04 MART, PAZARTESİ, 2013

Sessizliğin Filozofu 100 Yaşında 7 Bölümde Bir John Cage Sözlüğü 

 

Yaşamı alkışlar ve protestolar arasında gidip gelse de o hep bildiğini okumuş ve sonunda düşüncelerini bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Bildiği ise aslında çok basittir: Bir ses, diğeri ile mutlaka bağlantılı değildir ve ses düzenlemesinde belli bir denetim gerekmez. 

Sessizliğin Filozofu 100 Yaşında
7 Bölümde Bir John Cage Sözlüğü 
<p> </p>

"Hiçbir ses kendini yok eden sessizlikten korkmaz; ve sese gebe olmayan sessizlik yoktur." John Cage
"Müzik süreğendir kesintiye uğrayan sadece dinleme eylemidir." John Cage

Bu yıl dünyanın dört bir yanında 100. doğum günü onlarca farklı etkinlik ile kutlanan John Cage, (5 Eylül 1912 Los Angeles - 12 Ağustos 1992 New York) hiç şüphesiz müzik tarihinin en yanlış anlaşılmış ve üzerinde en çok tartışılmış isminden biriydi. Cage kimi çevrelerce müzik sanatını katleden bir soytarı, kimi çevrelerde ise müziğe yapmış olduğu katkılardan dolayı bir besteciden öte bir mucit ve düşünür olarak görüldü. Cage ile onlarca röportaj gerçekleştiren William Duckworth, 20 New Sounds of the 20 th. Ceuntry adlı kitabında Cage’in 20. yüzyılın ikinci yarısının en büyük bestecisi olduğuna değinirken onun yazın, işitme, algılama alanlarında daima hissedilecek önemli bir etkisi olduğunu belirtir.

Cage’in müzik felsefesi müzikal yaratılarının temelini oluşturur. Besteci "Yaptığımız herşey müziktir" der ve bunu şiddetle savunur. Yaşamı alkışlar ve protestolar arasında gidip gelse de o hep bildiğini okumuş ve sonunda düşüncelerini bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Bildiği ise aslında çok basittir: Bir ses, diğeri ile mutlaka bağlantılı değildir ve ses düzenlemesinde belli bir denetim gerekmez. Cage, 20. yüzyılda kompozisyon yapmak için katı kuralların gerekli olmadığını en açık yüreklilikle kanıtlayan bestecidir. On iki ton müziğinin yaratıcısı olan eski hocası Arnold Schönberg, onun bir besteciden çok bir mucit olduğunu dile getirmiştir. Cage her zaman bunu bir kompliman olarak kabul eder. Schönberg onu “zekânın mucidi” olarak değerlendirir.

Müzik alanındaki çalışmalarının yanı sıra bir mikolog (mantar bilimci) olarak da çalışmış olan Cage, hayatının son 14 yılında New York’ta bir apartmanın çatı katında yaşadı. Bu çatı katı dairesinde 400’den fazla bitki yetiştiren sanatçı, sadece müzik üzerine değil mantarlar üzerine de onlarca ders verdi.

Şüphesiz Cage üzerine bir şeyler yazmak için yola çıkıldığında yazılabilecekler onlarca sayfaya uzanabilir. Onun gerek filozof ve mucit kimliği, gerek kompozisyon ve mikoloji alanında yapmış olduğu çalışmalar ayrı ayrı yazılara konu olabilir. Bu yazıda Andante okurları için biraz daha sınırlı bir çerçeve çizerek, John Cage’in müzikal kozmosunu oluşturan çeşitli konular üzerinde durmak istiyorum. Cage ve müziğine dair 7 başlıktan oluşan bu sözlük denemesi, onun onlarca ses adacığından oluşan müzik okyanusunun temel başlıklarını anlatmayı amaçlıyor.

