Steven Roger Fischer’ın insanlığın en çarpıcı ve kalıcı başarılarından biri olan okuma mucizesinin serüvenini gözler önüne seren Okumanın Tarihi, A. Handan Konar’ın çevirisiyle Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı.
Okumanın Tarihi’nde Mezopotamya’nın çiviyazılarının karmaşıklığından Antik Mısır’da sesli okumaya, Roma İmparatorluğu'nda yayılan kodeks kültüründen Rönesans’ın basılı kitap devrimine ve nihayet internet çağının ekranlarına dek, okumanın farklı biçim ve anlamları inceleniyor.
Fischer, bu çalışmasında okumanın bireysel yaşamlarımızın yanı sıra toplumsal yaşamımızı nasıl etkilediğini tarihsel, kültürel ve teknolojik bağlamlarıyla ele alıyor. Okumanın toplumları dönüştüren gücünü, insan bilincinin gelişimini şekillendiren etkisini ve gelecekte bizi bekleyen olası dönüşümleri ortaya koyuyor.
Müzikal ilhamını Hint mirasından alan Avustralyalı grup Glass Beams, Epifoni ve All Things Live Middle East organizasyonuyla 28 Mayıs’ta Jolly Joker Ankara’da 29 Mayıs’ta ise KüçükÇiftlik Park’ta konser verecek.
Glass Beams’in Türkiye konserlerinde açılışı Telli Davul yaparken, ardından sahneye elektronik ve etnik müziği başarıyla harmanlayan Islandman çıkacak. Her iki grup da izleyicileri, saykodelik ve ritüelvari bir atmosferin içine çekecek.
Glass Beams, canlı enstrümantasyon ve DIY elektronika unsurlarını harmanlayarak kültürlerin ve seslerin zamansız bir füzyonunu sahneye taşıyor. Maskeli sahne kimlikleriyle gizemlerini koruyan grup, “Taurus”, “Kong” ve “Rattlesnake” gibi parçalarıyla dünya çapında büyük ilgi gördü. İlk EP’leri Mirage ve yeni projeleri Mahal ile milyonlara ulaşan Glass Beams, kısa sürede Primavera Sound ve Best Kept Secret gibi prestijli festivallerde sahne alarak modern saykodelik müziğin yükselen yıldızları arasında yer aldı.
Glass Beams konserlerinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Murat Palta’nın “Serious but Vivid” başlıklı kişisel sergisi 22 Mayıs-21 Haziran tarihleri arasında x-ist’te sanatseverlerle buluşacak.
Geleneksel sanat pratikleri ile günümüz görsel kültürü arasında bir karşılaşma alanı yaratan “Serious but Vivid” sergisi özellikle “ciddiyet” kavramının tarihsel ve estetik boyutunu tartışmaya açarken, renk ve görselliğin bu kavramla kurduğu çelişkili ama tamamlayıcı ilişkiyi odağına alıyor. Sergi, görsel estetiğin tarihsel bağlamla nasıl iç içe geçtiğini, biçim ve içerik arasındaki ilişkinin zaman içinde nasıl evrildiğini keşfetmeye açılan bir davet niteliği taşıyor.
“Savaş, siyaset, felaketler ya da salgın hastalıklar gibi insanlık tarihine yön veren olaylar, hafızamızda çoğunlukla ağır, karanlık ve ciddi imgelerle yer eder. Ancak bu olayların sanat tarihindeki temsillerine bakıldığında, özellikle geleneksel sanatta bu ağırlığın altını oyan göz alıcı bir estetikle karşılaşılır.
Saray estetiğini taşıyan minyatürlerde, zengin renk paletleri, altın varaklar ve ayrıntılı kompozisyonlar içinde dramatik olaylara tanıklık ederiz. Ceylanlar, kuşlar ve çeşitli bitkilerle çevrelenmiş sahneler; yalnızca bir süsleme değil, aynı zamanda tarihsel olarak politik, sosyolojik ve bireysel anlamlar içeren anlatılar sunar. Bu sahneler, içerdiği acı ve travmatik gerçekliği estetik bir dile dönüştürerek izleyiciye görsel bir şölen sunar. Böylece izleyici hem güzelliğe hem de tarihin kırılgan gerçekliğine aynı anda maruz kalır.
