28 MAYIS, PERŞEMBE, 2015

Oto Sanayide Bir Acaibat Sandığı*

Hayır, sanatçı atölyesi deyince tabii ki Paris'te bir çatı katı gelmiyor aklıma. Ama dürüst olmalıyım. 'Tecrübeli bir sanat gazetecisi' sayılmama rağmen, çok da fazla atölye görmüşlüğüm yoktur. Bu eksikliğimi gidermeye karar verdim. Artful Living'in de imkanlarından yararlanarak bu ziyaretlerimi ölümsüzleştireceğim. 'Atölye' gibi eski bir tabiri tercih ediyorum. Beni kabul eden sanatçıların pek çoğu, 'stüdyo' dese ve tabii ki 'zenaat' yerine 'fikrin', Fransızca yerine İngilizce'nin öne çıktığı bir zamanda böylesi kulağa daha doğru gelse de, ben atölye diyeceğim...

Oto Sanayide Bir Acaibat Sandığı*

İlk ziyaretimi, kendisini de bir atölyede tanıdığım Ekin Saçlıoğlu'na yaptım. Ömer Uluç'un Tünel Meydanı'ndaki meşhur atölyesinde tanışmıştık. Saçlıoğlu, geride kalan on yıldan fazla zamanda pek çok sergi açtı. Eh o kadar resmi, heykeli ürettiği bir atölyesi olduğundan emindim. Evet varmış, pek çok başka sanatçının da tercih ettiği Maslak Atatürk Oto Sanayi Sitesi'nde. 
İlk duyduğunuzda tuhaf geliyor, oto sanayide sanat. Ya da tamirciler ve sanatçılar. Aslında o kadar da biririne aykırı şeyler değil. Ve daha önemlisi herkesin geniş, tek parça mekanlara ihtiyacı var ve bunu en iyi sanayi sitelerinde bulmak mümkün. Dolayısıyla burada pek çok sanatçı var. Genci tecrübelisi... Ekin Saçlıoğlu ise buraya taşınalı pek fazla olmamış. Uzunca bir süre evde çalıştığını anlatıyor. Aslında evin bir odası onun atölyesiymiş. İlk çocuk yola çıkınca, zaten de hamile hamile çalışılmayacağı için (tabii bu kuralı da ikinci hamileliğinde boşa çıkarttı) odayı bebeğe ayırmışlar. Doğumdan bir süre sonra dayanamayıp resmin başına geçince, haliyle salonun bir yarısına el koymuş. Bir süre de işler böyle gitmiş, gitmemiş ve sonunda bu atölyeye sahip olmuş.

Maslak Oto Sanayi, Ekin Saçlıoğlu için bildik bir yer. Çünkü, televizyon ve sinema sektörü için dünyalar yaratan eşi Serkan Ağırgöl de yılllardır burada çalışıyor. Zaman zaman gidip geldiği 'Serkanların atölyesi' Ekin Saçlıoğlu için onların farkında olmadan mucizeler yarattıkları, ilginç bir yer. Kullanılan malzemeler, bulunan çözümler ilgisini çekiyor. “Malzeme merakı hep var. Belki Ömer Bey'le çalışmamın sebebi de buydu...” diye anlatıyor. Resimlerinde epoksiyi, heykellerinde doğal saçları, sikonu, metal kaplamaları kullanan bir sanatçı; biz de malzeme merakını iyi biliyoruz tabii. Bu konuda Serkan Ağırgöl en büyük yardımcılarından biri. Mesela yeni sergisi Seç Sakla'da kullandığı gerçek kemikleri, heykel malzemesi haline getirmek uzun bir süreç olmuş. (Seç Sakla, 20 Haziran'a kadar Galeri X-İst'te.) Kemikleri saatlerce kaynatmak, sonra asitlerle yıkamak işinde ondan yardım almış. Tabii bir de gerçeğini asla bulamayacakları bir 'insan kuyruk sokumu'nu 3D printerda yazdırma işi var ki, o da tek başına yapılacak gibi değil...

Biz bunları konuşurken kapı çalıyor. Serkan o capcanlı kuş resimlerinden dördüncüsünü ciladan getirmiş. Diğerlerinin yanına koyuyor. Bir kaç gün sonra hepsi birden galeriye gidecekler. Ayaküstü laflıyoruz ve o kendi atölyesine gitmek üzere çıkıyor. 


©Korhan Karaoysal

Yine laf kemiklere geliyor. Bu kemik meselesinde insanı ister istemez tedirgin eden bir şeyler var. Tanıyanlar bilir, kırmızı saçlarından zeka fışkıran Ekin kesinlikle sempatik biridir. Nedense bir an, hayvan kemiklerinden düşsel varlıklar yaratan 8.5 aylık hamile bir kadınla, bir oto sanayi sitesindeki dükkanda yalnız başıma ne yaptığımı düşünüp tedirgin oluyorum. Sonra da sırf yazıya ilginçlik üretmek için fanteziler yarattığımı itiraf edip bu fikri kafamdan uzaklaştırıyorum. Galiba tam o esnada, kahve içtiğimiz masanın üzerinde duran tavuk boynu kemiklerinden kolyeyi fark ediyorum; 'Çocukken yapmıştım...' diyor Ekin!

Bu tuhaf çatışmalı durumu çıtlatıyorum. Kabul ediyor, hatta belli ki üstüne düşünmüş: “Buna ironi, ya da 'tersineleme' diyebiliriz.”  Tersine çevirme ve ikilik, hep böyle bir durum olmuş onun hayatında. Arkadaşlarıyla konuşurken en akla gelmedik yerden meseleye bakmak, olayı tersine çevirivermek. “Bu bir tür sıkıcılığı kırma ve mizah aynı zamanda” diye anlatıyor... Peki. Resimlerindeki mizaha ber ironi demeyi tercih ediyorum. Hayır daha sanatsal bir kelime olduğu için değil, aynı zamanda tedirgin edici bir atmosferi de hep ihtiva etmesi nedeniyle.

Tavuk kemiklerinden kolyeyi, çocukluk hazinelerinin arasından çıkartmış. Atölyede annenannesinden kalan bir dolap var. Bu dolapla birlikte anneannesinin evinde yıllarca korunan 'çocuk Ekin'in hazineleri de atölyeye gelmiş. Biraz Sarkisyen bir durumla karşı karşıyayız. Ama henüz atölye 'bellek'le tıka basa dolmuş değil. Ekin Saçlıoğlu, dolabın içinden hatıra kutusunu çıkartıyor ve tek tek göstermeye başlıyor: Kendi süt dişleri, köpeği Topak'ın dişleri, UHUyla yaptığı renkli boncuklar, tokalar, kalemler ve bir kız çocuğuna ait olabilecek başka şeyler... Bunları gösterip anlatmayı seviyor.

Yeni sergi için hazırladığı işleri anlatmasını istiyorum. Sergi ruhunu biraz Darwin gibi o eski kaşiflerden, onların arayışından ve karşılaşmalarından ve biriktirmelerinden almış. Mesela kuşlar, bir dönem pek ilgilendiği kuş ve botanik kitaplarından geliyor. Ormanı oluşturan yaprakların her biri gerçek bir bitki. (Ya da benim aklımda öyle kaldı.) Çünkü o sırada birbiri ardına, renkli, ciltli kuş ve bitki kitapları çıkartıyor. En iyilerini vaktiyle NTV Yayınları basmış, bunu konuşuyoruz. Bir ara sesli bir kitabın plastik tuşlarına basıp kuş seslerini dinlerken buluyorum kendimi.

©Korhan Karaoysal

Atölyenin dibinde duran çerçevelenmiş büyük boy desenler ise hayali bir koleksiyonu simgeliyor. Mütevazi bir bütçe belirleyip bu işlerden biraz anlayan annesiyle birlikte kendisine bir koleksiyon yapmak üzere antikacıları gezmiş. Aldığı dört parça antikanın durduğu vitrinlerin fotoğrafını çekip onları kalemle kağıda aktarmış. “Ben böyle oyalamalı işleri severim” diyor. Hani terapi gibi ince ince tarayacağı bir resmi yapmaktan bahsediyor. Ama bu resimler onu epey yormuş. Yine de el emeğinin, zenaatin önemini filan konuşuyoruz. 

Atölyenin bir de asma katı var. Biraz ofis havasında düzenlenmiş ikinci kat, özellikle kışın ana mekana dönüşüyormuş. Çünkü bu yüzde yüz beton, koca hacmi ısıtmak pek kolay değil. Üst katta ise Seç Sakla adlı serginin en garip işi, Barometz adlı enstalasyon kurulmuş bekliyor. Benden bir kaç gün önce galerinin fotoğrafçısı gelmiş de... Koyun Bitkisi deseni değil ama keçi ya da geyik toynağından yapılmış elbise askısına bakıp kalıyorum. Eskicileri gezerken bulmuş... Evet, mitlerle ilgili bir enstalasyonu çok iyi tamamlıyor, ama acaba kim neden ceketini geyik toynaklarına asıyordu? Neyse bu konuyu fazla uzatmıyoruz, çünkü bana Ekin Saçlıoğlu'nun önceki işleriyle bu enstalasyonu sıkı sıkı birbirine bağlama imkanı veren 'et bitki'yi görüyorum. “Bu kez daha iyi malzeme, slikon bu” diye anlatıyor. Üzerindeki kıllar gerçek tabii ki. Beyin bitkisi gibi görünüyor. Kıllı bir beyin. Altındaki sehpaysa belli ki daha önce bir küreyi filan taşıyormuş. 'Ara tür'ler hakkında birşeyler konuşacakken telefonum çalıyor. Arabamı kapısının önüne bıraktığım garaj sahibi, “Lütfen hemen alır mısınız” diyor. “Kapalısınız sanmıştım” filan diyerek telaşa atölyeden çıkıyorum. Ama dürüst olmak gerekirse aslında yalan söylüyorum. 

*Ekin Saçlıoğlu'nun sergisini de ilham veren 'curiosity cabinet'in bence Türkçesi...

0
11765
3
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle