03 ŞUBAT, CUMA, 2023

“İstanbul’da Alternatif Bir Huzur Noktası”

Emel Başarık’ın ikinci kişisel sergisi “6 Numara”, ismini Burgazada’da bir plajdan alıyor. Kışın belki de şiddetini en arttırdığı günlerde bizi sayfiyenin tatlı meltemine götüren sergi, şehre hem yakın hem uzak, güncel ama nostaljik, kalabalığın içinde ama yalnız olma temalarından besleniyor. Başarık ile “6 Numara” başlıklı sergisi ve sanatsal üretimlerine dair sohbet ettik.

“İstanbul’da Alternatif Bir Huzur Noktası”

Tatil, deniz, yaz resimlerinde daha çok manzara yoğunluğu görmeye alışığız ancak Emel Başarık’ın çalışmalarında hafızalarımızın kalıntılarıyla karşılaşıyor gibiyiz. Manzara arka planda duruyor, insanlar da ancak hiçbiri baskın biçimde gözü yormuyor. Sanatçının ada tasviri beni Türkan Şoray ve Rutkay Aziz’in başrollerini paylaştığı Ada filmine götürüyor. Başarık’tan ilhamla kendimi İstanbul’da alternatif bir huzur noktası ararken buluyorum.

​​17 Ocak’ta GaleriMiz’de açılan sergiyi 14 Şubat’a dek ziyaret edebilirsiniz.

“6 Numara” sergi fikri nasıl ortaya çıktı ve şekillendi sizden dinleyebilir miyiz?

Pandemide evde kalma süreci, dışarı çıkma ve rahat bir nefes alma isteğini yoğun şekilde tetiklemişti. İstanbul yaşadığım semt itibariyle de sıkışık, kalabalık ve zamanın hızlı aktığı bir yaşamı gerektiriyor. 2020 yaz dönemi vakalar biraz durulduğunda Burgazada’da yaşayan arkadaşlarımız vasıtasıyla orada sezonluk bir ev kiralamıştık. Adada yaşama fikri bize iyileşme, sakinleşme gibi gelmişti. Resim yapma pratiğim gözlem ve takibe dayalı, izini sürdüğüm devamlılığı olan manzaralardan besleniyor. Burgazada’da bir ara mekân olarak tanımlayabileceğim 6 numara; sıkça gittiğimiz, ulaşımı yürüyerek nispeten kolay bir plajdı. Sahil evlerinin dip kıyısını oluşturduğu için bana göre birçok yaşanmışlık izi barındıran bir araştırma alanı gibiydi. Plajın çok katmanlı tam bitmemiş değişken hâli, yerle kurulan iç içe geçmiş ilişki ve insanların var olan parçalara sarılarak kendi alanlarını tanımlama biçimleri bakışımı buraya yöneltmeme sebep oldu.

Sergi adını Burgazada’daki bir plajdan alıyor. Nedir bu plajın hikâyesi?

6 numara, iskeleden inildiğinde sol tarafta itfaiye binasının arkasında kalıyor. Bu bölgeye eskiden savaşta (I. Dünya Savaşı) esir düşen Hint asıllı müttefik ordu askerlerinin tutsak olarak barındırılmasından kaynaklı İndos adı verilmiş. Adalı Rumlar Hindu, bazıları ise yanlış bir seslenişle Lindo olarak anarlarmış. İndos yokuşu boyunca denize açılan evlerin bir bölümü varsıl kesim tarafınca yaptırılmış. Kimileri kıyıya doğrudan bir asansör ya da iskeleyle bağlantılı villalar. İndos halk plajı da denilen 6 numara, daha aşağıda bu kesime bitişik konumlanıyor ve yürürken beklenmedik bir aralıktan ulaşılıyor. 6 numara ismini girişinde bulunan 6 numaralı evden aldığı söyleniyor. İsmi ile ilgili çok hikâye var ama en akla yakın geleni buydu. Anlam olarak yeri tanımlayan ama yüksüz basit bir ismi olmasını, bir yön vermemesini sevmiştim ve tam da bu sebeple sergi ismi olarak belirledim. 6 numara eskiden deniz hamamı ve soyunma kabinlerinin yer aldığı bir halk plajı. Hatta Orhan Aksoy’un Yeryüzünde Bir Melek adlı Türk filminde eski hâline dair kareler yakalanabilir. İndos kıyısı boyunca yalı ve apartmanların kendi kullanımları için yaptırdıkları beton iskeleler var. Fakat bugün döşemesi kaldırılmış yarım hâldeler. 6 numaradan İndos'a paralel ilerleyen kıyı yoluna moloz dökülmüş, genişletilmiş. Buradaki küçük kumsallar da molozla kaybedilmiş ve bu müdahaleler adanın kıyı çizgisini değiştiriyor aslında. Zeminin sürekli bu anlamda kaydırılması, hareketli olması, yazları yeşil halı serilip şezlong atılıp bir plaj sahnesine dönüştürülmesi, insanların kendi sınırını tanıtma çabası bir İstanbul klasiği gibi.