Bugünün görsel dünyası da benzer bir çelişkiyi farklı araçlarla üretmeye devam ediyor. Dünyayı etkileyen kriz anları –savaşlar, afetler, politik çatışmalar– artık sosyal medya ve eğlence temelli dijital platformlar aracılığıyla, parlak renklerle bezeli, ironik ve çoğu zaman mizahi görseller eşliğinde dolaşıma giriyor. Ciddi meselelerin bu mecralarda estetikleştirilmesi, hatta “tüketilebilir” hâle gelmesi, toplumsal hafızanın biçimlenmesinde yeni bir dönemin işareti. Bu görselliğin geçmişin gösterişli ama dramatik diliyle kurduğu paralellik, serginin temel sorularından birini oluşturuyor: Estetik, hakikatin üzerini mi örtüyor, yoksa ona yeni bir ifade alanı mı açıyor?
Serious but Vivid, bu ikilikten beslenerek geçmişin anlatıları ile bugünün görsel dili arasında bir köprü kuruyor. Tarihsel estetik formlar ile çağdaş görsellik arasındaki bu gerilimli ilişki, serginin merkezini oluşturuyor. Ziyaretçiyi, göz alıcılıkla ağırlığın, zarafetle şiddetin, neşeyle trajedinin iç içe geçtiği bir anlatı yolculuğuna davet ediyor. Geleneksel sanatın incelikli dünyasından dijital çağın hızlı ve çoğu zaman yüzeysel imgelerine uzanan bu anlatım hattı, izleyiciyi sadece görsel bir deneyime değil, aynı zamanda kavramsal bir sorgulamaya da yöneltiyor.”
Künye:
1. You Look Like a Good Joe, diasec, led aydınlatma, 80 x 70 cm, 2025
2. The Thing, Fine Art Print, 90 x 90 cm, 2025
3. Blade Runner, Fine Art Print, 100 x 72 cm, 2025
4. The Fall, Fine Art Print, 100 x 70 cm, 2025
Edebiyatımızın nev-i şahsına münhasır simalarından Fikret Adil’in farklı konu ve anlatım teknikleri kullandığı hikâyelerinden Seval Şahin ve Esin Hamamcı tarafından derlenen kitabı Garip Bir Tesadüf - Vakit'teki Hikâyeler, Sel Yayıncılık’tan çıktı.
Fikret Adil, erken dönem Cumhuriyet'in renkli kültürel atmosferinin hem tanığı hem de eşsiz bir anlatıcısıdır. Dönemin çoksesliliği ve üretkenliği bütün tonlarıyla satırlarından sızarak, toplumsal belleğimizde nadide bir uğrak oluşturur.
Garip Bir Tesadüf, dönemin ruhunu bütün unsurlarıyla yansıtırken, Fikret Adil satır aralarından maharetle göz kırparak tiyatrocuları, ressamları, sinemacıları, devrinin edebiyatçılarını nüktedan dokunuşlarla kurgusunun bir parçası hâline getiriyor.
Didier Eribon’un otobiyografik düşüncelerini sosyolojik analizlerle birleştirdiği, uluslararası yankı bulan eseri Reims’e Dönüş, Tellekt’ten çıktı.
2021’de sinemaya da uyarlanan Reims’e Dönüş’te Eribon bireysel yolculuğunda toplumsal tahakküm ve direniş biçimlerinin çokluğunu inceliyor. France Culture tarafından “sosyolojik bestseller” olarak tanımlanan bu otobiyografik deneme toplumsal yeniden üretim, eğitim sistemi, siyaset, işçi sınıfının dünyası, sınıf, aynı zamanda kimlik inşası ve eşcinsellik üzerine eleştirel bir düşünce ortaya koyuyor. Eribon; 6 yılda Fransa’da 65.000’den, Almanya'da ise sadece bir buçuk yılda 80.000’den fazla satarak sosyolojik bir deneme için büyük bir başarı elde etti.
Édouard Louis’nin “Bu kitap beni çok etkiledi. Hayatımın hikâyesini okuduğumu hissettim” dediği bu kitapta Eribon kişisel bir hikâyeyi anlatmakla yetinmez; onu daha etkili bir şekilde analiz eder ve çok daha geniş bir toplumsal bağlama yerleştirerek anlatısını sınıf meselesi, okul sistemi, kimliklerin inşası, cinsellik, toplumsal hiyerarşi, siyaset ve demokrasi meseleleriyle iç içe geçirir.
Eribon, babasının ölümünden sonra doğduğu kent olan Reims’e döner ve geçmişini araştırmaya karar vererek, bir “sınıf kaçkını” olarak kişisel bir yolculuk aracılığıyla hem bir aile hem de işçi sınıfı düzeyinde kolektif dinamiklerin ve gerçekliklerin izini sürmeye başlar.
Nar Film, 16. kuruluş yılını 11 Mayıs-13 Haziran tarihleri arasında Kadıköy Sineması’nda sinemaseverlerle buluşacak “Nar Film 15+1: Sonbahar’dan Karanlık Gece’ye” başlıklı film seçkisiyle kutluyor.
2009 yılında Soner Alper, Ersin Çelik ve Özcan Alper ortaklığında Kadıköy’de kurulan Nar Film, 16. yılını özel bir seçkiyle kutluyor. Yapım şirketinin 16 yıllık üretimi kadar Türkiye’nin yakın dönemine de ışık tutan 11 filmi bir araya getiren “Nar Film 15+1: Sonbahar’dan Karanlık Gece’ye” seçkisi, 11 Mayıs-13 Haziran tarihleri arasında Kadıköy Sineması’nda izlenebilecek.
Özcan Alper’in Sonbahar, Gelecek Uzun Sürer, Rüzgarın Hatıraları ve Karanlık Gece filmlerinin yer aldığı seçkide, yönetmenin son filmi Aşıklar Bayramı da ilk kez sinema perdesinde izleyicilerin karşısına çıkacak. Seçkide ayrıca, Kıvanç Sezer’in Babamın Kanatları, Orhan Eskiköy ile Özgür Doğan’ın İki Dil, Bir Bavul, Lusin Dink’in Saroyan Ülkesi, Barış Hancıoğulları’nın Yeniden Leyla ve Hüseyin Tabak’ın Çirkin Kral’ın Efsanesi filmleri de gösterilecek. Seçki kapsamında Özcan Alper’in 2025 tarihli belgeseli Bölük Pörçük – Bir Tuncel Kurtiz Biyografisi’ne özel gala da gerçekleştirilecek.
Nar Film, Kadıköy Sineması, SisCo ve zu PR’ın ortaklığında hazırlanan “Sonbahar’dan Karanlık Gece’ye” başlıklı seçkisi hakkında bilgiye buradan, biletlerine ise buradan ulaşabilirsiniz.
Sanatçı, küratör ve yazarlara yönelik çok yönlü bir araştırma ve üretim programı olan SAHA Studio’nun Temmuz-Aralık 2025 arasındaki 10. dönemine başvurular başladı.
SAHA Studio, 6 aylık program süresince katılımcılarına İMÇ’deki mekânlarında kişisel bir çalışma alanı, şerefiye ve üretim bütçesinin yanı sıra küratöryel geri bildirim, üretim desteği ve ağ kurma fırsatlarını kapsayan, sanatçıların araştırma ve üretim süreçlerini zenginleştirmeyi hedefleyen bir program sunuyor.
Program süresince sanatçılar, Türkiye’den küratör, araştırmacı ve sanat profesyonellerine ek olarak, yurt dışından gelen SAHA Küratöryel Program davetlileriyle buluşarak pratiklerini ilerletme ve yeni profesyonel ilişkiler kurma imkânı buluyor. Dönem ortası buluşmalarında araştırma ve ön üretimlerini izleyicilerle paylaşan sanatçılar, ziyaretçilerden işlerini geliştirmeye katkı sağlayacak geri bildirimler alıyor. Her dönem sonunda düzenlenen SAHA Studio Açık’ta tamamladıkları yeni projelerin sunumuna eşlik eden, kamuya açık etkinliklerle bu yeni eser üretimlerinin süreçlerini ve bağlamlarını derinlemesine tartışmaya açıyorlar.
2019 yılından bu yana devam eden SAHA Studio, seçim süreçlerini daha katılımcı hâle getirmek amacıyla iki dönemi kapsayan birer senelik periyotlarda değişen ve program deneyimi olan sanatçılardan oluşan bir ön jürinin desteğini alıyor. Farklı dönemlerden birer sanatçının yer aldığı ön jürinin çoğunluk olarak işaret ettiği başvurular, dönem boyunca katılımcılara geribildirim desteği de sağlayan bir Seçici ve Danışman Kurul tarafından değerlendirmeye alınıyor. Bu ikinci etabın ardından, kurul hazırladığı kısa liste içinden aday sanatçılarla yaptığı görüşmeler sonunda döneme katılacak 5 sanatçıyı belirleniyor. Davet edilen sanatçılarda belirli bir mecra ya da yaş kriteri bulunmazken, sanatçıların SAHA Studio olanaklarından yararlanma potansiyellerine, bireysel ve karşılıklı deneyimleriyle SAHA Studio’da yaratacakları etkileşime ve İstanbul dışından sanatçılara fırsat verilmesine dikkat ediliyor. SAHA Studio’nun yeni dönem başvuruları 26 Mayıs’a kadar devam ediyor.
