OG Gallery, Sine İçli’nin “Huzursuz Haritalar” başlıklı kişisel sergisini 18 Ocak 2025 tarihine kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
Sine İçli “Huzursuz Haritalar” sergisinde yeraltına doğru bir mitolojik hikâyeye ve birçok yönden alt katman olarak algılanan doğaüstü bir boyuta dalıyor. Bu yolculuk sonucunda da zamansız görünen bir kadınlık hâlinin keşfi açığa çıkıyor.
Serginin metnini Cecília Vilela kaleme alırken, müziklerini ise Berk İçli yaptı.
“Mitolojik masallar kendi içlerinde birden fazla hikâyeyi bir arada taşırlar. Aktarıldıkça, anlatıldıkça ve dinlendikçe, her seferinde yeni bir bağlamda farklı detaylara odaklanarak ve farklı bir insanla bağlantı kurarak; kendi kanatlarını, bacaklarını, kollarını ve sayısız yöne savrulan saç tellerini büyütürler. Bu ilk solo sergisinde Sine İçli, yeraltına doğru bir mitolojik hikâyeye ve birçok yönden alt katman olarak algılanan doğaüstü bir boyuta dalıyor. Bu yolculuğun açığa çıkardığı şey ise zamansız görünen bir kadınlık hâlinin keşfidir.
Bu Sümer iniş ve geriye dönüş mitinde, Gök ve Yer Tanrıçası Inanna, dünya derinliklerinde kız kardeşi Ereshkigal'i ziyaret etmek için bir yolculuğa çıkar. Tanrıça bir dizi kapıyı geçebilmek için güçlerinden ve savunmalarından yavaş yavaş sıyrılır, sembolik olarak çıplak hâlde imgeleştirilir. Bu kapıların ardında Inanna’yı bekleyen, kendi kız kardeşi tarafından işlenen ölüm; bilgelik, empati ve beslenmenin vesile olduğu müzakerelerle ters yüz edilir ve Tanrıça tekrardan hayata döndürülür. Çoğu antik hikâyeleştirmede olduğu gibi, karakterler tek bir bütünün parçaları olarak algılanabilir; dolayısıyla bu hikâye, tek bir bireyin - bir kadının - ruhunun metaforudur. Bu iniş eylemi, bir geçit ritüelinde yavaş yavaş soyunmaya, dişil olanın mahrem doğasına bir inisiyasyona -ya da onunla uzlaşmaya- değinir. Bu dengeyi oluşturan ve kendinin en karanlık parçalarını tanıyan, kucaklayan bir benliktir; burada aklın ve dünyanın gizemlerine yer açılır ve bunlardan sezgi, hassasiyet ve güç filizlenir.
Bu sergide, çeşitli formlardaki kilden eserler ve kâğıt üzerindeki bir dizi çizim, hayali haritalara anlam kazandırır: yollar bir parçadan diğerine devam ederken, bağlantılar ve güzergâhlar hayal gücüne bırakılır. Davetsiz düşünceler kadar, biraz eğlenmeye; gölge ve ışığa, katmanlara inmek kadar arşlara çıkmaya da yer vardır. Bir oyun daveti olarak, bu serginin bazı parçaları kişinin zihninde - ve sadece orada - bir araya getirilmelidir. Orada, yani tam da arayış ve farkındalığın en büyük zorluklarının hepimizi beklediği yerde."
Künye:
1. Cacti Kids, 2024, Acrylic on paper
2. Puissance I, 2024, Glazed ceramics, 54,5 x 36,5 x 36 cm
3. Sunflower, 2024, Glazed ceramics, Steel, 106 x 44 x 40 cm
4. Earthbound Curves 8, 2024, Unglazed ceramics, 47 x 36 cm
Su Kürü ve Mavi Bilet’in ödüllü yazarı Sophie Mackintosh’un kaleme aldığı Fransa’da bir kasaba halkının zehirlendiği ve sorumluların ortaya çıkmadığı gerçek bir olayın ekseninde ilerleyen tutku romanı Lanetli Ekmek, Püren Özgören’in çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıktı.
Eleştirmenler Lanetli Ekmek’i şu şekilde yorumluyor: “Yazar, sadece yakın geleceği kaygı uyandıracak kadar ayrıntılı hayal edebildiğini değil, tarihteki olayları da şakacı bir dille yorumlayabildiğini gösteriyor.”
“1951 ilkbaharı. Dört kişi ufak bir Fransız kasabasında karşılaşırlar: Fırıncı ile karısı ve büyükelçi ile karısı. İkisi kasabanın yerlisidir, diğer ikisi dışarlıklı. Durağan taşra yaşamından usanan fırıncının karısı, bu karşılaşmayı yaşantısına renk katmak için fırsat olarak görür ve onlarla yakınlık kurar. Bir süre sonra tuhaf şeyler olmaya başlar. Atlar tarlalarda düşüp ölür. Çocuklar çılgınlaşır ve zapt edilemez olur. Karanlık çökünce hayaletler kol gezmeye başlar. Kasabanın tüm halkı bu gizemli hastalığa yakalanır. Kimileri bunu ekmeklerin bozulmasına bağlarken, kimileri de hükümetin yöre halkı üzerinde kimyasal bir deney yaptığını iddia eder. Aslında birileri tehlikeli bir kedi-fare oyunu oynuyordur, ama avcı kim, av kimdir bilinmez.”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hizmet ve İletişim iştiraklerinden Kültür AŞ’nin Cumhuriyetin ilanından bugüne Türkiye’nin zengin müzikal mirasına ve kültürel çeşitliliğine ışık tutmak amacıyla düzenlediği “Müzik TR100: Cumhuriyet Tarihinin Müzikli Panoraması” sergisi, 31 Ocak’a kadar Müze Gazhane L binasında sanatseverlerle buluşuyor.
Ülkemizin önemli ses ve saz sanatçılarının, dönemlerine damga vurmuş eserlerinin fiziki formatta sunulduğu “Müzik TR100 Seti”nden ilham alınarak tasarlanan “Müzik TR100: Cumhuriyet Tarihinin Müzikli Panoraması” sergisi, müzik yazarları Derya Bengi ve Murat Meriç küratörlüğünde hazırlandı. Sergi, Türkiye’nin son 100 yılını şekillendiren şarkılar, albümler ve sanatçılardan oluşan zengin bir seçki sunuyor. Dönemin dergileri, plak, kaset, CD’leri, konser afişleri, kartpostallar ve çeşitli müzik oynatıcılarıyla zenginleştirilen sergi, izleyicilere farklı bir deneyim yaşatıyor.
Sergi, Türkiye Cumhuriyeti’nin zengin müzik tarihini, farklı fiziki taşıyıcı formatlarıyla ilk kez bir araya getiren “Müzik TR100 Seti”nden yola çıkarak tasarlandı. Tarihi farklı dönemlere bölümlendirerek bir zaman tüneli deneyimi sunan sergide, ziyaretçiler serginin sonunda “Müzik TR100 Seti”ni de inceleme fırsatı buluyor. “Müzik TR100” koleksiyon kutusunda, farklı boyutlarda 14 plak, 4 CD, 1 kaset, dijital dönemi yansıtan QR kod ve şarkıların hikâyelerini anlatan bir katalog bulunuyor. Projenin danışma kurulunda müzik tarihine hâkim gazeteci, televizyoncu ve araştırmacılar İzzet Öz, Cemal Ünlü, Derya Bengi, Murat Meriç, Gökhan Akçura, Aylin Güngör, Müjde Yazıcı Ergin, Hakan Dedeoğlu, Ekin Sanaç ve Cem Kayıran yer alıyor.
İBB Kültür AŞ Genel Müdürü Murat Abbas sergi hakkında şunları söyledi: “Cumhuriyet tarihimizde müzik, her zaman önemli bir yer tutmuş; dönemine göre farklılaşmış, gelişmiş ama hep var olmuştur. Kültür AŞ olarak İBB’nin müziğe ve kültüre verdiği değeri, detaylı ve uzun bir çalışmanın ürünü olan Müzik TR100 Seti ile ortaya koyuyoruz. Bu setten ilham alarak hazırladığımız ‘Müzik TR100: Cumhuriyet Tarihinin Müzikli Panoraması’ sergisiyle de bu çalışmayı daha geniş bir perspektifle sanatseverlerle buluşturuyoruz. Sergimizin temellerini oluşturan Müzik TR100 seti, Cumhuriyet tarihimizde müzik üzerine yapılmış en kapsamlı çalışmalardan biri olarak ilk ve tek olma özelliği taşıyor. Hazırlıklarına Nisan 2022’de başladığımız bu proje, 1920’lerden günümüze Türkiye’nin popüler müzik geçmişini farklı formatlarda bir araya getiriyor. Danışma kurulumuzun titiz çalışmaları ve Kültür AŞ ekibimizin özverisiyle oluşturulan bu eşsiz arşiv, yalnızca bir set değil; Cumhuriyetimizin müzikal zenginliğine ve kültürel mirasına bir saygı duruşudur.”
Rock müziğin efsane grubu Guns N' Roses, bugün (9 Aralık) 2025’te vereceği Avrupa ve Ortadoğu turnesini duyurdu. Guns N' Roses, tam kadro orijinal grup üyeleriyle turne kapsamında BKM Organizasyonu ile 2 Haziran 2025’te BJK Tüpraş Stadyumu’nda konser verecek.
1993’te Türkiye’de stadyum konseri veren Guns N’ Roses, 32 yıl sonra 2 Haziran 2025’te BJK Tüpraş Stadyumu’nda vereceği konserinde Axl Rose (vokal, piyano), Duff McKagan (bas) ve Slash’ten (lead gitar) oluşan tam kadro ile sahnede olacak. Konserin biletleri 10 Aralık Salı günü saat 09.00’dan itibaren grubun Nightrain ön satışı ile satışa sunulacak. Genel satış 13 Aralık Cuma günü yerel saatle 09.00’da gunsnroses.com’da başlayacak.
Grup, 2025’te ikonik hitler ve unutulmaz canlı performansları ile Avrupa turnesine kapsamında İstanbul’da konser verecek. Guns N' Roses’ın hemen öncesinde Rival Sons grubu sahnede olacak.
23 Mayıs 2025’te başlayacak 24 tarihli turne kapsamında Guns N' Roses ilk kez Suudi Arabistan, Gürcistan ve Lüksemburg’da sahne alacak. Guns N' Roses 2025’te ayrıca Bulgaristan, Sırbistan, Türkiye, Portekiz, İspanya, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Almanya, İngiltere, Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya, Litvanya, Polonya, Macaristan ve Avusturya’daki dinleyicileriyle buluşacak.
İlker Hepkaner ve Sezgin İnceel’in beraber hazırlayıp sundukları aynı isimli podcast’in devamı niteliğindeki Yine Yeni Yeniden 90’lar kitabı, Ayrıntı Yayınları’nın Beyaz Kitaplar dizisinden çıktı.
Hepkaner ve İnceel’in 2019’dan beri podcast dünyasında bu sorulara cevap arayan Yine Yeni Yeniden 90’lar Türkçe pop müziğin hayatımızdaki yerini yeniden düşünme serüvenine bu kitapla devam ediyor. Dünyanın dört bir yanında 90’lara duyulan nostaljiden yola çıkan Hepkaner ve İnceel, herkesin çok severek hatırladığı 90’lar Türk pop müziğini eleştirel bir bakışla mercek altına alıyor. Dönemi, feminist ve queer perspektiflerle yeniden yorumlayan ikili, kadınların ve LGBTİ+ bireylerin tarih yazımında eksik bırakılmış hikâyelerini ortaya koymayı amaçlıyor. Yine Yeni Yeniden 90’lar, pop müzik eserleri ve sanatçıları üzerinden çok katmanlı bir tarih okuması sunuyor.
“Günümüzde güçlü bir nostaljiyle hatırlanan 90’lar aslında nasıl bir dönemdi? Özel radyo ve televizyonların açılmasıyla patlayan Türkçe pop, dönemin siyasal ve kültürel aktörleriyle nasıl bir ilişki içindeydi? 90’lar hatırlanırken hangi sanatçılar öne çıkıyor, hangi görüşler gölgede kalıyor? Türkçe pop müziğin bu en şaşaalı döneminde kadın ve LGBTİ+ sanatçıların yeri neydi? Dönemin medyası kadınlara ve LGBTİ+’lara nasıl yaklaştı; onlar medyayla nasıl bir mücadele sürdürdü?90’ların kültürel tarihini yazarken kadın ve LGBTİ+’ların yerini yeni bir bakış açısıyla değerlendirmek Türkiye’deki hafıza pratikleri ve hak mücadelelerine ne gibi katkılarda bulunabilir?”
Kumbaracı50’nin yeni kurulan çalışan tiyatrosu K50 Amatör’ün sahnelediği Hayalet Kumpanya, 21 Aralık Cumartesi günü Kumbaracı50’de tiyatroseverlerle buluşacak.
Yiğit Sertdemir’in Anton Çehov’un kısa oyunlarından uyarladığı ve Gülhan Kadim’in yönetmenliğini üstlendiği oyun, sezon boyunca Kumbaracı50’de sahnelenecek. Hayalet Kumpanya’nın oyuncu kadrosunda Afşar Yegin, Aslı Karagözoğlu Çelik, Berfe Gündüz Kurt, Cansu Etli, Ebru Akkan, Esra Kudde, Gözde Emre, Hakan Söyler, Hasret Güneş, Lütfiye Kösten, Mine Tan, Sıla Yazman, Yağmur Ergün, İklil Şanal yer alıyor. Oyunun biletlerine ve Kumbaracı50’nin programına buradan ulaşabilirsiniz.
“Hayal et...
Öyle bir kumpanya ki; ‘onları yakan karanlığa inat’ on beş senede bir gün, ‘yarım kalan’ oyunlarını tamamlamak için bir araya geliyorlar.
Çünkü ölüm yok, çünkü hayat düşlerde…
İnada ve inanca dair bize ilham olan Altıdan Sonra Tiyatro’nun 2019 senesinde prömiyerini yaptığı Hayalet Kumpanya oyunu; K50 Amatör ekibinin göz kamaştıran ruhuyla tekrar sahnede!
Bir kez daha seyircimizi kolonlar arasında hayal etmeye, umuda, bir aradalığın o müthiş hüznüne ve sevgisine tanıklık etmeye çağırıyoruz.
Çünkü; ‘Dostluk, hüzün ve neşe kalamaz geçmişte…’
Çünkü…
Bu oyun…
Bu kumpanya…
‘Biraz hayal, biraz gerçek’”
Kerem Ozan Bayraktar’ın küratörlüğünde gerçekleşen “Serbestlik Dereceleri” başlıklı karma sergi, 21 Aralık 2024 - 11 Nisan 2025 tarihleri arasında YUNT’ta sanatseverlerle buluşacak.
Sümeyra Bakır, Tayfun Erdoğmuş, Bedirhan Kılıç, Merve Karakoç, Kerem Özkan, Dila Pirinç, Beste Saraç, Ulya Soley ve Berkay Tuncay’ın yer aldığı “Serbestlik Dereceleri” başlıklı sergi, sanatsal ifade biçimleriyle mekânı nasıl algıladığımıza, kurguladığımıza ve temsil ettiğimize odaklanıyor.
Bir sistemin çevresel koşullara göre nasıl hareket edebileceğini, dönüşebileceğini ve yeniden biçimlenebileceğini açıklayan “serbestlik dereceleri” kavramı, sabit uzam modelleri yerine, farklı yoğunluklar ve hareket olasılıkları içeren bir anlayış öneriyor. Sergi, doğrusal mekân anlayışlarından doğan statik temsillerin dünyayı olduğu gibi yakalanabilecek sabit nesneler ve varlıklardan oluştuğu varsayımının yerine gerçekliğin dinamik ancak sınırlı yapısını merkezine alıyor. Yaşamın, özellikle de mekân deneyimlerinin farklı yoğunluklara, durağanlıklara ve hareketlere sahip özelliklerini vurgulayan sergi, uzamdaki olasılıklar ağına ve onun yer yer katılaşan sınırlarına odaklanan teknikler barındırıyor.
Sergide insan gözüne yönelik üretilmemiş teknik imgeler, üç boyutlu modellemeler, video ve farklı projeksiyon türleri gibi çeşitli haritalama tekniklerinin yöntemlerine müdahale eden işlerin yanı sıra uzamdaki birikmeleri işaret eden, onları dönüştüren, ayrıştıran ve çözümleyen çalışmalar da yer alıyor. Bu çalışmalar, hem çizgisel temsili alışılmışın dışında tartışmak için ortam hazırlıyor hem de sanatın varlığını olasılık alanlarının keşfiyle ilişkilendiriyor. Sergiye ev sahipliği yapan YUNT, bu alternatif ifadeleri bünyesinde barındırırken aynı zamanda kendi mekânsal kimliğine dair de bir tartışma alanı yaratıyor. YUNT dönüşüme açık bir alan olarak sergiyi hem bir ifade hem de bir araştırma alanı olarak şekillendiriyor.
Künye:
1. Merve Karakoç Otoportre Detay
2. Tayfun Erdoğmuş -40 Nokta
Agneta Pleijel’in biri polisiye türünün diğeri ekspresyonizm ve modernizmin en önemli temsilcilerinden olan iki ismi karşı karşıya getiren gerçek ile kurgunun birbirine karıştığı kitabı Çifte Portre - Bir Agatha Christie ve Oscar Kokoschka, Merih Malmqvist Nilsson’un çevirisiyle Kafka Kitap’tan çıktı.
Pleijel’in bu kitabı okura İngiliz yazar Agatha Christie ve Avusturyalı ressam Oskar Kokoschka’nın yaşamından ilginç kesitler sunuyor.
“Agatha Christie’nin tek torunu Mathew Prichard, Oskar Kokoschka’dan anneannesinin bir tablosunu yapmasını ister, bu tablo Christie’nin sekseninci yaş günü armağanı olacaktır. Kokoschka, ilerleyen yaşını ileri sürerek önce buna pek yanaşmaz ancak Agatha Christie, karşı durulacak bir kişilik değildir.
Böylece farklı yaşam görüşlerine sahip bu iki insan, kendilerini yazarın evindeki bir salonda, ressam ve modeli olarak bulurlar. Bazen çok güzel, bazen her şeyden vazgeçmeye karar verecek –sonra da cayacak– kadar çalkantılı geçer bu buluşmalar.”
Mojave’nin çıkış albümü Kandırma Kendini’nin üçüncü teklisi “Al Biletleri” müzikseverlerle buluştu.
“Al Biletleri”; birini derin bir tutkuyla sevmenin ve özlemenin getirdiği karışık duyguları, birlikte olabilmek için her yolu denediğiniz; ancak sonunda yine sizi hayal kırıklığına uğratan biri üzerinden anlatıyor. Şarkının agresif nakarat bölümleri, gergin melodiler ve sıkı davul ritimleriyle, Enes Cihan Güvenç’in (şarkıcı ve söz yazarı) öfkesini hissettiriyor. Öte yandan, melodik vokallerle süslenen nakaratta, her şeye rağmen hâlâ bir çıkış yolu aranıyor.
Ozan Çanak tarafından prodükte edilen, mikslenen ve master’lanan şarkının kaydı Ozan Çanak’ın stüdyosu No:5’te gerçekleştirildi. “Al Biletleri” şarkısının kapağı ise Sırp sanatçı Stevie Whisper imzasını taşıyor.
Mojave’nin “Al Biletleri” isimli yeni şarkısını buradan dinleyebilirsiniz.
Künye:
Vokal: Enes Cihan Güvenç
Elektro Gitar: Can Doğu Baykan
Davul : Ege Soydan
Bas Gitar: Uluç Beykoz
Sözler: Enes Cihan Güvenç
Müzik: mojave
Kayıt ve Prodüksiyon: Ozan Çanak
Mixing & Mastering: Ozan Çanak
Artwork: Stevie Whisper
Fotoğraflar: Barry
Bilsart, Nisan 2024’de duyurduğu üçüncü video sanat üretimleri için olan Açık Çağrı sonucunda desteklediği Ceren Su Çelik’in “Tayyare Hakkında Malumat Vereceğim” başlıklı projesini 11 Aralık 2024 - 04 Ocak 2025 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
Kayıtlara göre ilk kez 1915’te hava yoluyla Rumeli ve Anadolu feneri kuleleri bombalandı ve bu olayla birlikte İstanbul’un hava saldırılarına sıklıkla maruz kalabileceği ortaya çıktı. “Tayyare Hakkında Malumat Vereceğim” cümlesi, askerlerin arasında uçağın yaklaşmakta olduğunu haber vermek için kullanılan bir kod ifadesi. Bu çalışma, İstanbul’da gerçekleşen hava saldırılarına dair tarihsel gerçeklikle Rakik Mayreni adlı kurgusal bir karakteri bir araya getiriyor. Rakik Mayreni, tarih yazımındaki bir kısıtlılıktan doğan ve bu eksiklikte kendine yer bulan bir kimliği temsil ediyor. Mayreni’nin mektupları, bu kimliğin inşası için bir zemin oluşturuyor. Videodaki mektuplar, döneme ait çeşitli verilerle beslenmiş bir dil modeliyle üretildi. Aynı amaç doğrultusunda oluşturulan Mayreni’nin sesi de dönemin kantoları ve kayıtlarından elde edilen kişilerin seslerinin bir karışımı. Sergi, bu kurguyu Mayreni’nin çektiği fotoğraflar, günlük sayfaları gibi fiziksel unsurlarla genişletiyor.
“Yeraltı ve yerüstü ikiliği anlatıda önemli bir yer tutar; yeraltı sarnıçları, mağaralar ile gökyüzünde dolaşan uçaklar arasındaki zıtlık bir tehdidin etkisine karşı güvenli bir alan arama ihtiyacının hem kültürel hem sembolik anlamını düşündürür. Rakik Mayreni ismini ve karakterini bu ihtiyaca karşılık olarak almaktadır. ‘Rakik’ kelimesi; Arapça ‘rķķ’ kökünden gelir ve yufka yürekli, ince, şefkat sahibi olan anlamını taşır. Mayreni ise Ermenicede maternal olan ve yuva gibi kavramlara karşılık kullanılmıştır. Mayreni’nin mektuplarındaki kişisel anlatılar, tarihin döngüselliğini bireysel deneyimler aracılığıyla görünür kılar; her neslin kendine has fakat bir o kadar da benzer mücadelelerini aktarmayı amaçlar.”