
Dünyaca ünlü tatil klasiği Home Alone (Evde Tek Başına), Oscar ödüllü besteci John Williams’ın büyüleyici müzikleri eşliğinde 80 kişilik İstanbul Film Orkestrası ve 60 kişilik koro ile 21 Aralık’ta Zorlu PSM’de canlı sahnelenecek.
Guinness Rekorlar Kitabı’na “En Çok Gişe Yapan Canlı Aksiyon Komedi Filmi” olarak giren, 2 Oscar adaylığı bulunan ve Macaulay Culkin’in unutulmaz performansıyla hafızalara kazınan kült yapım Home Alone (Evde Tek Başına), dev ekranda gösterilirken, John Williams’ın bestelediği ve tüm dünyada “Noel ruhu” ile özdeşleşen müzikleri İstanbul Film Orkestrası ve koro tarafından canlı olarak icra edilecek.
Macaulay Culkin’in hayat verdiği 8 yaşındaki Kevin McCallister’ın, ailesi Noel tatiline giderken evde unutulması ve evini iki sakar hırsıza karşı savunmaya çalışmasıyla başlayan hikâye; kahkaha, heyecan ve sımsıcak anlarla dolu. Kevin karakteri, sinema tarihinin en sevilen çocuk oyuncu performanslarından biri olarak kabul ediliyor. Tamamı Türkçe dublajlı olarak gösterilecek film boyunca, ara dahil yaklaşık iki saat sürecek bu özel gösterim, yılbaşı atmosferini şehrin kalbine taşıyacak.
Piu Entertainment’ın Türkiye’ye taşıdığı “Movies in Concert” etkinlik serisi kapsamında, sinema dünyasının müzikleri ile ön plana çıkan ikonik filmler dev perdede izlenirken; yurt dışından gelen şef yönetimindeki senfonik orkestra ve koro film müziklerini eş zamanlı olarak icra ediyor. “Home Alone in Concert” biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Artists’ Film International (AFI) ve Arjantin merkezli BIENALSUR’la yapılan ortaklıklar 23 Aralık 2025-16 Ocak 2026 tarihleri arasında İstanbul Modern’de sanatseverlerle buluşacak.
İstanbul Modern, uluslararası çağdaş sanat ağı Artists’ Film International (AFI) programını yeni müze binasında izleyicilerle bir araya getiriyor. Program, bu yıl 15 farklı ülkeden 17 sanat kurumunun ortaklığıyla gerçekleştiriliyor.
Müze küratörleri Nilay Dursun ve Ümit Mesci tarafından hazırlanan seçki, 23, 26 ve 30 Aralık 2025 ile 2, 6, 9, 13 ve 16 Ocak 2026 tarihlerinde İstanbul Modern Oditoryumu’nda saat 14.00’te izleyicilerle buluşacak. 2008 yılında Whitechapel Gallery öncülüğünde başlayan ve 2024’ten bu yana yine Londra merkezli Forma koordinasyonunda devam eden AFI programında, her kurum o yılın ortak teması doğrultusunda kendi bölgesinden bir sanatçının yakın zamanda ürettiği bir yapıtı seçiyor. Farklı coğrafyalardan sanatçıların perspektiflerini bir araya getiren seçkiler, yıl boyunca sergi veya gösterim programı gibi formatlarda izleyiciye ulaşıyor.
İstanbul Modern, bugüne kadar Ali Kazma, İnci Eviner, Sefer Memişoğlu, Bengü Karaduman, Burak Delier, Vahap Avşar, Zeyno Pekünlü, Cengiz Tekin, Pelin Kırca, Senem Gökçe Oğultekin, Ergin Çavuşoğlu ve Sena Başöz’ün üretimleriyle Artists’ Film International programına katkı sundu.
2025 yılında ise İstanbul Modern koleksiyonunda da çalışmaları yer alan sanatçı ikilisi Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar’ın Gölet (2023) adlı yapıtı, müzenin davetiyle hem İstanbul Modern’de hem de programın uluslararası ortaklarında gösteriliyor. Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar’ın yapay zekâ ile üretilmiş video ve ses çalışması Gölet, dönüşüm, bellek ve insan-doğa ilişkisini irdeliyor. Seyitömer’de bulunan ve 5.000 yıl öncesinden günümüze ulaşan adak kapları ile Palazoğlu Göleti’ne göç eden kurbağalardan ilham alan video çalışması, doğadaki döngüler ve kültürel motiflerin iç içe geçtiği bir dünya kuruyor. Çalışma, izleyiciyi kurmaca ile belgesel arasındaki sınırları belirsiz bir gerçekliğe davet ediyor.
Çevirmen, kuş gözlemcisi ve doğa fotoğrafçısı Sima Özkan’ın kolaj resimleme tekniğiyle hazırladığı, okurlarını daha önce yaşamadığı bir deneyimle baş başa bıraktığı kitabı Yalıçapkını Olmak Neye Benzer?, Meraklı Tilki Kitaplığı’ndan çıktı.
Sima Özkan, 5 yaş ve üzeri herkese hitap eden kitabında merak ve araştırma, kuş gözlemi, doğa sevgisi, yalıçapkını kuşu, fotoğrafçılık, plastik atıklar, ileri dönüşüm, duygular, çevre farkındalığı, sulak alanlarda yaşam gibi temaları ele alıyor. Özkan okuruna soruyor: “Doğada, onun yaşam alanında bir yalıçapkınına eşlik ettiğimizde ne mi olur?” Cevabını Yalıçapkını Olmak Neye Benzer? kitabında veriyor: Bir yalıçapkını olmayı deneyimleriz. Bir yalıçapkınının dünyasına katılırız. Biz o dünyanın bir parçası, o bizim yaşamımızın bir parçası olur.
“Yaşam, kitaplardan okunulacak ya da ekranlardan izlenilecek bir şey değildir.
Yaşam, katılmanız gereken bir şeydir. Keşfetme, merak etme ve öğrenme eylemidir. Öğrenmek, yaşamın içinde olmaktır.
Doğa, kendiliğinden öğretir. Sen yeter ki doğayla ol!”
Kasabian, Two Door Cinema Club ve Chezile, Pozitif Müzik organizasyonuyla Pozitif Vibrations kapsamında 13 Haziran 2026’da Bonus Parkorman’da sahne alacak.
Brit rock sahnesinin ikonik gruplarından Kasabian, modern indie popun en enerjik temsilcilerinden Two Door Cinema Club ve psiko-pop ve indie-pop tınılarıyla dikkat çeken ABD’li sanatçı Chezile Bonus Parkorman’da müzikseverlerle buluşacak. Pozitif Müzik organizasyonuyla gerçekleşecek bu özel gecede, Brit rock’ın en güçlü canlı performans geleneğini sürdüren Kasabian, günümüzün en güçlü canlı performans gruplarından biri olan ve etkileyici sahne şovlarıyla tüm dünyada büyük kitlelere ulaşan Two Door Cinema Club ve 2023’te viral olan “Beanie” ile kısa sürede 1.6 milyon aylık dinleyiciye ulaşan Chezile sahnede olacak.
13 Haziran’da İstanbul’un en özel açık hava mekânlarından Bonus Parkorman’da gerçekleşecek etkinliğin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Can Göknil’in “Evrende Vals” başlıklı kişisel sergisi 19 Aralık 2025-14 Şubat 2026 tarihleri arasında Bozlu Art Project’te sanatseverlerle buluşuyor.
1970’li yıllardan itibaren her sergisini mitler ve anlatılar etrafında şekillendiren Can Göknil, “Evrende Vals” başlıklı yeni sergisinde Güneş sistemi, astronomi ve galaksiler arası bir yolculuğa çıkıyor.
Can Göknil; Antik Yunan ve Roma mitolojisi, Osmanlı astrolojisi ve kendi kaleminden çıkan masallarla ördüğü eserlerin ortaya çıkış sürecini şu sözlerle ifade ediyor: “Gök kubbede, öncelikle Güneş sistemine göz atayım derken Samanyolu mitleriyle karşılaştım. Sanatımın can suyu olan mitolojinin astronomiyle buluşması, yani bilim ve efsanenin birleşmesi hoşuma gitti. Antik Yunan ve Roma tanrı ve tanrıçalarından isimlerini alan gök cisimleriyle, Samanyolumuz zihnimde masal yoluna dönüştü. Çeşitli galaksiler (kütleçekimsel yuvarlak nesneler), cüce gezegenler, sigar galaksiler, doğal uydular (bizim Ay dedemiz gibi), küçük gökada grupları, kuyruklu yıldız asteroitlerle de zenginleşen hayal dünyam, göklerin resimsel anlatılarıyla sergimi oluşturdu. Burçların gezegenlerden etkilendiğini, Aslan Burcu’nun Güneş’in, Yengeç Burcu’nun ise Ay’ın yönetiminde olduğunu yeni öğrendim.
Bana sorarsanız, kâinat bir balo salonu.
En parlak yıldızımız Güneş kendi çevresinde döne dursun, onun etrafında da vals yapan gezegenler ve burçları var. Dünyamızı sorarsanız o da en yakın dostu Ay ile dans etmekte.”
“Evrende Vals”, Göknil’in yeni eserlerinin yanı sıra Güneş sistemindeki gezegenler, bize en yakın galaksi olan Andromeda ve diğer gök cisimleriyle ilgili sanatçının kaleminden çıkan kısa anlatıları içeriyor. Sanatçının hem resim dilini hem de metinselliği içeren estetik perspektifini yansıtan sergide, Bozlu Sanat Yayınları’ndan çıkan Ressam Masalı kitabının orijinal çizimleri de yer alıyor. Sanat yaşamının erken dönemlerinden itibaren resimli çocuk kitapları hazırlayan Göknil’in farklı dillere çevrilmiş eserleri sergi boyunca yetişkinlerin ve çocukların erişimine açık olacak. Ebeveynler, sergi için hazırlanan Can Göknil kitaplığındaki yayınlardan ödünç alıp sergi alanında çocuklarıyla birlikte bu kitapları okuyabilecekler.
Künye:
1. Ceres (Cüce Gezegen), 2025, padauk ağacı ve akrilik, 17 x 23 cm
2. Koç, 2002-2025, tuval üzerine akrilik, 60 x 60 cm
3. Mars (Merih), 2025, tuval üzerine akrilik, 60 x 50 cm
4. Akrep, 2025, tuval üzerine akrilik, 60 x 35 cm
Aslı Tohumcu’nun gerçekle mitin, bedenle öfkenin, aşkla yok edişin iç içe geçtiği gotik ve radikal romanı öylesine bir sevgili, İletişim Yayınları’ndan çıktı.
Tohumcu, erkek şiddetinin kutsallaştırıldığı, suskunluğun erdem sayıldığı, kadın bedeninin pazarlık konusu edildiği dünyaya karşı yeni bir dünya yaratıyor. Adaletin mahkemelerde aranmadığı, yasaların erkekten yana çalışmadığı... Öyle bir dünya ki, ne diyelim, ilahi dünya, sen adamı öldürtürsün!
“Erkeklerin lanet dediği dişilere hediyedir mutlaka, bunu unutma.”
Berkun Oya’nın yazıp yönettiği Bir Başkadır, aradan geçen beş yılın ardından, dört bölümden oluşan yeni sezonuyla geri dönüyor.
Netflix, 2020’de yayımlanan ve kısa süre içerisinde kültleşen dizisi Bir Başkadır’ın ikinci sezon çekimlerinin başladığını duyurdu. Yapımcılığını Evrim Zeybek, Ali Farkhonde ve Berkun Oya’nın üstlendiği dizinin yeni sezonunun oyuncu kadrosunda ise Öykü Karayel, Defne Kayalar, Fatih Artman, Funda Eryiğit, Onur Saylak, Berkun Oya, Cihat Süvarioğlu, Gökhan Yıkılkan, Oğulcan Arman Uslu, Eda Akalın, İdil Çelik, Cemre Zişan Sağbır, Göktuğ Yıldırım ve Nur Sürer yer alıyor.
Ludovic Bernhardt’ın “Soytarı Şapkasında Dünya Haritası” başlıklı kişisel sergisi 26 Aralık 2025-7 Şubat 2026 tarihleri arasında SANATORIUM’da sanatseverlerle buluşacak.
Görsel sanat ve şiirsel yazın kesişiminde çalışan Ludovic Bernhardt, “Soytarı Şapkasında Dünya Haritası” başlıklı sergisinin kavramsal temeli olarak 1580 tarihli bir gravürü odağına alıyor.
“Fool's Cap Map of the World (Monde dans un tête de fou, O caput elleboro dignum), yüzü dönemin usta kartograflarından ilham alan bir dünya haritasıyla değiştirilmiş bir saray soytarısını tasvir ediyor. Bu tarihi eser, insanlığın ahmaklığını ve dünyayı temsil yoluyla kavrayıp kontrol etme arzusunu yorumluyor. Dünyanın kendisinin mi, yoksa onu taşıyan delinin mi daha aptal olduğu sorusunu soruyor. Bir vanitas olarak işlev gören eser, izleyicilere insan bilgisinin sınırlarını ve mantıksızlığını hatırlatıyor.
Dört yüzyıldan fazla bir süre sonra Bernhardt, çağdaş dünyamıza ve onun temsillerine "hükmeden" ve sızan delilik üzerine estetik, şiirsel ve politik bir düşünme öneriyor. Her çalışma ve enstalasyon, bizi homo sapiens, homo demens ve nihayetinde homo sapiens demens “bilge deli” olarak tanımlayan şeyi ifade eden bir parça oluşturuyor. Aynı başlıklı çağdaş bir şiir el yazmasıyla paralel olarak geliştirilen sergi, homojen bir birlik içermeyen heterojen bir kaleidoskop olarak açılıyor: Fukushima'da robotlar tarafından çekilen videolar, Mars yazısıyla işlenmiş yoga minderleri, robotlar ve maymunlar için bir dilbilgisi kitabı, uzaktan şiir parçaları üreten yazıcılarla donatılmış eski bir sal, petrol fiyatlarını takip eden bir finansal diyagram, tahrip edilmiş bir derslik, akıllı telefon seslerini dinleyen bir kaktüs, Hüzün başlıklı internet-sonrası bir yapboz, Hepimiz Kaybolduk (USCO’dan sonra) adlı sözde totaliter psikedelik bir gezegen diyagramı, dengesiz bir dünya-beşik ve Ölü İnternet'ten kayıtlar içeren ses kasetleri. Sergideki çalışmalar, çözülmeyi bekleyen bir resfebeye benzer bir ilişkiler dokusu oluşturuyor.
Bu sergi, haritacılık ve şematik kesinliklerin ortadan kalktığı bir çağda, dünya hakkındaki temsillerimizi sorguluyor. Geleneksel bir sergi yerine, Bernhardt akış hâlinde bir yazma işini, görsel sanat ve şiirsel yazın arasında çağdaş yaşamlarımızı şekillendiren deliliği ifade eden bir melezleşme sürecini ortaya koyuyor.”
Künye:
1. Fool's Cap Map of the World, O caput elleboro dignum [Monde dans une tête de fou], 1580 civarı, (Anonim gravür, Ludovic Bernhardt tarafından düzenlendi)
2. Ludovic Bernhardt, Free Flow Oil World Markets, 2025, Tekstil üzerine arşivsel pigment baskı, 315 x 112 cm
Özden Selim Karadana’nın gündelik hayatın sıradan anlarını sarsıcı biçimiyle ortaya koyduğu öykülerinden oluşan kitabı Yeryüzünün Zararları, Epona Yayınları’ndan çıktı.
Öykülerinde aile bağları, geçmişle yüzleşme, ekonomik zorluklar, yalnızlık ve modern hayatın dayattığı yabancılaşmayı konu alan Karadana, hayatın sıradan anlarında gizlenen karmaşıklıkları açığa çıkararak toplumsal çatışmaları ve gündelik hayatın derinliklerinde gizlenen duygusal katmanları derinlemesine ele alıyor.
Yeryüzünün Zararları’ndaki bir babaannenin bahçesinden bir mutfak isçisinin iç çatışmalarına, bir aşk mektubundan sahne ışığına dek uzanan bu öykülerin karakterleri hem küçük şehirlerin sessiz arka sokaklarında hem de büyük metropollerin kalabalığında, varoluşlarına anlam ararken okuru da kendi iç yolculuğuna davet ediyor.
Progressive rock tarihine yön veren eski King Crimson üyeleri Adrian Belew ve Tony Levin, gitar virtüözü Steve Vai ve Tool’un efsanevi davulcusu Danny Carey ile bir araya gelerek kurduğu BEAT grubu, Stagepass organizasyonuyla, 11 Temmuz 2026 Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda konser verecek.
Dört usta müzisyenin bir araya gelmesiyle doğan BEAT, 80’lerin ikonik King Crimson trilojisi Discipline, Beat ve Three of a Perfect Pair albümlerinin yaratıcı, modern ve ileri seviye bir yeniden yorumunu 2026 yazında sahneye taşıyor. Her biri kendi kuşağının ve enstrümanının sınırlarını yeniden tanımlamış isimlerden oluşan bu benzersiz kadro, yalnızca bir tribute projesi değil; King Crimson’ın çığır açan poliritmik yapısını, disiplinli minimalizmini ve devrim niteliğindeki gitar/davul kompozisyonlarını günümüzün teknik, ton ve sahne teknolojisiyle yeniden inşa eden bir üst düzey müzikal laboratuvar niteliği taşıyor.
Adrian Belew’in deneysel gitar teknikleri ve eşsiz vokal yaklaşımı, Tony Levin’in Chapman Stick ve bas gitar konusundaki yenilikçi virtüözitesi, Steve Vai’nin ileri teknik gitar dili ve armonik zenginliği ile Danny Carey’nin çok katmanlı, matematiksel davul anlayışı BEAT’in ses dünyasını olağanüstü bir seviyeye taşıyor.
Bu birleşim, King Crimson’ın 80’lerde rock müziğine getirdiği ritmik devrimi—özellikle polifonik dokular, asimetrik zamanlar, Frippertronics mirası, disiplinli riff yapıları ve minimalist döngülerin karmaşık örgüsünü—tamamen yeni bir enerjiyle yeniden canlandırıyor. Bu özel konser, sadece bir performans değil; progresif rock’ın evrimi, King Crimson mirasının çağdaş yorumu ve dört usta müzisyenin kusursuz sahne enerjisinin buluştuğu tarihi bir müzikal an olacak.
BEAT konseri biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.