10 HAZİRAN, CUMA, 2016

Siyah Kızlar da Prenses Olur!

Siyahi prensesler, Ortaçağ'dan gelen elyazmaları, kitapla imaj yaratma tartışmaları ve birçoğu dünyadan edebiyat haberlerini derlediğimiz dosyamızda...

Siyah Kızlar da Prenses Olur!

Prenses olma fikrinin empoze edilişi peri masallarının en tartışmalı pedagojik meselelerinden biridir, kabul etmek gerekirse… Ancak yine de prenseslik masalların vazgeçilmez unsurlarından biridir ve halihazırda elimizdeki masalların çoğu bir kraliyet ortamında geçmektedir. Bu prenseslerin hepsi de beyazdı, Arabella’ya kadar. Mylo Freeman’ın siyahi prensesi Arabella, Hollanda’dan başlayarak bütün Avrupa’yı fethediyor. Ancak ABD’ye gitmesi beklenmiyor. Yayıncılar, onun tarak-girmez saçlarının yeni dünyada “saldırgan” bulunacağını düşünüyorlar. ABD’li yayıncılar, prensesin ve kraliçenin saçlarının taranamaz olmasını uygun bulmuyorlar, gerçekten.

Mylo Freeman, Hollandalı bir siyahi yazar. Prenses Arabella fikrini yine kendisine aktarılan bir olaydan esinlenmiş. Okul piyesinde prenses rolü teklif edilen bir kız çocuğunun, rolü “siyahi bir prenses olabileceğine inanmadığı” için reddettiğini duyduğunda gerçekten de masal literatüründe hiç siyahi bir prenses olmadığını düşünmüş. Yayıncı özellikle Fas kökenli çocuklara Felemenkçe öğretmek üzerine kurulan bir derneğin kutlamasından döndüğünde Freeman’ın dosyasını fark etmiş. O gün derneğe eğitimde kullanılmak üzere götürdüğü yayın örneklerinin hiçbiri uygun bulunmayan yayıncı, Freeman’ın dosyasını büyük bir coşkuyla karşılamış.

Bu süreçten on yıl sonra bugün itibarıyla piyasada 10 Arabella kitabı bulunuyor. Bu kitabın prensesi bir siyahi.

The Guardian

1300 Yıllık Yazmalar

Hollanda’da daha sonraki bir zamanda cilt yapımında kullanılarak geri dönüştürülmüş Ortaçağ’a ait elyazmaları bulundu. Kısa süre önce kullanılmaya başlayan X ışınları teknolojisi ile çıplak gözle görülemeyen yazıların içerikleri deşifre ediliyor. O yıllarda eski yazmalar cilt yapımında kullanılarak yeniden değerlendiriliyordu. Bu yazı parçaları belli yapıtların özgün metinleri de çıkabiliyor. Bu yeni teknoloji, metinleri yalnızca görünür kılmakla kalmıyor, okunaklı hale de getiriyor. Üstelik bu “gizli kütüphaneler”e erişim için eldeki kitabın cildini açmak da gerekmiyor, yani kitap bütünlüğü bozulmaksızın incelenebiliyor.

Bu çalışmaların ortaya koyduğu verilere, 15 ila 18. yüzyıllarda hazırlanan kitapları ciltlemekte kullanılan malzeme, eski kitapları da içerebiliyordu. Bu yolla Ortaçağ’da yazılmış ancak matbaanın icadıyla artık gözden düşmüş ve eskimiş kimi kitaplar değerlendiriliyordu. Sonuçta ciltler incelendiğinde 14 ve 15. yüzyıla ait elyazması metinler veya metin parçaları ele geçiriliyor. Hemen her kütüphanede 15-18. yüzyıla ait binlerce kitap bulunduğu düşünüldüğünde çalışmaların binlerce elyazmasını ortaya çıkarması bekleniyor.

X ışınları teknolojisinin tarihi eserlerde kullanımı aslında eski ustaların resimleri üzerinde başlamıştı. 2011’de yapılan bir incelemede, örneğin, Rembrandt’ın bir çalışmasının alt katmanında ressamın bir otoportresi bulunmuştu. İlerleyen zamanda teknoloji geliştirilerek silinmiş Ortaçağ mürekkeplerini de ortaya çıkaracak şekilde geliştirildi. Tek sorun sitemin yavaş işlemesi. Bir sayfayı taramak bazen 24 saatten uzun sürüyor. Bu yüzden, Hollanda Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nin sponsorluğunda yürütülen proje çerçevesinde teknoloji konusundaki araştırmalar da sürüyor.

The Guardian

Kitapla İmaj Yapmak

Kitap edinmenin birçok nedeni vardır, öğrenmek, eğlenmek ve evet imaj yapmak…  Özellikle okuryazarlık oranının düşük ya da okuma alışkanlığının yaygın olmadığı bizimki gibi ülkelerde kitap bir nesne olarak entelektüellik simgesidir ve bu amaçla taşındığı olmaktadır. Yakın zamanda İngiltere’de gerçekleşen Hay Edebiyat Festivali sırasında ülkenin önemli kitabevi ağlarından, Foyle Kitabevi’nin satış direktörü Siôn Hamilton İngiltere’de gençler arasında yeni bir eğilim olarak zevklerini, hobilerini ve kişiliklerini yansıtabilmek amacıyla kitap alımı yaptıklarına dikkat çekti. Buna göre, günümüzün dijital dünyasında gençler, yeniden somut bir nesneye dönmek istercesine kitaba uzanıyorlar ve sözgelimi evlerinde kendilerini konuklarına ifade etmek amacıyla dünyalarını yansıtan kitaplar ediniyorlar.  Satın aldıkları kitaplar, hangi tür müzikle ilgili olduklarından sevdikleri mutfağa kadar tercihlerini yansıtma işlevi görüyor. Dahası, Hamilton, genç kuşak içinde on-line sipariş vermektense kitabevine gelip alışveriş yapmayı tercih eden bir kesim oluştuğuna da dikkat çekti.

İngiliz Ticaret Yönetimi Enstitüsü’nün (ICM) kısa süre önce yaptığı bir araştırma da benzer sonuçları ortaya koyuyor. Örneğin vinil plak satın alan kişilerin yüzde 48’inin pikabı bile yok, bu araştırmaya göre. Öyleyse bu alışverişlerin amacı ne? İngiliz gençlerde bizde olduğu gibi imaj yapma kaygısı mı oluştu, yoksa genel olarak dünyada okumayacağı kitabı, dinlemeyeceği plağı satın almak gibi bir eğilim mi gelişiyor? Hamilton’a göre bu eğilim pek de karmaşık bir altyapı barındırmıyor: Her şey hızla dijitalleşmek süreciyle görüntüden yiterken, kendimizi ifade etme olanaklarımız da azalıyor. Sonuç olarak “bize ait” mekânlarda kendimizi ifade edecek yeni somutluklara gereksinim duyuyoruz. Sözgelimi birini akşam yemeğine davet ettiğimizde, konuğumuz çalan müzik ve yediği yemek dışında bizi yansıtan pek nesne göremiyor. Dolayısıyla belki bilgisayardaki dijital halini okuduğumuz kitabın matbu halini de rafta tutmayı tercih ediyoruz.

Pratikteyse kitabevlerine yeniden gün doğuyor gibi görünüyor. Bize gelince… Artık dizilerde genç odalarında/evlerinde tek tük de olsa kütüphaneler görmeye başladığımız gerçeği üzerinde düşünmek gerekiyor. Bir dönem yemek, aksesuar gibi daha daha somut nesneler üzerinde yoğunlaşan popüler görsellik, bir şekilde yüzünü kitaplara dönüyor gibi…

The Telegraph

Eliot’ın Şiir Kitabı Topluluğu Kapanıyor mu? 

60 yıl kadar önce TS Eliot ve arkadaşları tarafından “şiir sanatını tanıtmak” amacıyla kurulan Şiir Kitabı Topluluğu (Poetry Book Society) İngiltere Sanat Konseyi tarafından sağlanan mali desteğin azaltılmasından beş yıl sonra faaliyetlerine son vereceğini duyurdu. Konseyin kuruma ayrılan fonlarda kesintiye gideceğini duyurması üzerine 2011’de yüzün üstünde şair topluluğu bir araya gelerek konseyin kararını protesto etmişti.  Ancak konsey kararını değiştirmemiş, daha önce bu kurumun kullandığı fonların bir kısmını Inpress ve TS Eliot Vakfı arasında bölüştürmüştü. Inpress de kâr amacı gütmeyen bir sivil kuruluş. Özellikle şiir yayıncılığı yapan butik yayınevlerine satış ve pazarlama desteği sağlıyor. PBS bir yapı olarak Inpress’in bünyesine dahil olurken, TS Eliot Vakfı ise 1993’ten bu yana verilen ülkenin saygın şiir ödüllerinden TS Eliot Ödülü’nün yürütücülüğünü üstlendi.

Topluluk yöneticileri, Topluluğun lağvedilmediğini sadece “adres değiştirdiğini” ifade ederek özellikle son derece zorlu geçen bu yılın sonunda faaliyetlerini, yani kitap kulübünü, ödülü, şiir turlarını düzenleyemez hale geldiklerini, kulüp faaliyetlerini bundan böyle Inpress’in bünyesinde sürdüreceklerini açıkladı. Üç aylık dergi ve ödülün sürdürüleceği ancak Yeni Kuşak Şairler gibi genç şairleri destekleme projelerine devam edilmeyeceği açıklandı.

Haber özellikle genç kuşağa ait ve adlarını özellikle topluluğun faaliyetleri ve TS Eliot ödülüyle duyuran şairler arasında büyük üzüntü yarattı. Philip Larkin gibi önemli şairlerin de bir dönem yöneticilik yaptığı topluluk için 43 şiir yayıncısı Konsey’e başvurarak kararını gözden geçirmesini istemişti. Sarah Howe ve Andrew McMillian ve Carol Rumens gibi genç kuşağın tanınmış şairleri de gelişmelerden duydukları rahatsızlığı art arda yaptıkları açıklamalarla dile getirdiler.

Inpress yetkilisi Sophie O’Neill ise, yeni yapılanmada öncelikle kitap kulübüne üyeliği yaygınlaştırmayı böylece şiir kitabı satışlarının da bir bütün olarak artırılmasının hedefleneceğini vurgulayarak, “ekosistem”i canlı tutmanın önemini ifade etti.

Bu gelişme şiirin de edebiyatın pazarlanabilir bir alanına dönüşmekte olduğunu gösteriyor. Özellikle İngiltere gibi hem şiirin hem de piyasa ekonomisinin beşiği olan ülkelerden birinde bu kadar muteber bir yapının ulusal sanat konseyinin de müdahalesiyle doğrudan ticari olmasa da ticari vizyonu olan bir kurumun bünyesine devredilmesi, böyle bir bünye dışında varlığını sürdüremez duruma düşmesi, şiir okunurluğunun ve yayıncılığının tartışmalara konu olduğu ülkemiz için de önemli bir mesel niteliği taşıyor.

The Guardian

Yedi Mahlas Yedi Hikâye

Yazarların belli dönemlerde belli mahlaslar altında yazdıkları bilinir. Kimi durumlarda da o mahlas onun yazarlık adına dönüşür. İşte yedi ünlü mahlasın öyküsü…

1. Mark Twain

Samuel Langhorne Clemens henüz yirmilerinin başındayken Mississipi Nehri’nde buharlı gemilerde çalışıyordu. Bu gemilerin güvenli bir şekilde çalışabilmesi için nehir derinliğinin en az 12 ayak olması gereiyordu. Dolayısıyla işçiliğin bir kısmı da düzenli olarak derinliğin ölçümüydü. Ölçme ipinde iki noktada işaret vardı. Derinlik ikinci işarete ulaştığında ölçümü yapan işçi “Mark Twain!” diye seslenirdi. Clemens, daha sonraları kısa mizah öyküleri yazmaya başladı ve bu deyimi kendine yazarlık adı  yaptı. O Kadar ki, biz Clemens diye birini hiç tanımadık.

2. Robert Galbraith

"Robert Galbraith" de  J.K. Rowling'in mahlası. Aslında J.K.  de bir açıdan mahlas, çünkü yazarın bir göbek adı yok, tam adı Joanne Rowling. “Robert Galbraith” ise daha “niyetli” bir mahlas, kuşkusuz, kesinlikle rastgele seçilmemiş. Robert “parlak şöhret” anlamına geliyor. Galce “Galbraith” ise “İngiliz yabancı” ya da “saece “yabancı” anlamına geliyor. Belli ki Rowling kendine mahlas olarak “Ünlü Yabancı” adını seçmiş.

3. Richard Bachman

Blaze adını taşıyan kitabın yazarı Richard Bachman ve kitaba Stephen King önsöz yazmış. Doğrusu, aslında ikisi de aynı kişi ve evet, Stephen King kendi kitabına önsöz yazmış biri. Birçok kitabını Bachman adıyla yazdı çünkü çok sık yazıyordu ve yayıncılar Stephen King pazarını bu fazla üretkenlikle bitireceğini düşünüyorlardır. Mahlas son anda bulundu: Yayıncısı aradığında yazarın önünde  bir Richard Stark romanı duruyordu ve pikapta Bachman Turnerın “You Ain’t Seen Nothin” parçası çalıyordu. İşte Richard Bachman böyle doğdu.

4. Maya Angelou

Marguerite Annie Johnson küçük bir kızken herkes ona kısaca Maya diyordu. Yetişkinliğinde calypso dansçısı oldu ve Tosh Angelos adında bir Yunanlı denizciyle evlendi. Menajerler "Marguerite Johnson"dan daha ilginç bir ad bulmasını söylediklerinde çocukluğundaki lakabıyla eski kocasının soyadını birleştirip sahne adını kurdu.

5. Pablo Neruda

Ricardo Neftalí Reyes Basoalto henüz on üç on dört yaşlarındayken yazar olacağını düşünüyordu. Ancak babası ona yazmayı yasakladı. Bu mesleğin ekonomik olarak tatminkâr olmayacağını düşünüyordu. Sonuçta genç Ricardo adını öyle bir değiştirdi ki, babası bile tanıyamadı. Sonraları niye mahlasıyla devam ettiğini kendisi de bilmiyordu. Belli ki yazarlık adına ısınmıştı.

6. O. Henry

Diyelim ki hırsızlıktan içeri girdiniz ama aklınızda şahane konular var ve kısa öyküler yazmak istiyorsunuz. Ne yapardınız? O en sevdiği gardiyanın adından türettiği bir mahlasla yazmaya başladı. Beş yıla mahkum olan William Sydney Porter, üç yıl kaldığı hapishanede (erken salıverildi) yazdığı öyküleri tahminen gardiyan Orrin Henry’nin adından uyarladığı O. Henry adıyla yayımladı. Gerçi bir kesim de ısrarla Porter’ın kedisine seslendiği “Oh, Henry!” ünleminden esinlendiğini savunuyor ama sonuçta gerçek belliydi:  onu şöhrete kavuşturan isim Porter değil O. Henry olmuştu.

7. Boz

Charles Dickens bugün ne kadar ünlü, değil mi…  Ancak kısacık öykülerden oluşan ilk kitabını yayımlattığında hiç de ünlü değildi. Daha karizmatik görüneceğini düşünerek Boz.Boz. diye bir mahlasla yayımlandı kitabı, edebiyat tarihinin gördüğü en kukla adını çağrıştıran mahlaslardan biriyle yani… Şeytan anlamında kullanılan "Dickens" biraz utandırıcıydı, ne de olsa… O da daha az utandırıcı bir isim seçti kendine… Boz’u Boses’ın Musa peygamberin lakabı olan kısaltması olarak seçtiği söylenir. Her koşulda Boz yazara Dickens’tan daha saygın görünmüştü.

http://www.bustle.com/

0
7279
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage