
Ayfer Tunç’un bireysel hatıraların toplumsal hafızaya nasıl dönüştüğünü sorgulattığı, bu ülkede kadın olmanın düşünmekten kaçındığımız gerçeğini düşündürdüğü yeni romanı Annemin Uyurgezer Geceleri, Can Yayınları’ndan çıktı.
Annemin Uyurgezer Geceleri, unutamayan bir belleğin kişisel muhasebesi, hayata rengini veren otuz yıllık güçlü bir aşkın anatomisi ve bir ülkenin toplumsal panoraması. Annesinin uyurgezerliği bilinçdışının labirentlerinde kaybolduğu sanılan aile sırlarını açığa çıkarırken buna tanık olan Şehnaz’ın belleği unutma yetisini kaybeder. Öğrendiği sırlar sadece aile sırları değildir, Osmanlı’dan günümüze uzanan toplumsal ve trajik bir kadınlık durumudur. Ekonomi profesörü Şehnaz kadınların yüzyıllardır süren yok-hayatlarını sorgularken erkeklerin hayattan erken çekildiği kadıncıl ailesinin var olma sürecini bir akademisyen gözüyle ele alır. Kişisel muhasebesini yaparken toplumsal normlara uymayan otuz yıllık aşkının zehirli yanlarıyla yüzleşir, bu sırada aklında bir başka kadın, büyük aşkı E.’nin karısı Eyşan vardır.
“Unutma yetisini kaybetmenin siyah mermerden yapılmış kaskatı bir levha haline getirdiği hayatım bundan otuz küsur yıl önce altüst oldu. Bir gece sabaha karşı bir saatte annemin uyurgezer olduğunu fark ettim. Ama hayatım annem uyurgezer olduğu için değil, annemin uyur halde gezerken bana söylediği şey yüzünden altüst oldu. Annem o gece benliğime öyle bir darbe indirdi ki, bir daha yaşadığım hiçbir şeyi unutamadım.
Annemin annesinden nefret etmesi gibi, ben de annemden nefret mi ediyorum, bu yüzden mi E.’den kopamıyorum, bağımsız bir Şehnaz olamıyorum diye kendime soruyordum. Cevaplarından korktuğum sorulardı bunlar.”
Echoes Sahne ve Performans Alanı yapımı multimedya müzik tiyatrosu Autopsy, 11 Kasım’da Paribu Art’ta prömiyerini yapacak.
“Bir bedenin ne zaman kendine ait olmaktan çıktığını fark ederiz? Ne zaman başkalarının elleriyle şekillenen bir alana dönüşürüz? Ve bu dönüşüm, hangi izleri taşır üzerinde?” sorulardan yola çıkılarak kurgulanan Autopsy, bedenin taşıdığı izler sahneye taşıyor.
Latince kökeniyle “kendi gözlerinle görmek” anlamına gelen Autopsy, bireyin toplumla, normlarla ve aidiyetle kurduğu gerilimli ilişkiyi sahnenin merkezine taşıyan bir performans. Yapıt; baskı, yönlendirme ve gözetim altında kendilik duygusunun nasıl aşıldığını; kimlik, mahremiyet ve sınırların nasıl bulanıklaştığını araştırıyor. Bu sorgulamanın aktif bir parçası olmayı öneriyor. “Peki görmeyi gerçekten göze alabilir miyiz?” sorusu, performansın omurgasını oluşturuyor. Autopsy, bedende saklı kalan izleri görünür kılarak “kime aitiz?” sorusunu yeniden kuruyor; seyir alanını güvenli bir mesafeden izlenen bir yer değil, birlikte dönüştürülen bir deneyim olarak düşünüyor.
Autopsy, 11 Kasım’da Paribu Art’ta prömiyerini yaptıktan sonra 2 Aralık’ta Zorlu PSM’de sahnelenecek.
Künye:
Konsept / Besteci / Yönetmen: Güneş Bozkır
Yaratıcı Performansçılar: Gizem Seçkin, Ufuk Fakıoğlu, Gökçe Uygun
Ses Performansı: Melek Ceylan
Dramaturji: Ozan Ömer Akgül
Metin: Ozan Ömer Akgül, Güneş Bozkır
Hareket Tasarımı: Salih Usta
3D Tasarım & Video: Can Memişoğulları
Kostüm Tasarımı: Hilal Polat
Dekor Tasarımı: Neslihan Şık
Makyaj / SFX: Saye Özçelik, Zeynep Duman
Işık Tasarımı & Uygulama: Umut Rışvanlı
Prodüksiyon Direktörleri: İlker Aksu, Özgür Doğa Görürgöz
Asistanlar: Ecenaz Bilgili, Elif Beyza Sucu, Metehan Esen, Nuri Cabaroğlu, Saliha Bozkurt, Salih Demir
İletişim: Mehmet Çelik
Yapımcı: Gökhan Civan
Yapım: Echoes Sahne, Performans Alanı
Kasa Galeri, Güneş Terkol ve Güçlü Öztekin’in birlikte gerçekleştirdiği “Giz, Gizem ve Saklı” başlıklı sergiyi 14 Kasım-26 Aralık tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
Küratörlüğünü Ali Akay’ın üstlendiği sergi, neşenin, mahremiyetin ve görünmez olanın farklı yüzlerine odaklanıyor; gizli kalmış olanın sergilenmesiyle ortaya çıkan gerilim ve merak duygusunu görünür kılıyor.
Ali Akay, sergi metninde modern yaşamın bu gizlenme hâlini ele alırken Baudelaire, Derrida ve Foucault’nun düşüncelerinden yola çıkarak “saklı olan”ın politik ve psikolojik boyutlarına dikkat çekiyor. Sergi, Terkol ve Öztekin’in özel yaşam alanlarından parçaları —ev ve atölye nesnelerini— galeri mekânına taşıyarak, mahremiyetin kamusal alana geçişini estetik bir eyleme dönüştürüyor. Boyutları, malzemeleri ve kurguları bakımından çeşitlenen eserler; kimi zaman aşırı görünür, kimi zaman neredeyse fark edilmeyecek ölçüde küçülerek, gizlilik ve görünürlük arasında sürekli yer değiştiren bir deneyim alanı kuruyor.
Güneş Terkol’un dikiş teknikleriyle tüller üzerinde çalıştığı ve içinde gizli mektuplar barındıran eserleri, saklanan bilgiyi açığa çıkarmadan merak uyandıran bir alana işaret ediyor. Güçlü Öztekin’in heterojen yerleştirmeleri ise Dada’dan güncel sanat tarihine uzanan oyunbaz ve eleştirel bir dil kurarak izleyiciyi mahrem nesnelerle karşılaştırıyor.
Mariajo Ilustrajo’nun çocuklara bir tavşanla bir havucun dostluğunu anlattığı kitabı Havuçlar Aşkına, Berrak Buhara İdiman’ın çevirisiyle hep kitap’tan çıktı.
3 yaş ve üzeri okurlara yönelik bu kitap Bay Tavşan’ın yürüyen bir havuçla karşılaşmasıyla başlar. Bay Tavşan yürüyen ve konuşan bir havuç yetiştirdiğinde sakin hayatı altüst olur! Havuç’un tek istediği Bay Tavşan’ın arkadaşı olmaktır, oysa Bay Tavşan’ın tek istediği Havuç’un onu rahat bırakmasıdır. Yine de paylaştıkları her yeni deneyimle, Bay Tavşan biraz daha eğlenmeye başlar. Belki de Havuç’un etrafta olması o kadar da kötü değildir...
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO), Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 87. yılında anmak üzere özel bir repertuarla 7 Kasım Cuma akşamı Atatürk Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluşacak.
DenizBank’ın 21 yıldır desteklediği İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO), Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü Samsun Devlet Opera ve Balesi’nin hayata geçirdiği “Son Veda” adlı eseriyle anacak.
Atatürk’ü Anma Konseri, Samsun Devlet Opera ve Balesi’nin hayata geçirdiği “Son Veda” isimli eserle izleyenleri geçmişten bugüne uzanan anlamlı bir yolculuğa çıkaracak. Senfonik müzikle farklı türleri bir araya getiren piyanist, besteci Fahir Atakoğlu’nun müziklerini, şef Kıvanç Tepe’nin orkestra düzenlemelerini yaptığı eser ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatından kesitler canlandırılacak. Eser; Şef Kıvanç Tepe yönetiminde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Sirene Filarmoni Korosu, Samsun Devlet Opera ve Balesi solist sanatçıları Şahan Gürkan, Eda Bingöl Gürkan, Leyla Ceren Koç, İpek İncekaş, Sivas Devlet Tiyatrosu oyuncusu Abdulsamet Sünbül, Antalya Devlet Opera ve Balesi piyano sanatçısı Onur Altıparmak ve neyzen Ercan Irmak’ın performanslarıyla sahneye taşınacak.
Program:
Son Veda - Beni Hatırlayınız (Müzikler: Fahir Atakoğlu, Orkestra Düzenleme: Kıvanç Tepe)
Müzik: Fahir Atakoğlu
Düzenleme ve Orkestra Şefi: Kıvanç Tepe
Yönetmen: Şahan Gürkan
Metin Yazarı: Cennet Türker
Koro: Sirene Filarmoni Korosu
Ercan Irmak (Ney)
Onur Altıparmak (Piyano)
Abdulsamet Sünbül (Mustafa Kemal Atatürk)
Eda Bingöl Gürkan (Soprano/Solist/Anlatıcı)
Leyla Ceren Koç (Mezzosoprano/Solist/Anlatıcı/Fikriye Hanım)
Şahan Gürkan (Bariton/Solist/Anlatıcı)
İpek İncekaş (Zübeyda Hanım)
İnanç Ekin (Plastik Makyaj)
Metin Bayram (Asistan/Kondüvit)
Volkan Kızıltunç’un “The Seer” başlıklı kişisel sergisi, 16 Kasım’a kadar NOKS Art Space’te sanatseverlerle buluşuyor.
“Volkan Kızıltunç’un sergisi, izleyiciyi ilk anda sessizlikle karşılıyor. Açıklama yok, yönlendirme yok. Sanatçı, izleyicinin yalnızca bakmasını değil, hissetmesini istiyor. Sergi boyunca görülen her portre, her röntgen filmi bir soru işareti gibi asılı duruyor: Bu görüntü kime ait? Bu beden kimin? Bu hikâye bana ne anlatıyor?
İzleyici burada sadece bakmaz, aynı zamanda tanık olur. Kızıltunç’un figürleri izlenmekten çok, izleyene bakar gibidir. Bu karşılıklı bakışta bir bağ kurulur — belirsiz ama güçlü bir etkileşim alanı.
Sergide kullanılan büyük format analog kamera, yavaş ve özenli bir üretim süreci gerektiriyor. Bu teknik, sadece görüntüleri değil, onları üretme biçimini de görünür kılıyor. Kızıltunç için fotoğraf çekmek, neredeyse bir cerrahın ameliyat yapması kadar dikkat ve deneyim ister; çünkü burada mesele sadece görüntü üretmek değil, bir düşünme biçimi yaratmaktır.
Röntgen görüntüleri ise geçmişte tıbbi belgelerdi; şimdi, portrelerin yanına yerleştirilerek yeni anlamlar kazanıyorlar. Bu görüntüler zamanında bir teşhis, bir kayıt, bir arşiv parçasıydı. Ama şimdi izleyicinin sezgisiyle yeniden canlanıyorlar — tanı olmaktan çıkıp çağrışıma dönüşüyorlar.”
S. Elvan Ekren’in kaleme aldığı sergi metninden alıntı.
Çağdaş Ukrayna edebiyatı yazarlarından Andrey Kurkov’un karanlık ve aydınlığın iç içe geçtiği, eve ve yolculuğa dair romanı Gri Arılar, Lidya Durmazgüler’in çevirisiyle Siren Yayınları’ndan çıktı.
Kurkov, romanında yaşamın sürüp gitmek için her şeye rağmen kendine nasıl yol bulduğunu arıların vızıltılarıyla anlatıyor.
Ukrayna ordusu ve Rusya yanlısı ayrılıkçıların mevzileri arasında, kimseye ait olmayan gri bölgede, herkesin terk ettiği bir köyde yalnızca iki kişi kalmıştır. Çocuklukları düşmanlıkla geçmiş Paşka ve Sergeyiç birlikte yaşamayı öğrenirken kapılarını savaşın iki farklı tarafı çalar. Ancak aradan geçen yıllar boyunca Sergeyiç’in tek düşündüğü şey arılarıdır. Onların saflığından ve düzeninden güç alan Sergeyiç, arılarını savaşın izinden uzak tutmak için bir yolculuğa çıkar. Fakat Sergeyiç’i bekleyen asıl sınav başkadır: Acaba savaşın dokunduğu her şey gibi, arılarının masumiyetinin gölgelenmesi de mümkün müdür?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanlığı (İBB Kültür) tarafından düzenlenen 5. Uluslararası Çocuk Hakları Festivali, 11-23 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek.
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında İBB Kültür tarafından hayat geçirilen 5. Uluslararası Çocuk Hakları Festivali’nin etkinlikleri; Artİstanbul Feshane, Bulgur Palas, İBB Arnavutköy Kültür ve Yaşam Merkezi, Çubuklu Silolar, Turhan Selçuk Kültür Evi, İBB Prof. Dr. Adem Baştürk Kültür Merkezi, İBB İdris Güllüce Kültür Merkezi ve İBB Kültür Habitat Sahne’de çocukları ağırlayacak. Festival çocuk haklarının çocuklar, ebeveynler, eğitimciler ve tüm yetişkinler tarafından bilinmesini sağlamayı, uygulanmasına destek olmayı ve çocuk odaklı politikaların inşasının gelişimine katkıda bulunarak İstanbul’un çocuk dostu bir şehir olmasını hedefliyor. Birleşmiş Milletler’in 1989’da kabul ettiği Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin dört temel ilkesi olan Ayrım Gözetmeme, Çocuğun Yüksek Yararı, Yaşama ve Gelişme Hakkı ile Katılım Hakkı maddelerini temel alan festivalin programı, çocukların önerileri alınarak belirlendi. Böylece en temel çocuk haklarından olan Katılım Hakkı hayata geçirilirken, festival kurgusu çocuklardan alınan önerilerle genişletildi.
Festivalin etkinlik programında çocuklar yaratıcı drama, dans, yaratıcı yazarlık, resim, kostüm, felsefe, müzik atölyelerinden tiyatroya, sinema filmlerinden Karagöz oyununa, masal anlatımından çocuk şarkıları konserlerine birbirinden renkli etkinliklere katılıp eğlenirken aynı zamanda haklarını da öğrenecekler. Çocuk hakları temasını odağına alan festivalde kapsayıcılığa vurgu yapmak amacıyla işaret dili ve sesli betimleme atölyeleri ile hastanede tedavi gören çocuklar ve devlet koruması altındaki çocuklar gibi kırılgan gruplara yönelik özel etkinlikler de düzenlenecek. 5. Uluslararası Çocuk Hakları Festivali’nde çocuklara yönelik geziler ve hava koşullarına bağlı olarak Beyoğlu ve Fatih ilçelerinde sokak etkinlikleri de gerçekleşecek.
5. Uluslararası Çocuk Hakları Festivali hakkında detaylı bilgiye ve programa buradan ulaşabilirsiniz.
Aslı Serbest ve Mona Mahall’ın “As We Used to Spell | Eskiden Hecelediğimiz / Büyülediğimiz Gibi” başlıklı sergisi 6 Kasım 2025 – 11 Ocak 2026 tarihleri arasında 18. İstanbul Bienali paralel etkinlikleri kapsamında Barın Han’da sanatseverlerle buluşacak.
“Kelimeler hızla çoğalıp uzaklara taşarken, kamusal ve kişisel alanlara yayılırken, o anda yeniden eyleme geçme güçlerini kazanıyorlar — büyü gibi. Sözcüklerin, promptların ve protestoların hayatlarımız üzerindeki etkileyici güçleri, bu sergi ve araştırma projesinin merkezinde yer alıyor. Proje, bedensel (embodied) ve mekânsal biçimler aracılığıyla ortaya çıkan ve geçmişten kalan heceleme/büyü (spell) pratiklerinin nasıl etkili olduklarını araştırıyor.
Sergi, Çemberlitaş’taki modernist bir yapı olan Barın Han’da gerçekleşiyor. Bina, tarihî Bauhaus ve Leipzig Görsel Sanatlar Akademisi ile bağlantıları bulunan, önemli Türk sanatçı ve hattat Emin Barın’ın matbaa ve cilt atölyesine ev sahipliği yapmıştır. Bu bağlamda ‘Eskiden Hecelediğimiz / Büyülediğimiz Gibi’, modernist ‘hakikatler’ üzerine eleştirel bir düşünme biçimi sunuyor — düşünme, konuşma ve inşa etme biçimlerimizi hâlâ şekillendiren, tekno-rasyonalizmin bu hecelemelerini/büyülerini sorguluyor. Sylvia Wynter’in ‘truths-for’ (hakikat-için) kavramından yola çıkan sergi, hakikatlerin bedensel ve makineler aracılığıyla yeniden üretim ve tekrar süreçlerinde mekânsallaşma biçimlerini inceliyor. Bu döngüler, ataerkil-kapitalist bir çıkarım mantığını sürdürürken aynı zamanda pragmatik, şiirsel ya da parodik dönüşümleri de tetikliyor.
Farklı iş birlikleri aracılığıyla ‘Eskiden Hecelediğimiz / Büyülediğimiz Gibi’, tahakküm sistemlerini sorgulayan; gündelik bilgi, cömertlik ve mizahı çağıran dönüştürücü ‘yazım’ pratiklerini araştırıyor. Bu uzun vadeli, araştırma temelli projenin ilk aşamasını Aslı Serbest ve Mona Mahall, Emma Waltraud Howes ile birlikte başlatılmıştı.”
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, 2007–2036 Bienal Sponsoru Koç Holding desteğiyle düzenlenen 18. İstanbul Bienali’nin çocuk kitabı Opti ile Pesi: Kayıp Sesler Haritası yayımlandı.
2017’den bu yana bienal sergilerine eşlik eden çocuk kitaplarının kahramanları Opti ile Pesi, bu yıl Hisar Okulları desteğiyle hazırlanan yeni kitap Opti ile Pesi: Kayıp Sesler Haritası ile geri döndü. Yekta Kopan’ın yazdığı, Gökçe Akgül’ün resimlediği ve Burcu Ural Kopan’ın editörlüğünde hazırlanan kitap, İstanbul’un renkliliğini ve çeşitliliğini, bienal mekânları arasında kayıp dostlarını arayan iki kuşun serüveniyle anlatıyor.
Sessizliğe bürünmüş bir İstanbul’da, bilge kedi Kita’nın yardımıyla şehrin kayıp seslerinin izini süren Opti ile Pesi’nin macerası, çocukları farklı sesleri kucaklamaya davet ediyor. Çocuklar kitabı okurken 18. İstanbul Bienali’nin ilk ayağında sergilenen dört farklı enstalasyonla karşılaşıyor ve böylece bienalde yer alan işlerle yakınlık kurma fırsatı yakalıyor. Kitapta ayrıca çocuklar için hazırlanan eğlenceli bulmacalar ve etkinliklerle birlikte güncel sanatla ilgili kelimelere aşinalık kazanmalarını sağlayacak bir sözlükçe de yer alıyor.
Türkçe ve İngilizce olarak basılan Opti ile Pesi: Kayıp Sesler Haritası kitabı; sergi mekânlarından Galata Rum Okulu ve Zihni Han ile İKSV Alt Kat’tan bienal süresince ücretsiz olarak temin edebilirsiniz.
Fotoğraflar: Fatih Yılmaz