SAHA Studio hakkında detaylı bilgiye ve başvuru şartlarına buradan ulaşabilirsiniz.
Amerikan edebiyatının kanonik yazarlarından James Salter’ın kaleme aldığı, 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının klasiklerinden olan eseri Bir Oyun, Bir Eğlence, Suat Kemal Angı’nın çevirisiyle Jaguar Kitap’tan çıktı.
1960’lar, Fransa. Yale Üniversitesi’nden terk, genç maceraperest Phillip Dean tatil için Paris’e gelir. Fakat bir süre sonra tekdüze ve kalabalık “turistik” yaşamdan sıkılır ve bir arkadaşından ödünç aldığı ‘52 model bir Delage ile Fransa taşrasını gezmeye karar verir. Gerçek Fransa’yı keşfederken, genç bir Fransız kızla, taş çatlasa on sekiz yaşındaki Anne-Marie’yle tanışır. Geçici işlerde çalışarak kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan Anne-Marie hayattan çok daha fazlasını isteyen, tutkulu bir ruha sahiptir. Phillip ve Anne-Marie’nin deyim yerindeyse son sürat başlayan ilişkileri, görkemli tarihi kadar saf güzelliğini de koruyan Burgonya kasabalarında yaşadıkları şehvetli zamanlarla devam eder. Bütün bunları bizlere bir üçüncü göz, isimsiz bir anlatıcı aktarır: Bazen sarsıcı bir gerçekliğin, bazense ateşli bir rüyanın, son sürat uçuruma giden bir arabanın içinden…
“Ah, Anne-Marie, varlığın ne kadar saf! Zavallı bir çocukluğun var, St. Léger’deki oğlanların yolladığı kartpostallar, üvey baban, çaresizliğin var. Hiçbir şey seni etkileyemez, hiçbir keşif, hiçbir suç. Hüzünlü bir hikâye gibisin, sokaktaki yapraklar gibi. Kendini bir şarkı gibi tekrarlıyorsun.”
Ateş Alpar ve Eda Sütunç’un üretimleri 20. Mediterranea Genç Sanatçılar Bienali’ne gitmeden önce 23 Mayıs’a kadar Kasa Galeri’de sanatseverlerle buluşuyor.
BJCEM ve ŠKUC Derneği iş birliğiyle düzenlenen 20. Mediterranea, bu yıl Avrupa-Akdeniz bölgesinden yaklaşık 90 genç sanatçıyı bir araya getiriyor. Küratörlüğünü Tia Čiček ve Misal Adnan Yıldız’ın üstlendiği bienalin “Bizim Kolektif Sınırlarımız” alt başlığındaki bu edisyonu, 31 Mayıs-30 Haziran tarihleri arasında iki şehre yayılarak Nova Gorica (Slovenya) ve Gorizia’da (İtalya) çeşitli mekânlarda sanatseverlerle buluşacak. Bienalin başlığı olan “SINIRSIZ!”, fiziksel, politik ve sanal sınırlara odaklanıyor. Sergi, kişisel ve kolektif hikâyeleri, anlatıları, kentsel ve kırsal, doğal ve yapay mitleri yansıtarak, çevremizle ve birbirimizle bağlar kurarak kolektif bir araya gelmenin yollarını araştırıyor.
Avrupa ve Akdeniz'deki kültür kurumları, şehirler ve bağımsız kuruluşlardan oluşan 42 üyesiyle BJCEM’in Türkiye partneri olan Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri, Türkiye’den davet edilen sanatçıları destekliyor. Ateş Alpar ve Eda Sütunç’un üretimleri bienale gitmeden önce Kasa Galeri’de izleyici karşısına çıkıyor.
Ateş Alpar, sınırlar, güvenlik araçları, kültürel tahribat ve kimlik akışkanlığı konularını merkeze alarak; video, performans, ses, fotoğraf ve mekâna özgü yerleştirmeler gibi geniş bir üretim yelpazesiyle çalışıyor. 2020 tarihli Taş Kabuk Sessiz isimli fotoğrafları ile bienale katılan sanatçı, Hasankeyf’in sular altında kalışını ve bölgedeki eko-yıkıcılığı gözler önüne seren bu çalışmasında toplumsal ve kültürel yok edilişi içine alan bir güncel eko-sanat örneği ortaya çıkarıyor. Fotoğraflarla kayıt altına alınan görüntüler zaman içindeki dönüşümlerin doğanın ve kültürün örgütlü bir şekilde yok edilişini belgelerken, zaman ve mekân, yaşam ve ölüm, iktidar ve karşı duruş kavramlarına işaret ediyor.
Eda Sütunç, 2023 tarihli Kinship Care Community in New York isimli fotoğraf serisi ile bienale katılıyor. Spekülatif bir bakış açısıyla besleyici kolektiviteleri, duyarlılıkları ve beceriklilikleri bir araya getiren ve devam eden proje, iklim değişikliğine bağlı habitat kaybı nedeniyle nesli tükenmekte olan hayvanların azalan popülasyonlarını geri kazanmak için yapay gebelik kavramını araştırıyor. Sanatçı ayrıca Kasa Galeri’de 17 Mayıs’ta sergi alanında etkileşimli bir performans da gerçekleştirecek. Kolektif Bakım ve Sevgi Üzerine Katılımcı Bir Ritüel isimli performans, anneliği bireysel, biyolojik ve yalnızca kadınlıkla sınırlı bir deneyim olarak değil; kolektif, geçici ve ekosistemler arası bir bakım yapısı olarak yeniden hayal ediyor. Performans, katılımcılara hem bireysel izlerini bırakabilecekleri hem de kolektif bir deneyimin parçası olabilecekleri bir alan sunarken ziyaretçilerin yalnızca izleyici değil, aktif birer taşıyıcı, tanık ve üretici olabilecekleri bir yapıyla şekilleniyor.
Künye:
1. Ateş Alpar, Taş Kabuk Sessiz, 2020
2. Eda Sütunç, Kinship Care Community
Attilâ İlhan Bilim, Sanat ve Kültür Vakfı tarafından Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları desteğiyle bu yıl onuncu kez düzenlenen Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri’ne başvurular başladı.
Şair, romancı, düşünür, gazeteci, senarist ve eleştirmen Attilâ İlhan’ın düşüncelerini ve anısını yaşatmak amacı ile düzenlenen yarışmada bu yıl ilk kez “senaryo” alanında da ödül verilecek. Düzenlenmeye başladığı tarihten itibaren Türk edebiyatında saygın bir konuma yerleşen Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri’ne şiir ve roman alanlarında 2024 basılan kitaplar başvurabiliyor. Senaryo alanında ise böyle bir kısıtlama bulunmuyor.
Bu doğrultuda 2024 yılında yayımlanmış bir şiir kitabı ve bir romana “Attilâ İlhan Edebiyat Ödülü”; ayrıca yine 2024 yılında yayımlanan bir ilk roman ve ilk şiir kitabı için “Vakıf Özel Teşvik Ödülü” ve yıl sınırlaması olmaksızın “Attilâ İlhan Senaryo Ödülü” verilecek. Yarışmaya 23 Haziran 2025 tarihine kadar başvurulabilecek. Ödüllerin kazananları Kasım 2025’te açıklanacak.
Yarışmada Onursal Başkanlığı Doğan Hızlan tarafından üstlenilen üç jüri bulunuyor: Başkanlığını Mehmet Eroğlu’nun üstlendiği Roman Seçici Kurulu’nun üyeleri arasında Faruk Şüyün, Seval Şahin, Handan Coşgun ve aile adına Ali Cem İlhan yer alıyor. Şiir Seçici Kurulu’nda ise Metin Celal başkanlığında, üyeler A. Ali Ural, Adnan Özer, Tuğrul Tanyol ve Prof. Dr. Yakup Çelik bulunuyor. Senaryo Seçici Kurulu’nda Biket İlhan başkanlığında, üyeler Canan Gerede, Elçin Hanbay Kaya, Esra Even ve Prof. Dr. Oğuz Makal yer alıyor.
Yarışmaya katılacak şair, yazar ya da yayınevlerinin, hangi kategoriden aday olduğunu belirten (Attilâ İlhan Edebiyat Ödülü ya da Vakıf Özel Teşvik Ödülü) imzalı bir yazı ve kısa özgeçmişin yanı sıra vakıf sitesinden indirip dolduracakları katılım formu ile birlikte 10 nüsha kitaplarını, 23 Haziran Pazartesi günü akşamına kadar Attilâ İlhan Bilim Sanat ve Kültür Vakfı’nın Sıraselviler Caddesi, Billurcu Sokak No.26 Kat 2 Taksim, Beyoğlu- 34433 İstanbul adresine teslim etmeleri gerekiyor. Senaryo başvurularının ise, vakfın internet sitesinde belirtilen belgelerle birlikte, 23 Haziran Pazartesi gününe kadar sadece senaryo@tilahan.org adresine e-posta şeklinde yapılması gerekiyor. Başvurular ile ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.