10 EKİM, PAZARTESİ, 2022

Artık Başarı Hikâyesi Dinlemek İstemiyoruz

Yazar Elizabeth Day ile Tepetaklak: İşler Sarpa Sardığında Yapılacaklar Kılavuzu’nu, başarının mutlak değer olduğu bir dünyada başarısız olmayı, tepetaklak olma hakkını, Day’in sürprizlerle dolu yazı evrenini konuştuk.

Artık Başarı Hikâyesi Dinlemek İstemiyoruz

“Baştan söyleyelim: Bu bir başarısızlık kitabı. Kariyer çıkmazlarının, özgüven krizlerinin, kaygıların, kayıpların, ayrılıkların, sınav streslerinin, tüm çuvallamaların, tepetaklak olduğumuz anların kitabı. Başarısızlıklarımızı fark edip onlarla başa çıkma, onları kabul etme kitabı. Tam da yazarın dediği gibi ne yaparsak yapalım biliyoruz ki bir gün bir yerde başarısız olacağız. Bu kaçınılmaz. Mesele incelikle başarısız olup olamayacağımız ve bu deneyimden bir şeyler öğrenip öğrenemeyeceğimizdir.”

Tepetaklak: İşler Sarpa Sardığında Yapılacaklar Kılavuzu’nun arka kapak yazısı bu sözlerle başlıyor. Elizabeth Day, büyük başarı yakaladığı How To Fail With Elizabeth Day adlı podcast programına katılan konuklarıyla yaptıkları sohbetlerinden, kendi hayat deneyimlerinden, okurlarının ve dinleyicilerinin paylaştığı hikâyelerden biriktirdiklerini başarısızlık süzgecinden geçirip Başarısızlığın Yedi İlkesi’ni okurlara sunuyor. Deneyimlerle biçimlenmiş bu kitap, başarısızlıklarımızla yüzleşmemizi sağlıyor ve bunları başarıya dönüştürmenin yollarını öğretiyor.

“Podcast yayını için özgün bir isim bulma, gelinliğimi istediğim fiyata satma ve daha profesyonel bir logo yapması için bir grafik tasarımcı tutma konusunda başarısız olan ben, podcast’in başarısızlığı için de gayet hazırdım. Elizabeth Day ile Başarısız Olma Sanatı’nın ya da bu podcast’ten ilham alarak yazdığım bu anı kitabımın şu âna kadar yaptığım en başarılı şeyler olmasını beklemiyordum fakat tam da öyle oldu.” Madem kitabı bu sözlerle açtınız, biz de önce podcast’iniz sizce neden ve nasıl bu kadar başarılı oldu, buradan başlayalım.

Bence toplum olarak sadece başarıları dinlemekten yorulduk, daha fazla özgünlük ve daha fazla birbirimizle empati kurabileceğimiz anlar, bağlantı noktaları için can atıyoruz. İnsanların yanlış giden şeyler hakkında konuştuklarını ve bu aksiliklerden neler öğrenmiş olabileceklerini dinlemek, çok rahatlatıcı ve dengeleyici bir deneyim. Daha az yalnız hissetmemizi sağlıyor ve aynı zamanda, her ne yaşıyor olursak olalım, bizi daha iyi zamanların beklediğine dair umut veriyor.

Elizabeth Day

Peki kitap fikri nasıl oluştu, pandemi dönemi kitabın yazılması için iyi bir fırsat mıydı?

Aslında bu kitabı pandemi başlamadan önce yazdım, ancak İngiltere'de karantinadayken yayımlandı. Başarısızlığı düşünmek için ilginç bir zamandı, tüm hayatımızı etkileyen küresel bir felaketle, hadi açık konuşalım, koca bir başarısızlıkla uğraşıyorduk. Ama ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, her başarısızlığın bize zaman içinde anlamlı bir şey öğretebileceğine inanıyordum ve hâlâ da inanıyorum. Kitabı yazma fikri, sürdürdüğüm podcast’imle ortaya çıktı ve tüm bu bilgileri konuğum olan kendi çaplarında bilge misafirlerimden edindiğimi fark ettim. Tekrar tekrar ortaya çıkan belirli temalar vardı ve bir süre sonra onları hepimizin hayatımızda yaşayabileceğine inandığım yedi başarısızlık ilkesine damıttım.

Neden başarı bu kadar önemli, özellikle pandemi döneminde “salgına rağmen başarmak” fikri neden bu kadar popülerleşti sizce? Başarısız olmak bir hak mıdır ve neden çoğu insan bu hakka sahip değil?

Bu soruya felsefeden faydalanarak cevap vereceğim... İnsan türünün ölümden korktuğunu düşünüyorum, bu yüzden bu dünyadan göçmeden önce bir şekilde izimizi bırakmaya çalışıyoruz. Değerimizi kanıtlamak istiyoruz ve sosyal hayvanlar olduğumuz için varlığımızı doğrulamanın yollarından biri de başkalarıyla ilişkide olmak, onları izlemek. Alkış, terfi, para ve ödül alıyorsak, bunu bir tür başarı olarak tercüme ediyoruz ve bu bize (yanlış bir şekilde) ölümsüzmüşüz hissini veriyor.

​Pandemi bizim için ölümü çok gerçek kıldı, bu yüzden muhtemelen çoğumuz “iyi yaparak”, “başararak”, muzlu ekmek pişirerek veya yeni diller öğrenerek koşullar üzerinde yanıltıcı bir kontrol sağlamak istedik. Bir şeyler yapamadan zamanın geçmesinden korkuyorduk. Bu çok insani bir durum ve kitabım ile yapmaya çalıştığım şey bu baskının bir kısmını hafifletmek. Kitabımın özeti şu: Ne kadar kaçınmaya çalışırsak çalışalım, hayatımızın bir noktasında kaçınılmaz olarak başarısız olacağız. Başarısızlık bizi tanımlamaz; başarısızlık karşısında verdiğimiz yanıt her ne ise, işte gerçek karakterimizi ortaya döken odur.

Yine pandemiden devam edelim. Bir anı bile boşa geçirmemek, evde bile bakımlı olmak, mutfakta harikalar yaratmak, Zoom toplantılarında parlamak... Başarı ve başarısızlık algımız ve üzerimizdeki baskı salgın döneminde çoğaldı mı, ne dersiniz?

Kesinlikle katılıyorum ve yanıtım evet, çoğaldı. Ama bence, bu korkunç trajedinin ortasında, aynı zamanda bize daha önce doğal olarak kabul ettiğimiz şeylere dair yeni bir bakış ve takdir duygusu da kazandırdı. Doğada bir yürüyüşün güzelliği, arkadaşlarımıza ve ailemize duyduğumuz sevgi, küçük anların sevinci. Bu farkındalıklar harika ve pandeminin “başarı”nın gerçekte ne olduğunu yeniden tanımlamamıza katkıda bulunduğunu düşünüyorum.

Peki kadınlar ve erkeklerin başarı ve başarısız olma hakları eşit mi?

Hayır, sanmıyorum. Sadece cinsiyet açısından değil üstelik... Irk, geçmiş, zenginlik açısından da eşitsiz bir dünyada yaşıyoruz. Bazı insanlara başarısız olmaları için birden fazla fırsat verilir ve bu onların ayrıcalıklarının bir parçasıdır. Beyaz, cis, orta sınıf bir adamsanız, başarısızlığı bir felaket olarak görmeme ihtimaliniz yüksektir: Kendi imajınızda yapılmış bir dünyaya doğmuşsunuzdur. Ancak sıra dışı bir insansanız, renkli bir insansanız, bir kadınsanız, evsizseniz, kronik hastalığınız varsa...  İşte o zaman ilerlemeniz çok daha zordur, dünya size göre kurgulanmamıştır.

​Sanırım bu durum değişiyor ve umarım bu değişimin küçük de olsa bir parçasıyımdır. Podcast’im olgunlaştıkça, savunmasız olmaktan korkmayan ve açıkça başarısızlık hakkında konuşan birçok harika erkekle de bir araya geldiğimi fark ettim. Birçoğu kayıpları veya hataları üzerinde durmanın “erkekliğe aykırı” olduğunu hissettiren kültürel bir koşullanma tarafından kapana kısılmışlar ve devamında kendilerini özgürleştirmişlerdi. Kültürel koşullanmaları sorgulamamız ve ayrıcalığımızın farkında olmamız gerektiğine inanıyorum, böylece herkesi en gerçek kimlikleriyle hayatlarını dolu dolu yaşamaları için özgürleştirebiliriz.

Yine kitaptan: “Bunun yanı sıra, evliliğimin başarısızlığa uğradığını, çocuk doğuramayışımı, insanları sürekli memnun etmeye çalışmanın beni son derece mutsuz ettiğini fark edemeyişimi, biz ayrıldıktan altı ay sonra öldürülen eski erkek arkadaşımla sorunları çözümleyemeyişimi, kendi öfkemi dile getiremeyişimi, bu öfkeyi toplumsal olarak daha kabul edilebilir bir hüznün ardına gizleyişimi, kendimi beni zehirleyen ilişkilerden bu bir ölüm kalım meselesi haline gelinceye kadar uzaklaştıramayışımı düşündüm durdum.” Siz başarısızlıklarınız karşısında pes etmeyi değil de devam etmeyi nasıl başardınız, ilham kaynağınız, bir kahramanınız var mıydı?

Kahramanım en iyi arkadaşım Emma. O bir psikoterapist, bu da iki kişilik harika bir kombinasyon oluşturuyor: Beni kendimden daha iyi tanıyor ve her türlü zorlukta bana yardımcı olacak profesyonel eğitime sahip! Onun sevgisi, desteği ve bilgeliği olmasaydı, bu şekilde devam edebilmeyi başarabileceğimi gerçekten düşünmüyorum. Onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için kendimi şanslı görüyorum. Ayrıca iyimser biri olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çoğu insanın iyi olduğunu düşünmeye ve ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarına inanmaya meyilliyim ve bu da beni zor zamanlara karşı oldukça dirençli kılıyor. Yaşadıklarım acı verici olsa bile, eninde sonunda geçeceğini ve bu durumla bir şekilde büyüyebileceğimi de anlıyorum. Ayrıca inancım var. Daha büyük, daha üst bir varlığa inanıyorum; başımıza gelen her şeyde evrensel bir bilincin rol oynadığı fikrine inanıyorum. Bu bana, nihayetinde her zorluğun daha büyük bir anlamı olduğuna dair büyük bir güvence veriyor.

Olumsuzluktan ölesiye kaçıyor ve aynada kendimize sürekli olumlama mesajları sıralıyoruz. Olumsuzlukları kucaklamanın zamanı geldi mi sizce?

Hayır. Kimsenin tüm olumsuzlukları aktif olarak kucaklamasını beklemiyorum ama herkesin, başarısızlığın onları tanımlamak zorunda olmadığını anlamasını istiyorum. Yanlış giden her şeye olumlu tepki vermek zor, hatta imkânsız olabilir ve kitabımı okuyan hiç kimsenin başarısız olduğunu hissetmesini istemiyorum. Demek istediğim, hayat böyledir: Hayatı dolu dolu yaşıyorsak, o zaman hem olumlu hem de olumsuz şeyler deneyimleyeceğiz ve hepsi bilgeliğimize katkıda bulunacak.

Elizabeth Day

Kendi hayatımızı başkalarının hayatlarıyla karşılaştırmaktan vazgeçmemiz mümkün mü? Bu konuda nasıl bir alıştırma önerirsiniz?

Son derece zor ama mümkün! Aldığım en yararlı tavsiyelerden biri, içimizi kalan herkesin dışıyla karşılaştırdığımızı söyleyen filozof Alain de Botton'dan geldi. İçsel olarak ne kadar nevrotik ve umutsuz hissettiğimizi biliyoruz, ancak bunu yalnızca başkalarının dış görünüşleriyle veya bize kendileri hakkında anlattıklarıyla karşılaştırabiliyoruz. Bunu da en çok çevrim içi ortamda, sosyal medyada yapıyoruz. Her şey biraz fazla geldiğinde uygulayabileceğiniz pratik önerilerim: Sosyal medyada sizi iyi hissettirmeyen herkesi takibi bırakmak veya sessize almak. Uygulamayı telefonunuzdan silmek veya en azından ana ekranınızdan kaldırmak ve her gün telefonunuzu uçak moduna alıp nefeslendiğiniz aralar vermek.

Türkiye'ye yolunuz hiç düştü mü, harika kitabınızı imzalatmak için sizi ülkemize bekliyoruz!

Çok naziksiniz, teşekkürler! Evet çocukluğumun en güzel tatilini Türkiye'de geçirdim. Ülkenize kesinlikle bayılıyorum. Pamukkale ve Efes'e gittim, kumsalda kaplumbağalar gördüm ve bir sürü patlıcan (en sevdiğim sebze) yedim ve ülkenizde geçirdiğim her saniye harikaydı. Herkes bize karşı çok nazikti. Bir an önce gelip imza günü yapmalıyım! İstanbul'a hiç gitmedim, bu hatamı da bir an önce düzeltmeliyim...

En son imza attığınız başarı ve başarısızlık neydi?

Harika bir soru. Evde kullandığım bir bisikletim var ve her zaman istediğim kadar çalışamıyorum, egzersiz yapamıyorum, hedeflerime ulaşamıyorum… Ama sonuçtan ziyade deneyimden zevk almaya çalışıyorum. Son başarım ise elbette kitabımın Türkiye'de yayımlanmış olması!

Aynı zamanda roman yazarısınız, kurgu ile kurgu dışı yazarlığı arasında nasıl bir fark var, bir yazar olarak ne düşünüyorsunuz?

Kurguda kendi umutları, arzuları ve motivasyonları olan karakterlerle hayal gücümden koca bir dünya yaratmam gerekiyor. Kurmaca olmayanlarla kendi hayatımdan ve yaptığım araştırmalardan yola çıkarak yazabiliyorum. İlki zor çünkü her bir karakteri icat etmeniz ve yaratıcı şekilde anlam ifade etmelerini sağlamanız gerekiyor. İkincisi de zor çünkü gerçekleri doğru anladığınızdan ve aktardığınızdan emin olmanız gerekiyor. En nihayetinde iki tür arasında çok fazla ayrım yapmıyorum çünkü ikisi de hikâyeler yoluyla gerçeği anlatmakla ilgili. Ve ben hikâyeleri de, gerçekleri de seviyorum.

0
5475
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage