30 KASIM, ÇARŞAMBA, -0001

Lanetli Tapınaklar

Bahadır Baruter ile x-ist'te açılan "Evim, Evim Güzel Evim" sergisi bahanesiyle buluştuk. Kendisini hazır yakalamışken, karikatür ve sanat kariyerinden, resimlerinde nelerden etkilenip beslendiğinden ve son sergisinden konuştuk.

Lanetli Tapınaklar

Sizi Lombak karikatür köşesinin çizeri olarak tanıdık, daha sonrasında; L-manyak ve Penguen’de çalışmalarınıza devam ettiniz. Bu serüvene nasıl başladığınızdan biraz bahseder misiniz?

Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okurken ressam olmak istiyordum genç yaşlarda, okulu bitiremedim, artık yirmi yedi yaşına gelmiştim resimle aramdaki ilişkiyi kuramayınca karikatüre yöneldim. Demekki elli yaşını bekliyormuş resim yapmak. Sonra karikatürist oldum, ama hiçbir zaman bu mesleği çok severek ya da kendimi adayarak yaptığımı hiç düşünmedim. Resim ve karikatürü kendi içimde hep ayırdım, benim gönlüm hep resimden yanaydı. Bence hayatımın merkezinde olan şey karikatür olmamalıydı, ama oldu. Çünkü başlayınca bırakılamayan zehirli bir lezzet bu, karikatür yaparken bir yandan da eğleniyorum. Ama hiç karikatüre başlamayıp, sadece resim yapmış olmayı tercih ederdim. 

Türkiye’de karikatüristliğin zor olduğunu düşünüyor musunuz? Kendinizi sınırlandırılmış hissettiğiniz zamanlar oluyor mu? Gerek Penguen’de çizdiğiniz bir karikatür, gerek ‘Ottoman Bugs’ oyun kartları tasarımında sert eleştirilere maruz kadınız. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu?

Türkiye çok zengin ve çeşitli malzeme olan bir ülke olduğu için eğleniyorum. Eleştiri konusunda hiçbir sıkıntı yok, çünkü o konuda hazırlıklıyız. Danimarka’da karikatürist olmak istemezdim mesela, çünkü Danimarka malzemesi kıt bir ülke olurdu. Marazi toplumların mizahçısı olmak daha zevkli.

Karikatürlerinizde ve resimlerinizde sosyo-politik, kültürel ve toplumsal öğeleri ele alıyorsunuz. Ataerkil toplum yapısı ve aile kurumu gibi ciddi sorunsalları irdelerken, en çok nelerden besleniyorsunuz?

Aslında resimler için tamamen kendi hayatım, iç dünyam, kendi deneyimim, çocukluğum, ailem, yaşadığım ev, ilişki kurduğum büyükler ve kendi hayatımdan beslendiğimi söyleyebilirim. Yani bir dağ başında olsam bile resim yapabilirim sonsuza kadar. Çünkü o malzeme içimde saklı.

Ama karikatür için, şehirli, orta sınıf, sosyal tarafı güçlü, sokağa yakın, meraklı ve dışarıya dönük bir insan olmak gerekiyor. Oysa ben köyde yaşıyorum artık, o anlamda karikatür de biraz geride kalıyor benim için. Şehirde yaşamıyosan karikatür yapmak zor, çünkü malzeme gözünün önünde akmıyor o zaman. Ama resim için gerekli malzeme zaten hep içinde gizli. İyi bir ressam öldükten sonra da resim yapabilir, ki yapıyor da. Ama iyi bir karikatüristin çok iyi yaptığı bir karikatür bile zaman karşısında dayanıksız kalıyor. Karikatür hem gündem hem de mizahın algılanma biçimlerinin değişmesiyle beraber eskiyebiliyor. Resim ise daha kalıcı ve iddialı bir alan.

Sizi keskin, zeki ve aynı zamanda espirili çizgilerinizle tanıyor çoğu insan. Ressam tarafınızın pek bilinmemesi sizi rahatsız ediyor mu?

Rahatsız etmiyor. Artık değiştiremem bunu, yüsek sanatla popüler olmanın da mizah ile popüler olmaya çok benzer olduğunu düşünüyorum. Sanatsal / sanatçı şöhreti denen şeyin antipatik, iğreti ve arkası boş bir şey olduğunu düşünüyorum. Popüler olmanın kendisini de çok anlamlı bulmuyorum ama tabii tanınmak ve bilinmenin hayatı çok keyifli kılan bir tarafı da var. Sanırım bu durum da bitecek yavaş yavaş benim için. Karikatürden uzaklaşarak en fazla bin kişinin gezeceği bir sergiyle insanlarla buluşmak ile haftada altmış bin tane okura ulaşmak arasında büyük bir fark var. 

Karikatürlerinizde görmeye alışkın olduğumuz espirili dil, resimlerinizde yerini endişe ve korkuya bırakıyor. Nedir bu tedirgin resimlerinizin arkasında yatan?

Ben öyle birisiyim aslında. Gündelik hayatta neşeli ve enerjisi yüksek biri gibi görünsem de derinlerimde hayata karşı çok üzgün bakan bir tarafım var. Karanlık dünyamı dile getirmek için mizahı kullanmak için artık çok geç. Özgürce karanlığımı, karamsarlığımı, melankolimi, depresyonumu, evhamlarımı yansıtmak için resim daha doğru bir ortam. Orada coşuyorum, neşeli resimlerden hoşlanmıyorum. 

Resimlerinizde mutlu aile tablolarını yıkıp, ailenin üzerini kolalı dantellerle örtmeye çalıştığı sorunları gösteriyor gibisiniz. Aile kavramı sizin için ne ifade ediyor?

Aile ya da herneyse adı, o evcil kavramları yaşıyorum. Vazgeçmiyorum onlardan, hayatımın bir parçasını oluşturuyorlar. Ama eleştirmek ya da tersini ifade etmekten zevk alıyorum. Bu tarz kavramları göründükleri gibi değil de, gerçekte oldukları biçmiyle kurcaladığım zaman çok daha zengin, zevkli bir malzeme ortaya çıkıyor. Bir süs köpeğinin pirelerini ayıklamak, lezzetli bir yemeğin içerisinde ters bir şeylerin olması benim için daha eğlenceli. Pozitif görünen şeylerin ters yüz edilebilmesi ve tabuların kurcalanması çok zevkli. Şirinlik, pembelik, huzur, keyif, mutluluk, tatlı duygular gibi şeyleri siyaha bulamak daha verimli ve daha heyecan verici. O yüzden de en narin ve tatlı yerlere dokunmayı seviyorum. 

Geçmiş eserlerinizin isimleri bir hayli sarsıcı ve dikkat çekici: ‘Senin Ailen Bir Yalan Yavrum’, ‘Benim Çocuklarım Yapmaz’, ‘Bir Daha doğurmayacağım’, ‘O Akşam Yemeği’, ‘Akşam Baban Gelince’ gibi. Aileye dair klişelerin altını çizerken aslında birçok sanatçının değinmekten kaçındığı sorunlara dikkat çekiyorsunuz, aldığınız tepkiler nasıl?

İnsanların özdeşlik kurmaları, kendi hayatlarının deşifre olması, eserlerin sanatçının gerçek yüzünü tarif eden bir aracı konumu, insanları onaylamaya götürdü.

“Aile gibi kutsal ve güzel bir şeyi nasıl bukadar rezil ve kepaze bir dilde ifade ediyorsun?” diye sormadı kimse. Tam tersine izleyici heyecanlandıran bir sergi oldu. 

30 Nisan’da x-ist’te açılan "Home Sweet Home" isimli serinizin konusunu da evlilik ve ev içi hayat oluşturuyor. Bir önceki “Senin Ailen Bir Yalan Yavrum” isimli serginizin devamı niteliğindeki, yeni sergi de, dile getirmekten korkulan konuları deşmekten kaçınmıyor.

Bu sergi de yine belki aile gibi; ev hayatı üzerine yola çıktı. Bir kadın bir koltukta cici cici oturabilecekken, o kadını gene öyle oturtup üzerini çamurla bulamayı seviyorum. Ev güzel, konforlu mutlu ve sağlık vadeden bir  yerdir derken benim için ise yalnızlıktır, doğadan ayrılma noktasıdır, hastalıkı bir taraf barındırır diyorum.

Konsept sergiler yapmayı seviyorum. Bundan sonraki sergi konularımdan biri iş dünyası olacak belki, bir diğeri sokak olacak. Başlık sergileri yapmaktan zevk alıyorum, o başlıklar beni toparlıyorlar.

Sergi 24 Mayıs’a kadar x-ist’te görülebilir.

0
7436
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage