27 MAYIS, SALI, 2025

Geçmişin Hayaletleri

Baki Can Ediboğlu’nun fonuna Türkiye’nin son 30 yılında yaşananları alarak büyük bir aşkın zamana ve ölüme direnme hikâyesini anlattığı romanı Gerçeğe Değen İhtimal üzerine bir değerlendirme yazısı.

Geçmişin Hayaletleri

Baki Can Ediboğlu’nun yazdığı Gerçeğe Değen İhtimal adlı roman, Sayfa6 Yayınları etiketiyle geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. Ediboğlu’nun dördüncü kitabı olan Gerçeğe Değen İhtimal epey hacimli bir kitap. Tamı tamına 920 sayfa. Okurundan yazarına hemen herkesin dikkat süresinin gün geçtikçe azaldığını düşünürsek bunun cüretkâr bir karar ve ciddi bir emeğin ürünü olduğunu belirtmek gerekir. Zira son yıllarda bu hacimde bir Şebnem İşigüzel’in Memoria’sı var hatırladığım, bir de Şule Gürbüz’ün iki cilt halinde basılan Kıyamet Emeklisi.

Gerçeğe Değen İhtimal’de öne çıkan pek çok tema mevcut olsa da bu roman en nihayetinde bir büyüme, bir olgunlaşma hikâyesi. 90’lardan 2022’ye uzanan serüven boyunca romanın içinde nostaljik, sanatsal ve siyasal pek çok anekdotun yer aldığını da söylemekte fayda var.

Var Olmayan Hayalet: Aşk

Gerçeğe Değen İhtimal’in baskın teması aşk. Anlatıcımız ve başkarakterimiz olan Eser, giderek zenginleşen ve kanal patronluğuyla ülke medyasında önemli bir isim hâline gelen bir aileye mensup. Hayatı özel okullarda ihtimamlı bir şekilde geçer. Tıpkı onun gibi gelecek kaygısı olmadan büyüyen diğer başkarakter Ekim de Üsküplü Dursun Baba adlı bir mafya babasının kızı. Görmemesi gereken şeyleri gören, duymaması gereken şeyleri duyan ve tam da bu sebeple ömrü boyunca sonsuz bir boşluğa yuvarlanan biridir o. Kitap da zaten Eser’le Ekim’in beraber olma mücadelesi üzerine kurulu.

Bu mücadele ilk başta her ne kadar “düşman aileler” temasıyla başlasa da aslında onların temel derdi birbirleriyle, dahası kendileriyle. İşte burada da başka bir soru karşımıza çıkar: “Aşk nedir ve sağlıklı bir ilişki nasıl kurulur?”

​Bu sorunun cevabını sadece Eser’le Ekin’in çatışmasında aramak çok doğru değil. Zira romandaki diğer karakterlere baktığımızda da sağlıklı bir kadın-erkek ilişkisine rastlamayız. Örneğin Eser’in anne ve babası zenginleştikçe birbirlerinden kopmaya başlarlar. Ekim’in annesiyse neredeyse bir yok-annedir. Babası konumu itibarıyla şiddet yanlısı ve paraya endeksli sevgilileri olan biri. Çemberi biraz daha genişletip romana daha uzak bir yerden baktığımızdaysa sevgilisinden şiddet gören kız kardeş, günübirlik ilişkiler yaşayan arkadaşlar, çıkar amaçlı beraberlikler ve zorunluluktan bir arada duran aileler görürüz. Yani Eser ve Ekim’in aşkı becerememelerinin nedeni açıktır; beceremezler çünkü aşkın ne olduğunu bilmemektedirler. Bu da romanın çatışmasını arttırır.

Var Olan Hayalet: Sosyal Çevre

Pek tabii Eser’in otuz küsür yıllık hayatında başkaları da olur. Ancak bunlar da karakterin ruh hâline endeksli çeşitli hislerle ilişkilidir. Örneğin çocukluğunda kapıcı kızı Şebnem’le yaşadığı aşkı anaçlıktan, Arap’la yaşadığı eşcinsel ilişkiyi dostluktan, sonlara doğru Mara’yla yaşadığı ilişkiyi “kalp tedavisinden” ve elbette Ekim’le roman boyu yaşadığı ilişkiyi de saplantıdan bağımsız değerlendiremeyiz.

​Beri yandan Eser’in çevresindeki insanlarla sağlıklı bir ilişki kuramamasının travmatik bir yönü de mevcuttur. Bunun ilk sebebi ikizi Esna’yı doğarken “boğması”dır. Hayatı boyunca solunum problemleri yaşayan Esna’ya karşı daimî bir vicdan azabı çeken Eser, Şebnem’in, Kürt Yusuf’un, Arap’ın hatta Naciye teyzesinin ölümünü de onlara duyduğu sevgiyle ilişkilendirir. Yani ona göre sevgi, lanetiyle beraber gelir. Bir de buna çocukluktan kalma vajina fobisi eklenince Eser hepten problemli bir insana dönüşür.

Zıtlıklar ve Ortaklıklar

Gerçeğe Değen İhtimal bir erginleşme hikâyesi demiştim. Ancak karakterlerin fiziksel erginleşmesi, zihinsel erginleşmeyi beraberinde getirmez. Yukarıda da bahsettiğim gibi; Eser 6-7 yaşlarında ilk kez gördüğü Ekim’e saplantılı bir biçimde bağlanır ve bunu romanın sonuna dek sürdürür. Üstelik elindeki rasyonel veriler aksini ispat ettiği, Ekim’in manik depresif hâlleri onu başka bir yola ittiği ve karşısına çıkan “normal” kızlar kendisine düzenli ve huzurlu bir ilişki vadettiği hâlde Eser uçuruma doğru emin adımlarla yürümeyi sürdürür. Yaşanan acı tecrübeler de ona otomatik olarak aşk gibi görünür. O da acılarını varoluşsal krizlerle, birtakım entelektüel simgelerle anlamlandırmaya çabalar. Ne var ki müzikten bahsederken en popüler sanatçıların/grupların yine en popüler şarkılarını, şiirden bahsederken en popüler şairlerin yine en popüler dizlerini alıntılamanın ötesine pek geçemez.

Tıpkı Eser gibi hem içsel hem dışsal yönden çok yönlü bir çatışma içinde olan Ekim de yukarıda bahsettiğim boşluktan kurtulmak için roman boyunca kendine bir sürü baba figürü edinir. Biyolojik babası bir mafyadır, tamam ama “Yeni Türkiye”yle beraber derin devlet el değiştirmeye başlayınca onun gibi milliyetçi tetikçiler emekli edilir, tabiri caizse gözden çıkarılırlar. Bu simgesel ölüm elbette Ekim’e de sirayet eder ve Ekim başta Muhsin Üstat, babasının sağ kolu ve finale doğru hocası hariç, yaşıtı erkeklerin iktidarını kabul etmez. Onlarla sürekli örtük bir güç yarışı içindedir. Bu da onu dışarıya karşı savunmasız hâle getirir.

Böylece ikisinin de en büyük derdi kişisel acıları ve kişisel krizleri olur çıkar. Zira çocukluktan itibaren ne para derdi çekmişlerdir ne de gelecek kaygısı, ne barınma problemleri vardır ne kariyer sancısı. İstanbul’un kalburüstü aileleri arasında, karanlık insanların görünmez koruması altında yaşamış, güzel okullarda okumuş, güzel şeyler yemiş ve bunun örtük şımarıklığını duygusal sansasyonlarla çevrelemişlerdir.

​Özellikle de Eser. Zira Eser, Ekim’e nazaran inançlı da değildir. Tek sarıldığı şey aşkı, pardon, saplantısıdır. Ancak onun da zaman içinde mutluluktan çok acı doğurduğunu fark ettikçe kırılgan bir nihiliste dönüşür.

Değişen Türkiye ve Güç Savaşları

Gerçeğe Değen İhtimal’deki erginleşme çatışmasını pek çok karakter üzerinden okuyabileceğimiz gibi, değişen ve dönüşen ülke üzerinden de okuyabiliriz. Malum, roman 90’lı yıllarda başlar ve 90’lı yıllar dediğimizde aklımıza pop şarkılar, özel televizyonlar, siyasal gerilimler ve elbette faili meçhul cinayetler gelir.

Ekim’in babası Üsküplü Dursun Baba derin devletin bir tetikçisidir. Başta Kürt iş adamları olmak üzere, karanlık parmaklar kimi işaret ederse onları kaçırıp işkence eder ve sessizce ortadan kaldırır. Bu sebeple de epey zengindir. Ne var ki derin devlet el değiştirmeye, yeşil sermeye destekli mafyalar işbaşı yapmaya başlayınca ölüm korkusu yaşamaya başlar. Zaten sonunu da bu getirir.

Haber spikerinden kanal patronuna dönüşen Eser’in babası Engin de bu dönüşümden nasibini alır ama o, sistemle nerede çatışıp nerede iş birliği kuracağını bilen bir sermayedardır. Bu yüzden, yara alsa da bir şekilde kendini kurtarmayı bilir.

İşin ilginç yanıysa her iki grubu temsil eden bu isimler, iktidar hırslarını ve servetlerini “devlete hizmet” maskesiyle gizlemeleridir. (Tıpkı şimdi olduğu gibi.)

​Değişen Türkiye’ye dair romandaki öne çıkan karakterlerden biri de, Adnan Oktar alegorisi olarak değerlendirebileceğimiz Muhsin Hoca’dır. Muhsin Hoca zengin, şöhretli ve nüfuzlu insanlar arasında örgütlenerek kendini ve tarikatını sağlam bir konuma yükseltir. Ekim de onun kurbanlarından biridir. Eser, roman boyunca Ekim’i kendine getirmek için çabalar fakat bunu başaramaz.

Ölüler ve Canlılar

Gerçeğe Değen İhtimal 90’lı yıllardan 2022’ye kadar üçer yıllık bölümlerden oluşur. Her bölüm Eser’le Ekim’in hayatlarındaki kritik evrelere karşılık gelir. Onlar da kiminde ölümle tanışırlar kimince cinsellikle, kiminde yalnızlıkla tanışırlar kiminde çaresizlikle.

Her bölümün başında, vadideki bir evde depresif şekilde konuşan bir “adam” ve bir “kadın” görürüz. Adam kadına bütün yaşananları tek tek anlatır, yani aslında romanı bir flashback gibi değerlendirebiliriz. Tabii bütün acılar ve bütün tutkular yeniden anlatılınca ölülerle canlılar yer değiştirmeye başlarlar.

Gerçeğe Değen İhtimal 920 sayfa demiştim. 920 sayfaya yayılan bir hikâyede şişen yerler olmaz mı, illaki olur, bu normal ama belli başlı yerlerdeki ağdalı diyaloglar için aynı şeyi söylemek güç. Bu tip diyalogların yazılma nedenini elbette anlayabiliyorum fakat karakterlerin bazı yerlerde yoğunluklu ve karşılıklı olarak uzun sakallı laflar etmesi ters bir etki yaratabiliyor, bunu da söylemeden geçmeyeyim.

​Son kertede Gerçeğe Değen İhtimal, aşkın, dahası aşk sanılan saplantıların, insanların hayatını ne denli derinden etkileyebileceğini anlatıyor. Fonaysa Türkiye’deki karanlık hesaplaşmaları koyuyor. Belki de bu sebeple memleketin karmaşası aileye, ailenin karmaşası çocuklara sirayet ediyor.

0
492
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage