Roma, 2025 Jübile yılını kapsamlı bir “Caravaggio” sergisi ile kutluyor. Küratörlüğünü Francesca Cappelletti, Maria Cristina Terzaghi, Thomas Clement Salomon’un üstlendiği, sanatçının 24 eserinden oluşan sergi Palazzo Barberini’de 6 Temmuz’a kadar sanatseverlerle buluşuyor.
Her 25 yılda bir Vatikan ve Roma, Hristiyan dünyası için büyük bir maneviyat ve kültürel yenilenme yılı olarak kutlanan bir olayla canlanıyor; Jübile Yılı. Roma bu kez, Jübile yılını büyük bir Caravaggio sergisiyle kutluyor.
7 Mart 2025 yılında Palazzo Barberini’de açılan ve küratörlüğünü Francesca Cappelletti, Maria Cristina Terzaghi ve Thomas Clement Salomo’nun gerçekleştirdiği Caravaggio sergisinin, 2025 yılının en çok ses getiren sergilerinden bir tanesi olacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Serginin en önemli özelliği yüzyıllardır Roma’dan, yani bir anlamda evlerinden uzakta olan bazı resimlerin, yeni keşiflerin ve yıllardır sergilenen Caravaggio resimlerinin bir arada görülebilecek olması. Gallerie Nazionali di Arte Antica’nın sürekli koleksiyonunda yer alan Saint Francis in Meditation, Saint John the Baptist, Judith Beheading Holofernes ve Narcissus da tabii ki sergide yerlerini almış durumdalar.
Uzmanlar, dünyada bilinen 60 adet imzalı Caravaggio resmi olduğunu düşünüyor. Sergide ise, bazıları ilk kez seyirciye sunulan eserlerle birlikte yirmi dört adet Caravaggio resmini görmek mümkün. Sergilenen resimlerden bazıları yurt dışındaki müzelerden ödünç alınarak getirilmiş. Ödünç alınan toplam dokuz adet resmin beş tanesi Amerika Birleşik Devletleri’ndeki müzelerden Roma’ya seyahat etmişler.
Roma’daki kiliselerde ve diğer müzelerde yer alan Caravaggio resimlerini de dikkate alırsak, kırk adet Caravaggio’yu, yani dünyadaki toplam Caravaggio resimlerinin üçte ikisini sergi süresince Roma’da görmek mümkün olacak.
Serginin kronolojik olarak düzenlenmiş olması, sanatçının resim vizyonunu ve gelişimini izleyebilmek açısından önemli. Caravaggio’nun kendi döneminin sanatsal, dini ve sosyal alanlarında ortaya koyduğu devrimsel yaklaşımını gözler önüne seriyor. Sergi bir bütün olarak, yapıldıkları dönemde sanatçı Caravaggio ile mesen ve patronların ilişkilerine dair de önemli gözlemler sunuyor.
Caravaggio’nun alt sosyal sınıftan bir genç kadın olan Siena’lı Fillide Melandroni’yi model olarak kullandığı üç ayrı tablosu aynı salonu paylaşıyorlar. Uzmanların, Madrid’den getirilen St Cathrine of Alexandria (Alexandria’lı Cathrine), Detroit’ten getirilen Martha ve Mary Magdelen ve Barberini Ulusal Müzesi’nin başyapıtı olarak kabul edilen Judith Beheading Holofernes (Holofernes’in Başını Kesen Judith) resimlerinde kullanılan modelin Fillide Melandolini olduğunu açıkça teyit ettikleri üç resmin aynı mekânda karşılaştırmalı olarak görülebilmesi çok önemli olduğu gibi, Caravaggio’nun aynı modeli farklı kıyafetler ve içeriklerle bambaşka bir kadın olarak kullanabilme yeteneğini de gözler önüne seriliyor.
Sergi, özel koleksiyonlarda birkaç yıl önce keşfedilen ve uzmanlar tarafından Caravaggio’ya ait oldukları teyit edilen iki adet, ilk kez sergilenen resme de ev sahipliği yapıyor. Bir tanesi Maffeo Barberini’nin geçen yıl bir özel koleksiyonda keşfedilen portresi. Diğeri ise Ecco Homo isimli 2021 yılında Madrid’de bir açık artırmada satışa sunulduğunda keşfedilen ve açık arttırmadan geri çekilen ve daha sonra ismi açıklanmayan bir koleksiyoner tarafından satın alınarak Madrid’de bulunan Prado Müzesi’ne bağışlanan eser.
29 Eylül 1571 yılında Milano’da doğmuş olan Michelangelo Merisi da Caravaggio, Barok resmin öncüsü olarak kabul ediliyor. 1592’de yaklaşık 20 yaşındayken Roma’ya gelen Caravaggio, dini resimlerin ön planda olduğu, resimleri sipariş edenlerin, kilise ve birkaç zengin mesenden ibaret olduğu bir dönemde yaşamasına rağmen kendinden önceki sanatçıların kurallarını dikkate almayan, günlük yaşamın unsurlarını resme dahil eden, sanat alanında çığır açmış bir sanatçı. Yaşadığı dönemde Rönesans’ın ölçülü ve güçlü tekniği hakimken barok unsurları resme eklemesi bir devrim olarak kabul edilmiştir. Güçlü ışık-gölge kullanımı ve resimsel düzenlemeyi dramatik bir açıdan ele alışıyla barok sanatının ve maniyerizmin en özgün uygulayıcılarından biri olmuştur. Resimlerindeki dramatik yaklaşım, dini konuları adeta günlük konular gibi ve azizleri de sıradan insanlar gibi resmedişi onu kendi çağının en ilginç sanatçısı konumuna getirmiştir.
Serginin küratörlerinden Thomas Clement Salomo verdiği bir söyleşide “Caravaggio, sert gerçekçiliğiyle, resimlerinin dramatik ışığı ve benzersiz duygusal derinliği ile insan ruhunun en derin yönlerini, masumiyetten şiddete, umuttan yeise, aksiyonu temel alarak nasıl resmedeceğini çok iyi bilen bir sanatçı” satırlarıyla belki de Caravaggio’yu en iyi şekilde tanımlıyor.
Caravaggio, çağdaşları tarafından saygısızlık ve pervasızlıkla suçlanmış olmasına karşılık, kendi vahşi doğasına asla zincir vurmamıştır. Mizaç olarak son derece kavgacı, uyumsuz ve saplantılı olarak tasvir edilen Caravaggio zor bir hayat yaşarken, çevresindeki insanlarla da sık sık tartışmış zaman zaman kavgalara karışmış ve yasalar karşısında da sorunlar yaşamıştır. 1606 yılında karıştığı bir kavgada Ranuccio Tomassoni isimli bir şahsı öldürmüş ve cinayetten hüküm giymesi söz konusu olduğunda çok sevdiği Roma’yı terk etmek zorunda kalmıştır. Roma’ya dönmesi mümkün olamayan sanatçı, Napoli, Sicilya ve Malta’da yaşamak zorunda kalmıştır.
Sergide yer alan ve 1606 yılında, Roma’dan kaçıp sığındığı Colonna ailesinin Lazio’daki yazlık evlerinde yaptığı düşünülen Supper at Emmaus ve David and Goliath resimlerindeki ifadelerde hüzün ve acı oldukça dramatik olup, cinayet tecrübesinin Caravaggio’nun sanatı üzerindeki etkisini gözler önüne sermektedir. Özellikle Goliath’ı öldürerek zafer kazanmış David’in yüzündeki, zafer gururundan çok uzak acı dolu ifade ve David’in elinde tuttuğu Goliath’ın başına Caravaggio’nun kendi yüzünü yerleştirmiş olması yaşadığı pişmanlık ve acıyı yansıtması açısından çok önemlidir.
1610 yılında Roma’ya dönüş yolunda sebebi tam anlaşılamayan ve zehirlendiği yönünde pek çok sırrı da beraberinde götürdüğü bir şekilde, 38 yaşındayken hayatını kaybetmiştir.
Caravaggio ve eserleri, bu muhteşem sergiden bağımsız olarak, ölümsüz şehir Roma’da San Luigi dei Francesi kilisesinde, Basilica of Santa Maria del Popolo’da ve Palazoo Doria Pamphilj’de daima görülebilir.
Jübile senesinde açılan ve 6 Temmuz 2025 tarihine kadar açık kalacak olan bu özel sergiyi Roma’ya yolunuz düşerse kaçırmayın derim.