02 EKİM, PAZARTESİ, 2017

“Çocuklar İçin Yazılmış Olan Yetişkin Kitapları”

Yarattığı Alfabe Bulutu serisiyle okuyanları harflerin ve sembollerin maceralarına ortak eden yazar ve editör Alp Gökalp ile kitaplarının yaratım sürecini, çocuk kitaplarıyla ilgili meseleleri ve gelecek projelerini konuştuk. 

“Çocuklar İçin Yazılmış Olan Yetişkin Kitapları”

Kariyerine gazetecilik mesleğiyle başlayan ve 2003 yılında Londra'ya taşınan Alp Gökalp, burada Learning Trust için farklı etnik kökenlerden çocuklara eğitim danışmanlığı yaptı. Bir yandan da The Guardian gazetesinin Positive Action Scheme programını tamamlayarak gazetenin etnik toplum haberleri havuzu için muhabirlik yaptı. Berlin Freie Universität’ta uzaktan Görsel Antropoloji üzerine MA ve Goldsmiths University’de Antropoloji MRes yapan Gökalp, Türkiye'ye döndükten sonra şu anda da devam eden çocuk kitapları editörlüğü yapmaya başladı. Yazar, bir yandan da kendi çocuk kitaplarını yazmaya devam ediyor.


Alfabe Bulutu, ilk kitabı S Sessizce Mırıldandı:Ya Başkası Olsaydım? ve ardından yayımlanan ü Avazı Çıktığı Kadar Bağırdı: Noktalarım Olmadan Ne Yapacağım?R Endişeyle Seslendi: Virgül Nerdesin? ve Bulut ve Selis Haykırdı: Ağaçlarımıza Ne Oldu? ile dördüncü kitaba ulaşan seri, çocuk kitapları arasında özel bir yere sahip oldu. Redhouse Kidz etiketiyle yayımlanan kitapların her biri farklı bir çizer tarafından resimlendirildi. Seri, dünyaya en yakın bulut olan Alfabe Bulutu'nda yaşayan harflerin ve sembollerin yani bulut sakinlerinin maceralarını anlatıyor okurlarına. Alp Gökalp ile kaleme aldığı Alfabe Bulutu serisinin ortaya çıkış serüvenini, etkinlik kitabı İsim, Şehir, Hayvan, Bitki ve Eşya'yı, çocuk kitapları hakkındaki farklı görüşleri ve gelecek planlarını konuştuk. 

Dil dünyasına başka bir gözle baktıran Alfabe Bulutu’nun ortaya çıkış hikâyesini anlatır mısın? 

Burada gazetecilik yaparken bir noktada İngiltere’ye gitmeye karar verdim. 2003 yılında gittim ve İngiltere’de 10 yıl yaşadım. Orada yaşarken gazetecilikle ilgili kurslar alıp kendimi daha da geliştireyim düşüncesiyle çocuk yazınıyla ilgili bir şeyler bakınırken “çocuklar için yaratıcı yazma kursu” diye bir şey buldum. Ve 1,5-2 sene boyunca oraya gittim. Bir süredir üzerinde çalıştığım bir taslak vardı; zaman içinde edindiklerimle de zenginleşerek bugünkü halini aldı. Diğerlerini de o temanın üzerine ekleyerek ürettim.

Geçmişte yaptığın işlere baktığımda çocuk kitaplarıyla ilgili çalışmalarından ziyade gazetecilik, eğitim danışmanlığı yaptığını görüyorum. Çocuklar için bir şeyler yazmaya nasıl karar verdin? 

Türkiye’ye aslında aklımda bambaşka şeylerle dönmüştüm. Çocuk kitapçılığı hayatımda beni başka bir yola yönlendirir, diye düşünmemiştim ama “Madem geldik ve ülkenin durumu bu, yapabileceğimiz şeyler de belli” derken bu editöryel işe başladım. İşin içine girdikçe ve ilerledikçe daha çok severek, alışarak ve karşılıklı etkileşimle oldu çocuk kitapçılığım.

©Nazlı Erdemirel

Dil, iletişimi yaratan en önemli kavram. Peki çocuklar için kaleme aldığın bu kitaplarda dili oluşturan harfler, semboller neden senin kahramanın, neden dil üzerinden anlatmayı seçtin?

Zaten hikâye bir şekilde dönecekti. İçinde eksantrik bir şey olsun istedim. Bizim belki insanlara söyletemeyeceğimiz şeyleri onların naifliğinde, bizimkine ait olmayan, onların dünyasında belki normal ama bizimkinde farklı olan bir halde sunabileceğimi düşündüm. Aslında insan ama insandan da farklı bir şey olarak harflerin haline soktum. Bence dil ve dilin içindeki harflerle semboller de canlı ve kendi kendilerini çeviren bir topluluk. O yüzden onların canlı olması ya da insana benzemesi, nefes alması garip gelmedi bana.

Anlattığın her hikâyede aslında küçük yaşlardan edinilmesi gereken erdemler yer alıyor. Ötekileştirmenin kötü bir şey olduğu, farklılıkların bir zenginlik yarattığı, doğaya, ağaçlara ve hayvanlara vermemiz gereken değer gibi. Tüm bunlar sadece çocukların değil öğrenmeye geç kalmış yetişkinler için de öğrenilmesi gereken şeyler. Senin ilk olarak bu konuları yazmandaki nedenler neler?

Gözlemlediğim kadarıyla Türkiye’de buna yönelik kayda değer hikâyeleştirme pek yok. Genellikle daha didaktik şeyler çıkıyor karşımıza. Çocuklar bunu hem istemiyorlar hem de gereksiz dersleştirmeye dönüşüyor bu hikâyeler. Bunun azlığından muzdarip olarak yarattığım bir konseptti aslında Alfabe Bulutu. İngiltere’de yaşadığım sürede altı sene okullarda mülteci çocuklar için eğitim danışmanlığı yaptım ve öğretimin yanı sıra bu tür değerleri aşılamaya çalıştım çocuklara. Çocukları sınıftan alıp oradaki yaşam sürecine adapte olabilmeleri için onlarla konuşurdum. Konuşmalar içinde iyi insan olma, iyi vatandaş olma, olaya adapte olmaya ilişkin şeyler konuşulduğu için bu benim de beynime işlemiş diye düşünüyorum. Bunları da neden hikâyelere sokuşturmayalım diye düşündüm sonra. Bence sırıtmadı da.

S, R, ü ve ğ’nin hikâyesini okuduk şu ana kadar. Bu harflerin ilişkide olduğu diğer harfler ve noktalama işaretleri de hikâyelerin diğer kahramanları. Seçtiğin olayları, kişileri harflerle ve sembollerle ilişkilendirmen nasıl gerçekleşiyor, nasıl bağdaştırıyorsun? Mesela tirelerin kedi, virgüllerin köpek ya da b’nin şişman biri olmasını. 

Aslında en içime sinmeyen şey b’nin şişman olmasıydı; çünkü bir standart beklenir ya. B nedir, göbekli bir adama benzemesi gibi. Halbuki öyle olmaması gerekir. Çok zayıf bir adam da olabilirdi b. Bir standart düşünmedim aslında. Ama hayvanları seçerken en çok kullanılan nokta, virgül ve tire’yi etrafımızda daha çok bulunan hayvanlar için kullandım. S harfindeki durum tamamen gerilerde kalmış bir harfin en baştaki harfin hayatına öykünmesi gibi. Asıl nüans şu bence, her kitabımın illüstrasyonu başka bir çizer tarafından yapılmasını istedim. Bundaki neden de şu: A harfi en başta da, arka planda da yer alsa onu başka bir çizerin nasıl gördüğünü deneyimlemek istedim. Onları özgür bıraktım. Kendileri istedikleri gibi çizdiler. Birinci kitaptaki bir harf başka bir kitapta çok farklı görülebiliyor bu yüzden.

©Nazlı Erdemirel

Söylediğin gibi illüstratörlerle güzel bir iş birliği içindeymişsin. Her kitabında farklı bir isimle, İpek Konak, Onur Karadağ, Burak Dak ve Göktuğ Karahan’la çalıştın. Çizimlerin de öne çıktığı bir seri yarattın. Bu konu üzerine çokça düşünülen bir soruyu sormak istiyorum. Yazarın anlattığını çizer birebir mi çizmeli? Sen çizerlerle nasıl bir yol izledin? Çeşitli yönlendirmeler yaptın mı yoksa bu çizerin özgürlük alanı mı?

Ben kendimi çalışılması zor biri olarak düşünmüyorum. Yine de spesifik bir şeyler istiyorum. Bu mizansende bunların olmasını tercih ederim, diyorum ama yorumu tamamen illüstratöre bırakıyorum. Nasıl düşlerse o da. Mesela bu çay burada diye, o çayı o bardağın içinde düşlemesini istemiyorum. O çayı istediği gibi düşleyebilir. Sadece olmasını istediğim şeyleri söyleyip geri çekiliyorum. Sanırım çalıştığım insanlar da kitap serisinin ruhunu yakalamış oldular. Gayet kolay ilerlenen bir süreç oldu benim için. 

Çocuk kitapları editörü de olduğun için şunu sormak istiyorum. Bazılarına göre resimli çocuk kitapları çocuğun hayal gücünü köreltiyor. Sen bu görüşe katılıyor musun?

Hayır, katılmıyorum. Sanırım bu görüşü destekleyenler çizimlerin çocukları yönlendirdiği esasını baz alıyor. Mesela Dodo’yla ilgili bir kitap olsun. Bu bir çizim olmadan çocuğun ufkunu nasıl açabilir? Var olmayan bir şeyden bahsediyoruz. Çocuğun kafasında hiç olmayan bir şey yaratmasını isteyemeyiz. Artık yok bu kuş, ama bilinen bilimsel bir veri var. O kuşu oraya çizip nasıl bir şey olduğunu tanıtmak doğru bir şey bence. Ama bunu söylemişken bazı kitapların tamamen çocukların hayal gücüne bırakılmış olduğunu görmek de hoşuma gidiyor. Mesela silent book’larda -tam tersi bir iş- hikâye yok, çocuğa çizimleri veriyorlar ve çocuklar hikâyeyi anlatıyor. Benim editörlüğünü yaptığım bir seride çocuğa “sana boş bir daire veriyoruz, bakalım bunu neye çevireceksin” diye soruyor örneğin yazar. Yani yaratıcılık tamamen çocuğun yaratıcılığına bırakılıyor.

Çocuklar için pek çok şey üretiyorsun. Onlar için bir şey üretirken nelere dikkat ediyorsun? Mesela bir çocuk gibi düşünür müsün?

Ben kitaplarımı her zaman “çocuklar için yazılmış olan yetişkin kitapları” şeklinde tasarlarım. Çocukları hiçbir zaman çocuk olarak algılamadım. Çalıştığım süreçte de çocuklar benden bir tık daha az bilgili arkadaşlarım gibiydiler. Onlara verebileceğim şeyler olduğunu düşünüp bunun üzerine gittim. Onların da bana verebileceği çok şey olduğu düşüncesini de yadsımıyorum kesinlikle bu arada. O yüzden çocuk dünyası yetişkininkinden farklıdır, daha da şirinleştirelim, daha didaktikleştirelim gibi bir şeyin içine girmedim. Ama söylenmemesi, üzerinde durulmaması ya da durulduğu zaman çok hassas olunması gereken konularda hem editörlerimin sağduyularına güvendim hem de ben bayağı bir araştırma yaptım. Burada yanlış bir şey söylememem gerekiyor; çünkü çok kırılgan bir konu, dediğim noktalar oldu ama onun dışında kendimi özgür bıraktım diyebilirim. 

Okullarda buluşmalar gerçekleştiriyorsun. Çocuklarla bir araya geldiğinde kitaplar hakkında fikirleri neler oluyor? İlerisi için okurlarının talepleri oluyor mu?

Ben ön planda olmayı seven bir insan değilim. O yüzden soru-cevap kısmını çok kısa tutuyoruz. Kimi zaman çocuklar sorularını hazırlamış oluyor, o zaman yanlış bir şey söylememek için konuşmaya başlamadan önce iki kez düşünüyorum. Ama fikirlerle geliyorlar ve her fikir çok değerli. Onlar düşünce dünyamda başka bir şeye yol açıyor. O açıdan güzel ama çoğu zaman bir şey oynuyor ya da öğretiyor pozisyonunda oluyorum o buluşmalarda.

Şu an çocuk kitapları editörlüğü yapmaya devam ediyorsun. Yurt dışı deneyimlerini de işin içine katarsak bir yanda Türkiye bir yanda da dünyadan çocuk kitaplarını yan yana koysak, neler aynı neler farklı sence?

Bizde çok tabu olan konular var. Otosansür gerektiriyor bazı şeyler ve ben de buna maruz kaldım kitaplarımda. Dünyanın çoğu yerinde böyle şeyler olduğunu düşünmüyorum. Çocuğun hayal gücü, yetişkin hayal gücünden çok daha açık, daha sınırsız bir şey. Orada herhangi bir sansüre gitmeye çalışmanın abes karşılanacağını düşünüyorum. Ayrıca başka ülkelerde illüstratörler çok fazla metot kullanıyor. Özel olarak tamamen bu işe soyunan başlayan ve bir sürü çizim metodu kullanan ve yayınevlerinin de buna açık olduğu, sadece illüstratörün “ben böyle bir şey çizdim” demesi değil de yayıncının da bu çizimi onayladığı bir dünya olduğunu gözlemliyorum. Bologna’ya üç kere gittim ve gerçekten var olabileceğini düşünmediğim ekstremlikte şeyler gördüm ve gerçekten mutlu etti beni bu. Türkiye’ye de gelecektir bu. Çocuklar da daha çok şey görebilsinler. 

Senin bir de son olarak yayımlanan İsim, Şehir, Hayvan, Bitki, Eşya isimli bir etkinlik kitabın var. Bu belki 2000’lerin başına kadar oynanan oyun için bir kitap hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı? Şimdiki teknoloji bağımlısı çocuklar nasıl karşıladı bu kitabı?

Çocuklardan çok ailelerinden güzel şeyler duydum aslında şimdilik ve bu çok hoşuma gitti. Çünkü aileyi desteklersen o da çocuğunu destekleyecektir. İçindeki çizimlerin minimalist olmasının sebebi de bu. Bu kitapta 60’ların, 70’lerin retro tarz ve renklerin olduğu daha primitif çizimler olmasını istedim. İki göz, iki kırmızı yanak ve ağızdan oluşan insan ve hayvan çizimleri gibi. Bence baskı kalitesi, renkleri ve dokusuyla güzel bir şey çıktı ortaya. Çok memnunum.

​İngiltere’deyken çocuklarla müfredat dışı çalışmalar yapıyorken onları yeni girdikleri topluma entegre etmekti amacımız. O yüzden hepsinin sevebileceği oyunlar bulma peşindeydik. Bu oyunu öğrendikleri zaman çok mutlu oluyorlardı ve her ders sonunda oynuyorduk. Dediğin gibi bilgisayar çağında çok eski moda bir oyun gibi görülse de hala enerjisini yitirmeyen bir oyun olduğunu düşünüyorum. Unutanlara hatırlatmak, bilmeyenlere de öğretmekte fayda var.

©Nazlı Erdemirel

İlerisi için yetişkinler için de bir şeyler yazmayı düşünür müsün?

Ben zaten kendi çocuk kitaplarımda çok fazla detaya yer veriyorum. Yazı özelliğim bu; detaycılık. Eskiden gazeteciydim, müzik yazıları yazardım orada da birisini tanıtırken başka birinin diskografisinden tut da o müzik tarzının nasıl doğduğuna dair bilgi verirdim. Çocuk kitaplarında bunu daha güzel verebiliyorsun. Hedef kitlen buna daha açık ve pozitif bakabiliyor. O yüzden çocuk kitaplarında devam ederim diye düşünüyorum. 

Peki Alfabe Bulutu devam edecek mi? İlerisi için hazırladığın kitaplar için bize biraz ipucu verir misin?

Beşinci kitapla sona erecek Alfabe Bulutu. Her şey tadında kalmalı. Beşinci kitap da Kasım sonunda çıkacak. Bu kitapta da farklı ülkelerin kültürlerini neşter altına yatıracağız. Çocukların daha önce duymadığı terimler üzerinden gideceğiz ve bu galiba diğerlerine göre ekstra ansiklopedik bilgi veren kitap olacak. Bir süredir demlenmeye bıraktığım üç-dört tane standalone, bir de iskeletini oluşturduğum bir serim var; onları tamamlamayı planlıyorum yıl sona ermeden.

0
11398
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage