine Eskinazi'nin yönettiği ‘Bir İsim ve Bir Yer’ filmi gibi, ‘Selim Birsel ile Sakız’da Bir Gezinti’ de üretim sürecinde görünmez kalan sanat emeğini takibe alıyor.”

    0
    0
    295
  • 17-09-2025

    Berlin merkezli bağımsız bir sanat girişimi Denis Leo Hegic Projects, 17-21 Eylül 2025 tarihlerinde Noise_Media Art 2025 kapsamında Yapı Kredi bomontiada’yı dijital ve analog algıların çarpıştığı bir kültür üssüne dönüştürecek.

    “Sanat sizi kurtaracak” vaadiyle yola çıkan Denis Leo Hegic Projects, yeni medya sanatının kural tanımaz temsilcisi olarak tanınıyor. Bu sıra dışı galeri altı sanatçıyı bir araya getiriyor. Kolombiyalı Carolina Amaya, organik madde ile yapay zekâyı buluşturarak duyulara hitap eden ve direniş barındıran peyzajlar yaratırken; Kazakistan’dan Diana Scar, doğanın ritmini ve kolektif hafızasını sanata tercüme ediyor. Slovenyalı Miha Majes, pop kültürü mitlerini ve komplo teorilerini geri dönüştürülmüş heykeller aracılığıyla sorguluyor. Emir Kusturica’nın The No Smoking Orchestra’sından tanıdığımız Sırp müzisyen Nele Karajlic ise, insan arzuları ve haklarına odaklanan bir keyboard yerleştirmesiyle izleyiciyi bekliyor. Yine Kazakistan’dan Pasha Cas, geleceğin diline dair sorularını anlamsız yazıyı taşa kazıyarak ortaya koyuyor. Birleşik Krallık ve Vietnam’dan TpT ise, sanal ve fiziksel mekânlarda kontrol mekanizmalarına karşı koyan karakter kartlarıyla interaktif bir deneyim sunuyor.

    Denis Leo Hegic Projects, İstanbul’a sadece eserlerini değil, yaratıcılarını da getiriyor. Ziyaretçiler altı sanatçının tamamıyla Noise_Media Art 2025’te G10 numaralı stantta tanışma fırsatı bulacak. Yeni medya sanatına dair benzersiz bir deneyim sunmaya hazırlanan Denis Leo Hegic Projects’in kurucusu ve küratörü bu seneki Noise edisyonuna katılımıyla ilgili “Sanat hem sarsar hem heyecanlandırır. Biz altı farklı köşeden kurtuluşu getiriyoruz. Çünkü sanat, hayatta kalmaktır.” yorumunda bulunuyor.

    ​17-21 Eylül tarihleri arasında Yapı Kredi bomontiada’da gerçekleşecek Noise_Media Art 2025’e dair ayrıntılı bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    374
  • 16-09-2025

    Merve Dizdar’ın performansıyla dikkat çeken İnsanlar Mekanlar Nesneler, ikinci sezonuna başlıyor. İbrahim Çiçek rejisiyle idPRo ve Zorlu PSM ortak yapımcılığında sahnelenen oyun, 1, 18 ve 19 Ekim’de Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak.

    Merve Dizdar’la birlikte Nihal Koldaş, Selçuk Borak ve Kerem Arslanoğlu’nun başrollerini paylaştığı İnsanlar Mekanlar Nesneler, geçmişin yüklerinden kurtulmaya çalışan bir insanın hikâyesini anlatıyor. Merve Dizdar’ın performansıyla 2025 Direklerarası Tiyatro Ödülleri “Kadın Oyuncu” ve Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri’nde “Yılın Kadın Oyuncusu” ödüllerini kazanan, 27. Afife Tiyatro Ödülleri’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ve 26. Sadri Alışık Oyuncu Ödülleri’nde “Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu” adaylığı bulunan oyun, aynı zamanda 2025 Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri’nde “Yılın Işık Tasarımı”, “Yılın Prodüksiyonu” ve “Yılın Koreografisi” ödüllerine de layık görüldü.

    ​Yakup Çartık’ın ışık tasarımı ve Taner Güngör’ün koreografisiyle sahnelenen, yürütücü yapımcılığını Omnia Yapım’ın üstlendiği ve Rönesans Gayrimenkul’ün ana sponsorluğunda izleyiciyle buluşan oyunun sahne ve kostüm tasarımı Ceyda Balaban imzası taşıyor.

    0
    0
    382
  • 16-09-2025

    Seda Gazioğlu’nun “Kitab-ı Nazar / The Book of the Gaze” başlıklı kişisel sergisi 17 Eylül-31 Ekim tarihleri arasında Summart’ta sanatseverlerle buluşacak.

    Seda Gazioğlu, üretiminin ilk yıllarından bu yana odaklandığı insan bilişi, ritüeller, kadim inanışlar ve doğaüstü ile gündelik arasındaki karmaşık ilişkiyi bu kez “nazar” ve “bakış” temaları üzerinden yeniden ele alıyor. Bugüne dek batıl inançlar üzerinden irdelediği meseleler, bu sergide bir “hakikat sorgulaması”na dönüşüyor.

    “İzleyen, hakikati elinde tuttuğunu sanır; izlenen ise, bizzat hakikat olduğunu.
    Oysa hakikat sabit değildir.

    Zihin, gördüğünü hafıza, bilgi ve beklentilerle harmanlar.
    Böylece “hakikat” dediğimiz şey, bazen bir yanılsama kadar inandırıcı bir zihinsel inşaya dönüşür.
    Foucault’nun Panoptikon’unda, birey sırf izlenme ihtimaliyle bile davranışlarını düzenler.
    Disiplin yalnızca gözetimle değil, görünür olma kaygısıyla işler.
    Kuantum fiziği de aynı fikri yineler: Gözlem, müdahaledir.