1. Emel Başarık, çocukluk / childhood, 2021, 130x162cm, painting on canvas
​​2. Emel Başarık, iskele / dock, 2022, 130x162cm, painting on canvas

6 Numara’yı bir kurgu sahnesine dönüştüren, alışık olduğumuz plajlardan ayrıştıran ne?

Burgazada’da yaşayan halkın adadaki diğer plajlara göre daha çok sosyalleştiği daha küçük ama yazları kapasitesini dolduran bir plaj, tıpkı İstanbul gibi. Fazla rüzgâr almaması, daha dingin olması ve merkeze yakınlığı sebebiyle tercih ediliyor. Plajın küçük bir kısmı taşlık, geri kalanı beton ile doldurulmuş olup üzeri yazları bir bahçe izlenimi vermek üzere yeşil halı ile kaplanıyor. Bu tek parça bir halı değil, kiralanan parsele göre rengi, boyutu değişebiliyor. Burada beton karkası kalmış eski iskeleler, denize inen farklı renklerde ve modellerde merdivenler bulunuyor. Tıpkı bir sahne gibi kurulan 6 numara, plaj denildiğinde zihinlerde canlanan Akdeniz’de Ege’de görülebilecek bir plaj gibi değil şimdinin bir İstanbul plajı. Eklemeli görünümü içinde zemininde ara ara, evlerden çıkan seramik, mozaik parçalar bulunabiliyor. Mevsim geçişlerinde sürekli değişen kurulu bir sahne gibi hareketli ama genelde sesiz ve garip bir huzur da veriyor aynı zamanda. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi Heybeli adanın arkasındaki yeşil alana bakması. Yeşille mavinin buluştuğu bu sessiz aralık beklemede sığınak gibi bir yer hissi veriyor. 

İkilikler serginin de çatısını oluşturuyor gibi. Yakın ve uzak, güncel ve nostaljik, kalabalık ve yalnız. Bu zıtlıkların bir aradalığı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu ikilik durumu bir yer için söylenebildiği gibi bakışla ya da görme ile ilgili de insanda var olan bir şey. Bakışını ne tarafa çevirirsen başka bir şey fark ediyorsun. Her seferinde başka bir yönünü görmek, keşfetmek mümkün adanın. Bu yaklaşım bir yandan diptiklerin de ortaya çıkmasına vesile oldu aslında. Devamlı bir manzaradan ziyade farklı ve uyumsuz olandan kaynaklı kesintili değişken bir geçiş var. Ama bir şekilde birbirine bağlanıyor, uyumlanıyor. Hâlihazırda bizde bir yerleşememe durumu var. Yerini bulma çabası. Rose Island filmi aklıma geliyor. Kendi adasını kurmak istediğine karar veren Giorgio Rosa’nın gerçek hikâyesi. Hiçbir ülkenin egemenliğinde olmayan İtalyan kara sularının 6 mil uzağında bir bölgeye inşa ediyor adasını. Yalnız olma arzusu ile başlayıp kurduğu dünyanın bir cumhuriyete dönüşmesi ve adanın sonunda patlatılması da ikilikleri barındırıyor. Benim için yeniden başlamanın yolu; geçmişin izini sürerken buna teslim olmadan kendimi yeniden icat etmenin yolunu bulmak. Geçmişin benzer şekilde tekrarı ve her türlü geçmişle radikal kopuş fikri tek bir zaman anlayışının iki simetrik sonucu diyebiliriz. 

1. Emel Başarık,  ey sevdiğim / oh my love, 2020, 70x100cm, oil painting on paper
​2. Emel Başarık,  diptik sol sarı sağ gri / diptic left yellow right grey, 2022, 162x270cm, oil painting on canvas

İlk kişisel serginiz “Geçerken”den “6 Numara”ya uzanan yolculuğu nasıl tanımlarsınız? İki sergide de kalabalıklar var ancak bambaşka biçim ve konumlarda.

Bu iki sergi de yaşam biçimi, olay ve durumlara bakışımla, her ne kadar yönümü oraya çevirsem de maruz kaldığım mekân ve insan manzaralarıyla ilgili. “Geçerken” sergisinde metro ve tren istasyonu gibi kapalı, sıkışık geçiş mekânlarından resimler vardı. İnsanlar yine mekânla iç içe geçmiş, hareket hâlindeydi. Daha karanlık ve kontrast etkiler vardı. O mekânlar her büyük kentte görülebilen yok yerlere aitti ama seçilmiş kadrajlarla bir his geçirmesi durumu da vardı. “6 Numara”da ise açık alana çıktım, denizin ve gökyüzünün açıklığı var. Konu bu sefer biraz o yer ve nostalji ile de ilgili. Şehirle, adayla kurulan bir ilişki var. Bu sefer insanlar daha durağan, açık alanda parlak bir ışıkla hepsi bir karakterde beliriyor. Sanırım hep bir takip, izleme, kaydetme sonra kaydedilenleri yeni ilişkiler kurarak başka biçimde yeniden bir araya getirme durumu var.

Çok katmanlı bir üretim pratiğiniz olduğunu görüyorum. Araştırma, eskiz ve üretim aşamalarınızdan bahsedebilir misiniz?

Gezinmeyi seviyorum, bana bir his geçiren, bir yönüyle diğerlerinden farklı olanı bulma arzusu dürtüsü içindeyim genelde. Denk geldiğim manzaralarda bir diziliş keşfediyorum, o ışık ve ortam içinde bir anlam arıyorum. Bu saatten sonra baktığım, izlediğim, okuduğum birçok şey konuyla bağlantılı olabiliyor. Fotoğraf çekiyorum, hareketi yakalamak için durağan imgelerden yararlanıyorum bazense tam tersi. Çektiğim fotoğrafların çıkışını alıp keserek parçalara ayırıyorum. Mekân insanlar ve nesneler birbirinden sökülüyor, sonra benim manzaramda yeniden buluşuyorlar. Kolaj aşamasında boya da devreye giriyor. Her kâğıt, kolaj ya da tuval; boyutu, dokusu ve rengiyle yeni bir alan açıyor. Yaptığım işler bu sebeple genelde tek ve bir hazırlığı yok hepsini bir başka kafayla ele alıyorum. Üretim aşamasında işler teknik ve etki bakımından birbirini çağırıyor.

Desen, sulu boya, kolaj, büyük boyutlu tuvaller çalışmalarınızda sıklıkla karşımıza çıkıyor. İleride denemek istediğiniz farklı disiplinler olabilir mi?

Olabilir ama planladığım bir şey yok. Bu işin duygusunun bende nasıl tezahür ettiği ile ilgili bir durum. Elinde aklında ona uygun ne imkân varsa ya da karşılaştığın şeyler devreye giriyor. Biraz kendiliğinden bazı örnekleri hatırlayarak ilişki kurarak oluyor. Bu aşamada birçok disiplinden beslenmek mümkün. Resim yaparken fotoğraflardan kısa videolardan yararlanıyorum, yeri keşfederken topladığım nesneler mesela… Her biri bir disiplin olarak değerlendirildiğinde birbirini destekliyor, birbirine açılıyor.

Emel Başarık

Tatil, deniz, yaz resimlerinde daha çok manzara yoğunluğu görmeye alışığız ancak sizin çalışmalarınızda hafızalarımızın kalıntılarıyla karşılaşıyor gibiyiz. Manzara arka planda duruyor, insanlar da, ancak hiçbiri baskın biçimde gözü yormuyor. Anlar ön plana çıkıyor. Siz bunu nasıl tanımlarsınız?

İç içe geçmiş ya da üst üste binmiş katmanları görüyoruz. İnsanlar o yerin bir parçası hâline geliyor, bazen de plajın kalıntıları birer portreye dönüşüyor gibi. Resimlerdeki bu etki “6 Numara”nın arada, saklı, bazen sıkışık ve keşfedilesi olma hâliyle ilgili diyebilirim. Eski bir halk plajı burası; arı, ferah bir plaj manzarası değil de farklı yönlere odağın kaydığı görüntüler, bir yönüyle dikkatin üzerine çekildiği alanlar var. Sahneler birbirinden kopup dağılıyor sonra başka bir ahenkte, tıpkı bir kolaj gibi yeniden bütünleniyor. 6 Numara’da yürürken mavi mozaik, seramik demlik gibi yaşanmışlık hissini kuvvetli biçimde geçiren pek çok parça bulmak mümkün. Küçük bir plaj olmasına karşın bu parçalar hiçbir zaman bitmiyor. Bu karşılaşmalar sürekli bir başka duyguya taşınmamı sağlıyor. Ortaklıklar üzerinden bendeki karşılıklarını arayarak konuşmak gibi bir uyumlanma içinde oluyorum.

Burgazada’ya hâlâ gidiyor musunuz? Sizde nasıl duygular açığa çıkarıyor?

Havalar iyi oldukça gitmeye çalışıyoruz ama orada bir ev olmayınca çok sık değil. Bazen bazı anlar aklımıza geliyor. Vapurların gelişi, gün batımı, ay ışığı, sessizlik, eylül başlangıcı… İnsanların söz ettiği şeyler genelde oranın insanı, doğası ile ilgili oluyor; kedi köpek, deniz dalga, rüzgâr gibi… İşi gücü koşturmayı İstanbul’da bırakmışsın da kısa süreliğine unutarak geçirecekmişsin zamanı gibi. Orası bizim için İstanbul’da alternatif bir huzur noktası. 

Kalabalık ve yorucu şehirlerden uzaklaşma, fırsat buldukça doğaya kaçma oranı günden güne artıyor. Pandemiyle başlayan bu tercih birçok insan için devamlılığını korudu. Büyük şehrin neden olduğu ekonomik sıkıntılar ise bir başka konu. Siz bu göç hâli hakkında ne düşünüyorsunuz?

Haklı buluyorum, insanların tek hayatı var ve kalabalık şehirlerde kendine ait zamana, paylaşımlara, yeşile maviye ve keşfe yönelik sürekli bir özlem var. Zaman çok kıymetli ve onu tüketmek gibi geldiği noktada uzaklaşmaya başlamak çok doğal. İstanbul’da nerede ve nasıl yaşadığınla ilgili olarak tabii bazen sağa sola çarpa çarpa sırtında bir yükle yokuşta gidiyor gibi hissediyorsun. Bu bazen bir tercih bazen mecburi bir durum olabiliyor. Emre Zeytinoğlu’nun yazısında “6 Numara” ve benim arayışımla ile ilgili güzel bir ifadesi var: “Hızla değişen, geleneksel mekânlarını hızla yitiren ve giderek vahşi bir yaşamı dayatan bir kentin, kıyıda köşede kalmış küçük mekânlarını bulup ortaya çıkarma çabası gibi… Boğucu kent manzarasına nostaljik bir plan ekleyip nefes alabilmeyi denemek gibi… Ya da düpedüz, anılara uygun bir kent köşesine sığınmanın hazzı gibi…”

İstanbul’da terk edemediğimiz bir şekilde bağ kurulan, beslendiğimiz ama yıpratıcı bir düzen var. Dayanma sınırına ulaşan yaklaşımlar ister istemez bir tansiyon yaratıyor. Buna rağmen tam bir kopma zamanı bizim için henüz gelmedi. Çünkü bu sıkışmışlık içinde bir şeyleri fark edip seçip işaret etmek ve üretim içinde kullanmak, bir nevi kalp masajı gibi şehirde tutunmanın bir yolu benim için.

0
6805
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage