GÜNDEM
  • 15-10-2025

    Türk çağdaş sanatının öncü ve vizyoner isimlerinden Haluk Akakçe’nin Akaretler Sıraevler 33 numaradaki atölyesi, vefatının ikinci yıldönümünde yeniden sanatseverlerle buluşuyor.

    SM Sanat’ın katkılarıyla düzenlenen bu özel alan, Haluk Akakçe’nin yalnızca çalışma mekânı değil; onun hayal gücüne, üretim enerjisine ve dünyaya bakışına açılan bir kapı niteliği taşıyor. Burada görülen her eşya, her renk, her fırça darbesi sanatçının yaşamla kurduğu şiirsel ilişkinin izlerini taşıyor.

    Sanatçının 2019-2023 yılları arasında özenle tasarladığı mekân, eserleri, kişisel eşyaları, kostümleri, eskizleri ve tablolarıyla bireysel dünyasına benzersiz bir tanıklık sunuyor. Atölyenin bir başka özelliği ise yalnızca içindeki eserlerle değil, kendisiyle de bir sanat yapıtı olması. Haluk Akakçe, merdivenlerden kapılara, zeminden duvarlara kadar atölyenin tüm yüzeylerini yeniden boyayarak burayı yaşayan bir enstalasyona dönüştürdü. Ziyaretçiler, bu nedenle yalnızca sanatçının işlerini görmekle kalmıyor; aynı zamanda onun tasarladığı bir sanat eserinin içinde dolaşıyor. Bu mekân, sanatçının eserleriyle birlikte hayallerini de canlı tutan bir alan olarak konumlanıyor.

    SM Sanat Yönetim Kurulu Başkanı Şengül Oğuz, projeyi şöyle anlatıyor: “Haluk, çağdaş sanatın dünyada tanınan en önemli isimlerinden biriydi. Onun yaşamına ve üretim sürecine tanıklık eden bu mekânı sanatseverlerle yeniden buluşturmak bizim için çok kıymetli. SM Sanat olarak, onun sanat mirasının geleceğe taşınmasına katkı sunmaktan gurur duyuyoruz.”

    “Haluk Akakçe (1970-2023), çağdaş sanatın en yenilikçi ve vizyoner isimlerinden biriydi. Ankara’da doğan sanatçı, Bilkent Üniversitesi’nde iç mimarlık eğitiminin ardından Londra’daki Royal College of Art ve Chicago’daki The School of the Art Institute of Chicago’da yüksek lisans yaptı. Sanat yaşamı boyunca video, animasyon, enstalasyon ve dijital medya aracılığıyla insan, teknoloji ve toplum arasındaki ilişkiyi kendine özgü şiirsel bir dille işledi. Bu üretim anlayışıyla yalnızca Türkiye’de değil, uluslararası ölçekte de çağdaş sanatın dijital dönüşümüne yön veren öncülerden biri olarak kabul edildi.

    2006’da Las Vegas’ta dünyanın en büyük LED ekranında gerçekleştirdiği Sky is the Limit projesi, yalnızca kentin siluetine yeni bir boyut katmakla kalmadı, aynı zamanda bir Türk sanatçının ilk kez bu ölçekte bir küresel projede yer alması açısından da tarihi bir dönüm noktası oldu. Akakçe’nin eserleri; New York’taki Whitney Museum of American Art ve New Museum, Londra’daki Tate Britain, Graz’daki Kunsthaus Graz ve İstanbul Modern gibi dünyanın önde gelen sanat kurumlarında sergilendi. Onun yapıtları, her daim zamansız, şiirsel ve düşündürücü bir bakış açısını yansıttı. 2023’teki zamansız kaybı, çağdaş sanat için büyük bir boşluk yarattı. Ancak ardında bıraktığı sanat mirası, bugün hâlâ yeni nesil sanatçılara ilham veren güçlü bir ışık olmaya devam ediyor.”

    0
    0
    158
  • 15-10-2025

    Kemal Varol’un edebi coğrafyasını Paris-Arkanya hattına taşıdığı, insanlığın eksik şarkısını yeniden hatırlattığı yeni romanı Onu Sevdiğim Zamanlar, Doğan Kitap’tan çıktı.

    Varol, iç içe geçen iki hikâyeyle ilerleyen bu romanında insanları ayıran değil, ortaklaştıran yaraları; suskunluğu sınırsızlığa dönüştüren büyülü bir aşkı anlatıyor. Arkanya ile Paris arasında mekik dokuyan Onu Sevdiğim Zamanlar, aşka, barışa, yersiz yurtsuzluğa ve hatırlamanın acısına dokunaklı bir ağıt. 

    “Bazı aşklar unutarak değil, hatırlayarak biterdi belki de.
    Zamanın bir tavuğun gagasında aktığı Arkanya, “yazmasaydım büyüyemezdim” diyen çocuklar, bir annenin kucağında hazla ve ölümle geçen çağlar, gırnatanın ezgisiyle durulan halaylar, fısıltıyla söylenen şarkılar, geceyi delip geçen kurşunlar, duvara asılı ölü fotoğrafları, havaya savrulan beyaz tülbentler ve kuruyan bir çiçeğin sessizliği...”

    0
    0
    195
  • 15-10-2025

    Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, Arjantin’in büyüleyici müzik geleneğini İstanbul’a taşıyan özel bir konseri müzikseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. Arjantin müziğini özgün performanslarıyla dünyanın dört yanında sahneleyen Río Sur, 18 Ekim Cumartesi saat 19.30’da Pera Müzesi’nde konser verecek.

    Arjantin İstanbul Başkonsolosluğu iş birliğiyle ve İstanbul Cervantes Enstitüsü’nün katkılarıyla gerçekleşecek konserde, vokal ve bandoneonda Gisela Stival, gitar ve vokalde ise Andrés Guzmán, tangonun tutkusunu, halk müziğinin köklü melodilerini ve litoral bölgesine özgü ezgileri harmanlayan repertuvarıyla dinleyicileri Güney Amerika’nın renkli ses manzaralarına davet edecek.

    Osmanlı diplomasi tarihini resim sanatı aracılığıyla anlatan “Kesişen Dünyalar: Elçiler ve Ressamlar” sergisinin bulunduğu katta gerçekleşecek konser, müzenin tarihî atmosferini Arjantin’in çok katmanlı müzik kültürüyle buluşturacak. Bandoneonun karakteristik sesiyle gitarın sıcak tınılarının iç içe geçeceği bu özel akşam, farklı kültürlerin diyalog içinde buluştuğu bir müzikal deneyime dönüşecek.

    Rosario’da doğan Río Sur, müziğinde Arjantin’in kuzeydoğusuna özgü litoral ezgileri, halk müziğinin kökleri ve tangonun zarif dokusunu bir araya getiriyor. Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Asya’ya uzanan turneleriyle dünyanın dört bir yanında sahne alan ikili, konserlerinde yalnızca müziği değil, Arjantin’in kültürel çeşitliliğini anlatan bir hikâye sunuyor.

    ​Río Sur konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    185
  • 15-10-2025

    T.C. Beyoğlu Belediyesi 6. Daire Sanat Galerisi, bağımsız küratör Burçe Saraçoğlu’nun hazırladığı “Beyhude Bir Tutku” başlıklı sergiye 16-31 Ekim tarihleri arasında ev sahipliği yapacak.

    “Beyhude Bir Tutku” sergisi, Albert Camus’un felsefi yaklaşımından ve Yunan Mitolojisi’nin karakterlerinden olan Sisifos’un hikâyesinden yola çıkarak insanın yaşamın anlamsızlığına karşı direnme gücünü sorguluyor. Sergide; Attilla Dur, Beyza Boynudelik, Damla Yalçın, Dilara Pak, Lale Yılmaz, Muaz Özden, Özge Kahraman, Sena Ulusu, Yusuf Can Sadık ve Yunus Çermik’in eserleri yer alıyor.

    “Sisifos, tanrıları kandırdığı için Zeus tarafından sonsuza kadar büyük bir kayayı dağın zirvesine yuvarlamaya mahkûm edilmiştir. Kaya her defasında aşağı yuvarlanır; Sisifos yeniden başlamaya zorlanır. Sonsuz döngüdeki bu çaba, onun için bir işkence değil aynı zamanda özgürlüğünün ve başkaldırısının ifadesi olur. Albert Camus, Sisifos’un bu umutsuz görünen mücadelesini, insanın anlam arayışı ve yaşamın baskılarına rağmen direnişiyle özdeşleştirir.”

    “Beyhude Bir Tutku” sergisi, Sisifos’un kaderinden ilhamla insanın kendi yaşamını sorgulamasına ve özgür seçimlerle hayatına yön vermesine alan açıyor. Sergide yer alan eserler, ziyaretçileri şu temel sorularla yüzleştiriyor: “Yaşamın bir amacı var mı? Hep bizden bekleneni mi yapmalıyız? Kimiz ve ne istiyoruz?” Camus’nun felsefesine uzanan bir düşünsel zemin üzerine kurulan sergi, insanın özgürlüğünü, direnme gücünü ve seçimleriyle yaşamına anlam katma çabasını görünür kılıyor.

    Küratör Burçe Saraçoğlu, sergiye dair şunları söylüyor: “Sisifos’un kayayı her defasında yeniden yukarı taşıması, aslında insana dair en sahici hikâyedir. Yeniden başlamak, direnmek ve anlamı kendimiz yaratmak... Bu sergi de tam olarak bu soruların ve biz insanların direnme çabalarının peşinden gidiyor.”

    Künye:
    1. Yunus Çermik-45x65cm, tuval üzerine yağlıboya, 2025
    2. Özge Kahraman-underground series-2025-175x175cm
    3. Sena Ulusu,​ Boşlukta-80x100cm2025
    4. Dilara Pak, 20x30cm dijital fotoğraf

    0
    0
    199
  • 15-10-2025

    Pulitzer ödüllü yazar Charles Duhigg’in bilinçli iletişimin altın kurallarını okuyucuya sunarak, güçlü bağlar kurmanın yollarını gösterdiği Süperiletişimciler: Bağlantının Gizli Dili Nasıl Çözülür, Handan Balkara Çevikus’un çevirisiyle Boyner Yayınları’ndan çıktı.

    Alışkanlıkların Gücü ile dünya çapında ses getiren Duhigg bu kitabı ile gündelik diyaloglardan iş hayatındaki stratejik iletişime kadar uzanan örneklerle, iletişimin dönüştürücü gücünü ortaya koyuyor. Kitap, iletişimin yalnızca konuşmak değil; anlamak, hissetmek ve bağ kurmak olduğunu vurguluyor.

    ​Duhigg’e göre; her sohbet aslında üç ayrı düzeyde ilerliyor: “Pratik: Konunun özü nedir?”, “Duygusal: Taraflar ne hissediyor?”, “Sosyal: Bu konuşma kimliklerimizi nasıl yansıtıyor?” Bu katmanları fark edebilen kişiler, yani süper iletişimciler, hem kendilerini daha net ifade edebiliyor hem de karşılarındakini aynı açıklıkla dinleyebiliyor.

    0
    0
    273
  • 14-10-2025

    Özge Arslan’ın farklı coğrafyalardan gerçek hikâyelerle tarih boyunca kadınların maruz kaldığı suistimalleri sahneye taşıyan Nokta oyunu, 17, 18 ve 19 Ekim’de Baba Sahne’de tiyatroseverlerle buluşacak.

    Özge Arslan’ın gerçek hikâyelerden ilhamla yazıp yönettiği ve kadim hikâyelerin taşıyıcısı Karadenizli bilge Nokta Ana’ya hayat verdiği tek kişilik Nokta, Karadenizli bilge bir kadın olan Nokta Ana’nın anlatıcılığında ilerliyor. Baba Sahne’nin yeni prodüksiyonu Nokta, kimi zaman bedeni, kimi zaman sanatı istismar edilen; töreler, yasalar ve bazen de teknoloji tarafından suistimale uğrayan kadınların hikâyelerini anlatıyor. Arslan’ın aynı zamanda oyun müziklerinin tasarımını ve bestelerini yaptığı Nokta oyununun dramaturjisi Caner Güler’in; koreografisi Ferhat Güneş’in, dekor ve ışık tasarımı Kerem Çetinel’in; kostüm tasarımı ünlü modacı Özgür Masur’un, afiş tasarımı ise Murat Acar’ın imzasını taşıyor.

    ​17 Ekim Cuma ve 18 Ekim Cumartesi akşamları saat 20.30’da 19 Ekim Pazar günü ise 16.00’da Baba Sahne Savaş Dinçel Salonu’nda sahnelenecek Nokta oyununun biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    226
  • 14-10-2025

    Hikmet Hükümenoğlu’nun kaleme aldığı, Mert Öner’in yönettiği ve Luz Creative yapımı Fora, 4 ve 5 Kasım’da Paribuart’ta prömiyer yapacak.

    Yeni sezonun dikkat çeken yapımlarından Fora’nın oyuncu kadrosunda Şerif Erol, Şenay Gürler, Kubilay Aka, Aslı İnandık, Şükran Ovalı ve Eray Karadeniz yer alıyor. Yapımcılığını Nisan Ceren Özerten’in üstlendiği oyun, bir restoranda masa başında geçen, komedi öğelerinin yoğun olduğu bir aile hikâyesi anlatıyor.

    Fora, izleyicisini bir ailenin geçmişle hesaplaşmasına, uzun bir aradan sonra bir araya gelen bir anne, baba, kız kardeş, oğul ve sevgilinin aile fertlerinin içsel çatışmalarına ve iletişim kopukluklarına tanıklık etmeye davet ediyor. Her karakter, içinde sıkıştığı kalıplarla yüzleşirken hem komik hem de dokunaklı anlar yaşatıyor. Gerçekçi diyaloglar, sıcak sahneler ve mizahı ile modern şehir insanının yalnızlığı, aidiyet duygusu ve yeniden başlama cesareti üzerine düşündüren bir anlatı kuruyor.

    Program:
    4 Kasım Salı 20.30 / Paribuart
    5 Kasım Çarşamba 20.30 / Paribuart
    18 Kasım Salı 20.30  / Maximum Uniq Hall 
    2 Aralık Salı 20.30 / Dasdas
    17 Aralık Çarşamba 20.30 / Maximum Uniq Hall

    Künye:
    Oyuncular Aslı İnandık, Eray Karadeniz, Kubilay Aka, Şenay Gürler, Şerif Erol, Şükran Ovalı
    Yazan Hikmet Hükümenoğlu
    Yönetmen Mert Öner
    Yapımcı Nisan Ceren Özerten
    Yapım Luz Creative
    Dekor Tasarım Burak Etöz
    Işık Tasarım Yasin Gültepe
    Müzik Tasarım Arkadaş Deniz Koşar
    Uygulayıcı Yapımcı Naz Güven
    Yapım Koordinatörü Defne Başoğlu
    Yapım Sorumlusu Öykü Kalkan
    ​Yardımcı Yönetmenler Şakir Güler, Aybar Taştekin

    0
    0
    120
  • 14-10-2025

    Şakir Gökçebağ’ın “InFormal” başlıklı kişisel sergisi 16 Ekim-15 Kasım tarihleri arasında Ferda Art Platform’da sanatseverlerle buluşacak.

    Şakir Gökçebağ, “InFormal” sergisinde de önceki sergisinde olduğu gibi yine, sıradan nesneleri biçim, anlam ve kültürel bağlam açısından yeniden kurguluyor. Gökçebağ nesneleri yalnızca malzeme olarak değil, bir düşünme aracı olarak ele alıyor. Onun çalışmalarında görülen müdahaleler, ilk bakışta basit bir yer değiştirme, kesme ya da ekleme gibi eylemler olarak algılanabiliyor. Ancak bu eylemler, nesnenin asıl işlevini askıya alarak, izleyicinin tanıma refleksini bozuyor. Böylece algı artık doğrudan nesneyle değil, o nesnenin temsil ettiği sistemle yüzleşiyor. Çünkü gündelik objeler görünüşte nötr olsalar da kültürel kodları taşıyorlar. Gökçebağ’ın yaptığı bu kodları yeniden konumlandırmak, onları kendi sessizliklerinden kurtararak düşüncenin merkezine taşıyor.

    “Gökçebağ’ın pratiği ne salt bir minimalizm ne de dekoratif bir biçimciliktir. Aksine, nesnenin en yalın haline inerek onun içindeki görünmeyeni görünür kılmak üzerine kuruludur. Düzenlemelerinde, her şey sakin, ölçülü, neredeyse törensel bir netliktedir. O, estetiği bir düşünme aracına dönüştürür. Nesne bu bağlamda yalnızca malzeme değil, düşüncenin aracıdır. Her biri kendi içinde bir düşünme alanı açar; o alan, izleyicinin gündelik algısını kırar.

    Gökçebağ’ın üretimi çağdaş sanatın en temel meselelerinden biri olan biçim ile anlam arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmeye çağırır. Anlam tamamlandığında değil, askıya alındığında etkili olur. Sanatçının pratiği tam da bu askıya alma hâlinde yaşar. Her şey tamamlanmış gibi görünür, ama hiçbir şey son hâlini almaz. Bu sürekli oluş hâli onun sanatını hem zamansız hem güncel kılar.

    Gökçebağ’ın işlerinde sadelik bir yoksunluk değil, tercihtir. Nesne ne bütünüyle soyutlanır ne tamamen işlevselliğine döner. Ve tam bu noktada Şakir Gökçebağ’ın sanatı bir bilincin ifadesi hâline gelir. Nesne işlevinden kurtulduğunda bir düşünme alanı üretir. Bu alan bakışın yeniden kurulabileceği bir yer açar. Gökçebağ’ın sanatı tam olarak bu noktada durur; nesnelerle yeniden düşünmenin olanaklarını sorgular.”

    0
    1
    255
  • 14-10-2025

    Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz usta edebiyatçı Selim İleri’nin roman yerine “sayıklamalar” demek istediği, okurlarına veda niteliği taşıyan eseri Sen Diye Biri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı.

    Sen Diye Biri, Selim İleri ile Cüneyt Arkın’ı buluşturan Günahsızlar filminin çekimlerine, 1971’e uzanıyor. Parlayan iki yıldızın giderek birbirlerine yakınlaşmaları, bu yakınlaşmaya harç olan edebiyat, sinema ve İstanbul mekânları ustalıkla yerlerini alıyor bu okumada.

    Cüneyt Arkın ünlü bir sinema oyuncusu, Selim İleri düşlerinin peşinde, genç bir öykücü. Atıf Yılmaz’ın filminde çarpışırlar. “Neden yalnız oturuyorsunuz?” Serüvenli bir arkadaşlık başlar, sonra araya uzun “yaşam sarartısı” girer. Elli yıl sonra Cüneyt Arkın televizyondan seslenir: “Selim’i arıyorum.” Bu çağrı Selim İleri’ye ulaşır ulaşmaz uzun yıllar küskünlüğe ve unutuşa bırakılmış bir arkadaşlığın kıvılcımı ikinci kez ateşlenir.

    “Öleceğini pek düşünmemiştim. Hele yeniden konuşmaya başladıktan sonra… Sonra akşam haberlerinde birçok kanalda birinci haberdi: Cüneyt Arkın… Öyle baktım, donuk, kaskatı. Yarın sökün edecekti anılar.

    Artık her gün anılar. Bir süre böyle sürer, sonra geçer diyordum. Yazmak falan aklımın ucundan geçmiyordu.

    Yazılacak ne vardı zaten? 12 Mart’ın insanları astığı gece! Camdan çıkışımız? Daha dingin şeyler; çiçekçi çocuğun sergisini yıkıp geçişimiz… Sabaha karşı tezgâhtan yeşil erik çalışımız… O hep dargın ama bağışlayıcı bakışın!

    Birden oraya, ayrılığa, sonsuz ayrılığa…”

    0
    0
    522
  • 14-10-2025

    Sinematek/Sinema Evi, 21 Ekim 2025-16 Ocak 2026 tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanan yeni programıyla sezonunu açıyor.

    “Bir Tema: Rüya Çıkmazı (Fever Dream)” ana programıyla ilk kez bir temaya odaklanan Sinematek/Sinema Evi, bu sonbaharda ayrıca günümüz İtalyan sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Alice Rohrwacher’in retrospektifi ile Yeni Alman Sineması’nın feminist figürü Ulrike Ottinger’e adanmış bir seçkiyi de izleyicilerle buluşturacak. Aynı zamanda programda, dünyanın en prestijli film restorasyon festivallerinden Il Cinema Ritrovato’nun kırkıncı edisyonundan altı filmlik özel bir bölüm, canlı müzik eşliğinde sessiz film gösterimleri ve Sinematek/Sinema Evi’nin sürdürdüğü restorasyon projesi kapsamındaki filmler de olacak. Projenin üçüncü filmi de yakında duyurularak programda yerini alacak.

    “Rüya Çıkmazı”, bireyin toplumsal ve politik kaygılarından beslenen, hayal ve gerçeğin iç içe geçtiği tekinsiz bir sinema evreni sunuyor. Sinematek/Sinema Evi, önerdiği görsel ve metinsel sürprizler ile seyirciyi daima şaşırtan bu temayı farklı dönemlerden ve türlerden öne çıkan örneklerle ele alarak, 13 filmden oluşan kapsamlı bir ana program sunuyor. Ana program sponsoru Kurukahveci Mehmet Efendi desteğiyle hayata geçirilen seçkide Alan Parker’ın Şeytan Çıkmazı (Angel Heart), Adrian Lyne’ın Dehşetin Nefesi (Jacob’s Ladder), David Lynch’in Kayıp Otoban (Lost Highway) gibi filmlerin yanı sıra Alain Resnais’nin Geçen Yıl Marienbad’da (L’année dernière à Marienbad), Martin Scorsese’nin Geç Saatler (After Hours), Alain Robbe-Grillet’nin Ölümsüz Kadın (L’immortelle) ve Ted Kotcheff’in Korkuyla Uyan (Wake in Fright) gibi klasikler de yer alıyor.

    Goethe-Institut desteğiyle hazırlanan seçki, Yeni Alman Sineması’nın öncü isimlerinden Ulrike Ottinger’in sinemasına odaklanıyor. Yönetmenin Ucube Orlando (Freak Orlando), Dorian Gray’in Magazin Basınındaki Portresi (The Image of Dorian Gray in the Yellow Press), Moğolistanlı Jean D’arc (Johanna D’Arc of Mongolia) filmlerinin yanı sıra kişisel belgeseli Paris Calligrammes de seyirciyle buluşacak. Batı kültür tarihini feminist ve kuir bir bakışla yeniden yorumlayan Ottinger, disiplinlerarası sanat anlayışı ve özgün görsel tasarımlarıyla seyirciyi gerçeküstü, sirkvari evrenlere davet ediyor. Yönetmen ayrıca 25 Ekim Cumartesi günü tüm sanatseverlere açık bir sohbete katılmak üzere Sinematek/Sinema Evi’nin konuğu olacak.

    Günümüz İtalyan sinemasının önde gelen isimlerinden Alice Rohrwacher, eleştirmenlerce “pastoral fabl”lar olarak tanımlanan filmlerinde masalsı bir anlatı kurarken bir yandan da ele aldığı toplumsal meselelerle oldukça gerçekçi bir seyirlik sunuyor. İtalyan Kültür Merkezi’nin desteğiyle hazırlanan bu retrospektifte, yönetmenin şimdiye kadar çektiği tüm uzun metraj filmleri yer alırken, güncel İtalyan sinemasının önde gelen diğer iki yönetmeniyle ortak imzasını taşıyan Gelecek (Futura) belgeseli de seyirciyle buluşuyor.

    Her yıl İtalya’nın Bologna kentinde düzenlenen Il Cinema Ritrovato, dünyanın en önemli film restorasyon festivallerinden biri olma özelliği taşıyor. Sinematek/Sinema Evi, festivalin kırkıncı edisyonundaki “Restore Edilmiş Filmler” bölümünde öne çıkanlardan oluşan bir seçkiyi İstanbul’a taşıyor. Seçkide Barry LyndonBir ve İki (Yi Yi), Guguk Kuşu (One Flew Over The Cuckoo’s Nest), Hırsız (Thief), Sunset Bulvarı (Sunset Blvd.) ve Üçüncü Türden Yakınlaşmalar (Close Encounters of the Third Kind) yeni kopyalarıyla yer alıyor.

    Sinematek/Sinema Evi’nin klasikleşmiş programı Sessiz Perşembe, bu sezon Sovyet sinemasının öncüsü Sergei Eisenstein’a odaklanıyor. Sinemada montaj kuramının kurucusu olan Eisenstein’ın sinema tarihindeki yeri hâlâ tartışılmaz önem taşıyan EkimGrev ve Potemkin Zırhlısı filmleri canlı müzik eşliğinde gösterilecek.

    Sinematek/Sinema Evi’nin büyük önem verdiği film restorasyon projesi, Kurukahveci Mehmet Efendi desteğiyle devam ediyor. İlk filmi Hakkâri’de Bir Mevsim (1983, Erden Kıral) ve ikinci filmi Aysel, Bataklı Damın Kızı (1935, Muhsin Ertuğrul) olan projeye yakında açıklanacak üçüncü film de eklenecek. Bu üç filmi sonbahar programı boyunca izlemek mümkün olacak.

    ​Sinematek/Sinema Evi’nin programına buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    302
DAHA FAZLA
Geldanlage