Galeri Siyah Beyaz, Seval Şener’in “Uyuyan Venüs” başlıklı kişisel sergisini 4 Ocak 2025 tarihine kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
Nü konusunu ilk günah ve cennetten kovulma ile ilişkilendirerek ele alan Seval Şener, sanat tarihi ve mitolojiyi merkeze aldığı işlerini “Uyuyan Venüs” sergisiyle izleyicilere sunuyor. Sanatçının biçim dili ve üslup dönüştürmeleri ile alternatif bir yaklaşım sunan sergi, mitolojik bir figür olan Venüs ile birlikte Adem ve Havva’yı da odağında tutuyor. Sanat tarihi boyunca bir Tanrıça, uyuyan çıplak bir kadın veya bir fahişe olarak tasvir edilen Venüs’ün hâlleri gözler önüne serilirken, Havva ve Adem aracılığıyla sanatsal ifadesini Nü’de bulan çıplaklığın, mitolojik ve ikonografik kökenleri araştırılıyor. Batı sanatına özgü bir tür olan Nü ile Doğu sanatına özgü bir biçim olan minyatür arasındaki karşıtlık üzerinden kurulan sergi, kutsal/göksel olan ile müstehcen/dünyevi olanın zıtlığına vurgu yapıyor. Şener, mekân ve derinlik etkisini yok ederek minyatür dilinde kurguladığı Boticelli’den Giorgini’ye Titian’dan Velazquez’e Manet’den Inger’a Rubens’ten Brugel’e kadar uzanan ikonik Nü resimlerini, figürinleri ve rölyefleri ile bir arada sergiliyor.
Künye:
1. Titian'in ardından 'Urbino Venusu'. Kağıt üzerine sulu boya, guaj, kalem. 50x70 cm. 2024
2. Velazquez'in Ardından 'Rokeby Venusu', kağıt üzerine sulu boya, guaj, kalem. 50x70 cm. 2024
3. Manet'nin ardından Kırda Ogle Yemeği. Kagit uzerine Sulu boya, guaj, kalem. 2023
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, 110. yıl etkinlikleri kapsamında Japonya’nın geleneksel davulu Wadaiko’nun temsilcilerinden Sai grubunu, 9 Aralık Pazartesi günü saat 15.30 ve 19.30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde izleyicilerle buluşturacak.
Tokyo Üniversitesi’nde kurulan, “Eğlence yankılanıyor!” sloganıyla faaliyet gösteren ve sadece erkeklerden oluşan profesyonel Wadaiko grubu olan Sai’nin konseri, Japonya ile Türkiye’nin diplomatik ilişkilerinin kurulmasının 100. yıl dönümünde kapanış etkinliği olarak gerçekleştirilecek. Japonya Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen çok sayıda kültürel etkinlikte sahne alan grup, bugüne kadar 35 farklı ülkede toplamda 2000 gösteri düzenledi. 2022 yılında Japonya’nın ulusal kanalı olan NHK’nın 13 Kamakura Lordu adlı tarihi dizisinin müzik kayıtlarında yer ala grup, Dubai Uluslararası Expo Fuarı’nın kapanış etkinliğinde Japonya’yı temsil ederek sahne aldı.
9 Aralık Pazartesi günü Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde gerçekleşecek gösterinin biletlerine İstanbul Senin uygulaması üzerinden ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.
Maria Roza’nın “İlkel Diyaloglar” başlıklı kişisel sergisi 21 Aralık’a kadar İstanbul Concept Gallery’de sanatseverlerle buluşuyor.
“İlkel Diyaloglar” sergisi, insanın doğa ve hayvanlarla kurduğu etkileşimleri bilinç dışı unsurları da göz önünde bulundurarak araştırıyor ve bu etkileşimleri türler arası bir diyalog olarak ele alıyor. Maria Roza, sergide sembolik geçişleri araştırırken, izleyiciyi varoluşun çeşitli düzlemlerinde derin bir yolculuğa çıkarıyor. Sergi, sanatçı için bir keşif sürecini temsil ediyor. Sergide yer alan eserlerde geleneksel sınırların ortadan kalktığı eşlik anlarını yakalayan görüntüler büyülü gerçeklik ve sembolizm diliyle izleyiciye sunuluyor. Sanatçının resimleri doğanın hem sakin hem de kaotik ve ilkel yönlerini bir araya getiriyor. Sergide bulunan her form, insanlar arasında bir köprü kurmayı amaçlıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Dairesi Başkanlığı ve Atatürk Kitaplığı iş birliğiyle Cumhuriyet Dönemi’nin öncü bestecilerinden Cemal Reşit Rey’e ait el yazmaları bir araya getirilerek tasnif ediliyor ve dijital ortama aktarılıyor.
Proje, Türk müzik tarihinin en önemli isimlerinden Rey’in müzikal mirasını koruma ve gelecek nesillere aktarmayı hedefliyor. CRR Dijital Arşiv projesi kapsamında, Cemal Reşit Rey’e ait halen CRR Konser Salonu çatısı altında bulunan yapıtların el yazması notaları, oluşturduğu konser programları, kişisel notları ve mektupları bir araya getiriliyor. Bu proje müzikolog Dr. Sungu Okan’ın koordinatörlüğünde, müzikolog doktorant Aslı Uzdil ve Doç. Can Okan’ın katılımıyla gerçekleşiyor. Projede, 50'ye yakın eser ve yüzlerce nota sayfası işlenmekte olup, arşivin tümünün CRR çatısı altında toplanması hedefleniyor.
Projenin en önemli özelliklerinden biri Rey’in en ünlü yapıtlarından Lüküs Hayat ve Deli Dolu gibi operetlerinin el yazması notalarının korunması ve dijitalleştirilmesi. Proje ekibi, Cemal Reşit Rey’in sahne yapıtlarından orkestral yapıtlara, solo çalgı müziklerine ve oda müziği yapıtlarına kadar geniş bir repertuvara sahip eserlerinin kayıplarını bulma, çalgı partilerini sıralama ve tam bir kronolojik düzene getirme amacıyla titizlikle çalışıyor. Bu çalışmaların tasnif aşamasının 2024 yılı sonunda tamamlanması hedefleniyor. Dijitalleştirme süreci ise İBB Atatürk Kitaplığı’nın programına bağlı olarak yürütülecek.
Volkswagen Arena, “Her Şey Bir Arenada” mottosuyla yılın son ayında da birbirinden farklı etkinlikleri müzikseverlerle buluşturuyor.
Volkswagen Arena; aralık ayı boyunca Türkçe rock dünyasının en köklü ekiplerinden Duman, sevenleri tarafından heyecanla beklenen ikinci albümü AKKOR’un ilk Türkiye konserleri ile Melike Şahin, Türk pop müziğinin önemli seslerinden Murat Boz ve DJ performansıyla Ozan Doğulu’nun sahnede olacağı Papel Fest, opera, pop, rock ve dünya müziğini beş farklı dilde bir araya getirerek sahnede büyüleyici bir atmosfer yaratan ve dünyanın en etkileyici tenorlarından biri olan Mario Frangoulis, geleneksel hâle gelen yıl sonu konseri ile Fazıl Say, genç piyanist ve besteci Evgeny Grinko ve yerli alternatif rock müziğinin en önemli temsilcilerinden mor ve ötesi’ni sahnesinde ağırlayacak.
Volkswagen Arena’da gerçekleşecek etkinliklerle ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Program:
8 Aralık / Duman
11 ve 12 Aralık / Melike Şahin
14 Aralık / Mario Frangoulis
18 Aralık / Murat Boz ve Ozan Doğulu
21 Aralık / Fazıl Say
24 Aralık / Evgeny Grinko
29 Aralık / mor ve ötesi
Hanefi Yeter’in “Dünya Hiç Bu Kadar Dünya Olmamıştı” başlıklı kişisel sergisi 6 Aralık 2024 - 8 Şubat 2025 tarihleri arasında Anna Laudel Düsseldorf’ta sanatseverlerle buluşuyor.
Nietzsche’nin modern dünyaya dair düşüncelerinden esinlenerek oluşturulan “Dünya Hiç Bu Kadar Dünya Olmamıştı” sergisinde Hanefi Yeter’in son iki yıl içinde ürettiği birçok eseri ilk kez izleyici karşına çıkıyor. Günümüzün karmaşasına, çevresel sorunlara ve modern bireyin varoluş kaygılarına odaklanan sergideki seramik ve resimlerinden oluşan eserler, sanatçının doğa, toplum ve insan ilişkisini sorgulayan bakış açısını yansıtıyor. Sergi; sanatçının Ayvalık’tan temin edip boyadığı çömlekler, tuval üzerine akrilik çalışılmış tablolar ile, farklı tekniklerle oluşturulmuş yirmi eseri aşan bir seçkiden oluşuyor.
Serginin ismi, Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında anlatılanlardan esinlenerek insanın varoluşunu sorgulama çabasını ve modern yaşamın getirdiği yabancılaşmayı vurgulayan bir ifade olarak izleyici karşısına çıkıyor. “Dünya Hiç Bu Kadar Dünya Olmamıştı”, modern dünyanın karmaşası ve insanın doğayla ilişkisinin bozulması gibi konulara işaret ediyor. Hanefi Yeter, eserlerinde bu temaları işleyerek iletişimsizlik ve tüketim kültürünün günümüzün en büyük problemlerinden biri olduğuna dikkat çekiyor. Sergideki eserler aracılığıyla sanatçı, modern dünyayı sorgularken izleyicilere derin bir düşünme alanı açıyor. Hanefi Yeter, her sergisinde olduğu gibi bu sergide de izleyiciyi dünyayı sorgulamaya teşvik eden temaları ele alarak yeni perspektifler sunuyor. İnsan figürleri ve doğa temsilleri yine Hanefi Yeter’in eserlerinin merkezinde yer alıyor.
“Dünya Hiç Bu Kadar Dünya Olmamıştı” sergisi, Türkiye Cumhuriyeti Düsseldorf Başkonsolosu Ali İhsan İzbul’un himayesinde gerçekleşiyor.
Künye:
1. Hanefi Yeter Kapama Yüzün 2024 Acrylic paint on canvas 131h x 149w cm
2. Hanefi Yeter Doğayla Ol 2024 Acrylic paint on canvas 130h x 150w cm
3. Hanefi Yeter Sayı 2024 Acrylic paint on canvas 149h x 128w cm
4. Hanefi Yeter Gelen Yalan Giden Yalan 2019 Acrylic on wood 105h x 85w x 6d cm
5. Hanefi Yeter Untitled 2022 Acrylic on terracotta 27h x 26w x 22d cm
Valeria Luiselli’nin yazı ile yaşam ilişkisini kendi akışında sayfalara döktüğü, denemelerinden oluşan ilk kitabı Sahte Belgeler, Seda Ersavcı’nın çevirisiyle Siren Yayınları’ndan çıktı.
Yazarın bir yaşam gezgini olarak portresini çiziyor bu kitap. Venedik’te bir mezarlıktan Meksiko sokaklarına, bisiklet yollarından uçak haritalarına uzanan ve hareket halindeki yazarın zihin süreçlerine bakan Sahte Belgeler, yazma ediminin kalbinde yer alan dil ve aidiyet gibi unsurları incelikle ele alan, yaşamın nabzını tutan kıymetli bir metin.
“Yazmak: Duvarları delmek, pencereleri kırmak, binaları patlatmak.
Derin kazılar yapmak -peki ama ne için, neyi bulmak için?
Hiç. Hiçbir şey.
Yazar, sessizlikleri ve boşlukları bölüştüren kişidir.”
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından İstanbul Film Festivali kapsamında düzenlenen ve 20. yılını kutlamaya hazırlanan Köprüde Buluşmalar’ın “Work in Progress Platformu” başvuruları açıldı.
18-20 Nisan 2025 tarihleri arasında düzenlenecek Köprüde Buluşmalar’ın “Work in Progress Platformu” için başvurular 3 Şubat 2025 tarihine kadar devam edecek. Anadolu Efes’in ana destekçisi olduğu, Türkiye’den yapımcı, yönetmen ve senaristleri uluslararası sinema profesyonelleriyle bir araya getiren Köprüde Buluşmalar’ın “Work in Progress Platformu” çekimlerinde son aşamaya gelinen veya post prodüksiyon süreci devam eden Türkiye’den filmleri, uluslararası satış ajansı temsilcileri ve film festivali programcılarıyla buluşturuyor. Platforma, çekimlerinin en az %70’i tamamlanmış veya post prodüksiyon aşamasındaki uzun metrajlı kurmaca veya belgesel projeleri başvurabiliyor. Platform seçkisinde çeşitlilik olması hedefiyle çağrı; belgesel, canlandırma, tür sineması (korku, fantastik vs.), çocuk ve komedi filmleri gibi farklı konu ve türlerde projelerin başvurusuna açık.
“Work in Progress Platformu” hakkında ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
30’uncu yılını kutlayan Rahmi M. Koç Müzesi, sanat ve mühendislik dünyasını bir araya getiren “Beygir Gücü” başlıklı sergiyi 10 Haziran 2025 tarihine kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
“Beygir Gücü” sergisi, M.Ö. 2’nci yüzyıldan günümüze atın sanatta ve mühendislikteki izlerini sürerken “beygir gücü” kavramıyla otomobilin endüstri tarihindeki dönüşümünü bir arada keşfetme fırsatı sunuyor. Sergi, “Rahmi M. Koç Koleksiyonu’ndan At Figürleri” ve “Rahmi M. Koç Müzesi’nden Otomobil Hikâyeleri” olmak üzere iki ana başlık altında ziyaretçilerini farklı bir yolculuğa çıkartıyor. Mustafa V. Koç Binası/tarihi Lengerhane Binası’nda yer alan at figürleri bölümü, atın sanattaki yerini keşfe davet ederken; Erdoğan Gönül Galerisi’ndeki otomobil hikâyeleri bölümü, otomobilin 19’uncu yüzyıldan günümüze uzanan mühendislikteki dönüşümünü gözler önüne seriyor.
Serginin “Rahmi M. Koç Koleksiyonu’ndan At Figürleri” bölümünde M.Ö. 2’nci yüzyıldan günümüze farklı coğrafyalardan ve kültürlerden seçilen at formunda yaklaşık 1000 adet eser ve görsel sergileniyor. Bunlar arasında Uzakdoğu kukla tiyatrolarında kullanılan at kuklaları, tapınak süslemesi olarak kullanılan atlar, Fransız, İngiliz ve Amerikan atlıkarınca atları, Çin ve Tayland menşeili pişmiş toprak ve seramik atlar, çekçekli ve sallanan oyuncak atlar gibi birbirinden renkli ve ilgi çekici pek çok örnek mevcut. Sergide ayrıca Vehbi Koç, Mustafa V. Koç’a ait, İsmet İnönü ve Mevhibe İnönü’ye ait binicilik kıyafetleri de yer alıyor.
“Rahmi M. Koç Müzesi’nden Otomobil Hikâyeleri” bölümü ise 1800’lerin sonundan itibaren teknoloji ve tasarımın değişimini ortaya koyan nadir otomobil örneklerinden bir seçkiyi ziyaretçilerin dikkatine sunuyor. Bölüm, Türk mühendisliğinin sembollerinden Anadol gibi efsanevi modellerden 1881 yapımı Benz Tricycle’a, 1918 yapımı Ford Model T’den 1990 yapımı Dodge Viper’a kadar 35 otomobilin yer aldığı bir seçkiyi ziyaretçilerine sunuyor.
Eğitimci ve yazar Victoria Williamson’ın farklı engellerle mücadele eden dört arkadaşın gizemle örülü macerasını anlatan, gelişen teknolojiler art niyetle kullanıldığında neler olabileceğini düşündüren kitabı Rüzgâr Kapanı, Azade Aslan’ın çevirisiyle Günışığı Kitaplığı’ndan çıktı.
Rüzgâr Kapanı, işitme engelinden down sendromuna türlü zorlukla yaşamaya çalışan çocukların yanı sıra sakin ada yaşamını tehdit eden sinsi bir tehlikeye odaklanıyor.
“İskoçya'nın küçük bir adasında yaşayan Max, onu sağır bırakan tekne kazasından beri kendini görünmez hissetmektedir. Arkadaşlarının ona sırt dönmesi, evde özellikle babasıyla iletişiminin altüst olması yeni hayatına alışmasını iyice güçleştirir. Bütün umudu, adada yaşanan internet sorununu çözeceği söylenen rüzgâr türbinlerinin kurulmasıdır. Max ve onun gibi dışlanan işitme engelli Erin, down sendromlu Beanie ve felçli David'den oluşan yeni ekibi, protestolara rağmen kurulan türbinlerin yarattığı değişimi keşfettiğinde sona çok az kalmıştır…”