    Anadolu’da bu gücün adı çoktan konmuştur: nazar.
    Kaynağı belirsiz; kimi zaman sevgiyle, kimi zaman kıskançlıkla, kimi zaman da sessiz bir kıyasla yüklü bir bakış...
    Nazar, sadece bir inanç değil; Anadolu kültüründe içselleştirilmiş, gündelik hayatı şekillendiren bir disiplin mekanizmasıdır.
    Yeni doğmuş bir bebek, bir düğün, ya da alınmış bir araba... Fazla görünmek tehlikelidir. Ve ardından bir kurban verilir; çünkü iyilik, bedelsiz kalmamalıdır.

    Zihnin yorumlama içgüdüsü, kültürel kodlar ve bilimin gözlemin gerçeği dönüştürdüğü bilgisi tek bir noktada birleşir: Bakış, yalnızca görmek değildir; bir iktidar biçimidir.”


    Künye:
    1. Kitab-ı Nazar, exhibiton visual
    2. Kolektif bakış, 2025,Tuval üzerine yağlı boya ve akrilik, 75x73 cm (detay)
    3. Koruma II, Halı üzerine akrilik, 117x81 cm

    0
    0
    355
  • 16-09-2025

    Mikrobiyota’nın yazarı Pulitzer Ödüllü Ed Yong’un kendi duyularımızın sınırlarının ötesine götürerek, etrafımızı saran koku ağlarını, elektromanyetizma dalgalarını ve sesleri algılamamızı sağladığı Muazzam Dünya: Beş Duyunun Ötesine Yolculuk, Şiirsel Taş’ın çevirisiyle Domingo Yayınevi’nden çıktı.

    Muazzam Dünya, Marcel Proust’un “tek hakiki yolculuk… diyarları ziyaret etmek değil, başkalarının gözlerinden bakarak her birinin gördüğü yüzlerce evreni görmektir,” diye tanımladığı yolculuğa çıkarıyor okuru.

    ​Ed Yong; ateşe çekilen böcekler, Dünya’nın manyetik alanlarının izini sürebilen kaplumbağalar, nehirleri elektriksel mesajlarla dolduran balıklar, kur yapan böceklerin işitilmez şarkıları karşısında titreşen bitkiler, yarasa misali sonar kullanabilen insanlar ile karşılaştırıyor; arıların çiçeklerde ne gördüğünü, ötücü kuşların birbirlerinin melodilerinde ne duyduğunu, köpeklerin sokakta neyi kokladığını anlatıyor. Muazzam Dünya ile okur beş duyunun kifayetsiz kaldığı bu koca evrendeki keşiflerin hikâyelerini dinliyor, henüz çözülmemiş gizemlere dair tahminler yürütüyor.

    0
    0
    342
  • 16-09-2025

    İnci Eviner’in Türkiye’de ilk kez sergilenen dört hareketli görüntü yapıtını bir araya getiren “Şüpheli Uzlaşmalar” sergisi, 16 Eylül-28 Ekim tarihleri arasında MSGSÜ Tophane-i Âmire Kültür ve Sanat Merkezi’nde sanatseverlerle buluşuyor.

    “Şüpheli Uzlaşmalar” sergisi, İnci Eviner’in çok katmanlı pratiğinin devamı niteliğini taşıyor. Öznenin iktidar karşısındaki kırılgan ve müzakereci varoluşunu görünür kılan sergi, itaat ile direniş arasındaki sonsuz döngüde öznenin uzlaşma alanlarına “şüpheli” bir bakış sunuyor. Serginin merkezinde yer alan Eviner’in Tabiiyetin Sahnelenmesi olarak da isimlendirdiği 2025 tarihli operatik video yapıtı Efendi ile Kölenin Dansı, Hegel’in “efendi–köle diyalektiği”ni metaforik bir düzlemde yeniden ele alıyor. Antik Yunan tragedyalarına göndermeler yapan ve müzik, hareket ve şiirsel repliklerden oluşan 13 dakikalık bu operatik video, öznenin kuruluşunda iktidara bağımlılığı ile özgürleşme arayışını sahneliyor.

    ​Sanatçı, ortak bir dünyanın koşullarını keşfe çağıran eseri için şunları söylüyor: “Bu videoyla, efendi ile köle arasındaki ebedi çatışmayı döngüsel bir dansa dönüştürerek düalitenin çıkmazlarını aşmayı amaçladım. Burada kölenin varoluşuna sızan efendinin yüzünü açığa çıkarmak ve açıkça söylenmesi mümkün olmayana alan açmak istedim. Tabiiyetle yüzleşmeyi, bireysel varoluşun içimize sinmiş karanlık gölgelerine devrederek sahneledim. Burada dans, kölenin hayatta kalma stratejileri üretirken zaman zaman efendiyi taklit ettiği; efendinin ise kurnazlıkla köleyi köleliğine ikna etmeye çalıştığı sonsuz bir oyuna dönüşüyor. Köleler kendi bedenlerinin içine yerleşmiş tekinsiz ikizleriyle hesaplaşmak durumunda kalıyorlar. Bu operatik video, söz konusu sorgulamanın şiddetini, üç aktörün repliklerine ve sopranonun şarkısına teslim ederek ortak insanlık kültürün olanaklarını araştırıyor.”

    Künye: Efendi ile Kölenin Dansı, The Dance of Master and Slave

    0
    0
    411
DAHA FAZLA
Geldanlage