31 MAYIS, ÇARŞAMBA, 2017

“Yüzleşme Olmadan İlerleme Olamıyor”

Kara mizah ustası Alper Canıgüz, ikinci sınıf aşk romanları çevirmeni, orta sıklet avare Aziz’in bir yangında küle dönmek üzereyken, zamanda yolculuk yaparak yirmi yıl öncesine ve üstelik yirmi yaş gençleşmiş bir hâlde dönmesini anlattığı Kan ve Gül adlı beşinci romanıyla okuyucuyla buluştu.

“Yüzleşme Olmadan İlerleme Olamıyor”

Alper Canıgüz ile April Yayıncılık’tan çıkan, okuyucuyu amatör dedektif Aziz’in hayatı üzerinden ziyadesiyle hazin, epey hareketli, hayli komik bir polisiyeye davet eden, rengini kandan, kokusunu gülden alan Kan ve Gül adlı son romanı üzerine söyleştik.

Kitabınızın başında Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan, Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan” dizeleriyle karşılaşıyoruz. Bu kitap geçmişe yönelik bir değişim isteği veya özlemden mi ortaya çıktı?

Geçmişe özlem içerikli değil geçmişe özlem duygusunu sorgulayan bir roman olsun istedim Kan ve Gül. Bunun ağırlıklı bileşenini de yüzleşme oluşturuyor, yüzleşme olmadan ilerleme olamıyor çünkü. Cahit Sıtkı’nın bu şiirini oldum olası severim, hikâyeyle de çok iyi örtüştü. Gelse de sevgili Beşiktaş’tan, yaşanamıyor gençlik yeni baştan.

Kan ve Gül kaybeden bir adam olarak nitelendirebileceğimiz Aziz’in geçmişe yönelik özlemiyle başlıyor ve kendisini öğrencilik yıllarında bulmasıyla devam ediyor. Aziz’in geçmişe yaptığı yolculukta Boğaziçi Üniversitesi ve Hisarüstü çevresinde epeyce dolaştığımızı düşünerek, zamanda yolculuk yapma imkânımız olsaydı siz de öğrencilik yıllarınıza mı dönmek isterdiniz veya dönmek istediğiniz başka bir zaman dilimi var mı?

Geçmişe özlem arzusunun temelinde onulmaz bir çelişki var. Geçmişe dönmek, aynı şeyleri yeniden yaşamak demek, ki bunun pek bir manası yok. Bugünkü aklınla geçmişe gitmek ise, özlediğinden bambaşka bir yere gitmek anlamına geliyor ve yine istediğiniz olmuyor. Dolayısıyla, geleceğe yolculuk etmeyi tercih ederdim herhalde, bir umuttur neticede.

©Sophie Bassouls

Kitapta dönem havasını çok iyi yansıttığınızı düşünüyorum. Sürekli 559C kullanan biri olarak kitapta bu otobüs hatlarına yer vermeniz beni ayrıca heyecanlandırdı. Ayrıca üniversitede konuşulan konular da o dönem ki siyasi hayatın üniversitedeki yansıması gibi. 90’larla günümüzü karşılaştırdığınızda kendinizi nerede daha mutlu görüyorsunuz?

Annemin de sık sık dediği gibi, bilmiyorum, bilemiyorum… Hiç.

Herkes Alper Kamu’nun yeni bir macerasını beklerken siz bizi çok farklı bir hikâyeyle okuyucuların karşısına çıktınız. Kan ve Gül adı itibariyle de bizi geçmişe götürüyor. Aslında Alper Kamu gibi oturmuş bir karakteri devam ettirebilecekken, farklı bir kurgu oluşturarak zor yolu seçtiğinizi düşünüyorum. Bu kitabı yazmaya karar verme ve kurguyu oluşturma sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Arka arkaya iki Alper Kamu kitabı yazmayı pek istemediğimden hep söz ederim aslında. Daha önce de söyledim, Alper Kamu hikâyeleri tüm çekiciliğine karşın belli bir gerçeklik kurgusunu öngörüyor, o dünyayla kısıtlı kalmayı istemem. Kan ve Gül’ü yazma fikri ise, aslen, gördüğüm bir rüyayla başladı. Rüyamda tanıdığım bazı insanlardan ikişer tane bulunmaktaydı, biri geçmişteki, biri bugünkü halleriyle. Üstünde düşününce, hayatta dert ettiğim bazı şeylerle ilgisini keşfedip hikâyeyi kurgulamaya giriştim. İşlenmemiş bir cinayeti, polisiye roman kurallarına riayet ederek yazma fikri de epeydir aklımdaydı açıkçası. Geçmişe dönüş, bunun için ideal bir zemin oluşturdu… Ve olaylar gelişti.

Abdül ve Hıdır karakteri kitapta karşılaştığım en ilginç karakterlerdi diyebilirim. Kitabınız komik olduğu kadar felsefi karakterler barındırıyor. Psikoloji eğitimi aldığınızı da düşünerek karakter tanımlamaları ve karakter oluşturma sürecinde nasıl bir yol izliyorsunuz?

Karakter oluşturmak benim en hassasiyetle üstünde durduğum konulardan biri ve hayli çetrefilli bir iş. Çok genel hatlarıyla şöyle söyleyebilirim belki, bir karakter, onun karakter olduğuna inanmamızı sağlayan özelliklerini en beklenmedik taraflarından alıyor. Tip dediğiniz, üç aşağı beş yukarı öngörülebilir, kaba bir tanımlamadan ibaretken onu karakter haline getiren şey, dünyayla başa çıkarken geliştirdiği kendine özgü yöntemler, düşünüş biçimleri ve hatta patolojileri. Herhalde bir tek yolu yoktur ama benim bu meseleyle uğraşma biçimim belki “mayalama” diye özetlenebilir; tanıdığım, bildiğim, üstünde düşündüğüm birine kendimden, kendime de o kişiden bir maya çalmak şeklinde. 

Son dönem romanlarında sıkça karşılaştığımız müzikle anlatımı zenginleştirme akımına siz de katılmış görünüyorsunuz. Bölüm başlıklarında Nirvana şarkıları kullanmışsınız. Nirvana grubunu seçmenizin özel bir sebebi var mı? Neden o dönemde popüler olmuş başka bir grubu değil de Nirvana’yı seçtiniz?

Romanın büyük bölümünün geçtiği dönem, benim de dâhil olduğum X Kuşağı’nın ruhsal tükenişine denk geliyor. Kurt Cobain’in intiharının bu manada çok ciddi bir sembolik değer taşıdığını düşünüyorum. Bir müzikalite arayışından ziyade her bölümün hikâyesine uygun bir şarkı adı seçmeye çalıştım açıkçası.

Olayların kurgusu, akışı, birbirleriyle olan bağlantıları ve karakter analizleri bakımından son kitabınızı ele aldığımızda diğer kitaplarınızdan farklı bir noktada konumlanıyor. Kullandığınız dil de fark edilebilir düzeyle akıcılaşmış. Daha önceki kitaplarınızla karşılaştıracak olursak bu kitap sizin için nasıl bir yerde konumlanıyor?

Benim bütün hikâyelerimde biraz geçmiş duygusu vardır, bu yönüyle The Beatles müziğine benzetmeyi severim mesela. Bu kitapta, beni buna iten takıntılarımla yüzleşmeye çalıştım çokça.

©Sophie Bassouls

Kitabı bitirdiğimde “Görmek istiyorsan, önünden çekil” cümlesinden bayağı etkilenmiştim. Bu cümle aslında kitabın özeti olabilecek nitelikte. İnsanın bazı gerçekleri görmesinde en büyük engel kendisidir diyebilir miyiz?

Benlik, bilincin bir fonksiyonu ama tek fonksiyonu değil diyebiliriz.

Psikoloji eğitimi almış biri olarak polisiye kitap yazmaya yönelmenizin özel bir sebebi var mı? Neden başka bir tür değil de polisiye?

Doğrusu benim romanlarım alışageldik polisiye kalıbına pek de uymaz. Alper Kamu hikâyeleri ile Kan ve Gül bir miktar daha bu şablonu kullanıyor, orası doğru elbette. Duygusal geçişkenliği yüksek, hayatta dert edindiğim şeylerin serimleseni içeren macera romanları yazmaya çalışıyorum. Polisiyenin barındırdığı kimi öğeler, bunu yapmak için elverişli araçlar sunuyor.

Polisiye roman türü deyince akıllara Edgar Allan Poe başta olmak üzere genellikle heyecan dozu yüksek gerilimli romanlar geliyor. Sizin polisiye romanlarınız ise polisiye türüne ayrı bir soluk getirecek nitelikte. Kitaplarınızı sadece polisiye türünde nitelendirmek doğru olmaz diye düşünmekteyim. Polisiye tür çerçevesinde psiko absürt romantik öğeler barındırıyor. Derin psikolojik karakter analizleriyle romantizmi hatta felsefeyi birleştiriyorsunuz. Türk ve dünya edebiyatında polisiye türünü diğer türlere kıyasla nasıl bir yerde görüyorsunuz?

Teşekkür ederim bu değerlendirme için. Sözünü ettiğiniz türden bir karşılaştırmaya giremiyorum açıkçası. İyi polisiye, iyi edebiyattır diyenlere katıldığımı söylemekle yetineyim.

Bugüne kadar ki kitaplarınızı değerlendirdiğimizde en sevilenlerden Alper Kamu hikâyesi gibi görünüyor. Bu veya başka bir kitabınızın senaryolaştırılma ihtimali olabilir mi? Böyle bir teklifle karşılaşsanız olumlu dönüş yapar mıydınız?

Hem Alper Kamu’lar hem de diğer romanlarım için ara ara böyle teklifler oluyor ve neden olmasın? Açıkçası biraz da benim tembelliğimden kaynaklanan nedenlerle henüz hiçbiri gerçekleşmedi. O konuda ne büyük bir heves, ne de karşı duruş içindeyim. Çamurdan olsun film olsun gibi bir yaklaşımım olamayacağı açık. Eli yüzü düzgün, heyecan verici bir proje ortaya konursa ben de olumlu bakarım buna.

Alper Kamu hikâyelerini okuduğumda Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabı aklıma düşmüştü. Bazı yönleriyle ele aldığımızda J.D. Salinger ile dilinizi benzer bulduğumu söylemeden edemeyeceğim. Etkilendiğiniz ve kendinize referans aldığınız yazarlar kimler?

Evet evet, Alper Kamu ile Holden Caulfield kardeşliğiyle ilgili bir yazı yazmıştı Şenol Bezci zamanında. Çok da hoşuma gitmişti doğrusu. Tam olarak nasıl, söylemesi çok güç ama Walter Scott’tan Nabokov’a kadar etkilendiğim pek çok yazar vardır. Salinger da bunlardan biridir muhakkak ki.

Son olarak Alper Kamu serisine yeni bir kitap ekleneceğini biliyorum. Geleceğe yönelik planlarınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Daha kaç Alper Kamu hikâyesi bizleri bekliyor veya başka bir seri oluşturmayı düşünüyor musunuz?

Evet, şu ara üçüncü Alper Kamu romanı üzerinde çalışıyorum. Daha kaç tane yazabilirim, bilemiyorum doğrusu. Gönlünden ne geçiyor derseniz, yedi roman ve on sekiz hikâyelik bir seri olsa ne güzel olurdu derim. Niye öyle derim, onu da tam bilemem. Belki ölümü kandırmaya çalıştığımdandır. Ve Alper Kamu dışında, evet, ara sıra aklıma düşen ve serileşmeye uygun bir kahraman daha var ancak gerçekleştirmesi hayli zor bir iş o; belki bir gün gözümü karartıp girişebilirim. 

0
10770
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage