02 HAZİRAN, SALI, 2015

Simirna Üçlemesi Noktalandı

Suphi Varım’ın okurlarının hayatına renk katan Simirna Cinayetleri üçlemesi, Labirent Yayınları’ndan çıkan “Gölge” ile sona erdi. Sanırım sadık okurları biraz burulmuştur. On dokuzuncu yılların bu hem rüya gibi, hem de fena halde tekinsiz İzmir’ine, o benzersiz Simirna’ya çok alışmıştık, adeta müptela olmuştuk. Ama üçleme sona erse bile, sanırım Suphi Varım, tıpkı ona Dünya Kitap Dergisi ödülü getiren “Karanlıkta İki Ceset”te olduğu gibi, gene çok iyi bildiği bu devri, kahramanlarına göre, “Paris’ten de güzel” bu Simirna’yı ziyaret edecektir.

Sevin Okyay yazdı…

Simirna Üçlemesi Noktalandı

İzmirli yazar Suphi Varım’ın 19. yüzyıl İzmir’indeki nostaljik yolculuğu “Gölge” ile sona eriyor. Varım geçen yıl, Dünya Kitap Dergisi’nin verdiği geleneksel “Yılın En İyileri” ödülünü Yılın Polisiye Kitabı dalında almıştı.

Suphi Varım’ın okurlarının hayatına renk katan Simirna Cinayetleri üçlemesi, Labirent Yayınları’ndan çıkan “Gölge” ile sona erdi. Sanırım sadık okurları biraz burulmuştur. On dokuzuncu yılların bu hem rüya gibi, hem de fena halde tekinsiz İzmir’ine, o benzersiz Simirna’ya çok alışmıştık, adeta müptela olmuştuk. Ama üçleme sona erse bile, sanırım Suphi Varım, tıpkı ona Dünya Kitap Dergisi ödülü getiren “Karanlıkta İki Ceset”te olduğu gibi, gene çok iyi bildiği bu devri, kahramanlarına göre, “Paris’ten de güzel” bu Simirna’yı ziyaret edecektir.

Suphi Varım’ı bu üçlemenin ilk iki kitabı olan “Düello” ve “Kâbus” ile tanıdım. Sanırım, çoğu polisiye okuru için de aynı şey geçerlidir. İzmirli yazar, mekân olarak kendi şehrini seçmişti. İzmir ama nasıl İzmir? 1800’lü yılların sonu ile 1900’lerin başındaki İzmir. Renkli, hareketli, çok milliyetli, çok dinli... Ermeni, Rum, Yahudi mahalleleri zengin karakterleriyle önümüze serildi. Levantenler, Fransızlar, arada bir İngiliz, biraz İtalyan... Ne isterseniz var. Üstelik öyle çeşit pazarı gibi ortaya dökmece de değil. Suphi Varım, aile hayatları, iş hayatlarıyla (hanımlardan da çalışan var, özellikle öğretmen olarak) karakterlerini gayet inanılır bir çerçeveye yerleştirmiş.

“Gölge”de üçlemenin ana karakterlerinden birkaç tanesi var. Ama bu sefer polis yok. Diğer kitaplarda, bazen bu işe amatör olarak bulaşmış kişiler ve Paris’te vedalaştığı polisliğe Simirna’da dedektif olarak bir anlamda yeniden başlamış olan Edmond Leblanc ile işbirliği yapan serkomiser Cevdet Sami’nin adı geçmiyor. Sadece arada bir polisin, zaptiyenin bir şey beceremediği lafları dolaşıyor ortada. Oysa serkomiserimiz, “Karanlıkta İki Ceset”in iki kahramanından biriydi.

Hazır sözünü etmişken, “Karanlıkta İki Ceset”in ödülünden de konuşalım biraz. Bu yıl, Dünya Kitap Dergisi’nin “Yılın En İyileri Ödülleri”nde Yılın Polisiye Kitabı’nı seçen jüri iki ödül verdı. Suphi Varım’a yukarıdaki kitapla ve onun gibi İzmirli olan (aslı, İstanbullu) Algan Sezgintüredi’ye de ”Maktulün Şansı” ile. O jüride yer aldığım için bir noktayı da açıklığa kavuşturmak isterim. Suphi ile Algan, ödülü paylaşmadılar. İkisi de En İyi Polisiye Ödülü aldı. Algan Sezgintüredi zaten hem iki ana karakteri Vedat ve Tefo ile, hem de nefis Türkçesiyle usta bir polisiyeci. Ama Suphi Varım da muhteşem bir atmosferle sarıp sarmaladığı Simirna’sı, azınlık mahalleleri, insanlarıyla demek ki başka okurlar ve eleştirmenlere de aynı şekilde cazip gelmiş.

“Gölge”, İngiliz arkeolog Ronald Morgan’ın Kudüs’ten dönüşüyle başlar. Morgan kahvaltı sofrasında eline aldığı Nea Smyrni gazetesinde ikinci sayfada küçük bir haber görür: Elena adlı hamile bir kadın Bugia bağlarında öldürülmüş. Sabık polis dedektifi Edmond Leblanc, bir akrabasını ziyarete Konstantinopolis’e giden sevgilisi Maryam Dadriyan’a hasret. Hamile Octavia ile kocası Bellonci ise, bir davet dönüşü aralarında, akrabaları Leonardo’nun, sahiden de tarihi bir roman yazmak istiyorsa, muhasebeci John Skelton’ın kızı Mary’nin peşinden koşacağına birinden yardım istemesi gerektiğini konuşurlar. Skeltonlar’a uğrayan doktor Gaston Pinton da, Yorgo Palamos’un kızı Fate’yi muayene etmek için arabalarını ödünç ister. Arabası, oğlu Alain’dedir.

Varım, birkaç sayfada bize kitabın bellibaşlı şahıslarını böylece takdim eder. Hollandalı zengin denizcilik şirketi sahipleri Groote’ları, özellikle en küçük kardeş Frank’ı, keyif için seyahat eden Edoardo Silone’yi ve civelek Angeliki kardeşleri de unutmayalım. Derken, Groote’ların hamile hizmetçisi Lara, bağda öldürülür.

Yazar, çok şahıslı kitaplarında sanki bir tür ‘hard-boiled’ üslup benimsemiş gibi. Heyecan doludizgin... Cinayet geliyorum diyor ve geliyor. İnsanlar genelde görgülü, zarif, nazik ama suçları işleyenler de gene bu kesimden. Çok sayıda renkli karakterin ise bir sakıncası var, hele okumaya bu kitaptan başlamış olanlar için. Belki Labirent’in sahibi Hüseyin Çukur, Varım kitaplarına mahsus olmak üzere en başa bir ‘eşhas listesi’ koysa iyi olacak. Yaşı tutanlar hatırlar, özenli polisiyeler basan AKBA Yayınevi öyle yapar, hatta ipuçları bile koyardı. Bize sadece isimle kısaca kişinin tarifi yeter: Ronald Morgan – İngiliz arkeolog. Anna Morgan – öğretmen karısı gibi.

Varım’ın daha önceki Simirna kitaplarını okumuş olanlar, onun üslubuna da, bu eski zaman Simirna’sına da zaten alışkındır. Üzülerek seriye bir nokta koyacaklar.

Onun şehri ve kahramanları ile ilk kez tanışanların ise büyük ihtimalle gözleri kamaşacak. Bize öyle olmuştu.

Not: Görseller Brandon Kidwell'e ait.

0
5795
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle