31 MART, SALI, 2020

Ellerimizi Telefonla Meşgul Tutmamız, Zannettiğiniz Kadar Yeni Değil

Darian Leader’ın uygarlık tarihini ellerimizle nasıl belirlediğimizi; elin neyi, niye yaptığını kendine has üslubuyla anlattığı kitabı El  hakkında bir inceleme.

Ellerimizi Telefonla Meşgul Tutmamız, Zannettiğiniz Kadar Yeni Değil

İthaki Minima serisinden çıkan Darian Leader imzalı El, çoğunlukla teknolojinin insanlar arası ilişkileri değiştirip bozduğu ve bizleri akıllı telefonlar gibi yeni birtakım aletlerle meşgul olmaya ittiği savına bir karşı cevap niteliği taşıyor. Leader, insanların, özellikle de teknoloji ve insan ilişkisi üzerine kafa yoranların, teknolojinin insan hayatı ve uzuvları üzerine nasıl bir etkide bulunduklarını sık sık sorguladıklarını fakat bu sorgulama içerisinde daha çok “yeni” olanla ilgilendiklerini düşünüyor. Oysa  -elörneğiyle desteklediği şekliyle- bunların çoğu, çok çok daha önceki edimlerimizle ilgililer.

Kitap, internet çağı üzerine görüşlerle açılıyor. İnsanların ilişki kurma biçimlerinin ve sosyalleşmelerinin, internetle birlikte önceki elli yıla kıyasla ne kadar fazla değiştiği oldukça açık. İnternet ve iletişim teknolojilerinin uygulamadaki faydaları ve insanlığa sağladığı yeni imkânlar elbette tartışılmayacak kadar çok fakat hemen her durumda olduğu gibi burada da birtakım “yeni” sorunların yolu açılıyor. İletişimin kolaylığı, insanları daha az iletişim kurmaya itiyor.

​Bu, bir çelişki gibi görünebilir ancak öyle değil. İhtiyacınız olduğu her anda ayrıca bir çaba harcamadan iletişim kurabilecekseniz, iletişim kurmak için çaba harcamaya yahut ulaşılabilir olmaya çalışmaya da ihtiyacınız kalmıyor. Toplumsal grupları ve onların oluşum biçimini bu durumun ne kadar kökten değiştirebileceğini, sadece buradan yola çıkarak bile düşünebiliriz. Yüz yüze iletişim ortadan kalktığında, sadece coğrafi yakınlık yahut ölçülebilir zaman gibi maddi unsurların değil, uyulması gereken birtakım davranış kurallarının yahut kültürel olarak toplum içerisinde bireyden beklenen çoğu manevi unsurun da birincil etkisi kalmıyor. Dolayısıyla grupların kurulma ve sürdürülme dinamiği başından sonuna kadar değişiyor.

Günümüz insanının toplumsal etkileşimi içerisine iş ve çalışma hayatını, eğitim ve okulları, eğlence, sanat ve takım sporlarını ve sosyal tüm aktiviteleri koyabiliriz. Bunların her birinde, bir araya gelmenin zaman ve zemine göre değişen birtakım kuralları bulunmaktadır ve en azından bir aradalık bitene değin, herkesten bu kurallar dâhilinde davranması beklenir. Fakat işyerleri siber âleme taşındığında, üniversite dersleri onlineolarak alındığında yahut bir konser, eş-zamanlı olarak evden izlenebildiğinde bunların dinamikleri de değişecektir. Bir arkadaş buluşması esnasında telefonumuzdan bir sanat eserinin fotoğrafını inceleyebilir yahut bir spor müsabakasını seyrederken iş ile ilgili bir e-postaya cevap verebiliriz. Bunun sonucunda ise karşımızda, söz gelimi, bir masanın etrafında oturup sohbet ederken diğer yandan da sürekli telefonuyla ilgilenen insan grupları kalır.

​İnsanın toplumsal boyutu bir yana, işin bir de bireysel boyutu var. Bu boyut içerisinde kendi başımıza kaldığımızda yaptıklarımızdan (düşünmek gibi), zamanımızı nasıl değerlendirdiğimize kadar (hobiler, alışkanlıklar vb.) pek çok şey yer alıyor. Son örneği buraya alırsak; bir masada tek başına oturan bir insanı düşündüğümüzde, onun doğrudan telefonuyla ilgilendiğini varsayabiliriz ve bu varsayım çoğunlukla doğru çıkar, çünkü bizler de bir masada tek başımıza oturma ihtimalimizi düşündüğümüz zaman, elimiz telefonumuza gidecektir.

Telefonlar Üçüncü Elimiz…

Darian Leader, yukarıda özetlenmeye çalışılan bu toplumsal ve bireysel “yeni” bozulmaların suçunun teknolojiye, özellikle de iletişimde en büyük yeri kaplayan son teknoloji ürünü telefonlara atıldığından bahsediyor. Leader’in “el” ile ilgili bir konuya giriş yaparken telefonları seçmesi, tesadüfî olmamasının yanı sıra oldukça da yerinde. Bugün hayatımızda telefonları adeta üçüncü elimiz gibi kullanıyoruz. Fakat ona göre bu durum, ister bozulma istersek de ilerleme olarak görelim, iletişim teknolojisinin gelişmesinden veya zamanımızın bir şekilde uyaranlarla gasp edilmesinden ziyade, “el” mefhumu ile alakalı.

Ellerimiz, kontrol etmeyi ilk öğrendiğimiz ve sonraki tüm hayatımızda da kontrol etmeye devam ettiğimiz birincil uzvumuz. İlk aşamada ellerimizi, beslenme ve dokunulma ihtiyacının dürtüsel bir tecessümü olarak kullanıyoruz. Bir bebeğin annesini emerken aynı anda dokunması, besini asıl aldığı ağzı ile eli arasında özdeşim kurmasına yol açıyor. Beslenirken dokunma ihtiyacı, beslenme nesnesinin kendisinden koparılmasına karşı alınan bir önlem olabilir ancak davranış sürdürüldükçe eşleşme de devam ediyor. İkinci basamakta ise annenin dokunuşuna karşılık vermek geliyor. Beslenmek ve karşılık vermek amacıyla tutunmak, bebeğin elini, annesiyle eşleştirmesine varıyor.

İlk birkaç aylarında bebekleri, ellerine kızgınlık yahut şaşkınlıkla baktıktan hemen sonra yumruklarını ağızlarına sokarken gözlemleyebiliriz. Bu ilk adımda besin, el ve anne eşleşmesinin doğal bir sonucu. İkinci adımda ise elin, ne’liğinin çözülmesi gerekiyor. El, ne olduğunun anlaşılması için ağza sokuluyor, ölçülüp biçiliyor. Bu esnada ise bebek, kendi iradesiyle hareket ettirebildiği fakat ne işe yaradığını da tam olarak çözemediği bu uzva karşı, bir yabancılaşma yaşıyor.

​​Eller, tarihin hemen her kesitinde, bir şekilde bizim bir parçamız ama bir şekilde de bizden farklı olarak görünüyorlar, tıpkı elini şaşkınlıkla seyreden ve sonrasında da ısıran bebeklerde olduğu gibi. Ellerimiz, biz çok farklı şeylerle meşgulken çok fazla başka şeyi yapabilecek boşluğa sahipler. Bu yüzden toplumlarca ellerin meşgul tutulması ve böylece onlarla zararlı olabilecek eylemlere girilmesini engellemek için pek çok kural üretiliyor. Kadınların örgü, işleme gibi el sanatlarıyla sıkça meşgul olması, erkeklerin de elleriyle icra edebilecekleri meslek dallarına yönlendirilmesi savunuluyor. Daha yakın zamanlarda bunlar olmasa bile insanların eline bir yelpaze, bir şemsiye, bir baston; hiç değilse de devamlı kontrol etmeleri gereken bir belden asmalı saat veriliyor.

Bu nedenle yazar, dijital dünyadaki yabancılaşmamıza odaklanmaktansa ellerimizi meşgul tutmanın her zaman temel bir insan faaliyeti olacağını vurgulamak istiyor. Çünkü cep telefonları veya bilgisayarlar, başkalarının yanında durmanın getirdiği beklentilerden bizi bir nebze soyutluyorlar fakat nihayetinde bunların hepsi, elle işleyen bir döngünün parçasılar. Yelpazelerin yerini şemsiye, şemsiyenin yerini kumanda, kumandanın yerini cep telefonu alıyor. Sonraki yüzyıllarda, cep telefonunun yerini de başka bir şey alabilir. O hâlde sabit kalan şeye odaklanmak, daha doğru bir yaklaşım olabilecektir.

​​Bir zaman geçirme yahut ufacık bir parçadan yola çıkarak ellerle ilgili geniş bir kültürel bilgi dağarcığına erişme imkânının yanında, özellikle çocuk sahibi olmayı planlayan yahut henüz çocuk sahibi olmuş olan ebeveynlerin, kitaptan fayda görebilecekleri de üzerinde durulması gereken bir konu. Çünkü Leader, kitabın çeşitli bölümlerinde ellerden bahsederken, durumu karmaşıklaştırmadan çocuk gelişiminin, çocuk-ebeveyn ilişkisinin pek çok noktasına da temas ediyor. Değinilmesi gereken son bir nokta da, Leader’ın ellerin kullanımıyla ilgili panoramayı sunmasının ardından, ulaştığı sonuçlar. Bu sonuçlar, sadece başlangıç ve bitiş noktasındaki teknoloji ve yabancılaşma bağı için değil; markaların reklam yaklaşımlarından, yeni ürünlerin tasarımına kadar yararlanılabilecek yeni bakış açıları için de kullanılabilirler. 

Görseller Jun Cen'e aittir. 

0
7170
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage