
Ali Artun ve Ahmet Yiğider’in bir araya geldiği “TÖZ” başlıklı sergi, 17 Ocak-8 Şubat 2026 tarihleri arasında Galata Rum Okulu’nda sanatseverlerle buluşacak.
“‘TÖZ’ sergisi, mimarlığın akılcılığın ötesindeki diline işaret eden bir alana vurgu yaparak, aşağıdaki metinle sunuluyor:
‘Töz, bir şeyin doğasıdır, özüdür. Mimarlığın tözü, kökenleri işlevsel değildir. Şiirseldir, büyülüdür, gizemlidir. Sembolleri, anlamları sınırsız olan göksel sayılardır ve formlardır. Bu semboller mimarlığa özgü bir dil, bir gramer oluşturur. Ve mimarlık binlerce yıl bu dille kendini ifade etmiştir. İşte TÖZ, hafızalarımızda saklı kalmış bu dille yazılmış denemelerdir. Aklın ötesindeki imgesel bir mimarlığa işaret eder.’
Ali Artun, ‘TÖZ’ü bir mimarlık sergisi olarak tanımlıyor ve ekliyor: ‘Ama bu mimarlığın çevremizi kuşatan binaların mimarlığıyla ilgisi yok. Onların mimarlığına karşı. Amacı, yaşadığımız mimarlık gibi mekânımızı ve zamanımızı disipline sokmak değil. Hareketlerimizi yönlendirmek, yönetmek değil. Bir kere TÖZ mimarlığının bir amacı, bir rasyonalitesi, bir işlevi yok; eserler bir konut, işyeri filan değil. Odalar, salonlar, ofisler gibi kullanıma göre tasarlanmış mekanları da yok. Formları farklı, geometrisi farklı, dili farklı, fikri farklı, hissiyatı farklı. TÖZ’ün mimarlığı, sanat eserleri. Mimarlığın köklerini, özünü, cevherini, tözünü keşfetmekle uğraşıyor. Mimarlık Rönesans’a kadar, yüzyıllar boyunca kozmik, göksel, büyüsel, şiirsel, gizemli ve son derecede sembolik. Formların ve sayıların içerdiği işaretlerle, şifrelerle ifade ediliyor. Ve kendine özgü bu dille anlamlandırılıyor, okunuyor. İşte bu mimarlıkla ilgili hala dünya kadar araştırma yapılıyor, eserler üretiliyor. 20. yüzyıl avangart mimarlığı tamamıyla bu ‘şiirsel mimarlık’tan besleniyor. Hatta zamanımızın mimari ikonları hâline gelmiş mimar Frank Gehry’nin Bilbao Müzesi, ayrıca Zaha Hadid, Bernard Tscshumi ve Libeskind gibi mimarların eserleri mimarlığın rasyonalitesine karşı çıkarak onun cevherine dönen bu gelenekten kaynaklanıyor. İşte TÖZ de bu geleneğin bir sahnesi.’
Ahmet Yiğider düşüncesini, insanın varoluşla kurduğu ilişki üzerinden şu sözlerle ifade ediyor: ‘Sanat ve tüm varoluş deneyimlerinde bize bakan, bizi besleyen üç olgu var: İnsan, Tabiat ve Evren. Birincisi ancak içe dönerek anlayabileceğimiz bir derinlikte, diğer ikisi ise tüm yüklerimizden kurtulup özgür bir sonsuzluk arayışına girdiğimizde kendini sezdiriyor. Sanırım insan yaratıcılığını, on binlerce yıl boyunca ve bugün hala canlı tutan şey, bu arayışın kendisi.’”
Heavy/power metal grubu Savatage, “Prelude To Madness” turnesi kapsamında 19 Temmuz 2026’da Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde müzikseverlerle buluşacak.
Savatage uzun yıllar süren sessizliğini bozduğu büyük dönüşün ardından 2026 yazında “Prelude To Madness” turnesiyle Avrupa’yı dolaşacak. 9 headline konser ve çok sayıda festival performansını kapsayan bu özel turun ilk durağı İstanbul olacak.
2025 yılında 20 yıla yaklaşan aranın ardından Avrupa’da gerçekleştirdikleri dönüş konserleriyle yeniden sahnelere dönen Savatage “Prelude To Madness” turnesinde klasik marşlarını ve derinlere uzanan nadir parçalarını kapsayan güçlü bir setlist ile grubun sanatsal enerjisini ve sahne gücünü gözler önüne serecek.
Florida’nın Tampa kentinde Jon ve Criss Oliva kardeşler tarafından kurulan Savatage, metal tarihine damga vuran Hall of the Mountain King (1987) ve Streets (1991) albümleriyle türün yönünü değiştirdi. Kardeşi Criss Oliva’nın 1993’teki trajik kaybının ardından grup Edge of Thorns ve Dead Winter Dead (1995) gibi albümlerle müzikal yolculuğuna daha da derin bir anlam kazandırdı. Bugün Zak Stevens (vokal), Al Pitrelli ve Chris Caffery (gitar), Johnny Lee Middleton (bas) ve Jeff Plate (davul)’dan oluşan güçlü kadrosuyla sahne alan Savatage; progressive, power ve klasik hard rock unsurlarını bir araya getiren eşsiz tarzını herkese coşkulu performansla sunacak.
Grubun vokalisti Zak Stevens, turne hakkında şunları söylüyor: “Geçtiğimiz yılın Güney Amerika ve Avrupa konserleri olağanüstüydü. Şimdi 2026’da Avrupa’da 9 headline konser yapacağız. İstanbul, Bükreş, Este, Varşova ve Leipzig… Hepsi bizim için ilk kez olacak. Armored Saint, Vision Divine ve Nevermore gibi dost gruplarla yeniden aynı sahneyi paylaşacağımız için de çok heyecanlıyız. İstanbul’da sahneye çıkmak uzun zamandır hayalini kurduğumuz bir şeydi.”
%100 Metal Sunar: Savatage konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Christine de Pizan’ın 1405 yılında kaleme aldığı, feminist düşüncenin kurucu metinlerinden biri olarak görülen klasik eseri Kadınlar Şehri, Pelin Mert Çetin’in çevirisiyle Fol Kitap’tan çıktı.
Pizan, feminist düşüncenin kurucu metinlerinden biri olan bu klasik eserinde kadınların “eksik” olduğu iddiasına karşı, eksik olanın onları anlatmaktan aciz, erkek egemen dünya ve tarih anlatısı olduğunu haykırıyor.
İtalyan asıllı Fransız yazar Pizan, edebiyatta ve felsefede kadın düşmanlığının revaçta olduğu Orta Çağ’da, kendisine biçilen dar payeyi kabullenmeyi reddetti ve kaderini yeniden yazarak, kadınların yüzyıllardır taşıdığı gücü ve yaratıcılığı görünür kılacak bir direniş eseri yarattı. Kadınlar Şehri, siyasi deha Semiramis’ten savaşçı Amazonlara, filozof Hipatia’dan Hıristiyan azizelere ve diğer tarihsel kişiliklere uzanan bir çizgide, mitolojide, dinsel ve tarihsel belgelerde adı geçen ama gölgede bırakılmış sayısız kadının hikâyelerini anlatıyor.
Orkestra şefi, piyanist ve besteci Maximilian Cem Haberstock, 27 ve 29 Aralık’ta Antalya’nın Yeni Yıl Konserleri’ni yönetecek.
Klasik müzik otoriteleri tarafından “orkestra şefliği dünyasının en heyecan verici yükselen yıldızlarından biri” olarak nitelenen 21 yaşındaki genç orkestra şefi Maximilian Cem Haberstock yönetimindeki Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, 27 ve 29 Aralık’ta Haşim İşcan Kültür Merkezi’nde “Yeni Yıl Konserleri’ni seslendirecek. Haberstock, daha önce 16 Aralık’ta Antalya Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen Mozart’ın en etkileyici operalarından Don Giovanni’nin ikinci temsilinin orkestra şefliğini de üstlenmişti.
Konser için Viyana esintili güzel bir program hazırladığını belirten Haberstock, Yeni Yıl Konserleri’nin ardından kurucusu ve şefi olduğu Münih Genç Filarmoni Orkestrası ile Avrupa’da turneye çıkacak. Münih Genç Filarmoni Orkestrası 20'den fazla ülkeden 70 genç müzisyenden oluşuyor ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde konserler veriyor. Etkinliğin biletlerine Biletinial üzerinden ulaşabilirsiniz.
27 Aralık Cumartesi 20.00
29 Aralık Pazartesi 20.00
Haşim İşcan Kültür Merkezi
Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası
Orkestra Şefi: Maximilian Cem Haberstock
Başkemancı: Demet Emen
Art On İstanbul, Bihter Yasemin Adalı’nın “Haz ile Göklenir Dünya” başlıklı kişisel sergisini 7 Şubat - 7 Mart 2026 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
Bihter Yasemin Adalı, yeni sergisi “Haz ile Göklenir Dünya” ile izleyiciyi yaşamla ölüm, bilinen ve bilinçdışına itilen, iç ve dış dünya arasındaki eşiklere çağırıyor. Pinot Gallizio’nun üretim bantlarını andıran endüstriyel resimleri ya da Niki de Saint Phalle’ın savaşın yankılarını taşıyan vurulmuş tuvalleri gibi, Adalı’nın işleri de hem kişisel hem de kolektif hafızanın somatik sızısını yüzeye çıkarıyor. Resimlerden sarkan avizelerden yükselen seslere kulak verdiğimizde, gündelik hayattan yükselen iç ve dış sesleri duyuyoruz. Adalı nesneleri zamanın içinde trans hâlinde, tam da bir başka şeye dönüşmek üzereyken yakalıyor; bir mektup zarfını bir eve, bir asma kilidi bir lahde veya bir tapınağa dönüştüğü eşikte çiziyor.
Sanatçının pratiği hem toprağın hem de ruhun zemininin oyulduğu bir çağda, stabilite arayışına, hiperdinamizm içinde kendi zeminini, yerini, yönünü ve yolunu bulma mücadelesine alan açıyor. “Haz ile Göklenir Dünya”, zamanın akışını, unutmak ve hatırlamayı, duyusal bir zenginlik ve karşı konulmaz bir deneysellik içinde ele alıyor. İzleyiciyi kendi eşiklerinde, acıları ve hazları, rüyaları ve uyanışlarının ortasında; yaşam oryantasyonları hakkında düşünmek üzere, biraz büyülü biraz tekinsiz bir bahçenin yamacına bırakıyor.
Neslihan Demircioğlu’nun “Nokta: Evrende Bir İz” başlıklı kişisel sergisini 20 Ocak-20 Şubat 2026 tarihleri arasında Ekavart Gallery’de sanatseverlerle buluşacak.
EKAV / Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı, heykellerinde ruhsal, mitolojik ve kadim bilgilerden yola çıkarak farklı boyutların bilinmezlerini araştıran Mimar-Heykeltıraş Neslihan Demircioğlu’nun “Nokta: Evrende Bir İz” sergisini Derin Demircioğlu’nun küratörlüğünde izleyicilerle bir araya getiriyor.
“Küratörlüğünü Derin Demircioğlu’nun üstlendiği sergi an’a odaklanıyor. Nokta kavramı sanatçı için bütünlüğü, kozmozu, hiçliği ve hepliği, geçmişten ve gelecekten öte, bulunduğumuz anı ifade ediyor. Nokta, kimi zaman kendini genişleyen, büyüyen, dallanıp budaklanan bir form olarak gösteriyor. Kimi zaman da içine çekilen, git gide merkezine doğru gömülen bir hâl alıyor. Kendini gösteriyor çünkü, Neslihan Demircioğlu’nun işleri hiçbir zaman önceden hesaplanmış kurallara, eskizlere uymuyor. An’da kalarak, dünya üstü bilgileri indirerek yaratılıyor.
Nokta; evrende bir iz, hayal gücünde bir yıldız, bir dağın tepesi, kalbin ucu, gülün göbeği, aşkın dikeni oluyor. Sık sık mitoloji, ruhsal ve evrensel bilgileri baz alan Neslihan Demircioğlu, geçmiş sergilerinde de karşılaştığımız gibi ceylan figürünü tekrar kullanıyor. Birçok inanışta kutsal olan ceylan, saflığı temsil ettiği gibi gönül yolunda rehber görevini de üstleniyor.
Aşk, noktanın insanda his bulmuş hâlidir. Her şeyin öncesinde ve ötesinde yer alan kaynak nokta, insan kalbinde aşk olarak hissedilir. Nokta, zamanın durduğu, anların üst üste biriktiği merkez, aşk ise bu merkeze açılan kapıdır. Bu bağlamda sanatçı gülü, merkezin kendisi; ceylanı ise ona yönelen ışık olarak ele alır. Bu sergide nokta varoluşun merkezinde dururken, aşk insanı o merkeze doğru yaklaştıran bir his olarak okunur.
Sanatçının malzeme seçiminde de zıtlıklar sık sık birbirini tamamlar; demirle porselen, ak ile kara, eski ile yeni, düş ile hakikat tek bir noktayı, tek bir üretimi ve bu sergiyi oluşturur. Noktanın zıtlıklarla paylaştığı paydayı pekiştirir. Sanatçı bilinç aracılığıyla nokta ötesine geçmeyi ve varoluşun sonsuzluk bilgisini araştırır.
Nokta bir kaynaktır; ilki sona bağlayan, sarmallanarak derinleşen, kalbin merkezidir. Nokta; tohum, çekirdek, doğumdur.”
Yekta Kopan’ın zaman içinde fark etmeden uzaklaştığımız ortak geçmişi, hikâyeleri, deneyimleri, hayalleri ve sohbetleri hatırlattığı, Yusuf Tansu Özel’in resimlediği kitabı Ejderhalar, Ağaçlar ve Dedem, Can Çocuk’tan çıktı.
Ejderhalar, Ağaçlar ve Dedem; 9 yaş üzeri tüm okurları hayata katılmaya davet ederken nesilleri buluşturan bir hikâye anlatıyor.
“Sofradaki zeytinin Gemlik'ten mi yoksa marketten mi alındığı önemli mi? Namık dede için önemli. Hayatında yaşla birlikte değişen pek çok şey gibi. Ama sanki ailesi bunu giderek daha az anlıyor. Torunu Kerem dışında... Bir gün, parktaki koca çınarın dallarına yerleştirilen ağaç ev herkesin dikkatini çekiyor. Derken ikincisi… Namık dede ve çocukluk arkadaşı Galip amca bir iş peşinde ama ne olduğuna kimsenin aklı ermiyor. Yine Kerem dışında. Olup biteni anlamak için Kerem'in yapay zekâya da ihtiyacı yok bu kez. Kahramanı ve oyun arkadaşı dedesini gayet iyi tanıyor. Belli ki herkese anlatmak da ona düşüyor. Çünkü anlatamazsa… BADABOOOM!”
Egemen Kemal Vuruşan’ın “Circus in the City” başlıklı kişisel sergisi 24 Aralık’ta Pg Art Gallery’de sanatseverlerle buluşuyor.
Egemen Kemal Vuruşan bu seride, şehir yaşamının ritmini, gürültüsünü ve kaotik çeşitliliğini sirk metaforu üzerinden yeniden yorumluyor. “Circus in the City”, modern kentin içinde farkında olmadan sürdürdüğümüz küçük performansların; rol değişimlerinin, maskelerin, uyumsuzlukların ve sürprizli karşılaşmaların cam heykel formuna dönüşmüş hâli. Her bir form, adeta şehrin içinden geçip parçalanmış bir duygunun yeniden bir araya gelişi gibi kurgulanıyor.
Maksimalist bir düşünce biçiminin izlerini taşıyan figürlerde; renkler, desenler ve yüzeyler bilinçli bir uyumsuzlukla yan yana geliyor. Bir mikserin içinde dönüp birbirine çarpan, sonra aniden kendi karakterini bulan dinamik bir estetik hissi uyandırıyor. Bu yaklaşım, çağdaş yaşamın karmaşasını olduğu kadar bireyin iç dünyasındaki çelişkileri de görünür kılıyor. Seri, yalnızca biçimsel bir oyun değil; şehrin heterojenliğinin, ritminin ve enerjisinin cam içinde yeniden kodlanması. İlk bakışta neşeli ve oyunbaz görünen her figür, yaklaşıldıkça beklenmedik detaylar, küçük sürprizler ve neredeyse gizlenmiş bir iç diyaloğu açığa çıkarıyor.
Künye:
1. gim,advanced hot glass forming and blowing techniques 2025
2. pollo, advanced hot glass forming and blowing techniques 2025
3. rollo chromatic advanced hot glass forming and blowing techniques 2025
4. stripy halo advanced hot glass forming and blowing techniques 2025
5. The urban fool, advanced hot glass forming and blowing techniques 2025
Disney müziklerinin büyüsünü sahneye taşıyan “Disney in Concert: Around the World”, 16 ve 17 Ocak 2026’da İstanbul Kongre Merkezi Harbiye Oditoryumu’nda izleyiciyle buluşacak.
Nesilleri buluşturan hikâyeleri ve hafızalara kazınan melodileriyle Disney evreni, sahnede benzersiz bir atmosfer ile izleyicilere yansıtılacak. NTV ana medya sponsorluğunda gerçekleşecek “Disney in Concert: Around the World”, Avrupa’daki örneklerinde olduğu gibi Türkiye’de de ailelerin birlikte paylaşabileceği bir müzik deneyimi sunacak.
Türkiye sahnesine özel olarak hazırlanan gösteride, Disney’in hafızalara kazınan karakterlerine sesiyle hayat veren sevilen sanatçılar da izleyiciyle buluşacak. Frozen’da Elsa’yı seslendiren Begüm Günceler Göker, Anna ve Rapunzel karakterlerine sesiyle hayat veren Deniz Sujana, Moana’yı seslendiren Ezgi Erol sahnede yer alacak. Ayrıca Snow White, The Little Mermaid live-action filmleri ve Moana’da Matangi karakterini seslendiren Selen Severcan da performansıyla bu özel geceye eşlik edecek.
“Disney in Concert: Around the World” gösterisinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Alessandro Gandini’nin bilimsel literatürle popüler kültürü tek potada eriterek bugünün nostalji kültürüne doğru çıkılan, sınırları belirsiz bir keşif yolculuğuna davet ettiği kitabı Zamanın Ruhu Nostalji, M. Gökhan Aslan’ın çevirisiyle Kolektif Kitap’tan çıktı.
“Popülizm, Çalışma ve “İyi Yaşam” Üzerine” alt başlığındaki kitap sosyal teorilere ve toplumsal gözlemlere dayandığı kadar kişisel deneyimlerden, karşılaşmalardan ve güncel araştırmalardan da besleniyor.
“Savaş sonrası kuşakların çalışma üzerine kurduğu toplumsal düzen çökerken, “kontrolü geri alma” ya da ulusları “yeniden büyük yapma” gibi popülist vaatlerin somutlaştığı, ülkelerin içlerine kapanmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Ekonomik krizlerin baskısı altında, nostalji Batı toplumlarının kültürel “zeitgeist”ına dönüştü. Bu popülist nostalji söylemleri bir yanıyla da güvenceli istihdam ve kitlesel tüketim üzerine kurulmuş eski toplum modelinin yıkılışına yakılan bir tür kolektif ağıt sanki.”