Başlangıç / Keşif

Modern müzikteki enfant teribble (müthiş çocuk) olarak anılan Cage’in bildiğimiz beste metodlarından uzaklaşarak deneysel yollara girmesinin temel nedenleri çocukluk yıllarına uzanır. Cage mucit olan babasının etkisiyle çocukluğunda günlerini evde icatlar yaparak geçirdi. Besteci, müziğe sunabileceği tek şeyin icatlar olduğunu çok önceden bildiğini belirtir. Onun şu sözleri müziğe bakışını özetler niteliktedir:

"Bir müzik kulağına sahip değilim ve yazmadan önce müziği zihnimde duyamam. Hiçbir zaman da duymadım. Ezgileri aklımda hiç tutaman. Solfej, hafıza ya da hayal gücü olarak adlandırılabilecek bütün o şeylere hiçbir zaman bir yakınlığım olmadı. Bunlardan daha radikal özelliklere sahip olsam da çoğu müzisyenin sahip olduklarından yoksunum… Bu yoksunlukları aşmaya yönelik hiçbir zaman bir arzum olmadı, aksine bunları yaratıcılığı besleyen birer avantaj olarak kullandım. Yazmadan önce müziği kafamda duymak yerine, o ana dek hiç duymadığım bir şeyi duyacağım şekilde beste yapmaya çalıştım.” 1

John Cage'in tam anlamıyla ciddi bir akademik eğitimin içinden geldiğini söylemek güçtür. Paris, Madrid ve Berlin’de sanat tarihi, mimarlık, müzik alanlarında (1931-32) eğitim alan Cage, Birleşik Devletler'e (Kaliforniya) döndükten sonra Arnold Schönberg, Henry Cowell, Edgard Varèse gibi yenilikçi bestecilerle çalıştı. Onun okul yaşantısı ile ilgili birçok farklı düşünceye sahip olduğu bilinir, bunlardan biri de kendi biyografik ifadesinde yer almaktadır:

“Annem de babam da koleje gitmemişlerdi. Beni gönderdiler ama iki yıl sonra koleji bıraktım. İyi bir yazar olacağımı düşünüyordum; annemle babama okula devam etmektense Avrupa’ya gidip deneyim edinmem gerektiğini söyledim. Kolejde sınıf arkadaşlarımın hepsinin aynı kitabın kopyalarını okuduğunu görmüş, şaşkına dönmüştüm. Onlar gibi yapmamış, kitaplık raflarına koşarak ilk olarak adı z harfi ile başlayan

"Hiçbir ses kendini yok eden sessizlikten korkmaz; ve sese gebe olmayan sessizlik yoktur.”" John Cage
“"Müzik süreğendir kesintiye uğrayan sadece dinleme eylemidir.”" John Cage

Bu yıl dünyanın dört bir yanında 100. doğum günü onlarca farklı etkinlik ile kutlanan John Cage, (5 Eylül 1912 Los Angeles - 12 Ağustos 1992 New York) hiç şüphesiz müzik tarihinin en yanlış anlaşılmış ve üzerinde en çok tartışılmış isminden biriydi. Cage kimi çevrelerce müzik sanatını katleden bir soytarı, kimi çevrelerde ise müziğe yapmış olduğu katkılardan dolayı bir besteciden öte bir mucit ve düşünür olarak görüldü. Cage ile onlarca röportaj gerçekleştiren William Duckworth, 20 New Sounds of the 20 th. Ceuntry adlı kitabında Cage’in 20. yüzyılın ikinci yarısının en büyük bestecisi olduğuna değinirken onun yazın, işitme, algılama alanlarında daima hissedilecek önemli bir etkisi olduğunu belirtir. 

Cage’in müzik felsefesi müzikal yaratılarının temelini oluşturur. Besteci "Yaptığımız herşey müziktir" der ve bunu şiddetle savunur. Yaşamı alkışlar ve protestolar arasında gidip gelse de o hep bildiğini okumuş ve sonunda düşüncelerini bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Bildiği ise aslında çok basittir: Bir ses, diğeri ile mutlaka bağlantılı değildir ve ses düzenlemesinde belli bir denetim gerekmez. Cage, 20. yüzyılda kompozisyon yapmak için katı kuralların gerekli olmadığını en açık yüreklilikle kanıtlayan bestecidir. On iki ton müziğinin yaratıcısı olan eski hocası Arnold Schönberg, onun bir besteciden çok bir mucit olduğunu dile getirmiştir. Cage her zaman bunu bir kompliman olarak kabul eder. Schönberg onu “zekânın mucidi” olarak değerlendirir.


Müzik alanındaki çalışmalarının yanı sıra bir mikolog (mantar bilimci) olarak da çalışmış olan Cage, hayatının son 14 yılında New York’ta bir apartmanın çatı katında yaşadı. Bu çatı katı dairesinde 400’den fazla bitki yetiştiren sanatçı, sadece müzik üzerine değil mantarlar üzerine de onlarca ders verdi.

Şüphesiz Cage üzerine bir şeyler yazmak için yola çıkıldığında yazılabilecekler onlarca sayfaya uzanabilir. Onun gerek filozof ve mucit kimliği, gerek kompozisyon ve mikoloji alanında yapmış olduğu çalışmalar ayrı ayrı yazılara konu olabilir. Bu yazıda Andante okurları için biraz daha sınırlı bir çerçeve çizerek, John Cage’in müzikal kozmosunu oluşturan çeşitli konular üzerinde durmak istiyorum. Cage ve müziğine dair 7 başlıktan oluşan bu sözlük denemesi, onun onlarca ses adacığından oluşan müzik okyanusunun temel başlıklarını anlatmayı amaçlıyor. 

Başlangıç / Keşif 

Modern müzikteki enfant teribble (müthiş çocuk) olarak anılan Cage’in bildiğimiz beste metodlarından uzaklaşarak deneysel yollara girmesinin temel nedenleri çocukluk yıllarına uzanır. Cage mucit olan babasının etkisiyle çocukluğunda günlerini evde icatlar yaparak geçirdi. Besteci, müziğe sunabileceği tek şeyin icatlar olduğunu çok önceden bildiğini belirtir. Onun şu sözleri müziğe bakışını özetler niteliktedir:

"Bir müzik kulağına sahip değilim ve yazmadan önce müziği zihnimde duyamam. Hiçbir zaman da duymadım. Ezgileri aklımda hiç tutaman. Solfej, hafıza ya da hayal gücü olarak adlandırılabilecek bütün o şeylere hiçbir zaman bir yakınlığım olmadı. Bunlardan daha radikal özelliklere sahip olsam da çoğu müzisyenin sahip olduklarından yoksunum… Bu yoksunlukları aşmaya yönelik hiçbir zaman bir arzum olmadı, aksine bunları yaratıcılığı besleyen birer avantaj olarak kullandım. Yazmadan önce müziği kafamda duymak yerine, o ana dek hiç duymadığım bir şeyi duyacağım şekilde beste yapmaya çalıştım.” 1 

John Cage'in tam anlamıyla ciddi bir akademik eğitimin içinden geldiğini söylemek güçtür. Paris, Madrid ve Berlin’de sanat tarihi, mimarlık, müzik alanlarında (1931-32) eğitim alan Cage, Birleşik Devletler'e (Kaliforniya) döndükten sonra Arnold Schönberg, Henry Cowell, Edgard Varèse gibi yenilikçi bestecilerle çalıştı. Onun okul yaşantısı ile ilgili birçok farklı düşünceye sahip olduğu bilinir, bunlardan biri de kendi biyografik ifadesinde yer almaktadır:

“Annem de babam da koleje gitmemişlerdi. Beni gönderdiler ama iki yıl sonra koleji bıraktım. İyi bir yazar olacağımı düşünüyordum; annemle babama okula devam etmektense Avrupa’ya gidip deneyim edinmem gerektiğini söyledim. Kolejde sınıf arkadaşlarımın hepsinin aynı kitabın kopyalarını okuduğunu görmüş, şaşkına dönmüştüm. Onlar gibi yapmamış, kitaplık raflarına koşarak ilk olarak adı z harfi ile başlayan

Hiçbir ses kendini yok eden sessizlikten korkmaz; ve sese gebe olmayan sessizlik yoktur.”" John Cage

“"Müzik süreğendir kesintiye uğrayan sadece dinleme eylemidir.”" John Cage


Bu yıl dünyanın dört bir yanında 100. doğum günü onlarca farklı etkinlik ile kutlanan John Cage, (5 Eylül 1912 Los Angeles - 12 Ağustos 1992 New York) hiç şüphesiz müzik tarihinin en yanlış anlaşılmış ve üzerinde en çok tartışılmış isminden biriydi. Cage kimi çevrelerce müzik sanatını katleden bir soytarı, kimi çevrelerde ise müziğe yapmış olduğu katkılardan dolayı bir besteciden öte bir mucit ve düşünür olarak görüldü. Cage ile onlarca röportaj gerçekleştiren William Duckworth, 20 New Sounds of the 20 th. Ceuntry adlı kitabında Cage’in 20. yüzyılın ikinci yarısının en büyük bestecisi olduğuna değinirken onun yazın, işitme, algılama alanlarında daima hissedilecek önemli bir etkisi olduğunu belirtir. 


Cage’in müzik felsefesi müzikal yaratılarının temelini oluşturur. Besteci "Yaptığımız herşey müziktir" der ve bunu şiddetle savunur. Yaşamı alkışlar ve protestolar arasında gidip gelse de o hep bildiğini okumuş ve sonunda düşüncelerini bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Bildiği ise aslında çok basittir: Bir ses, diğeri ile mutlaka bağlantılı değildir ve ses düzenlemesinde belli bir denetim gerekmez. Cage, 20. yüzyılda kompozisyon yapmak için katı kuralların gerekli olmadığını en açık yüreklilikle kanıtlayan bestecidir. On iki ton müziğinin yaratıcısı olan eski hocası Arnold Schönberg, onun bir besteciden çok bir mucit olduğunu dile getirmiştir. Cage her zaman bunu bir kompliman olarak kabul eder. Schönberg onu “zekânın mucidi” olarak değerlendirir.



Müzik alanındaki çalışmalarının yanı sıra bir mikolog (mantar bilimci) olarak da çalışmış olan Cage, hayatının son 14 yılında New York’ta bir apartmanın çatı katında yaşadı. Bu çatı katı dairesinde 400’den fazla bitki yetiştiren sanatçı, sadece müzik üzerine değil mantarlar üzerine de onlarca ders verdi.


Şüphesiz Cage üzerine bir şeyler yazmak için yola çıkıldığında yazılabilecekler onlarca sayfaya uzanabilir. Onun gerek filozof ve mucit kimliği, gerek kompozisyon ve mikoloji alanında yapmış olduğu çalışmalar ayrı ayrı yazılara konu olabilir. Bu yazıda Andante okurları için biraz daha sınırlı bir çerçeve çizerek, John Cage’in müzikal kozmosunu oluşturan çeşitli konular üzerinde durmak istiyorum. Cage ve müziğine dair 7 başlıktan oluşan bu sözlük denemesi, onun onlarca ses adacığından oluşan müzik okyanusunun temel başlıklarını anlatmayı amaçlıyor. 


Başlangıç / Keşif 


Modern müzikteki enfant teribble (müthiş çocuk) olarak anılan Cage’in bildiğimiz beste metodlarından uzaklaşarak deneysel yollara girmesinin temel nedenleri çocukluk yıllarına uzanır. Cage mucit olan babasının etkisiyle çocukluğunda günlerini evde icatlar yaparak geçirdi. Besteci, müziğe sunabileceği tek şeyin icatlar olduğunu çok önceden bildiğini belirtir. Onun şu sözleri müziğe bakışını özetler niteliktedir:


"Bir müzik kulağına sahip değilim ve yazmadan önce müziği zihnimde duyamam. Hiçbir zaman da duymadım. Ezgileri aklımda hiç tutaman. Solfej, hafıza ya da hayal gücü olarak adlandırılabilecek bütün o şeylere hiçbir zaman bir yakınlığım olmadı. Bunlardan daha radikal özelliklere sahip olsam da çoğu müzisyenin sahip olduklarından yoksunum… Bu yoksunlukları aşmaya yönelik hiçbir zaman bir arzum olmadı, aksine bunları yaratıcılığı besleyen birer avantaj olarak kullandım. Yazmadan önce müziği kafamda duymak yerine, o ana dek hiç duymadığım bir şeyi duyacağım şekilde beste yapmaya çalıştım.” 1 


John Cage'in tam anlamıyla ciddi bir akademik eğitimin içinden geldiğini söylemek güçtür. Paris, Madrid ve Berlin’de sanat tarihi, mimarlık, müzik alanlarında (1931-32) eğitim alan Cage, Birleşik Devletler'e (Kaliforniya) döndükten sonra Arnold Schönberg, Henry Cowell, Edgard Varèse gibi yenilikçi bestecilerle çalıştı. Onun okul yaşantısı ile ilgili birçok farklı düşünceye sahip olduğu bilinir, bunlardan biri de kendi biyografik ifadesinde yer almaktadır:


“Annem de babam da koleje gitmemişlerdi. Beni gönderdiler ama iki yıl sonra koleji bıraktım. İyi bir yazar olacağımı düşünüyordum; annemle babama okula devam etmektense Avrupa’ya gidip deneyim edinmem gerektiğini söyledim. Kolejde sınıf arkadaşlarımın hepsinin aynı kitabın kopyalarını okuduğunu görmüş, şaşkına dönmüştüm. Onlar gibi yapmamış, kitaplık raflarına koşarak ilk olarak adı z harfi ile başlayan

bir yazarın kitabını alıp okumuştum. Bu olay beni, bu kurumun doğru biçimde yürütülmediğine inandırdı. Okulu bıraktım.” 2 

Avangard   

Cage tuhaf çıkışlarıyla Andy Warhol'dan, Stockhausen'a ressamından müzisyenine birçok alanda sanatçıyı etkilemiştir. Cage’in eserlerinde yorumcuya özgürlük tanıması ve onun da besteye müdahale eden bir kişiye dönüşmesi fikri, 20. yüzyıl müziğinde önemli değişikliklere neden olur. Bestecinin geçtiğimiz yüzyıl müziğine getirdiği bir başka yenilik ise notaların belli bir yöntemle "tesadüfi" birlikteliğinden oluşan müziğidir. Cage eserini hazırlarken, icra edileceği salonun mimari yapısından, konumundan, büyüklüğüne kadar her şeyi titizlikle tasarlar.

1930’ların sonlarına doğru, Cage farklı sesleri tecrübe eder ve daha önce müzikal sayılmayan çalgılar ile müzikler besteler. Besteci bu dönemde konserve kutusundan radyolara, otomobil frenlerinden, kapılarına her şeyden orkestra oluşturarak, perküsyon müziği üzerine odaklandı. 1936-38 arası Seattle’da öğretmenlik yapan Cage, bu dönemde koreograf  Merce Cumingham için yalnızca vurmalı çalgıları kullanarak yazdığı bale müziği, yenilik arayışlarının ilk denemesi sayılır. 

Belirsizlik & Şans (Rastlantısal) Müzik

1940’ların ortalarına doğru New York’ta yaşayan Cage, doğu felsefesine ilgi duymaya başlar. Bu durum müziğinin ileride yöneleceği doğrultu konusunda son derece etkili olur. Besteci başlangıçta Sri Lankalı düşünür ve sanat tarihçi Ananda K. Coomaraswamy’nin yazı ve mektuplarından etkilenir. Hintli müzisyen Gita Sarabhai’den özel dersler alarak, Hint felsefesi üzerine çalışan Cage, daha sonra Columbia Üniversitesi’nde Daisetz T Suziki’nin derslerini takip ederek Zen Budizm’i üzerine yoğunlaşır. Tüm bu derslerin sonunda Cage; Batı müziğinin Rönesans’tan sonra yanlış bir dönüş yaptığına ve fazla egosantrik olarak süreç içindeki yerini kaybettiğine inanır. Doğu kültürüne ve felsefesine büyük ilgi duyan Cage, Konfüçyüsçü beş klasikten biri olan Yi Jing’den (Dönüşümler Klasiği) büyük ölçüde etkilenir ve yapıtlarında rastlantısal (aleatory)* öğeler kullanmaya başlar. Bu görüş doğal olarak müziğini son derece değiştirir. Sanatçı, müzik yapıtında kendi egosunu kaldırmak için tesadüf eseri şekillenen müzikal olayları, beste sürecinde bir araç olarak kullanır. 

Cage’in I Ching** yöntemi ile bestelediği ilk eseri, 1951’de yaptığı dört bölümlük bir piyano eseri olan olan Music of Changes (1951) idi. I Ching adlı Çin’in efsaneler kitabını Cage’in kompozisyon öğrencisi olan 17 yaşındaki Christian Wolff tarafından kendisine verilmişti. Bu eserde her ses, şans eseri seçilmiş ve yerleştirilmiştir. Bu sonuç şans ile üretilmesine rağmen daha sabit bir müzik parçası olduğu için, Cage tarafından nonintentional (istenmeden yapılmış) müzik olarak adlandırılmıştır.

* Rastlantısal (aleatory) yöntemde besteci, parçanın bir bölümünü yorumcunun değerlendirmesine   bırakabilir. Bir bakıma, yönlendirilmiş bir doğaçlama yapar yorumcu. Aleatory sözcüğü, alea (zar) sözcüğünden kaynaklanır. Zar benzeri, “şans, rastlantıya bağlı” anlamını taşır. Notaların üstüne rasgele mürekkep döküp ve okunabilirse onu çakmak, nota sayfalarını bir şapkadan kura çekercesine çekmek ve ne çıkarsa o sırayı uygulamak, ya da yorumcunun birkaç sayfa yere düşürüp, doğaçtan çalmayı sürdürmesi gibi doğaçlama deneyler yapılmıştır. Bu durumda grafik nota yöntemi de gündeme gelir. Rastlantısal müziğin yol açtığı sonuçlardan biri de, kulak yanılsamalarıyla kavranabilen bir müziği beraberinde getirmiş olmasıdır.  György Ligeti’nin Atmosferler adlı yapıtında ve Requiem’inde (1965), öylesine karmaşık ve etkin bir yapı yaratır ki, kulak müziği tümüyle algılayamaz. 3

Cage 1950’lerin ortalarına doğru çok daha radikal bir düşünce olan indeterminacy (belirsizlik) üzerine çalışmaya başlar. Belirsiz bir notalama sisteminden hareketle yola koyulan Cage’in, bu eserlerinde performans her seferinde farklı bir son ile bitmekte, eserlerde rastgele oluş çok daha fazla ön plana çıkmaktadır. Cage’in bu yöntemle üretmiş olduğu ilk önemli çalışması 1957-58 tarihli Concert for Piano and Orchestra isimli eseridir. 1950’lerin ortalarına doğru Cage, kendi deyimi ile indeterminate (belirsiz) olarak adlandırdığı bu müzik hem bestede hem icrasında şans öğelerine ağırlık verir.

** I Ching (değişimler kitabı-dönüşümler klasiği-Çin’in kehanetler kitabı.) Zar atarak ya da sayı çekerek kendi heksagramını bulan kişiyi, spesifik sorularla baş edebilmesi için içsel kaynakları araştırmaya yönelterek dolaylı ve arzulu bir karışıklık üzerinden açıklamalarda bulunur. Metindeki 64 heksagramın doğru anlaşılıp yorumlanması günlük hayatta geçerliliği olan derin anlamlar sunar. Her satırın müzikteki bir notaya karşılık geldiği söylenebilir.  Her notanın belli bir anlamı ve niteliği varsa da, gerçek anlamı partisyonlardaki yerine bağlıdır. Daha önce de bahsettiğim gibi Cage ilk olarak baş ucu kitabı diye nitelenen I Ching’den Music of Changes’da yararlanmıştır. Cage, I Ching aracılığı ile yıldız atlaslarından seçtiği haritaları transparan kâğıtlara aktarıp gök cisimlerini nota olarak okunabilecekleri müzik kâğıtlarına bindirerek Etudes Australes ile Atlas Eclipticalis çalışmalarını oluşturmuştur. 5

Disiplinlerarası

Cage gerek müzik felsefesi gerek verdiği yapıtlar bakımından uzun yıllar disiplinlerarası bir sanat anlayışını benimsemiş bir bestecidir. Sanatçı, dansçı Merce Cunningham, kavramsal sanatçı Joseph Beuys, ressam Robert Rauschenberg, Nam June Paik, Yoko Ono ve Fluxus grubundan başka sanatçılarla gerçekleştirdiği ortak projelerinin yanı sıra, yazın alanında da önemli eserler vermiştir. Bu kitapların başında uzun yıllardır kült kitaplar olarak kabul edilen Silence ve A Year From Monday yer almaktadır. Müziğin dışında suluboya resimler de yapan Cage, uzun yıllar Wesleyan University ve The Chicago School of Design’da dersler verir.

Hazırlanmış Piyano

Cage’in prepared piano (hazırlanmış piyano) ile ilgili görüşlerinin merkezinde tek kişinin kontrolünde bir perküsyon orkestrası yaratmanın çabası yatmaktadır. Öyle ki, ilk dönem perküsyon müziği ile ilgilenip, besteler yaptığı vakit büyük çalgı topluluklarında çalınmak üzere eserler yazdığında, bunların performansının gerçekleştirilmesinin ne kadar güç olduğunu görmüştü. Bunun sebebi çevresindeki insanların hemen hemen hepsinin başka işlerle uğraşıyor olmaları ve provalara katılamıyor olmalarıdır. Yeni tınılar elde etmiş olduğu bu parçalarda Cage, piyanonun tellerinin arasına yerleştirdiği cisimler aracılığı ile her notanın sesini, genellikle vuruşun sesini yok ederek veya engelleyerek ya da sesin perküsyon niteliğini vurgulatarak tek tek değiştirmiştir. Modern müzik içerisinde teknik anlamda da büyük değişimlere yol açmış olan  prepared piano serisi, Cage’in erken dönem çalışmalarının en çok kayda alnmış ve yorumlanmış örneklerindendir.  

Prepared piano adıyla tanımladığı çalışmalarının birçoğunu, birlikte çıktıkları turnelerde piyanist David Tudor seslendirmiştir. Bu turneleri izleyen on yıl içersinde, Cage öncelikle çalışmalarını bu enstrüman için yazdı ve 1946-48 arasında zirveye ulaşan eseri The Twenty Sonatas and Interludes hem bir Guggenheim bursu (1949) hem de National Institute of Arts and Letters’dan (1950) ödül kazandı. Akortsuz bir klavsen ile Gamelan müziği arasında gidip gelen bir ses skalasına sahip olan hazırlanmış piyano düşüncesi, Cage’in sanatında  gelenekten kopuşla birlikte gelen yeni bir anlam bütünlüğü oluşturulması durumuna örnek oluşturur.  

Kolaj

Müzikte postmodernizmin en şahsına münhasır isimlerinden biri olan Cage’in sanatında “kes-yapıştır” eylemi ayrı bir öneme sahiptir. 1950’lerin başında Cage, kayıtlı olan müzikleri yan yana getirerek yeni deneylere yelken açıyordu. Bu tarzdaki çalışmalarının ilk örneği olan Williams Mix eserini besteci 1951–1953 yılları arasında gerçekleştirdi. 1958’de İtalya’nın yenilikçi bestecilerinden Luciano Berio, Cage’i stüdyo ortamında kayıt cihazlarının potansiyelini keşfetmesi için Milan Radyosu Stüdyoları’na davet eder. Cage burada, Fontana Mix isimli çalışmasını gerçekleştirir.

Sessizlik ve 4’33”

Müzikte sessizliğin keşfi kuşkusuz Cage’in kariyerinde ayrı bir yere sahiptir. Sessizliğin keşfi bestecinin tüm müzikal kafeslerden kurtulmasıyla gerçekleşir. Sanatçının 200’ü aşan çalışmalarının içinde 1952’de yapmış olduğu “4’33” sessizliğin su yüzüne çıktığı ilk eseri olarak dikkat çeker. Hiçbir istençli sesin yer almadığı çalışmasını bestelediği vakit 40 yaşında olan Cage’in o zamana kadar bestelemiş olduğu 100 kadar yapıtı bulunuyordu. 

“4’33” ilk olarak 29 Ağustos 1952’de Woodstock’ta (New York) piyanist David Tudor tarafından icra edildi. Tudor el yazısı partisyonu piyanodaki yerine yerleştirmiş (beş ölçüden oluşan bir nota metnidir.); her bölümün süresini ölçmek için bir kronemetreyi takip etmiştir. Nota metni, her biri değişik uzunlukta üç sessiz bölümden oluşuyordu; ama bunların uzunlukları 4 dakika 33 saniye idi. Tudor icranın başlangıcını, piyanonun kapağını indirerek gösterir. İlk bölümde ağaçların arasından esen rüzgarın sesi karışır. Piyanist hiç hareket olmayan 30 saniyenin sonunda kapağı kaldırarak ilk bölümün bittiği işaretini verir. Ondan sonra ikinci bölüm başlar, bu sırada çatıya yağmur damlaları düşer. Piyanist son bölümde piyano kapağını kaldırır ve indirir.  Cage bundan sonrasını An Autobiographical Statement’da şöyle anlatır: “Halk fısıldaşmaya başladı; bazıları kalkıp dışarı çıkmak üzere arkaya yürüdü. Gülmediler yalnızca hiçbir şey olmayacağını anlayınca rahatsız olmuşlardı ve üstünden 30 yıl geçmesine rağmen bunu unutmadılar; hâlâ öfkeliler.”

Cage sessizlik konusunu işlediği Silence başlıklı denemesinde “4’33” bestesine ilham veren süreci şu sözlerle anlatır:

“1951 senesinde Harvard Üniversite’sinde yankıdan arıtılmış bir odaya girmiş, bu sessiz odada hiç beklemediğim iki ses duymuştum: biri tiz, öbürü pesti. Bu sesleri görevli akustik mühendisine tanımladığımda bana tiz sesin sinir sistemimin çalışmasından, pes sesin dolaşım halindeki kanımdan kaynaklandığını anlatmıştı. Bu iki sesi dinleyeceğimi hiç beklemememin nedeni, bu seslerin benim isteğim dışında titreşmesiydi. İşte bu deney bana yaşamımın yönünü, amaçlanmayanın aranıp bulunmasını verdi. Bunu benden başka yapan kimse yoktu. Sizler için ben yapacaktım. O sırada ne yaptığımı bilmiyordum; sonraki bütün bu yıllar boyunca da pek fazla bir şey bilmiyorum.  Müzik besteliyorum. Evet, ama nasıl? Seçmeler yapmayı bir yana bıraktım. Onun yerine sorular sormayı seçtim. 6  

Allan Rich, Amarican Poineers: Ives to Cage and Beyond adlı kitabında Cage’in “4’33” eserindeki esin kaynaklarından birine şu sözlerle değinir:

“Cage 4’33” adlı bu eserinde dostu ve çalışma arkadaşı ressam Robert Rauschenberg’in “beyaz” resimler serisinden esinlenmiştir. Rauschenberg resme asıl dinamiğini verenin asıldığı odadaki ışık koşulları ile bu odaya girip çıkanların yaratacağı şartlar düşüncesinden yola çıkmıştır. Cage de benzer şekilde, bestenin icrası sırasında müziği çevredeki hareket ve seslerin biçimlendirmesini planlamıştır.”

Notlar:
1.    William Duckworth, Talking Music, Schirmer Press, New York: 1995
2.    John Cage, An Autobiographical Statement, Soutwest review’da, 1991’de yayımlanan denemesinden.
3.    Evin İlyasoğlu, Zaman İçinde Müzik, YKY, Dördüncü Basım: İstanbul, Nisan 1996, s. 253, 272.
4.    Joseph Kerman, Listen, Worth Publishers, Third Brief Edition: New York, 1996, s. 341, 342.
5.    Hira Doğrul (Derleyen), Alışılmadık Sesler, Dost Yayınları, Birinci basım: Ankara 1999, s. 34.  ( Leonard Mayer’in The Arts and Ideas (1967) isimli kitabındaki The End of the Renaissance başlıklı bölümden.)
6.    John Cage, A Year From Monday, Morion Boyars Publishers, 1985, p. 97.

Kaynakça:
•    Allan Rich, American Pioneers: Ives to Cage and Beyond, Phaidon Press, 1996
•    William Duckworth, 20 New Sounds of The 20th Century,  Schirmer Press, 1999
•    Micheal Nyman, Experimental Music Cage and Beyond, Cambrige University Press, 1999
•    Norman Lebrecht, The Complete Companion to 20 th Century Music, Simon & Schuster Press, 1996.
•    Kyle Gann, American Music in The 20th. Century Schirmer Press, 1997
•    Paul Griffiths, Modern Music and Concise History, Thames and Hudson Press, 1994.
•    David Niccolls, American Experimental Music, Cambrige University Press, New York, 1999.
•    Paul Griffiths, Modern Music After Directions Since 1945, Oxford Press, New York, 2002.

(Andante Dergisi’nden alınmıştır.)

0
46599
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage