10 TEMMUZ, CUMA, 2015

Kolektif Bir Bilinç Yaratmak

Bay İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Erol Özmandıracı tarafından oluşturulan ve desteklenen 42 Maslak’a ayak bastığında farklı bir hava ile karşılaşıyor insan. Sanatın binanın temelinde, her şeyin kalbinde olduğunu hissediyor. Paralel süredir yürütülen Artful Living konsepti ise sanal ortamda yaratılan sanatsal ve kültürel bilgi ağı ile bu duruşa zemin hazırlıyor ve destek veriyor.

Bu bağlamda, içinde bulundukları projeler, değişik alanlarda verdikleri sponsorluklar, organize ettikleri sergiler, sanatsal, kültürel projeler ve sanatsal arşiv çalışmalarıyla kolektif bir bilinç oluşturma hedefleriyle ilgili olarak Erol Özmandıracı ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Kolektif Bir Bilinç Yaratmak

Sanata olan ilginiz ne zaman başladı? Sanatı insanların hayatlarında farklı bir yere taşıma misyonunu nasıl benimsediniz?

Sanat kelimesi aslında yaratıcılıktan çıkan bir söz Türkçe'de. Sanatın Türkiye'deki yaratıcılık algısı daha ziyade bir sanatçının yaptığı bir eserle özdeşleştirilse de, özünde desteklenmesi gereken bir yaratıcılık var. Bunu destekleyen bir dünyanın aksine, desteklemeyen bir ülkede büyüdük.

Ben çok genç yaşta eğitim için yurt dışına gittim. Estetik ile ilk defa İngiltere ve Amerika’da tanıştım. Bu ülkelerde sanat tarihi eğitimi ve programlar çok standart. İşin içine girince de Türkiye’de bu konudaki eksikliği fark ettim. Diğer taraftan küçük yaştan beri inşaata çok ilgim vardı. Proje resimleri ve çizimleri yapar, Türkiye’nin nasıl daha güzel olabileceğini düşünürdüm. Hatta bir pilot bölge olarak da Büyükada'yı belirlemiştim. 11-12 yaşında iken büyüyüp çok zengin olunca, buraya 1 milyon dolar harcamayı hedeflemiştim.

Sanat, yaratıcılık ve estetik ile ilgili eğitimsizlik bizim en büyük eksiğimiz. Bu insanların yaşamlarına ve davranışlarına da yansıyor. Bunun rahatsızlığını hep hissettim ve bununla ilgili hep bir misyonum olmuştur. 42 Maslak başlayana kadar, nasıl bir heyecan katarak sunabileceğimi, nasıl derleyip toplayıp bir fikir üzerine oturtacağımı tam bilemiyordum. Bir şeyi yapmak istiyorsanız, onun ebatı, boyutu, hacmi de ona uygun olmalı. Ben sanat dünyasında bir hareket, bir temsilcilik ile ilgili bir misyon sahibi olacaksam, yapacağım işin de boyutunun da o seviyede olması lazımdı. Bugüne kadar hem finansal imkânlarım hem işimin boyutu buna müsait değildi. Sonunda, bu proje ile beraber sanat dünyasına büyük bir giriş yapmış olduk.

Erol Özmandıracı ve Billur Tansel ©DenefHuvaj

Sanata nasıl bir destek veriyorsunuz?

Aslında benim desteklemek istediğim yaratıcılık, sadece sanat değil. Sanatsal gelişimin her alanındaki yaratıcılık değerlerinin ortaya çıkmasını sağlayacağına inanıyorum. Türkiye için böyle uzun vadeli bir beklentim var. Biz de kendi üzerimize düşeni yapalım mantığıyla yola çıktık. Tabii 42 Maslak bir proje, en azından burada bir sanat konsepti üzerinden gidelim dedik. Karma bir proje, içinde otel, ofis, AVM ve rezidans var ama bunu nasıl bir sanat ortamı ile bütünleştirebiliriz diye düşündük; bununla ilgili ciddi çalışmalar yapmaya başladık ve realize etmeye karar verdik.

Nasıl geliştirmeye başladınız bu konsepti?

Pelin Derviş ve İstanbul’da yaşayan Amerikalı şehir planlamacı Alexis Şanal ile birlikte çok uzun bir süre çalışmalar yaptık. Buna parallel olarak da Artfulliving.com.tr’yi önce bir dergi olarak, sonra da kendi web sitemize bir uzantı olarak düşündük.

Bu süreçte Mustafa Tekin ile tanıştık; kendisi bu web sitesini sahiplendi, tasarımını ve idaresini tamamen kendisi sürdürüyor. Onun heyecanı ile site zamanla, bizim 42 Maslak projesine paralel olarak iki buçuk, üç senede gelişimini tamamladı. Şimdi artık onu nasıl başka bir boyuta, seviyeye taşıyabilirizi konuşacak günlere geldik. 42 Maslak’taki duruşumuz ve mekânsal değerimiz, gelişim süreci ve maddi imkânlar da aynı zamanda Artfulliving.com.tr’ye can veriyor. Bu çok güzel bir sinerji yarattı.

Bu iki projenin yönetimi nasıl yapılıyor?

Artfulliving.com.tr tarafında Mustafa Tekin ve Serdar Yanaşan Bey ile, 42 Maslak Projesi’nde ise Pelin Derviş ve Alexis Şanal ile bu süreci yönettim. Marcus Graf ve Haydar Ergülen bize çok güzel bir danışmanlık desteği verdiler, planlamamızda çok yardımcı oldular. Bugün artık görüyoruz ki, Artful Living kendisi danışmanlık verebilecek konuma geldi. 42 Maslak da bir sanat kurumu olma yolunda.

Dolayısıyla yerel ve global bağlamda İstanbul'un marka değerine katkısı olabilecek bu iki paralel projeyi aynı anda yürütmeye çalışıyorum. Bütün işlerimin arasında bu kolay değil; unutmamak lazım ki burası 250 bin metrekarelik bir inşaat. Ama sanat olmasa, şu yatırımları yapmasam, bu keyfi çıkarmasam, sadece inşaatçılıktan o kadar zevk almazdım. Bu sayede benim de hayatıma bir anlam katılmış oldu.

©DenefHuvaj

Sizin kendi yaşamınızda sanatın yeri nedir?

Ben bir koleksiyoner değilim, bunu vurgulayarak söylüyorum. Ben bir şeye sahip olmaya meraklı değilim; mal, mülk, bu tip şeyler benim için daha az heyecan verici değerler. Gördüğüm bir eserin bana o anda verdiği estetik haz benim için yeterli oluyor ve ona sahip olma duygusu bende yok. Böyle bir katma değer yaratıyorum kendime; koleksiyoner olmak gibi bir misyonum yok. Sanat dünyasında birleştirici bir rol oynamak istiyorum, inşallah bunu daha fazla kişi yapar ve ben de onlardan bir tanesi olurum. Liderlik de taslamıyorum. Her türlü fikre açığım.

Hep söylüyorum, sanat için sanat, sanatçı, mekân ve sermaye lazım. Sanatçı o sermaye olmadan bu işi yapamaz, sermayenin de sermaye grubundan gelmesi lazım. Biz mekân ve sermaye tarafını destekliyoruz. Ben de fikir üretiyorum.

Sanatçılar bana eser satmak için yakınlaşmasınlar; ben daha ziyade onlarla kendilerinin bu piyasada nasıl daha aktif olabileceklerini tartışabilir, onlara bu konuda fikirler verebilir, o zemini ve imkânları hazırlayabilirim; daha geniş kitlelere ulaşabilmeleri için proje üretebilirim. Ben kendim için eser almayı istemiyorum ama 42 Maslak’ın bir koleksiyonu olacak; onu da burada yaşayanlara hediye edeceğim.

Bu vizyonla, paylaşımınızla bir çığır açıyorsunuz. Belli bir kılıf içerisine girmeye çalışmıyorsunuz, hissettiğiniz yolda ilerliyorsunuz. Koleksiyon yapmak bir mecburiyet olmamalı. Bu sanatçıyla bambaşka bir ilişkiye dönüşüyor. Sanatçılara yaptıklarıyla görünebilmeleri için bir platform veriyorsunuz; bunların hepsi başlı başına birer değer. 42 Maslak kuruluşundan beri ‘Artful Living’ konsepti ile var oldu, bize sanatla birlikte yürütülen bu projenizden bahsedebilir misiniz?

Bay İnşaat 97’de kuruldu, o günden bu zamana kadar da böyle bir bakış açısını ve projeyi dönüştürebilecek güce ve doğru zamana ihtiyacım vardı.  Bir şeyi doğru zamanda yapmazsanız olmuyor; ben bu projeyi 10 sene evvel yapmaya çalışsaydım herhalde bugün yaratmış olduğu etkinin ancak yüzde birine ulaşmış olabilirdim.  Ama şimdi bu iş için doğru zaman; beş sene evvel sanatı kalbimize alarak yol almaya karar verdiğimizde sanatla hâlâ çok az ilgileniliyordu. Bugün ise irili ufaklı tüm sermaye kurumları dahil, sanata yatırım yapmayan kurum kalmadı neredeyse. En muhafazakar kesimler dahi sanata yakın durmaya, öğrenmeye çalışıyorlar. Bu da bizim ne kadar doğru bir karar verdiğimizi gösteriyor. Hep proje odaklı, marka değeri katma odaklıyım. Dolayısıyla toplumsal bir hareketin içinde bulunmaya çalışıyorum sanat açısından, benim duruşum bu.

Artfulliving.com.tr bir yıl önce çok daha kapsamlı bir boyuta geçti. Sanat, edebiyat, kültür ve yaşam, mekânlar, genel haberler çok değerli yazarlar aracılığı ile geniş bir platform kurarak okuyucuya ulaşıyor. Bu kapsamda bir proje haline nasıl geldi?

Artful Living fikri böyle bir havuz başında başladı. Ben sanatla ilgili bir konsept istiyordum, TBWA reklam ajansı ‘Artful Living’ ismini buldu, hemen sahiplendik ve logo çalışması yapıldı.Daha sonra iyi bir fotografçı ve edebiyatçı olan dostum Merih Akoğul ile bu işi geliştirmeye karar verdik; Haydar Ergülen ve Merih Bey ile başladık, edebiyatı siteye dahil etmeyi onlar önerdi. Böylelikle edebiyat ile bütünleşmiş bir sanat sitesi kurduk. Artful Living zaman içinde bir çok farklı disiplinleri desahiplenecek ve bütün sanat dallarını kapsayacak ama bugün için ağırlıklı olarak ‘contemporary’ ve edebiyat odaklı devam ediyoruz. Kültür ve yaşam ile ilgili kapsamlı çalışmalarımız var. Gelişim açısından ilk etabı tamamlasa da, kendi içinde gelir üretebilen bir yapıya sahip olması lazım ki kendi gelişimi için daha fazla yatırım yapılabilsin.

Bir de Artful Living Alem var; Alem bizim ilk bu projeye başladığımızda görüştüğümüz bir dergi grubuydu. O dönemde çok magazin dolu bir yapıya sahipti. Sanat ile ilgili bir boyuta geçip Artful Living dergisi çıkarınca, Alem’in duruşunda bir yükselme gerçekleştirmiş oldu. Magazin okuyan, sanatla ilgilenmeyen kesim de bu sayede ellerine bir sanat yayını almış oldular. Bu kitlenin de, Ağrı’da, Van’da, Hakkari’de yaşayan küçük çocuğun da sanatla ilgilenmesini istiyorum.

Bir Ahmet Güneştekin, Türkiye'deki başarısıyla doğduğu şehir olan Batman’da yaşayan hemşehrileri için bir idol oldu. Sanattan para kazanıldığını gördüler, bu sanata yatırım yapılması için çok önemli. Herkes sanat ile ilgili bir oluşum içinde olmalı. Artful Living olarak daha rafine işlerin de öncüsü olacağız, her tarafta yer almak istiyoruz. Mesela Van’da veya Hakkari’de bir lokal işletme, oranın yerel bir sanat projesinin desteklenmesini istiyorsa, destekleyebiliriz. Her kesime hitab eden, her ortama uyabilecek projeler üretmek istiyoruz.

Oto Sanayi sitesinin içeresinde yıllar önce açılmaya başlanan sanatçı atölyelerinden yola çıkarak, 42 Maslak’ın da desteği ile yeni sanatsal üretim merkezi haline dönüşen Maslak’tan bahseder misiniz bize? Bu projeyi neden Maslak’ta konumlandırmayı tercih ettiniz? 

Bu projeye başladığımızda Pelin ve Alexis’in katkılarıyla bir şeyin farkına vardık; bize, buraya sadece 42 Maslak olarak değil, bir bölgesel çerçevede, Maslak bölgesi çerçevesinde bakmayı önerdiler. Dolayısıyla ben ondan sonra değerlendirmelerimi hep bu çerçevede yaptım ve o şekilde devam ediyorum.

Bununla bağlantılı olarak da Atölye Maslak diye bir projemiz var, Oto Sanayi'deki 35 sanatçıyı bir araya getiren bir ortak atölye sergisi. Bu Maslak’taki yaratıcı sektörün hareketlenmesi aslında; buna ben Maslak’taki bir klasik otomobil tamircisinin de girmesini istiyorum. Bugün 1500’e yakın işletme var Oto Sanayi Sitesi'nde, bunun 150 tanesi yaratıcı sektörde. Bizim alışılagelmiş contemporary sanatçısı belki üç-beşi geçmez, ama önemli olan o heyecanın yeni sanatçılara da yansıması ve katılımlarına sebep olması. Belki de bakacağız ki bir gün burada bu sebepten dolayı 150 ‘contemporary’ sanatçı atölyesi oluşacak. Sadece onları değil, bu  bölgedeki kurumları da destekliyor projemiz.

Burada bulunan Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi gibi diğer sanat kurumlarının bu kararı almanızda bir rolü oldu mu?

Bu bölgede Can Elgiz ile başlayan bir değişim var. Bana göre Elgiz bölgenin duayen markası; Maslak bölgesinde bir çağdaş sanat müzesi açmak bir devrimdir. İlk defa bir iş adamı Türkiye’de bu boyutta bir sanat duruşu gösterdi; kendisi hakikaten benim bu konudaki idollerimden birisidir. Onun gösterdiği çizgide daha sonra Art Next ve Unique projeleri açıldı. Abdi İbrahim, Mahmut Ünlü koleksiyonlarını kendi alanlarında sergiliyorlar. Sakıp Sabancı Müzesi de buraya çok yakın. Performans merkezi olarak da Tim ve The Seed var. Bütün bunların varlığı bu bölgede bir sanat değeri oluşturdu. Haritada bir leke oluştu. Ve çok enteresandır ki Maslak'ın bitiş noktasından Nişantaşı’na başka bir şey yok.

Siz sanki hepsini bir araya getiren bir güç oldunuz, bu önemli ve gerekli bir katkı.

Başta söylemiş olduğum gibi benim misyonum ve sanat ile ilgili duruşum zaten bu. Dolayısıyla bu bir araya getirme ve birlikten güç doğar felsefesi, Türkiye’de hepimizin bildiği ama uygulamadığı bir şey, biz bunu yapmak için çok gayret sarfediyoruz. Buna ciddi bir sermaye de harcıyoruz, mekân da veriyoruz.

©DenefHuvaj

Bir de Maslak’taki sanat kurumlarını bir araya getiren bir projeniz var sanırım…

42 Maslak olarak “Art Maslak” diye bir proje üzerinde çalışıyoruz. Atölye Maslak sadece sanatçıları bir araya getiriyor, Art Maslak ise biraz evvel bahsettiğim kurumları da kapsayan bir konsept; web sitesi yapılıyor, haritası çıkmak üzere.

İstanbul'da bölgesel sanat lekeleri var, Beyoğlu, Karaköy çok kuvvetli, Nişantaşı’nda bir kümeleşme, bir de Maslak’ta bir kümeleşme var. Biz de bunu fark ettik, bu farkındalık ile beraber “Art Maslak” ortaya çıktı. Burada bulunan bütün bu kurumların yetkilileriyle konuştuk, hepsiyle anlaştık, şimdi aralarına yenilerini de almaya çalışıyoruz. Hatta tasarım odaklı bir restoran olan 313’ün bölgede açılması ile gurur duyuyoruz.

Bu proje 42 Maslak ve Artfulliving.com.tr’den bağımsız olarak gelişecek ama, onu da zaman içerisinde artfulliving.com.tr şemsiyesi altına alacağız. Bugün dünya artık online. Sosyal medya ve online duruşunuz sizin artık ana kimliğiniz, kartvizitiniz. Böyle bir adım atmak suretiyle bu projemiz herkesi bir araya getirdi. Atölye Maslak da Art Maslak’ın bir parçası oluyor. Ben Atölye Maslak'taki arkadaşlara bir an evvel kendilerine kurumsal bir yapı oluşturmalarını öneriyorum ki bir temsil noktaları olsun; kurum olarak girsinler Art Maslak’ın içine.

Dolayısıyla biz Maslak bölgesinin İstanbul'a bir marka değeri katmasını hayal ediyoruz. Bir yabancı İstanbul'a geldiğinde bu bölgeyede uğramalı, heyecanı paylaşmalı. Sanatla ilgili sadece Beyoğlu veya Nişantaşı yok. Oto Sanayi'nin gelişiminin de bu yolda yapılması gerektiğini düşünüyorum. Dönüşürken dönüştüren şirketler, bu bölgedeki etkileşimi ve sanatın varlığını dikkate alarak proje üretirler diye ümit ediyorum. Bir gün gelecek damgamızı vuracağız Art Maslak olarak; vazgeçilmez bir sanat bölgesi olacağız. Artful Living ise zaman içinde bütün bu bulguları birleştiren merkez, online bir sanat platformu olacak.

Makro seviyeye getirebilmek için işbirliği en önemli şey.

42 Maslak, Artful Living’in de merkez ofisi olacak; önemli bir rolü olacak Maslak için. Biz Bay İnşaat olarak bugün varız, yarın yokuz; ama Artful Living her zaman burada, 42 Maslak  içerisindeki sanat duruşu ile ilgili projeler üretmeye, o projeleri desteklemeye, yönetmeye, sürdürülebilirliği açısından da, tamamen bağımsız bir proje olarak işletmeye devam edecek. Biz Bay inşaat olarak 42 Maslak’tan çekildiğimizde Artful Living hâlâ duruşunu sürdürüyor olmalı. O sayede burayı devam ettirebiliriz.

Burada sergiler dışında eğitimsel etkinlikler, konferanslar, müzik dinletileri de organize ediliyor. Başka projeleriniz var mı?

Bir de güzel bir gösteri merkezimiz var. Projemizin içerisinde, aşağı yukarı 25 bin mertekarelik bir alışveriş ve yaşam alanımız var. Bunun içinde 750 kişilik, performans sanatlarının neredeyse tümünü destekleyen, sekiz ayrı fonksiyona dönüşebilen bir mekân yer alıyor. Black box değil; daha teknik ve mekanik bir çalışma sistemi olan bir mekân bu. Böylece performans sanatlarını destekleyeceğiz.

Bununla beraber, ilk defa Türkiye’de bir galeri alanı yaratıyoruz. En az 10 galerinin bir arada bulunduğu bir mekân olacak bu. Bir ortak yeme içme merkeziyle birleştireceğiz onları, ortak alanları da gösteri merkezinin fuayesi olacak. Bu şekilde bir güç birliği yaratmaya çalışıyoruz. Galerilerimizden en büyük ricamız da, yıllarca stoklarında bulunan eserleri projenin tamamına yaymaları. Bu sayede bütün depolanan eserler de bir mekân bulmuş oluyor. Çünkü eseri gösteremediğiniz zaman satılamıyor, satılamayınca sanatçı para kazanamıyor, para kazanamayınca üretemiyor. Aslında bir tıkanma noktası olarak sermaye çok önemli. Bu sermayeyi oluşturabilmek için de bu eserlerin mekâna ihtiyacı var.

Bizim burada 60 bin metrekare ortak alanımız var. İstanbul Modern’in 6 bin metrekare olduğunu düşünürseniz, ne kadar büyük bir sergileme alanı olacağını hayal edebilirsiniz. Biz projenin tamamını bir galeriye çevirmek istiyoruz aslında. Ve bunun küratöryel yönetimi kolay değil. Hiç bitmeyen bir küratörlük işi olacak burada. Çünkü mesela lobide galerinin sergisi olduğunu varsayıyorum, bu projelerdeki eserlerin her gün farklı bir yerde sergilenmesini istiyorum. Böylece herkesin farklı eserler görme şansı olacak. Bu projede yaklaşık 5 bin-6 bin kişi çalışacak, 500 dairede yaşam olacak. Giren çıkan kişilerin de takriben 10 bin kişi civarında olacağını tahmin ediyoruz.

Bununla beraber de bir koleksiyoner müzesi ya da bir koleksiyoner alanı (collector’s space) planlıyoruz. Burada koleksiyonerlerinde kısa dönem kiralayabilecekleri ama çok düzgün işletilen bir sergileme mekânı düşünüyoruz. Birçok koleksiyonerin bugün koleksiyonları paketlenmiş durumda depoda duruyor. Biz koleksiyonerlere de yardımcı olmak istiyoruz. Türk sanatının dünyada bir yer edinmesi için ne gerekirse yapmak istiyoruz. Şimdilik bunun için bu projeleri seçtik, ileride farklı projelerimiz de olacak.

Sizin projeleriniz için sponsorlara ihtiyacınız var mı? Artful Living’in şu aşamada kendini döndüren bir geliri var mı?

Artful Living uzun vadede bir gelir elde etmeyi deplanlayan online bir kurum. Bu gelirin de ciddi bir bölümünü kendi gelişimine harcamaya odaklanacak. Bugün bir İstanbul Modern Müzesi, Pera Müzesi, İKSV nasıl işliyorsa, bunun online versiyonunu düşünün. Hiçbir farkı yok, İKSV’nin veya İstanbul Modern’in binalarının olması onların yaptığı işi değiştirmiyor. Bizim yapmaya çalıştığımızla İKSV’nin yaptığının arasında çok büyük bir fark yok. Bir taraf olarak bir müze veya galeri açmak değil amacımız; başka galeri ve müzelere destek olmak, Artful Living’e yapılan her destek yapılacak başka işlerin sponsorluğu için kullanılacak. Şimdi kendi kendine bir büyüme sürecinde Artfulliving.com.tr, ama bu tabii ki çok uzun vadeli bir program. Yıllar içinde ortaya çıkıyor sonuçlar, burada bir kadro var, Bay İnşaat ciddi bir bütçe ayırıyor bu iş için.

Ayrıca diğer sponsorluklar da var, oradan da bir gelir geliyor. Kendi varlığını sürdürebilmekten öte bir geliri olduğu zaman, bir katkı üretmeye başlayacak. Türkiye’nin dört bir tarafında proje üretmeye başlayacak. Belli bir A+ kitleyi de hedefleyecek, onların da daha verimli bir sanat anlayışı olmasını sağlayacak, daha birleştirici bir rol üstlenecek; belki koleksiyonerlere bir yön verecek.

Erol Özmandıracı ©DenefHuvaj

Bir mimarın inşaa edeceği binanın nasıl sağlam bir zemin üzerine oturtulması gerekirse, 42 Maslak projesinde de adeta böyle bir temel çalışması yapılıyor diye düşünebilir miyiz? Önce izleyicileri, her alandan doğru hazırlanmış bilgiyle besliyor, sonra onlara sanat ve kültür ile dolu doğru inşaa edilmiş, kaliteli bir yaşam sözü veriyor. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir?

Burada bir arşiv oluşacak, bu gelecek için çok önemli. Bugün ihtiyacınız olduğunda, sanat piyasasında 10 sene evvel bir resmin kaça satıldığını, onu kimin aldığını, o zaman nelerin düşünüldüğünü bilmek o kadar önemli ki. O kişinin 10 sene evvelki duruşu ve beş sene sonra da nerede olacağı bu arşivden bulunabilecek. Sanatın arşivini tutacağız.

Kolektif bir bilinç oluşacak. Şu an 200 binin üzerinde özgün, çoğunluğu bize ait röportaj ve yazı var; bir ekip çalışıyor bunun üzerinde yıllardır. Bugüne kadar bir kere bile Artful Living’in reklamı yapılmadı, kendi kendine doğal olarak büyüdü. Biz bunu çok evvelden bir gelir kapısı haline dönüştürebilirdik, ama böyle bir niyetimiz de olmadı. Burada, Mustafa Tekin'in de dediği gibi kollektif bir bilinç oluşturmak istiyoruz. Bir arşiv sistemi üzerine kurulu bir bilgi birikimi, dünyadaki en önemli ve değerli şey. Ortak bir değer oluşuyor bu sayede.

“MAKER CULTURE” SERGİSİ ÜZERİNE…

Erol Özmandıracı ile söyleşiyi tamamlandıktan sonra 42 Maslak bünyesinde yer alan ve Maslak Oto Sanayi’deki atölyelerde yer alan tasarımcı, sanatı, fotografçı, dijital medya uzmanlarının eserlerinin sergilendiği Maslak Atölye Projesi ve “Maker Culture” sergisiyle ilgili, sergi küratörleri Ali Bakova ve Gökhan Karakuş ile görüştük. Toplantıda 42 Maslak ekibinin pazarlama ve satış direktörü Zeynep Salman da bulundu.

Atatürk Oto Sanayi’de kurduğunuz yeni konsept “Atölye Maslak” ve “Art Space” nasıl şekillendi?

G.K.: Maslak Oto Sanayi Sitesi ile 18 yıldır bir geçmişimiz, Ali ile de 15 yıllık bir arkadaşlığımız ve fikir birliğimiz var. Ali ile tasarım ile ilgili projelerimiz de oluyordu, 42 Maslak’a da tasarım işleri için gelip gidiyordum. Ali ile birlikte ara sıra Oto Sanayi’deki atölyelere bakmaya gidiyorduk; oradaki yaratıcı dünyayı nasıl tanıtabiliriz diye bir proje oluşturduk. Uzantısı olarak bir de 3D boyutu ekledik.

A.B.: Bu aslında bir tanışma, buluşma sergisi; 1500 atölye var.

G.K.: Oto Sanayi'nin birinci kısmı 60’larda kuruldu. Dolapdere’deki Oto Sanayi 50’lere kadar Dolapdere’deydi; bu tarafa gönderdiler.

A.B.: Perşembe Pazarı'nın Perpa olması gibi.

G.K.: Burası zaten şehrin sınırıydı 60’lar-70’ler döneminde. O başarılı olunca, bu ikinci kısım için bir çalışma yapıldı. Kooperatifte 80’lerde projelendirip, 90’larda buraya taşındı. Mimarisi çok düzenlidir, Türkiye’de 60-70’lerdeki organize sanayi mantığıyla hareket edildi. Her şeyiyle ufak bir şehir olarak tasarlandı.

A.B.: Burada ilk atölyelerini kuran sanatçılar Kemal Tufan, Tamer Yılmaz, Ayla Turan’dı. İlk gelenler motorize, klasik araba toplayanlar. “Ev atölye” konsepti. Netice olarak biz oradaki dinamikleri 42 Maslak ile birlikte buraya taşıdık.

G.K.: Soho’daki loft kültürü’ne yakın bir kültür. Netice olarak biz o dinamiklere dahil olduk ve bunu da 42 Maslak konseptiyle beraber ortaya koyduk. Artful Living de bu kültürü sahiplendi ve ortama uyum sağlamak gerekiyor bilinciyle, ki bu gayrimenkul geliştirenler arasında az görülüyor, Oto Sanayi sitesi ile bir ilişkilendirme, birliktelik projesi için bize başvurdular. Ali daha çok burada olduğu için bu süreçte yardımcı oldu.

A.B.: 1500 dükkanın yaklaşık 150’sinde, ağırlıklı olarak heykeltıraşlar 24 saat döküm kaynak yapıyorlar. Bunun dışında ressamlar, fotoğrafçılar, video artistler, animatörler, ateş dansçıları, tasarımcılar, reklam ajansları da atölyelerinde çalışmalar yapıyorlar; üretim orada 24 saat devam ediyor.

İstanbul Tasarım Bienali'nde temalı bir rota yapmıştık; 25 kişilik bir grubu aldık şehrin gelişmesini anlattık, sonar da ben atölyeleri gezdirdim. Gezenler çok şaşırdı, ustaların yaratıcı taraflarına da şahit olmuş oldular. Biz bu proje kapsamında üretim kültürünü Atölye Maslak’a getirmiş olduk. Sergi boyunca üç boyutlu yazma ile de üretim devam ediyor 24 saat, aynı Oto Sanayi'de olduğu gibi.

Ali Bakova ve Gökhan Karakuş ©DenefHuvaj

Harika bir fikir tüketim toplumuna karşı üretim toplumu.

A.B.: Çocukların workshop'unu da siz anlatın Zeynep Hanım…

Z.S.: Bu kapsamda workshop da düzenliyoruz. En son yapılan workshop’a 15 çocuk bekliyorduk; anne babalarla birlikte 59 kişi geldi. Çocuklar çok heyecanlandılar, özellikle Ersoy Akkartal’ın “Metro-Bike” isimli çalışması, çikolata ile çalışan motosiklet onları çok heyecanlandırdı. Derslerine çalışıp gelmişlerdi, burada da usta nedir, ‘maker’ nedir, sanat ve zanaat nedir, onların hepsini öğrendiler. Aşağıda üretim de yaptık; topaç ürettik birlikte. Çok ilgilerini çekti, “tekrar yapın tekrar gelelim” dediler. Hatta bir de engelliler için bir atölye programı yapmamız istendi. Sergi bitene kadar yapmayı planlıyoruz, bunu da duyuracağız.

G.K.: Burada 42 Maslak'ın bu programlamayı sahiplenmesi önemli bir parametre. İstanbul'da ve Türkiye çapında çok fazla inşaat var, bu inşaatların içinde hayat oluyor; ama bu hayatın karakteri şu anda biraz belirsiz; daha ziyade tüketime yönelik bir işleyiş mevcut. Bu tüketim noktası artık ulaştığı kör noktada sanki biraz daha öteye götürülmesi gerekliliğinin işaretini veriyor; bu da Artful Living konsepti ve Erol Bey’in vizyonu ile “life style curation” ile mümkün olabilir.

Açılış ile birlikte burası bir örnek laboratuvar teşkil etmeye başladı. Erol Bey bu proje kapsamında çevreyle ilişki kurmaya, hedeflediği hayatı burada kurmaya çalışıyor. Kendine benzer çalışan kişileri kendine rakip görmek yerine onları da Art Maslak konseptiyle ilişkilendirmeye çalışıyor. Dolayısıyla doğal ve ruhu olan bir proje, yaşam biçimi öneriliyor burada. Mekânın ruhu parayla satın alınabilecek bir şey değil, bir de sosyal tarafı olmalı; sabır isteyen bir iş, çok farklı kişiler var. Bir de sanatçılar var, onları anlamak, ustalarla ilişkilendirmek gerekiyor. Türkiye’nin şu andaki bölünmüş sosyo-ekonomik katmanları burada bir araya geliyor.

A.B.: Biz aslında çok fazlada ‘curate’ etmedik bu projeyi. Biz tasarımcı olduğumuz için katılımcıları özgür bıraktık. Hangi işlerini sergilemek istediklerini sorduk ve aralarından bir seçki gerçekleştirdik.

O zaman konumlandırma, kurgulama, tasarım size ait.

A.B.: Evet, ama alanın hem iki katlı olması hem de açık hava bölümü olması işi zorlaştırıyor. Bunun için mimar olmak lazım.

G.K.: Burada farklı alanlar var, mesela ofis sokağı denen kısım aslında bir sokak; sokakta normalde dekoratif objeler görebilirsin, o bir yaşamdır. Bu ilk deneme ve daha devamı olacak; diğer projelerimizde kapalı alanlardan ziyade açık alanlara yöneleceğiz. Burada bu projenin mimarisinde bir öncelik var; dinamikler şehir ölçekten obje ölçeğe kadar devam ediyor diyebiliriz.

Bu projenin şöyle de güzel ve önemli bir tarafı var, bu ülkede insanlar sanata uzak, heykeleyse çok uzak. Umumi alanda yer alan heykellere gereken ilgi ve değeri vermek, ihtimam göstermek, korumak yerine zarar verici tutum içinde olabiliyorlar. Ellerindeki kola şişesi için sehpa olarak kullanabiliyor, ona yaslanabiliyor, itip kakabiliyor, hor görebiliyorlar.

G.K.: Biz burada da bunu yaşadık, denge üzerine kurulu bir ‘site specific’ enstalasyon yapılmıştı; birisi ona çarptı ve düşürdü. O arada sanatçı da İtalya'daydı ve enstalasyonu korumadı; bu sırada ilginç bir şey oldu. Enstalasyona başka parçalar girmeye başladı etraftan, bir çubuk eklendi mesela, bir kısmı da tuğlalarla öbür tarafa kaydı; yaşayan bir enstalasyon haline geldi. Ama bu eser arte povera mantıklı, daha basit malzemelerden yapıldığı için, kabul edilebilecek bir şeydi.  Başka bir eserde aynı şey yaşansa farklı olurdu ama bu dinamiği anladık.

©DenefHuvaj

Şu anda yer alan bu serginin yola çıkmış olduğu “Maker Culture” konseptinden biraz daha bahsedebilir misiniz? Söylenenleri toparlayacak olursak, sergi Maslak Oto Sanayi’deki atölyelerde yer alan tasarımcı, sanatçı, fotografçı, dijital medya uzmanları ve ustaların tasarım objelerinden, fotoğraflardan, heykellerden, resimlerden oluşan eserlerine yer veriyor. Ve sizin, yani Ali Bakova ve Gökhan Karakuş adlı iki tasarımcının küratörlüğünde, mültidispliner sanatçılarla yapılıyor. Bu konuda sizin görüşlerinizi almak isterim.

G.B.: ‘Maker Culture’ tasarım dünyasında son 20 yıldır popüler olan bir olgu, bilgisayar kontrollü üretim aletleriyle başladı. CNC (Computer Numeric Control) sistemleriyle, 4-5 tane bunun gibi teknoloji vardı: CNC kesiciler gibi.

Aşağıdaki sergide bu teknikle yapılmış bir sandalye var mesela. İlk başta kesme uçlarıyla, daha sonra lazerle, son zamanlarda gene CNC’de waterjet kesimler ile devam edildi. Waterjet kesimler daha çok yüksek basınçlı su ve içinde biraz kumla daha çok mermer, cam kesmek için kullanılıyor. Öbür tarafta 3D Printing olayı başladı, yani katman katman bir yazıcı gördük; bu daha çok ‘open source’ mantığıyla işliyor. İnternetten bir tasarımcı tasarladığı bir modeli ‘upload’ ediyor, herhangi birisi de bunu yükleyip kullanabiliyor.

A.B.: Obama son seçimlerinde seçmenlerine söz verdi; Amerika’nın ulusal ARGE enstitüsündeki yeni geliştirilen modelleri halka açacak. Bu inanılmaz bir açık kaynak, nereye varacağı politikacılar tarafından bile düşünülüyor. Bütün kriz yüzünden iş bulamayan mühendis gibi kalifiye kişilere de bir yol açıyor. Üç temel şeyden ikisi; maker ve mover.

G.K.: Maker mover’da open source olması, paylaşım, üretim bilgisayar yöntemiyle üretim, üçüncüsü ise bunun sergilenmesi ve yayınlanması.

A.B.: En sevdiğim tarafıda ‘maker’ deyince kimse bir şeyi sorgulamıyor, akan sular duruyor. Bu güzel bir adalet duygusu getiriyor.

İngiltere'de şu anda en önemli akımlardan birisi ‘adopted trend’ diye adlandırılıyor. Bizimki de biraz öyle, 90’larda dünyanın baslatmış olduğu bir akımı evlat edindik ama içine de yerel ögeler koyduk. Tasarım, sanat, hemserilik, komsuluk ilişkisi koyduk.

Bölgenin ve mekânın ruhunu, oto sanayi ve 42 Maslak’ı bütünselleştiren güzel bir dokunuş olmuş.

G.B.: Bu kısa dönemde yapılacak bir şeydeğil ama en azından bu şekilde başlamış olduk.

A.B.: Bir de hemşehrilik var, onun tanımı da çok güzeldir; herkes geldiği yere eşit uzaklıktaysa 'hemşehri' olur. Biz de hepimiz geldiğimiz yere eşit uzaklıktayız; öyleyse hemşehriyiz.

Ali Bakova, Erol Özmandıracı, Billur Tansel ve Gökhan Karakuş ©DenefHuvaj

Güzel bir tanımlama.

A.B.: İçini açtığınızda da çok önemli kavramlar var aslında. Göç kültürü var, belirli bölgelere yerleşmesi var. Mesela burada Erol Bey’in yapmaya çalıştığı şey, Maslak’ı art ve design çatısı altında toplamak, bunun arkasında ise hemşehrilik ruhu var. Diğer sebepler ise hem sosyo-kültürel anlamda bir yakınlık sağlamak hem de aynı dili konuşmak olarak düşünülebilir.

Peki “Maker Culture”ın devamı gelecek mi, yoksa bir defaya mahsus bir proje olarak mı kalacak?

G.B.: Şu anda “Maker Culture” burada yürüyen bir mantık zaten; motosiklet veya aşağıdaki yazıcı Maslak’ta üretiyorlar. Bizim amacımız bunu kooperatif bir platform olarak devam ettirmek; ama bundan sonrası için‘maker’ kültürüne sektörel olarak dahil olan insanlar da var. Bu çerçevede ilerlemek istiyoruz ama Batı'yı takip etmek istemiyoruz. Buna ihtiyaç yok, bu sadece bir reflekstir. Buradaki eserler copy paste olmadığı için, orjinal olduğu için bunu değerlendirmeye  çalışacağız. Kendi imkânlarımızla ilerlemeliyiz. Yerelliği bir değer olarak, zanaati de bir teknik olarak görüyoruz ve yanına da teknolojiyi koyuyoruz.

0
10892
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage